hesabın var mı? giriş yap

  • iyi kötü kendine göre bir arkadaş çevresi olan, istanbul'daki iyi bir mekanda eller havaya eğlencelere katılabilecek kadar da allaha şükür imkanı olan bir insan olarak, aksini yapmayı düşünmem bile.

    "21 yaşından büyük olup bundan zevk alan gebersin"miş, "30 yaşını geçip ailesi ile yaşayan luzır"mış, tey tey her şeyin en iyisini sen biliyorsun di mi, luzır sensin bela da sana girmesin.

    27 yıllık insanım, hayatım boyunca anneme babama sesimi 1 (bir) ton bile yükseltip konuşmuş değilim, senin annen baban nasıldır bilmem amma, benimkiler en içinden çıkamadığım anda elimden tutan, başkası kırdıkça düzelten insanlardır.
    onlarla birlikte oturuyorum, "ailenle oturuyosun demek :s" filan da çok gördüm geçirdim ahahah (ki üniversitenin ilk zamanları kendimi başkaları, evinde serbest dolaşım hakkı olan össqeler'e filan kıyaslayıp bunun için az küçük görmemiştim, süzme salakmışım), ev partilerine de akmıyorum çünkü yeni yıla arka odasında doruk'la ceren'in yiyiştiği merveler'de bira içip cips yiyerek, fıratlar'da ot içerek girmenin süper bişey, aileyle kutlamanın ise eziklik olduğunu zannedecek salak ötesi çağı çoktan geçtim.
    annemle iş birliği yapıp soframızı kurduk, akşam ailemiz geldi, hepimiz ayrı telden güldük konuştuk yedik içtik.

    "anne gezindiğin bağ baba yaslandığın dağdır. ömrünün en güzel çağı, annen ve babanla olandır." ` :ataol behramoğlu`

    merveler ve fıratlar başka güne sığabilir.

  • ben "hdp değil mhp satacak bu ülkeyi" dedim diye akrabalıktan red etmeye yeltenen akrabalarım oldu. gerizekalılıkla suçlandım, vatan hainliği ile suçlandım, pkk sempatizanlığıyla suçlandım, suçlandım da suçlandım.

    sonuç? haklıymışım. şimdi, aynı akpli kurmayların "fetö bizi kındırdı" demesi gibi bunlar da "bahçeli bizi kandırdı" diyorlar. ulan sığır, ben uyarırken bi sesini kesseydin de dinleseydin. yaşımız küçük (<30) diye bilgisiz mi olacağız illa?

  • ilk baktığımda 180 bin oy vardı, sonuç; %50-%50'ydi.. az önce baktığımda 243 bin oy vardı, sonuç yine %50-%50'ydi.. ulan bu memleket her konuda nasıl oluyor da bu kadar net bir şekilde tam ortadan ikiye ayrılmayı başarıyor yeminle anlamıyorum..

  • insan yaşamına uygun olmayan ancak cesur kaşif ve bilim adamlarının veri elde etmeyi başardığı yerlerdir. listelenen yerlerde normal termometreler ile ölçüm yapma imkanı yoktur. cildiniz korunmasız olarak maruz kalırsa dakikalar içerisinde donacak ve nefes verirken çıkan damlacıklar saniyesinde kristalleşecektir.

    pek çok iklim araştırması, jeoloji, astronomi ve biyotıp çalışması bu zorlu koşullarda başarıya ulaşmıştır.

    1) dome fuji, antarktika (-93.2°c)

    görsel
    ağustos 2010'da landsat 8 uydusu aracılığı ile -93.2°c ölçümü yapılmış ve dünyanın en soğuk yeri listesinde zirveye oturmuştur. bölgede sıcaklık nadiren -30°c üzerine çıksa da insanlar burada çalışma yollarını bulmuştur.

    1995 yılında dome fuji istasyonu kurulmuş ve 720.000 yıllık paleoiklim tarihini inceleme imkanı sınmıştur.

