• hayatının ilk startını alacak olan kısrak, istanbul'da güzel bir hazırlık devresi geçirmiş olup kısa ve uzun işlerine ilaveten, hafta sonu nemli piste 1200/1.19.9, 1.05, 25.2 r galobu sonrası cuma sabahı 600/37.9, 24.2 r sprintini african image ile birlikte yapıp potoya başa baş rahat girdi. pazar sabahı 1000/1.05.7, 26 r galobunu lady mirage ile birlikte yapıp potoya beraber rahat girerken, yeterli form ve kondüsyona ulaştığı da görüldü. şimdilik sürprizlerde değerlendirilmelidir.
  • keman kaşlı, ince belli, pena şeklinde şeffaf tırnaklara sahip kadınlara verilen isim. kara gözlerine çiy düşmüş bir ermeni kızıdır o, adaçayı kokulu bahçelerde, kimyon möbleli mutfaklarda gezer diri bacakları, buğulu bakışlarındaki saf gençlik, bir 19. yüzyıl pera terzi dükkanından loş beyoğlu sokaklarına uğramış çocuksu yüksük, ölümsüz aşkını kayıp tiyatro kumpanyalarının yitik sahnelerinde arar, boğazda düğümlenip kalmış eflatun replik, ikona üzerine erimiş mum damlası; bir bulut olmak geçer sevdalı yüreğinden, martıların kanadıyla el sallar güneşe. unutuluşu uzaklarda hissedenlere sessiz bir sitem, keşfedilmemiş komşu kalplerde koyu özlem...
  • başrolünde galina vishnevskaya olan 2007 yapımı aleksandr sokurov un altın palmiye adayı harika filmi.
  • çarpmadan çarpıcı olabilen gerçek zamanlı film. bu seneki istanbul film festivali'nde yönetmenin de * katılımıyla izleme fırsatımız oldu. ama bana bir şey kattı mı, hayır.
  • alexander sokurov 'un "sadece sevgiyi , barışı anlatmak istediği"ni ifade ettiği; kendinde farklı kodları (alt metinleri) aramaya gerek olmadığını belirttiği bir film. bu açıklamasından dolayı harbiden minnettarım üstada. zira festival izleyicisi klanından bir yığın çaylak entelektüel ve sinefili nice ödip okumalara, lacancı savrulmalara, sembolik izahatlara, "burada anne sovyet rusya'yı, evlatsa putin'i simgeliyor...öheree möher" şeklinde yorumlara gark olacaktı. yırttı çocuklar , bizim de kafa rahatladı.
  • entellektuellerin kendini kasip, izlerken nedense her sahnede imgesel birsey aradiklari bir filmdir. film icinde ki mesele sudur ki tonton bir nene, subay olan torununu ziyaret eder, o sirada yillardir suren kafkasyada ki savasin iki tarafta da "bikmisligini" kamera onunde sergiler alexander sokurov,filmin ozude budur
  • talihsiz bir film. üstad aleksander körolası mother russianın kucağından bakarak aslında orta yerinde durduğu savaşın gerçeklerini ıska geçmiş. aleksandranın ağzından özgürlük isteyen çeçen çocuğa tanrıdan akıl fikir isteyin deyü nasihat etmiş. yüreciğimize bir damla serpilsin umuduyla izlediğimiz film, kederimize keder ilavesi yapmıştır. ah be aleksandra teyzeciğim özgürlük isteyen çeçene akıl fikir dileyeceğine ne için savaştığını bilmeyen rus çocuklarına acı bence. çeçenlere sormak isteyip de soramadığın soruları hergün yüzlerce insanın kaçırılıp ortadan kaldırıldığı büyük devletine sor. sen aleksander, hapishanelerden piskopat katilleri çıkarıp savaşa süren, kendini buna muhtaç hissettiği için bu savaşı çıkarıp sürdüren devletine sor soruları biraz. ya da boş ver hiç sorma. ve ne olur bir daha böyle sevgi ve barış filmi yapma. takdir edersin ki bir adet ulusalcı(!) tonton teyze olunca olmuyor "sevgiyi ve barışı anlatan film" nasıl mı oluyor? misal şöyle:

    (bkz: dom durakov/@anzor)
  • sait faik'in aşkıyla alay eden bir ömürlük aşk hikayesi...

    (bkz: bir masa)
  • aleksandra'nın şahsında milliyetçiliğe kafam girsin demek istiyorum tekrar. hele bir de müzmin melankolik rus milliyetçiliği yok mu? belki de yok böyle bir şey, var sa da bilhassa sokurov ve tarkovski'nin paso böğrümüze böğrümüze çalışmasına değecek kadar değil, bilmiyorum, fazla yüksekten sallamaya entellik kapasitem müsade etmiyor. neyse,

    hani neredeyse, bizdeki biz eskiden bilmezdik kim kürt kim alevi kim rum zırvasına denk düşen dingillikle "eskiden, ne güzel, yoktu böyle şeyler, ne güzel yaşayıp gidiyorduk" diyorsun he mi? üstelik bunu bir çeçene söylüyorsun. her yarım yüzyılda bir sürgün edilen, işgalin ve soykırımın hedef tahtasına çevrilen bir halkın çocuğuna, başkentine işgalcisinin çirkin ve vahşi lakabı layık görülen bir ülkenin evladına söylüyorsun bunu. götüboklu çarının medenileştirmek için bin yıllık ormanlarını yakarak feth(!) ettiği, güzel ve adil sovyetlerinde 23 şubat 1944 çeçen sürgünü'ü yaşamış ülkenin evladına söylüyorsun bunu. 1994'ten sonra olanları biliyor musun aleksandr? ayrıca bahsedelim mi? bu terbiyesizliğin sınırı yok mu? neyse sinirim bozuldu lan. kesiyorum burda entiriyi.

    not: tarkovski'ye karşı yanlışımız olmaz. arada lafı geçti diye gümbürtüye gitmesin.
  • sait faik'in saplantıyla , tutkuyla aşık olduğu kadın...
hesabın var mı? giriş yap