135 entry daha
  • abd 'nın özeleştirel görünen fakat pragmatist ve göz boyamaya yönelik tavrının bir(çok) örneğini görebildiğimiz bir çizgi dizidir bu.

    üç aşağı beş yukarı hepimiz duymuşuzdur; kimi amerikan gençleri o kadar cahildir ki; vietnam savaşı 'nı amerika'nın kazandığını sanıyorlar ve bunu da sinema sektörüne borçlular, gözleri boyanmış bu kimselerin aslında bir diğer özelliği de her -alternatif-popüler aktiviteye, isyan edermiş gibi görünen (black metal 'e karşı white metal örneğinde olduğu gibi) ve bambaşka bir tarz oluşturan yapıma bağımlı olmalarıdır. south park hükümeti eleştirir, usame 'ye laf sokar, dalga geçer , bir bölümünde doğuluların tamamını mağarada yaşayanlar olarak gösterir, arap kim, türk kim, kürt kim, hatta japon kim, çinli kim diye düşünmeden hepsini bir potada eritir, ortaya doğulu, eğtilmeye muhtaç, insani kazanımlardan bihaber bir insan tipi oluşturur, karşısına da sözde eleştirel bir gözle bakarak amerikan hükümetini koyarak karşılaştırır, bu sefer biz izleyiciler asıl yerden yere vurmamız gereken saldırgan batının o kanlı dişlerini bir kenara bırakır, kendimizi doğulu tipiyle dalga geçerken, hatta bundan zevk alırken buluruz.

    ayrıca amerikan medyası, görsel sanatçıları, müzisyenleri, aktörleri hükümeti eleştirir hararetle, hatta oscar töreninde önceden ödül alacağına nkesin gözüyle bakılan aktörlerin abd hükümetini protesto edeceği haberi gelir, ama törende ses seda çıkmaz, gerçekten yürekli gerçekten duruşu olan, gerçekten insan olan biri çıkar ve samimiyetini oscar heykelciğini siktirederek yüreklere kazır. (bkz: marlon brando)

    tabi bazıları da sırf cumhuriyetçilere karşı olduğundan, ırak savaşı 'nı eleştirir, belgeseller yapar, filmler çeker, hatta oscar töreninde şov yapar, oysa ki demokratları savunur bangır bangır, clinton'a yapılan suçlamalara göğüs gerer, ama o demokratlar da "biz hükümet olursak, ırak'tan çıkmayacağız." der ve yapılan eleştirilerin boyutunun aslında siyasi kısır çekişmeler olduğunu anlarız.

    amerikan tipi eleştirisi ise, olay esnasında, yani vietnam'da, ırak'ta, balkanlar'a müdahele ettiğinde, sscb ile girişilen soğuk savaş'ta, turuncu devrimlerde, 12 eylül'lerde hep hükümetin lehine çalışır nedense. sadece amerikan değil avrupa basını da türkiye cumhuriyeti 'ni yerden yere vurur, para için kendini sattığından sözeder, hatırlayın şu mart tezkeresi döneminde, batı gazetelerinde nasıl karikatürler çıktığını hatırlayın. düne kadar islami birlikten sözedenlerin bugün emperyalist devletlerle işbirliği içinde müslümanları bombalama, yataklık etme pazarlıklarını düşünün. içte ve dışarda bu iğrenç disiplinden, dünyanın adım adım kocaman bir savaş meydanı haline gelişini hatırlayın.

    batının insanlık suçlarını düşünün, işte ben bu entry'de amerika'nın insanlık suçlarını işlerken o medyanın büyük çoğunluğunun nasıl hükümet yanında olduğunu söylerken, daha sonradan, olaylar yatışınca, acılar dinmeye yönelince nasıl özeleştiri yaparak bu sefer de "vay be amerikan basınına bakın hele ne özgür, ne özeleştirel!" deyişimizi düşünüyorum. yıkılışımızı, uyutuluşumuzu düşünüyorum. ırak'ta harbi harbi kimyasal savaş gereçlerinin, kaynaklarının olmadığını bangır bangır söyleyen, abd'nin tek hedefinin, bush ailesiyle yakından ilişkili silah şirketlerinin kar sağlamasını, arap şirketlerin bush ailesiyle olan temasını -ki bunları az evvel eleştirdiğim michael moore söylemiştir.- ortaya koyan vergisini ödeyen amerikan kişisi, gazetecisi, sanatçısı çıktı mı? ya da çıktıysa, ne kadar etki bıraktı? (bkz: rock yıldızları dünyayı değiştirebilir mi)

    ne zaman ki hükümet, ırak'ta kimyasal silahlar olmadıgını açıkladı, basın da peşinden "keşke girmeseydik" nidalarıyla kendini boğdu. tarih tekerrürden ibaret, hiç değişmiyor hiç.