    2) vostok araştırma istasyonu, antarktika (-89.2°c)

    görsel
    temmuz 1983'de kaydedilen -89.2°c'lık sıcaklık 2010 yılında dome fuji ölçümüne kadar dünyanın en soğuk yeri olarak anılmasını sağlamıştır.

    burası dünyanın en soğuk ikinci yeri olmasının yanı sıra dünyanın en güneşli yeri olarak da bilinir. aralık ayında 22 saat boyunca güneş almaktadır. yıllık ortalama olarak en düşük sıcaklıkların ölçümlendiği hava istasyonudur.

    araştırma istasyonu 1957 yılında sovyetler birliği tarafından kurulmuş, buzun altında gizlenen devasa bir göl olan vostok gölü'nü keşfetmişlerdir. burada dünyanın kalanı ile bağlantısı olmadan var olan mikrop ve çok hücreli organizma ekosistemi keşfetmişlerdir.

    not: istasyon hakkında microsoftun cortanasi nickli suser'ın paylaştığı* bir bilgi:

    "buranın geçmişte tuhaf bir hikayesi var. bu istasyonda satranç oynamak yasaklanmış. çünkü 1959 yılında istasyondaki 2 bilim adamı satranç oynamışlar. kaybeden ise baltayla rakibini öldürmüş. kaynak"

    3) amundsen-scott güney kutbu istasyonu, antarktika (-82.8°c)
    (amundsen scott south pole station)

    görsel
    haziran 1982 yılında ölçülen -82.8°c'lık sıcaklık ile dünyanın en soğuk üçüncü yeri olarak tescillenmiştir. araştırma istasyonunda ortalama 150 bilim insanı görev almaktadır. istasyonda senede sadece 1 gün doğumu ve sadece 1 gün batımı gerçekleşmektedir.

    1956 yılında abd tarafında kurulan istasyonda nötrino araştırmalarından, biyomedikal çalışmalara ve güney kutbu teleskobu ile kozmik mikrodalga arkaplan ışıması çalışmalarına kadar yapılmaktadır.

    4) dome argus, antarktika platosu (-82.5°c)

    görsel
    bölgede 2005 yılında yapılan -82.5°c'lik ölçüm ile dünyadaki en soğuk 4. yer olarak tescillense de bilim insanları daha soğuk yerler bulmak için yaptıkları kızılötesi tarama ile buranın -90°c/-98°c derece sıcaklıkların ölçülebileceği kanısına varmıştır. henüz birinciliği tescilleyecek ölçümler yapılmasa da dünyanın en soğuk yeri olacağına inanılmaktadır.

    bölgenin optik astronomik gözlem için en uygun yerlerden biri olduğuna inanılmaktadır. (kaynak)

    5) denali, alaska (-73.8°c)

    görsel
    kuzey amerika'daki en yüksek dağ zirvesi ve dağcılık cennetidir. zirveye yakın bir yerde inşa edilen hava istasyonu 2003 yılında -73.8°c'lık ölçüm yaparak amerika birleşik devletleri'nde yapılmış en düşük hava sıcaklığını kaydetmiştir.

    dağ önceleri mckinley dağı olarak bilinse de abd hükümeti bölgede yaşayan yerel halkın kullandığı ismi resmi olarak kabul etmiştir.

    6) verhoyansk, rusya (-69.8°c)

    kuzey kutup dairesi'nde yer alan bu rus kasabasında yaklaşık 1.000 kişi yaşamaktadır. yaz ve kış ayları arasında kaydedilen en büyük sıcaklık farklarının bazıları buraya aittir. bölgede yazları 30°c'ın üzerinde sıcaklıklar görülmektedir.

    7) klinck araştırma merkezi (summit camp), grönland (-69.4°c)

    görsel
    devasa buz tabakası arasında oldukça zorlu koşullarla başa çıkılarak kurulan araştırma istasyonu, kuzey yarımküre'deki en aşırı koşulların bazılarını kaydetmiştir. istasyon, kuru ve soğuk karasal iklimin yoğun etkilerine maruz kalan buz tabakasının en yüksek noktasına yakın bir alana kurulmuştur.

    8) oymyakon, rusya (-67.8°c)

    görsel
    1000 kişiden az kişinin yaşadığı bölge, kalıcı olarak yerleşimin bulunduğu en soğuk yerlerden biri olarak anılmaktadır. kışın tamamen donan bölgede okullar hava sıcaklığı -55°c'ın altına düşmediği sürece eğitime devam etmektedir.

    9) north ice araştırma merkezi, grönland (-66.1°c)

    görsel
    1952 yılında kurulmuştur. askeri uçaklarla malzeme ve erzak bırakılma imkanından önce sadece köpeklerin çektiği kızaklarla ulaşılabilen araştırma istasyonunda 1954 yılında yapılan sıcaklık ölçümü o zamanlar için kaydedilen en düşük sıcaklıktır.

    istasyonda jeoloji, sismoloji, fizyoloji ve buzul bilimini* çalışmaları yapılmaktadır.

