hesabın var mı? giriş yap

  • fatura işlerinde, resmi evrakta adres verirken de sıkıntı yaratan durumdur. örneğin müstakil evde oturuyorsanız ve apartman adınız yoksa telefon bağlatırken falan karşılaşabilirsiniz bu durumla. yaşanmış örnek de şu şekildedir:

    - ev adresinizi alabilir miyim?
    + x mahallesi y çıkmazı 3/1 ilçe-şehir
    - apartman adınız nedir?
    + apartman adı yok.
    - ama olmak zorunda.
    + müstakil ev ve adı yok. numara yeterli.
    - ama apartman adınız vardır mutlaka.
    + ali apartmanı
    - yok demiştiniz.
    + şimdi verdim apartmanın ismini.
    - ??

  • çok muhtemeldir ki roma imparatorlarını da içine alacak küme olabilir.

    19. yy'a gelene kadar deniz tatili, denize girmek, güneşlenmek gibi kavramlar pek popüler değildi. yüzmek, bir spor aktivitesi, hobi olarak görülmüyordu. denizler sadece ticaret, savaş ve balıkçılık için kullanılıyordu. hatta denizcilerin çok büyük bir kısmı yüzmeyi bile bilmiyordu.

    misal, nero'nun lazio'da bulunan yazlık villası antiumyaz aylarını geçirmek, dinlenmek ve eğlenmek için kullandığı bir yer olmasına karşın ve önünde kocaman bir plajı da bulunmasına rağmen herhangi bir tarihi kaynakta bu plajdan istifade ettiğine dair bir bilgi de bulunmuyor. roma döneminde su yönetimi bir görsel şölen olmasına karşın, süs havuzları, fıskiyeler (bkz: fışkıyeyi kim kırdı), roma hamamları ve hatta kolezyum'da deniz savaşlarının sahnelenmesi bile olmasına rağmen, yüzme havuzuna en yakın şeyler de kaplıca, ılıca havuzlarıydı. buralarda da kulaç atmak gibi bir aktiviteden ziyade su içinde oturulur, durulurdu.

    deniz ve havuzlarda talim yapanlar da yok değildi. yalnız bu talimler yüzmekten ziyade bacakları güçlendirmek için bele kadar suyun içine girerek yapılan koşu, yürüme aktiviteleriydi. gladyatör okullarında rastlanan bu tip sığ havuzların bulunma amacı da budur.

    yine en başa gelirsek, deniz tatili ve yüzme aktivitesi 19.yy'da özellikle ingiltere ve diğer avrupa ülkelerinde sanayi devrimi dönemindeki endüstriyel ilerlemeler, ulaşımın gelişmesi ve tatil yapma fırsatına sahip olan sınıfın artması sonucu popüler hale geldi. yani o zamana kadar deniz kenarında bulunan kentlerin amacı tatil ihtiyacını karşılamaktan ziyade, deniz ulaşımı, deniz ticareti ve balıkçılıktan geçinmekti.

    edit: hemen altta bir yazar iki kulaç attıysa neden kaynak olsun ki yazmış. roma imparatoru tiberius, emekli olup capri adası'nda ve rodos'ta denizde yüzdüğünü, genç osman'ın haliç ve boğaz'da yüzüp, yüzmede de usta olduğunu araştırıp bulabileceğini yazayım buraya. hatta abdülhamid'in şehzade iken tedavi amacıyla beylerbeyi sarayında denize girmeye başlayıp bunu alışkanlık yaptığı da kolayca bulunabilmekte.
    ama yukarıda yazımda, yüzmenin eski dönem insanları için herhangi bir şey ifade etmediğinden bahsetmeye çalıştım ben daha çok. bunu daha çok bir ihtiyaç olarak yapıp da spor olarak yapmadıklarını belirtmek istedim. ve modern kültürde olduğu gibi bir deniz bağlantısı olmadığını anlatmaya çalıştım. mesela antik yunan kültüründe yüzmek diye bir aktivite olmasına rağmen bunu bir beceri olarak kullanıp, zıpkın, süngercilik gibi faaliyetler için kullanmaktaydılar. ancak modern olimpiyatlar ile yüzme diye branşı eklenmiş olduğunu hatırlatayım buraya. antik yunan'da; yüzmek, okumak gibi, terbiyenin değerli bir parçası olarak görülüp temel beceri olarak gerekli sayılmasına rağmen sportif bir değer de taşımıyordu. yüzmek çok yakın bir zamanda seçkinlerin bir eğlence şekli haline gelmiş, sonrasında ise sanayi devrimi ile birlikte herkesin ulaşabildiği bir aktivite halini almıştır. yani eski insanlar şimdiki modern insanlarda olduğu gibi bir çeşme'ye akalım kumsala yayılalım diye bir kafa yapısında değillerdi sadece.