    bana bunca kini kusturan nedir gece gece, efendim simpsons 'ın bir bölümünde, homer ve kızı lisa şöyle bir diyaloga giriyor:

    homer ailesi bir kovboy kasabasındadır. lisa, bir kızılderili anıtının önünde, anıtın üzerinde yazanları okumaktadır;

    lisa: "bu bölgede bir savaş yapıldı ve 56 kızılderili canını kaybetti (verdi).. 4 cesur amerikalı da şapkasını kaybetti." (bu arada anıtın üzerinde dört tane kovboy şapkası asılıdır. meğerse anıt şapkalar için dikilmiş.)
    homer: vay zavallı şapkalar..

    ne kadar da özeleştirel yaklaşıyorlar değil mi, ne kadar da alternatif bir kültürün, yani batı'nın insani kazanımlarının sonucu bu diyalog. kendilerini eleştiriyorlar ama kanıyoruz. (bkz: aeneis/@jimi the kewl) inanın bu sahneye gözümüz doluyor ama onlar kocasını amerikan bombalarıyla kaybetmiş, hayatı kararmış ıraklı kadınlara vibratör yollayan amerikan sekshopları kadar samimiler benim gözümde. zira o amerikalı kadınlar, vibratorleri yollama sebebi olarak: "..karanlık geceleriniz aydınlansın diye ışıklı yolluyoruz." cümlesini sarfetmişler mektuplarında.

    ne kadar trajik değil mi?

    not: bu entry kanal turk 'ûn resmi sitesindeki "genç kalemler" bölümünde de yayınlanmıştır:

    http://www.kanalturk.com.tr/…ber.php?haber_id=52109

    edit @: bir arkadaştan uzun bir cevap almıştım bu entirimle ilgili, yayınlıyorum;