    10) snag, yukon, kanada (-62.7°c)

    terkedilmiş bir köy olan snag'de 1940'larda -62.7°c'lık bir ölçüm yapılmış ve bu ölçüm köyü dünyanın en soğuk 10. yeri olarak tescillemiştir.

    11) silivri (silivri cezaevi), türkiye

    görsel

    burada herhangi bir zamanda, herhangi bir sıcaklık ölçümü yapılmamış olsa da sürekli olarak "silivri soğuktur şimdi" denerek anılmaktadır. herhangi bir araştırmanın, bilim dalının merkezi olmadığı halde arada sırada türk profesörlerinin uğramak zorunda kalması ile bilinir.

    kaynak: bbc science focus
    görseller: wikipedi

  • melih gümüşbıçak değildir.

    "arda arda arda arda, arda gidiyor, arda arda arda, şimdi pasını verdi umut, umut umut umut....." bu ne lan?

  • biz zamaninda müşfik kenter'in o hınzır sesi esliginde alf'e gulerek muhtesem zamanlar yasarken megerse bunun cekim setinde firtinalar kopuyormus, oyuncular birbirinden nefret ediyor ve birbirini gormeye katlanamiyormus. buyuk kavgalar, karsilikli kufurlesmeler havada ucusuyormus.

    bu konuyla ilgili cesitli makaleler zaten internetin her yerinde mevcut oldugu icin link vermedim kisa bir aramayla ulasabilirsiniz bu konuya.

    bu gerginliklerin temel sebebi ise alf'in yaraticisi ve yapimcisinin alf karakterine karsi asiri korumaci tavri ve oyunculari onemsememesiymis.

    reyting'ler dustukce bu gerginlik tavan yapmis, hatta oyle bir noktaya gelmis ki ailenin babasi willie tanner'i oynayan max wright son sahnenin cekiminden sonra hickimseye tek kelime etmeden studyoyu terketmis ve bir daha hicbir sekilde iletisim kurmamis.

    ki bana gore willie tanner karakteri dizinin asil yildizidir. alf'ten bile daha onemlidir. ona bu kadar haksizlik yapilmasi hos olmamis hakikaten.

    bu gerginlikler ve dusen reytingler yuzunden butun oyuncular ayrilinca ani bir finalle diziyi sonlandirmislar (bunu turkiye'de yayinlamadilar hicbir zaman). hatta dizi devam ederse tamamen yeni oyuncularla alf'in 51. bolgede yasamaya basladigi bir hikayeyi cekeceklermis ki yalan olmus sonradan.

    o yuzden alf dizisinin finali cok depresiftir, gezegenine donmeye calisan alf hukumet yetkilileri tarafindan yakalanir ve dizi orada biter.

    bir kusagin mensuplarinca bu kadar sevilen ve efsane olan bir dizinin arka planindaki trajik olaylar sasirtici gercekten de.

    umarim yeniden cekicez ayagina bir gun bunu da rezil etmezler, hem müşfik kenter de vefat etti zaten, olmaz o is. (gerci daha onceki bir entry'de de yazdim orjinal seslendirmesi de mukemmeldir)

    iste alf'in depresif final bolumu;

    https://www.youtube.com/watch?v=_d5b82jqhpq

  • "sahnede eğer bir silah varsa mutlaka patlar." bunu hepimiz biliyoruz.

    gülse birsel de bunu o kadar göstere göstere, gözümüze soka soka yapıyor ki, bir sonraki sahnede ne olacağını anlamak hiç de zor olmuyor.. hatta ne olacağını çözdüğümüz için devamını izlemesi ziyadesiyle sıkıcı geliyor.

    misal;
    orçun, eylem'e içirmeyi düşündüğü kızları coşturduğu söylenen içkiyi cebinden çıkarıyor, eylem'e sesleniyor. birden annesi gelince, o elinde dursa bile görünmeyecek küçücük şişeyi panikle baharatların arasına atıveriyor. (ki cebine geri koyması daha kolay bir hamle olabilirken)

    hee bu demek oluyor ki, onu oradan alamayacak ve annesi onu yemeklere koyacak.

    peki yanıldık mı? hayır? aynen düşündüğümüz gibi de oldu.

    bu kadar mı? tabi ki değil..

