73 entry daha
  • the man from earth ile rahatlıkla karşılaştırılabilir, benim aklıma gelen ise bir o kadar the fisher king'e benzediğidir. uzaylı muzaylı ışınlama mışınlama evrenin genişlemesi vs de contact'ı anımsattı desek; çok değilse de beğendiğim üç filmi birden bünyesinde barındırması açısından faideli bir film oldu diyebilirim. ama onu başka filmlerle anıyor oluşum, tam ters şekilde de yorumlanabilir. faidesiz (cümle içinde kullanalım: feride bugün okula gelmedi, başına bir şey gelmiş olabilir).

    filmin başından beri böyle bir şey bekliyordum cidden. kesin ailesine bir şey oldu ve tırlattı. aslında fisher king'i de bu noktada anımsatıyor, adamımız kendini bu dünyadan soyutlayacak ölçüde, acıyla tanışmış olmalı, diye içimizden geçiriyoruz. gerçekten de öyle, filmin sonuna doğru robert porter'ın başına gelenleri öğrenirken daha makbul olanın gerçek kimliğe geri dönmek mi yoksa onu tümüyle öldürmek mi olduğunu tartmaya çalışıyoruz. doktor, prot'u karşısına alıp "istersen burada kalabilirsin" minvalinde bir laf ettiğinde, adamımız bunun sorumluluk almak olduğunu, buradaki insanlar gibi başkalarına bağlanmak anlamını taşıdığını söylemeye çalışıyor. bu benim 63 sene önce çok derinden hissettiğim bir ikiliği anımsatıyor; bu da bana özel. insan gerçekten öyle olur, en âlâ uzaylıdan bile daha uzaylı olmak ister, bağlanmamak; bağlandıklarından kopmak, milyar kere milyar ışık yılı ötede bir gezegendeymişçesine kimsenin hayatına girmemek, herkesten uzak olmak ve böylece sorumluluk da almamak ister. çünkü bu dünyanın arabesk acıları bir kenara, hakikî sakıncaları bile ondaki hiçbir şeye alışmamamız gerektiğine dair birer ipucu sanki. bağlanma yok, acı yok. prot gibi hayvan geldim, hayvan gideceğim. muzu kabuğuyla yerim, etrafıma "işte adamı ben böyle göt ederim" der gibi bakarım, her lafımda muamma, her lafımda gizem olur. aklınızı alırım. astro fizik benden sorulur, delileri iyileştiririm. ama fıskıyeyi açmaya-görün, dellenirim, pete soyunur yeni bir kimliğe kavuşur.

    şaka bir yana (ne zaman şaka yaptım ki ben?) ben bir ara konsantrasyonumu kaybettim. hipnoz esnasında prot'un anlattığı "arkadaşım" dediği pete'i gerçekten arkadaşı sandım. aklıma canlı yayında arif verimli'yi hipnoz edemeyen kilolu medyum geldi; ona giden kimi deliler (bunlar akıl hastası değil, bildiğin deli; ancak bir deli canlı yayında kendini salya sümük bir şekilde hipnoz ettirir) heder oluyordu. adamımız, ne bileyim, karısını ve kızını kaybedince kimliğini kaybetmeyi tercih etmiş. şerifin de dediği gibi "ben olsam ben de aynısını yapardım belki". biz de ülkemizdeki polislerin böyle insiyatif almasını istiyoruz; tabi gece kimlik soran polisimiz "kardeş bir çorba parası at da içimiz ısınsın" demesin. insan olsun biraz, karısına tecavüz edilen adamın tecavüzcüyü öldürme hakkı vardır. prot bunu zaten dile getiriyor bir yerde, "sizin gezegeninizde kıssasa kısas var" diyor.

    bildiğin kimlik muamması yaşanıyor, adamın içine gerçekten uzaylı kaçmış ya da kaçmamış, hiç umrumda değil (aranızda tartışmışsınız, okudum yazdıklarınızı). mananın en hası, benim 89 sene önce bizzat içlendiğim bir duruma takılıyor. bu dünyadan olmak, bu dünyadan olanlarla aile bağı kurmak demektir. eğer acı kapınızı çalarsa ya da başkalarını mutlu edemeyeceğinizi anlarsanız, kimliğinizi değiştirir, telefon hattınızı kapatır, protlaşırsınız. çünkü bu dünyadan olup da, sizinle birlikte lanetlenmemesi gereken dünya güzelleri vardır. bağlanmak, sorumluluk almak demek. en iyisi doğu saatiyle 5.51 gibi ebem kuşağını tersten görmek.
149 entry daha
hesabın var mı? giriş yap