    "sevgili cengiz,
    dediklerinde haklisin ama amerika'da degil the simpsons'i hicbir tv programini izlemekle senin dedigin "kendilerini eleştiriyorlar ama kanıyoruz" durumuna gelme diye birsey kesinlikle yok. birincisi bir kere kultur cok farkli. oyle disaridan izle de ogren veya ders al gibi bir durum onlarda yok yani. ben ibret diye bir seyin karsiligina rastlamadim. ya da daha dogrusu soyle soyleyeyim ben rastlamadim diye yok diye birsey yok tabii de, belki de ozellikle bizim kusagin cocuklugunda hayatimizda kapladigi deger kadar burada yeri oldugunu kesinlikle zannetmiyorum (hem turkiye'de o eski yerini korudu mu ki bu ibret abla?)
    bir kere eger evvelden belletilmediyse bunlara, baslarina gelmedikce dunyadaki hicbir derdi bilmezler. baslarina gelmekten kastim, milletce baslarina birsey gelmesi degil, bireysel olarak gelmesi. katrina'nin new orleans'i vurmasina kadar banglades'ten anlamayan sonra anlayan bir topluluktan bahsetmiyorum. bireysel olarak kendi evlerinin icine kadar su girmedigi icin sel ne demek bilmeyen insanlardan bahsediyorum. katrina louisiana'yi vurdugunda falan durumu hic umursamayan, hatta cirkin sakalar yapan bircok tv karakteri de vardi, bir iki tane allah icin ayip ayip diyen insan cikti ama onlar popularitelerinden birsey kaybetmediler.
    ikincisi elbette medyadaki herseyde oldugu gibi simpsons'da da ayni konuyu birkac boyutta farkli farkli yorumlamak cok mumkun, hatta elzem. evet senin anlattigin kizilderili aniti onundeki lisa ve homer (homer mi bart mi?) olayi zaten kara mizah, ayni tv odasinda bunu izleyen cocuklardan beyazlarin kizilderililere cektirdiklerini bilen birisi bunu izleyince lisa'yla kendini ozdeslestirebilir, ama homer'in dedigine gene gulecektir. beyazlarin kizilderililere cektirdiklerini iplemeyen yan koltukta oturan arkadasi orada bize ince gelen dusunceye hic aldirmadan (sanki bunlar dunyanin baska bir ulkesinde olmuscasina) sadece homer'in ettigi lafa gulecektir.
    ama o lisa'yla ozdeslesen cocuk zaten senin bahsettigin ders alma durumunu falan tv'den ogrenmeyecek hic bir zaman. aslinda biraz bizim de tv'de gordugumuz herseye inaniyor olmamamiz gerektigi gibi.
    zaten tv genelde eglence kanali. ancak pbs, c-span veya npr gibi kanallarda icerikli, ozgun programlar bulabiliyorsin. onlari da actigin zaman eglenmek uzere degil, kisisel olgun bir merak duydugun konuyu izlemek icin onunde oturdugunu bastan kabul edersin zaten. orada da kizilderili katliamlarini izleyen birisi sifirdan ilk defa bunu duyan ve ogrenen ve dehsetle kendi tarihini ogrenmeye baslamis biri degildir elbette. o kanallarda da boyle ciddi seyler rap diye "1800bilmem kac yilinda 10000 kizilderiliyi kesmistik" diye de verilmez zaten. gecmiste olmus insani felaketlerden tecrubeye yakin ders alinmasi amaclanircasina yayin yapilir.
    ama diyelim simpsons'i izlerken boyle lisa'nin ettigi laf gibi birseyle karsilastiginda orada mesele orada lisa'nin agzindan seyirciye ders verilmesi degildir, cok yaygin olarak ve biktirana kadar soylenen tarihi bir gercegin homer tarafindan bir espriye malzeme edilmesidir. homer gibi dusunen mankafalilarla dalga gecilmesidir oradaki durum. sen lisa'nin dile getirdigi bu gercegin ciddiyetini paylasiyorsan "aha al iste" dersin homer'a gulersin. ama homer kafasindaki adam gene birsey anlamayacaktir. orada amac homer'lari egitmek degil, homer'larin uzerinden gulduru yapmaktir.
    bu hepimizin belki zamaninda ince nuanslarini yakalamadan izledigimiz filmleri vs'yi universite yillarinda tekrar izledigimizde arada kazandigimiz kultur farki sayesinde birden bire o nuanslarin farkina varmamiza benziyor biraz da.
    yani cengiz, "kendilerini eleştiriyorlar ama kanıyoruz" diyorsun ya, kanma, niye kaniyorsun? (seni ornek alarak genele konusuyorum burada) haydi bir kere kandin, yani samimiyetle guvendin, ama sonra baktin ki yanlis anlamissin, neden bunun ikinciye olmasina izin veriyorsun? "ben niye buna ilkinde de ikincisinde de kandim?" diye kendine sorman gerekmiyor mu burada? seni "kandiran" adamin senden belki haberi bile yoktur, belki hata senden kaynaklaniyordur biraz da.

    nicin bize cok uzak bir kulturden gelen ve ustelik de mass media'da uretilip tuketilen bir urunu kendi kisisel veya kulturel parametrelerimizle degerlendirmekte bu kadar umarsiz davraniyoruz? bizim bildigimiz ama onlarin farketmedikleri yanlislarini gordugumuz zaman boyle hayiflanip kizmak yerine belki de bunun benzerini turkiye kulturu icin dusunmek ve kizginligimizi yaraticiliga dokmek daha iyi olamaz mi?
    turkiye'de simpsons'in bir esi var mi? olabilir mi? bizim populer, veya simpsons'in buradaki bir paraleli olacak sekilde akillilar arasinda populer, toplumun her kesimiyle dalgasini gecen bir program var mi?

