aynı isimde "adnan (140journos belgeseli)" başlığı da var
9 entry daha
  • murat uyurkulak’ın romanı tol’daki kahramanlardan birisi. kanımı dondurmuş bir kahramandır kendisi.

    “ [s. 87] üniversiteye kaydolduklarında binlerce gözden menkul bir koridordan geçtiler. hemen caydılar. üniversite bir gereksizlikti. sadece iki arkadaş: şadi ateş gibi bir civandı, adnan çalışkan bir karıncaydı. şadi yakışıklı bir liderdi, adnan suskun bir dehaydı. silahları vardı. çok gençtiler, çok güzeldiler, çocuk oyunlarının belleklerinde halen yeri vardı. tehlikeli bir saklambaca yazılmışlardı. saklambacın başına geçmişlerdi. birilerini vurmuşlar, birilerini kaçırmışlar [s. 88] bazı dağlarda gezinmişler ve bir ton askerle kapışmışlardı. bir de adnan’ın impalası var. kimse nasıl olduğunu bilmiyor ama var işte.

    ~

    ahali onları ele vermedi ya, oğuz yazıyor, şadi bağırıyor, canan şakıyor, adnan arıyor. oğuz’un bacağına, adnan’ın sardunyalarına, şadi’nin dersim’in uçurtma uçurdu çocuklar, ama nasıl cıvıl cıvıl uçurdular.

    ~

    [s. 89] oğuz… adnan, oğuz’un kısa bacağını tuta tuta, âsâsı kayıp bir ermiş gibi evi adımlamasını, o adımlara ilişen kelimeler belli bir kıvama geldiğinde, odanın en kuytu köşesine yerleştirdiği küçük masaya oturup kurşun kalemini dişleye dişleye kağıtları doldurmasını, içi kelimelerle iyice acıyıp bayılacak gibi olduğunda önündekileri itip kendini sokağa atmasını, döndüğünde getirdiği şarabı kanırta kanırta açmasını…oğuz’da dair her şeyi, tuhaf bir peygamberin, o peygambere ağır ağır inen kutsal kitabın tanığıymışçasına seyrediyor.

    ~

    adnan… canan için adeta bir deha. suskunluk, bilgelik, iki ve ama nasılsa üç olmaya giden lisan… allahı kaymış bir komşu radyosunun başında akan saatler, sonuç hep müspet: “ölürseem, yaazıktır, saana, kağaanmadan…” artan ufak parçalarla, bir takım tozlar ve sıvılarla ne olur ne olmaz bombaları… ezberlenen ve hiç unutulmayan şiirler, okunan ve satır satır hatırlanan kitaplar. sade bir çocukluk, herksin çocukluğu. itirazsızlık. yumuşaklık. ama ona tanık olanda yarattığı saygı ve korku da. ve ama herkesin inancını sağlamlaştıran bir tatlı gülücüğü de hiç ihmal etmeden. çocuk adnan, acıyı dağıtan, derleyip toparlayan, ve çelimsiz ve gizli saklı hiçbir yeri açılmayan adnan. [s. 90] bir ölüye ilk kez siyah impalanın içinde, adnan’la birlikte dokunan, üstü başı kan içinde ilenen canan. canan’ı yaramaz bir ipliği inatçı bir iğneyle buluşturmaya çalışırken seyredip kahkahalarını tutamayan, canan’ın sırtına “ha gayret” fiskeleri vuran adnan. kaçmalı mı…

    [s. 91] afişlerle aranan adnan’ın cebinde yine nereden bilinmez bir yazlık anahtarı, yılbaşı gecesi için iyi bir fikir olabilir mi? … ve adnan’ın kim bilir nereden yürüttüğü yirmi sekiz yıllık fransız şampanyasının üzerindeki hatıra imzalarına bakıldığında öldürücü bir yılın şerefine patlatıldığı gece, kalpdere’deki yazlıkta bir beşincinin bulunduğu anlaşılıyor. adnan’ın yüreğini kaldıran aşk, istanbul’dan, az devrimci, çok çılgın, geveze, hayli güzel, fazla güzel, felsefe üç talebesi nur…

    [s. 92] nur, adnan’ın aşk ile çekilmiş erkekliğini ustaca mahmuzluyor. kahpe. canan sabaha kadar ağlıyor, içinde bir göz ev, kör. şadi dönmedi.
    adnan iki hafta sonra mahalleyi terk etti.
    dağıldılar.
    adnan martta bir tepeden cansız indi,
    şadi’yi mayısta astılar.
    oğuz ağustosta kayboldu.
    canan kasımda birden zayıfladı.”
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap