• suphi kaner'in senaryo yazarlığını ve yönetmenliğini yaptığı, başrolü de fatma girik ile paylaştığı 1960 yapımı film. murat çelenligil'in kaleminden bir spoiler verelim. (kaynak: http://www.sinematurk.com/)

    --- spoiler ---
    aram iljic khachaturian’ın keman konçertosu (1940) (allegro vivace) eşliğinde üsküdar iskelesi.. her zamanki gibi acelesi olan tarık ve koşarken çarptığı leyla’nın konuşmaları..

    leyla ; “adım atarken önünüze bakmak adetiniz değil galiba.. hay allah, vapuru da kaçırdım. çok fena oldu. şimdi, bir saat bekleyeceğim.”
    tarık ; “(genç kızın, ortalığa saçılan eşyasını toplamaya yardım ederken) benim işim de çok acele, ama..”
    leyla ; “sizin bütün işleriniz acele galiba.”
    tarık ; “tabi, şey, sigortacılık tabi.”
    leyla ; “belli işiniz hep kazalarla.”

    erman şener’in “sıcacık bir film” dediği üsküdar iskelesi, çok bilinen ve çok güzel bir şarkı ile başlıyor ; ‘kâtibim’. başak sigorta’da bir memur (o ‘sigorta prodüktörü’ diyor) olan tarık ; sevimli, yerinde duramayan, hayat dolu bir gençtir. ‘ev ana’ adını verdiği ve onu evladı gibi seven havva hanım’ın evinde bir odada kalıyor. [‘enayi’ (1974) filmindeki şaziye hanım ve metin’e benziyorlar.] ilerde, leyla’sına şunları söyleyecektir ; “hiçbir şeyim yoktu hayatta biliyorsun (ev ana’ya biraz haksızlık ediyor galiba). ne annemi hatırlıyorum ne de babamı. çok küçüktüm halamı da kaybettim. tahsilim (hukuk) yarım kaldı. (genç kızın gözlerine bakarak) ama, şimdi her şeyim var, her şeyim.” işine üsküdar iskelesi’nden vapurla gidiyor. geç kaldığında (vaktinde gittiği pek olmaz zaten) “saatten haberiniz var mı, tarık bey?” diyenlere “ben, bugün saatimi merih saatine göre ayarladım” şeklinde yanıtlar verir. şube müdürü de kızsın mı sevsin mi şaşırmıştır ; “burasını çalgılı gazinoya çevirdin. şu haline bak, mahalle çocuklarından farkın yok.

    eğer bir daha geç kalırsan, burada şarkı söylersen..” diye başlayan konuşma, tarık süklüm püklüm dışarı çıkarken bambaşka bir şekilde sonlanır ; “ha, dur.. son günlerde fazla sigorta yaptığın için merkezden %10 zammın geldi. bu seni şımartmasın anlaşıldı mı?”

    bir sabah, yine nefes nefese 8.15 vapuruna yetişmeye çalışırken, önce iki seyyar satıcıya sonra da leyla’ya çarpar. vapuru kaçırırlar. bir sonraki vapurda, çok etkilendiği genç kıza bakmaya çalışırken, bu kez iri yarı bir adama çarpıyor. leyla kendini tutamayıp gülünce, hemen genç kızın yanına oturur. iki genç, kısa sürede birbirlerini çok severler.

    leyla.. beyoğlu’nda kupa isimli bir hazır giyim mağazasında kasiyer olarak çalışıyor. istanbul’a bakan küçük çay bahçesindeki konuşmaları ne güzeldi. ancak, bu mutluluk, genç kızın almanya’dan dönen uzak akrabası suat bey’in planları ile gölgelenmek üzeredir. leyla için varlıklı bir kısmet isteyen annesi nadide hanım, suat bey'in ‘meziyet’lerini saymakla bitiremez ; “tahsilli, yakışıklı ve zengin.” ancak, henüz ortaya çıkmayan bir ‘meziyet’i daha vardır ; ana kızın alemdağı’ndaki arsalarını ele geçirmek istiyor. suat bey’in rahmetli babası, leyla’nın (o da rahmetli) babası mustafa bey’i çeşitli numaralarla borçlandırıp bu arsaları elinden almış. ama, ‘kurt gibi bir dava vekili olan mustafa bey satışı resmi muamele ile tapuya intikal ettirmemiş’. sonuçta, onlar bunu bilmeseler de arsalar hâlâ nadide hanım ve kızına ait. avukatının söylediğine göre, arsalara konmak için suat bey’e tek bir yol kalıyor ; leyla ile evlenmek. leyla bu öneriye şiddetle karşı çıkıp annesine tarık’tan söz eder. ‘memur’ ve ‘aylığı 600 lira kadar’ açıklamaları nadide hanım’ın karar vermesi için yetmiş de artmıştır bile. tarık’la evlenirse analık hakkını helal etmeyecektir. istediği yanıtı, şimdilik, alamayan suat bey, nadide hanım’ın da yardımı ile acımasız bir plan yapar. sigorta şirketindeki tanıdıklarının aracılığı ile tarık’a anadolu’da bir yıl süreli bir ‘teftiş kadrosu’
    ayarlar. amacı onu istanbul’dan, daha da önemlisi leyla’dan uzak tutmaktır.