    bir de, diyecegim, biz bazen oyle olmasi amaclanmadigi halde basi seyleri fazla okuyoruz. "inan cok yazik oluyor"larimin icinde bu da var. maddelerin kim icin ve ne amacla uretildigini gozden kacirmayalim. senin bu ulkede yetismenden dolayi edindigin kriterlerle dunyadaki bazi olaylara, ve bunlar arasinda abd'den kaynaklanan sorunlara bakisin gayet yerinde ve tutarli olabilir ama senin kriterlerinin hicbirine sahip olmayan insanlar eglensin diye yapilmis bir cizgi filmde senin hassasiyet duydugun konu sence tutarsiz gelen bir sekilde ele aliniyorsa bu senin ideallerinin kucumsenmesi, hakir gorulmesi, onlarla dalga gecilmesi degildir. "alia tempora, alii mores" (yeni baslayanlar icin: "baska zamanlar, baska adetler") diyoruz ya, bu durum da "alii populi, alii mores"tir ("baska halklar, baska adetler"). bu ikisini birbirinden ayirman gerekiyor.

    ama bu -bence- yersiz kizginligin birikmesiyle ortaya cikmasindan cekindigim bir durum var, seninle asil paylasmak istedigim.

    benim gordugum kadariyla, mesela, kulture ve kendi medyalarina referanslari haricinde bati'dan gelen dizileri, programlari, esprileri de takip edebilen ve kavrayip gulen bir yanimiz var, kendi kulturumuzden cikan ugur yucel, cem yilmaz, eskiden levent kirca orneginde bizden baskalarinin anlamayacagi esprilere de ayni hararetle karsilik veren bir yanimiz da var. bu durum her kulturun basina gelen bir durum degil. yani kabaca hem dogudan hem batidan hem de cok genis bir sekilde istifade edebilen bir durumumuz varken, bunlardan birini digeri pahasina yuceltmenin ne alemi var? ikisi de olsa olmaz mi? bizim isimize hangisinin yarayacagini bildikten sonra keyfimize gore secemez miyiz? hayir ama benim korktugum ne oluyor, bir kere su, bu veya o ogesini begenmeyince bir toplumun/kulturun, seni rahata erdirecek, sorunlarina cozum bulacak bambaska ogelerini de reddetmek zorunda sayiyorsun kendini. bir de maalesef cennet vatanimizda cok yapildigi gibi mesela senin begenmedigin taraftaki insanlarla en kucuk bir benzerligini yakaladigin bir insani dogrudan "onlar"dan sayiyorsun.
    biz toplum olarak (sosyolok ecevit...) hem akdeniz hem balkan hem kafkas hem ortadogu ozellikleriyle bu kadar harmanlanmisken, yemek desen yemek, icki desen icki, muzik desen muzik, dil desen dil, muhabbet/edebiyat desen onlar, velhasil su dunyada adam gibi yasayip gitmemize yarayacak unsurlardan en genis sekliyle yararlanabilecek bir donanima sahip degil miyiz? peki neden anlik veya sistemli safligimiz (kotu birsey oldugundan degil tecrubesizlik oldugundan) yuzunden kasitli yapilmamis bir yanlislik bizi onu yapandan toptan ve temelli nefret etmeye nasil bu kadar cabuk ve kesin itebiliyor?
    sunu merak ediyorum: yakin tarihimize kadar bizden olmayanlarla, yani yabancilarla iliskilerimizde bastan pesin bir iyimserlik, guvence, "ayni ittifakta degil miyiz kesin beraberiz o zaman" gibi dusunceler, hele hele meshur olay, kenan evren'in isledigi general rogers'a inanma kabahati gibi beceriksizlikler, bir ise girerken o isin inceliklerini anlamak uzmanligini gosterememek, gosterecek adami da seninle ayni uniformayi giymiyor, ayni takimi tutmuyor diye tanimamak, 1990lardan itibaren kibris'ta, kuzey irak'ta, balkanlar'da dunyanin degisen dengelerini hesaba katmamak, kulaga hos geliyor, kalp atislarimi hizlandiriyor diye de orta asya'da o gune kadar isin olmamis, aslinda tanimadigin etmedigin insanlarla ayni ismi paylasiyorsun diye