51 entry daha
  • geçenlerde ilk bölümünü tekrar izlediğimde gülmekten çok gözlerim nemlendi. alf'in gezegeni toz zerrecikleri haline gelmiş; o güne kadar tanıdığı hemen herkes, yaşadığı hemen her yer, yani neredeyse tüm anıları da birer tozdan ibaret kalmıştır. ve o kendini, hiç bilmediği bir gezegende, hiç tanımadığı canlıların, insanların arasında bulmuştur. herşeye rağmen, şoku atlatıp da gözünü açtığı andan itibaren bardağın dolu tarafına bakmasını, gülümsemesini bilir alf. zaten görür ki kainat da ona gülümsemiştir; onu bulduğu gibi nasa'ya teslim edecek yan komşu ochmonek'lerin ya da herhangi bi başkasının garajına değil de böylesine garip görünüşlü bir uzaylıyı ailelerine kabul edecek kadar pırlanta kalpli tanner'ların garajına düşmüştür uzay aracı. bölümün sonunda alf çok ufak bir ihtimal olduğunu bile bile, ümidini yitirmeden, willie'nin telsiziyle uzay boşluğunun erişebildiği daracık frekans bandına "ben iyiyim, beni merak etmeyin, çok iyi bir ailenin yanındayım" mesajları yollar; belki geride kalan dostları duyar diye. bilmiyorum, belki çok yüzeysel ve bayat gelmiştir size bütün bunlar. lakin benim aracım da 12 kasım 1999 sonrası ...'ya düşmüştü ve ...'nın fırın yürekli insanları benim gibi bir uzaylıya ...'yı ikinci evi yapmışlardı. bu yüzden çok hüzünlendim o bölümü seyrederken; geçmişi yad ettim, şükrettim, her zaman dolu tarafa bakmayı hatırlattım kendime.
192 entry daha
hesabın var mı? giriş yap