    ‘ümit sokağı’ (1966) filminde benzer bir şeyi selim yapacaktır. o amacına ulaşırken, suat bey’in planı son anda bozulur.

    unutamadığımız çay bahçesi..
    tarık ; “..hep bir şeyler yapmak, bir delilik geçiyor aklımdan. her şey ne kadar güzel. ağaçlar, denizler, evler, insanlar, yollar. sen niye her gün yanımda olmayacaksın?”
    leyla ; “..işleri delilikle halledemeyiz. ancak, akıllı uslu düşünürsek olur.”
    tarık ; “düşünmeyeceğim işte, akıllı uslu düşünmeyeceğim. ben seni deliler gibi seviyorum. akıl benim işime karışamaz artık, anlıyor musun karışamaz.”
    --- spoiler ---
  • istanbul'un en esintili iskelesidir
  • düşünen şarkılar albümünde ahmet özhan'ın seslendirdiği eser.

    "çepeçevre duvarlar sarmışlar her yanımı
    beni saran bu odalar gönlüme dar geliyor
    bende bir bitmeyen istanbul hasreti var
    aklımda istanbul her zaman üsküdar
    sende geçti ömrümün nerdeyse kırk senesi
    seni nasıl unuturum üsküdar iskelesi
    bende bir bitmeyen istanbul hasreti var
    aklımda istanbul her zaman üsküdar"
  • firat tanis sarkisi.

    bir ayrilik
    birinde henuz elin
    uskudar iskelesi sana selam soyledi
    yaktigin o turkunun izmariti ondaymis
    bazi gunler ay dogunca uskudar'in ustunde
    onun da sevgilisi yosun gozlu bir yarmis

    http://www.youtube.com/…pp3qxslp0du&feature=related
  • her gün istisnasız insanı güldüren-düşündüren ve sosyolog-antropologlar için bulunmaz güzellikte fieldwork yapılacak alandır.
    (kışın çok soğuk olur. sinüzitleriniz varsa kalpaksız çıkmayın. yazın da mis gibi eser)

    naçizane tavsiyem gidin görün efendim. yazmakla anlatılamaz.

    ayrıca seçim zamanı pek kötüydü. meydana gelen gürültü kirliliğini uzaylılar bile duymuştur, hatta beşiktaş'a kadar geliyordu. (abarttım tabi)
  • bundan on iki sene önce sevdiğim adamı (o zamanlar ergendi tabi), bağımlılığı yüzünden şehirden kaçırmak için annesi almaya gelmişti.
    onu uğurlamak için okuldan kaçarsam devamsızlıktan sınıfta kalacaktım. tabi ki kaçtım. ama sınıfta kalmadım, lakin bu başka konu, bunu sonra anlatırım.
    son yazlarını yaşıyordu istanbul, griydi, biraz esiyordu, o ve annesi yanımda yürüyordu.
    ayrılık vakti geldiğinde gün akşama dönmüştü, biraz daha soğumuştu hava ama kimin umrundaydı. onu ve annesini üsküdar iskelesinden vapura bindirdiğimde dizlerim yoktu, üsküdar yoktu, istanbul bir anda sanki çok sıcak olmuştu.
    gitti.
    senelerce uğramadım üsküdar iskelesine, istanbul'dan sildim. dedim ki dizlerimi orada bıraktım, gidip bulursam ona koşmaya başlarım, koşarsam bağımlılığında ziyan olurum, hayatım yalan olur.
    yıllar sonra yeni bir sevda uğruna o iskeleye gittiğimde enee dedim dizlerim hep bendeymiş, boşuna kötürümden saymışım kendimi.
    şimdi fink fink gidip geliyorum tabi, aklıma bile gelmezdi başlığı görmesem.
    o zamanın dramasını şimdi komedi filmi diye izliyorum kendimde.
    ayrıca mihrimah sultana selam olsun. öperim.
  • "onun da sevgilisi yosun gozlu bir yarmis" sözü ile yeşil gözlülere en güzel yakıştırmayı yapan şarkı.

    yosun göz harika bir benzetme değil mi yaa...
  • kuzguncuk iskelesine yalnızca 1.6 km uzaklıktaki iskele.
  • bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesi'nden düşünen şarkılar isimli albümde yer alan ve dünyanın en hüzünlü hikayelerinden birini anlatan şarkı.

    bu şarkının öyküsünü açık radyo'da sanat uzun ilham sonsuz'un bir bölümünde timuçin oral'dan dinleme fırsatım olmuştu. timuçin oral önce hikayeyi anlatıyor ve ardından sözleri kimsesiz, şizofren r.g.ö.'ye ait şarkıyı ahmet özhan yorumuyla dinliyoruz.

    bu yazıyı da bakırköy ruh ve sinir hastalıkları'nın çok yakınında bulunan bir evden yazıyorum; bu akşam bir başka sanat uzun ilham sonsuz bölümü dinlerken aklıma geldi. oldukça bilinçli bir zihinden çıkan ve son derece masumiyet barındıran bir şiirin şarkısı bu.
    sade bir şiir ve aktarım ama muhakkak şarkının da etkisiyle bir hayli derin.

    https://www.youtube.com/watch?v=6expgfdhxvw
hesabın var mı? giriş yap