havadan duser gibi "ben sizin agabeyinizim, benim dedigim gibi yapin" diye havalara girmek girla gitsin, sonra da birden bu islerin ve benzerlerinin herhangi birinde karsi taraf bizim hayallerimize uymayan ama rasyonel olarak dusundugunde pekala beklenebilecek bir hamle yaptiginda da "kandirildim" de. sonra sanki onceden kanan sen degilmissin gibi, "bir umut iste" diyerek yeniden, bastan yanlis davaya takil, sonra gene "kandirildim" olsun. bunun sonucunda da artik senin gibi gururlu bir adama geri adim attiramayacagi bir noktaya varincaya kadar karsi tarafa (bu da genelde abd oluyor ya da ab) nefretle dolmaya basla. ufak tefek cikarlar elde ettigin isbirliklerini bile bambaska konular yuzunden yirtip atmaya basla. hatta karsi/yabanci toplumla etkilesimini gozden gecirmen gerektigini sana anlatmaya calisan adama da "hah amerikan usagi, kurt usagi, ermeni usagi, yunan usagi, arap usagi" demeye baslayip, bu gereksiz sosyal gerilimle katilasmis toplumu bir de kendi icinde parcalara ayirmaya basla. hatta her bir parca artik sadece kendisinin o toplumun asil temsilcisi oldugunu zannetmeye baslasin. ne aci. (bu da s. e.'ten aslinda)
    bu birbirinden cok alakasizmis gibi gorunen konulari birbirine baglayan cok onemli bir nokta var halbuki: oburunu taniyormus/biliyormus zannetmek. ama aslinda degil amcamizi halamizi, anne babamizi ne kadar biliyoruz/taniyoruz, degil karsi apartmanda oturanlari, kendi komsumuzu ne kadar taniyoruz/biliyoruz, degil ankara'yi izmir'i, su sultaniye'yi ne kadar taniyoruz/biliyoruz, degil almanya'yi ingiltere'yi, komsularimiz yunanistan'i iran'i ne kadar taniyoruz/biliyoruz? panta rhei. hersey akar, atomlar duser, oraya buraya bulasir, yeni olusumlar cikar ortaya. iki dakika once bildigimiz ozellikler yeni gelisimlere sahne olmustur, yeni tesirlere tabi olmustur, artik onlardan bekledigimizi yerine getiremezler, veya surpriz (!) olaylara yol acarlar. e ne oldu o zaman "bilgi" yerinde durdukca akmadikca neye yaradi?
    bence o durumda o bilgi gene -bence- haksiz nedenlerle kendisinden sogudugumuz, yabancilik ve hatta dusmanlik duymaya basladigimiz gruplarla itisip kakismamizdan baska ise yaramaz hale geliyor. bilgi bu dunyadan layigiyla zevk almamizin onunde bir engel olarak belirmeye basliyor. diplomasi yerine askeriyeye yoneltiyor bizi. abd'nin coktan icine dustugu hatada oldugu gibi kulturel olarak "bir dakika ya ben soylesi iyidir, guzeldir diye bagirip duruyorum ama karsimdaki adamin derdi ne, gercekten dogru mu anladim?" diye sorup arastirmak yerine askeri planlara, "sozde" dusmani "sozde" yoketmeye kullaniliyor.
    hasimlarimizi tanidigimizi zannettikce ama aslinda tanimamakta inat ettikce, temelde pekala ayni tarafta oldugumuz insanlarin sayisi da azaliyor. sayi azalmasin diye de bu sefer olabilecek en ilkel yontemlerle sayimizi sabit tutmaya veya yeni yandaslar edinmeye calisiyoruz. toplumda bagirip cagirma itis kakis kelleye bakarak sayi belirlemeye calisma artmaya basliyor. aslinda bizle ayni kulturu paylasan dusmanimiz da oyle yapiyor ama bunu bile farketmiyoruz. bunu bize soyleyen bilgiyi de coktan reddetmisiz zaten.
    ama nereye gittigimizi de goremez hale gelmisiz. ben de bu yaziyla nereye gittigimi dusunmeye baslamisken burada bu sayiklamalari bitireyim artik.
    delinin vaazi bu gecelik burada bitti. amin.

    finis homiliae stulti nostri de daniel propheta in fornace ignis ardentis"
620 entry daha
hesabın var mı? giriş yap