    emir hasta yatıyor. rıza'nın deniz'e hediye ettiği orkideden oldukça rahatsız. çiçeğin ortamki oksijeni aldığını ve bu yüzden rahat nefes alamadığını söylüyor. çaktırmadan, deniz görmeden çiçeği terasa koymak için hızlıca çiçeği kapıp terasa çıkıyor. çiçeği masanın üzerine koyuyor. sonra da ne alakaysa çiçeği sulamaya kalkıyor. (çiçeği koy içeri gir, çiçek sulamak da neyin nesi) derken deniz'in sesi duyuluyor. panik yapan emir elindeki suyu nereye koyacağını bilemezken su yere dökülüyor ve koşarak içeri giriyor.

    hee, yere su döküldüğüne göre biri bu suya basıp düşecek.

    bi'şeyler bi'şeyler oluyor, diş ağrısı çeken bora terasa çıkıyor. "heh! suya basıp, kayıp düşecek kişi de geldi" diyoruz hepimiz.

    neden bora? çünkü tüm uğraşlara rağmen dişi çekilemedi, ayağı kayıp düşsün ki, diş kendiliğinden çıksın.

    eee yanıldık mı, hayır!

    çünkü gülse birsel, bir sonraki sahnede ne olacağını şıp diye çözmemizi sağlayacak basit oyunlar kurguluyor. ve bu da bildiğimiz, sevdiğimiz gülse birsel'e hiç yakışmıyor. kendisinden daha yaratıcı kurgular bekleyen bizleri hayal kırıklığına uğratıyor.

    şahsen ben uğruyorum.

  • henüz yurt dışında kahvaltı yapmak zorunda kalmamış veya yurt dışından gelen arkadaşlarına türkiye'de kahvaltı yaptırmamış insanın içi boş düşüncesidir. reçelinden peynirine, sucuğundan kaşarına, yumurta çeşitlerinden zeytin türevlerine kadar uçsuz bucaksız bir mutfağa sahiptir türk kahvaltısı.

    biz almanlar gibi bir dilim ekmeğin üstüne her şeyi boca etmeyiz. ingilizler gibi sabah sabah kuru fasülye yemeyiz. fransızlar gibi günün en güzel öğününü bir kahve bir kruvasanla geçiştirmeyiz. şişko amerikalılar gibi corn flakes'e abanmayız. afrikadan meksikadan bahsetmiyorum bile. dünya üzerinde türkler kadar kaliteli kahvaltı yapan & hazırlayan başka bir millet ben henüz görmedim, duymadım.

    son olarak... van kahvaltısı ulan!

    edit: imla

  • annenin cep telefonu- sdhkjsdhkahlksdhakl
    lae- anne bisi mi demek istiyorsun?
    annenin cep telefonu- ben baban, nasil annen taklidi yapiyorum ama hahahahah
    lae- ?!?!?!?!

  • bugun tramvayda sahit oldugum,kelimesi kelimesine aktaracagım diyalog da yaran adi altinda incelenebilir.

    tramvayda yolculuk etmekte iken hemen yanimda oturan 40 li yaslardaki bir adamin karisiyla diyalogudur.

    adam -alo mehtap,ben tramvaydayim,
    yarim saate orhan da olurum.
    seni de duraktan aliriz.
    karisi -(muhtemelen) hangi durak?

    adam- yahu hangi durak olacak,evin onundeki...
    orhan'in arabayla geliriz,beyaz reno toros...

    karisi-(muhtemelen) nasil bir araba o?

    adam-stey$in vagon,beyaz toros...

    karisi-(anlamiyor herhalde ve muhtemelen sorusunu yineliyor)anlamadim nasil bir araba bu?(muhtemelen)

    adam- yahu uzun beyaz bir araba,toros iste...

    kadin-(ne diyorsa artik)

    adam- kartal yok mu kartal, onun gibi bir sey,uzun...
    yav stey$in ne bilmiyor musun?
    kadin-...........

    adam- yahu nihan,tamam bosver,sen 20 gece durakta ol.ben arabadan inince gorursun toros neymis.

    kadin- (muhtemelen) nihan da kim?

    adam-ne bileyim ben nihan kim?toros,kartal...kafa mi biraktin bende?

    kadin-(ikna olmamis olacak ki muhtemelen sorusunu tekrarliyor)nihan kim dedim?

    adam-yahu kadin torosla kartal farketmiyor senin icin mehtap nihan ne farkediyor?...allahim yahu

    kadin-(ne diyorsa?)

    adam-otobusteyim simdi...

    kadin-(muhtemelen) hani tramvaydaydin?

    adam-tramvay tramvay...tramvaydayim,kafami karistirdin iyice...
    neyse hadi 20 gece durakta ol...