    edit 2: 18-19. yy'da osmanlı döneminde halk, denize deniz hamamı denilen iskele havuzlardan girerdi. vaktiyle denize girme ihtiyacını, sahilden 15-20 metre ileride, etrafı tahta çevrili dışarıdan görülmesi imkansız havuz şeklinde tahtadan deniz hamamları karşılardı. denize girmeye müsait, akıntısız yerlerde, suya mukavemetli keresteden kazıklar çakmak suretiyle kurulurdu. ortası havuz şeklinde olup, etrafı ızgaralarla kapatılırdı. dışarıdan görülmemesi için de üzerine branda gerilirdi. sahile iskeleyle bağlanırdı. bu havuzun iç duvarlarına, yüzme bilmeyenlerin tutunması için boydan boya halat çekilirdi. büyükleri 20x30; küçükleri ise 15x20 metre ebadındadır. derinliği ise 1,5 metredir. boğulma hadiselerinin çokluğu sebebiyle, deniz hamamları dışında denize girmek yasaktı. bu hamamlar kadın ve erkek ayrı olacak şekilde konuşlandırılırdı.görsel

    edit 3: avrupa'da güneşlenmek yine sanayi devrimi ve sonrasında oluşan deniz tatili kavramı gelen bir aktivite. yani sanayi devrimi esasında modern çağı ve sosyal yaşamı tümden değiştiren yegane aktör. koyu bir ten sahibi olmak ancak güneş altında çalışan işçilerin, köylülerin kötü bir özelliği olarak görülüyordu o zamana kadar. sanayi devrimi öncesi, beyaz tene sahip olmak yani pale kalmak bir asillik göstergesi (viktorya dönemi resimlerine bakabilirsiniz). bu sebeple de asiller şemsiye denilen şeyi bizdeki isminde de olduğu gibi güneşten korunmak için kullanıyorlardı (şems: güneş, iya: nisbet(ar./far.), umbra: gölge(lt.), parasol: güneşe karşı(fr.)). görsel yani yağmurdan korunmak kavramı da daha yakın bir geçmişin mevzusu (bu da başka bir videonun konusu*). bu sebeple de daha beyaz görünmek için kullanılan pudralar, içinde kurşun ve arsenik ihtiva eden kremler bayağı bildiğiniz modaydı. ne zaman ki deniz tatili kavramı ortaya çıktı, bu sefer de bronz görünmek modası oluştu, zira güneşlenmek artık zengin, ayrıcalıklı ve güzel olmanın belirgin bir göstergesi olmuştu. çünkü vaktim bol, gezip toza biliyorum demenin yegane göstergesi güneşlenip bronzlaşmaktı.

    edit 4: @talaatharb önerisi ile bir bakınız vereyim*: (bkz: roma imparatorluğu'nu günde bir kere düşünmek)

  • makro lenslerimle doğa harikalarını fotoğraflayıp paylaşıyorum 13 like geliyor, yediği lahmacuna limon sıkan bir de burdan çek kezbanlarının lahmacun heştegli fotoğrafları 63240 like alıyor.

    boku çıkmış fotoğraf paylaşma şeyi.

  • açılış sahnesiyle bir anda içine alıveren, bütün bu tatsız olaylar üstüne bünyeye neşe, enerji pompalayan, emma stone ve ryan gosling'in kimyalarının çok çok çok uyumlu olduğunu tekrar görmemizi sağlayan 2016'nın bence en iyi filmidir.

    kostüm, ses miksajı, film, görüntü yönetmenliği, kadın ve erkek başrollerde oscar adaylığı olacağına aşırı inandım. yılın en iyileri denilen filmlerin de çoğunu izledim ancak bu kadar akılda kalıcı etki yaratan olmadı.

  • akp imam hatip dayatması ve özel okul teşviki ile havuç ve sopayı öyle güzel kullandı ki laik kesim bir kere bile “bir dakka lan anayasal olarak ücretsiz ve şeriatsız eğitim hakkımız var bizim” demedi.

    sistemin dışına itilmeyi ayrıcalık zannetti. şimdi cizye gibi laiklik vergisi ödüyor.

  • başlık: delikanlıysan bu başlığa

    1. adını soyadını yazarsın

    2. adını soyadını

    3. adını soyadını

    4. adını soyadını

    5. adını soyadını

    .

    .

    .

    diye girilen entry'ler silsilesi.

  • yer: inönü stadı.
    beşiktaş - dinamo kiev maçının başlamasına yaklaşık 1 saat kadar kalmış. beklemedeyiz.. yandaki elemanın telefonu çalar:

    (aslında monolog)

    - efendim.. he he söyle geldin mi?
    - ...
    - tamam nerdesin şimdi?
    - ...
    - nerdesin lan bağır biraz..
    - ...
    - atkı mı?
    - ...
    - siyah beyaz atkı mı var? (sessizlik - mavi ekran) kapat kapat mesaj atıcam sana.
    + noldu lan ne atkısı?
    - siyah beyaz atkı var boynumda, görmüyor musun diyor sığır. sanki mençıstır - çelsi maçındayız. dur şu dangalağı bulayım da geleyim..