• filibeli ahmed hilmi tarafından yazılmış alegorik karakterler üzerinden insani değer ve duyguların, insanın olgunluğa yolculuğunun akıcı bir biçimde kaleme alındığı bir eserdir. sinemaya uyarlanmasını can-ı gönülden istediğim nadide bir kişisel gelişim kitabıdır.
  • mezarlıkta bir deli gördüm. eline geçirdiği bir terazi ile oynuyordu. ne yaptığını sordum. bana şu cevabı verdi:
    – ahmaklıkla zekâyı tartıyorum.
    – bunda amacın nedir?
    – sonuçları hazine ile değerlendirmek!
    – ee! nasıl buldun bakayım?
    – ahmaklığım o kadar ağır ki!.. sanırım yaşadığımız zamanın karun’u benim!..
  • ağacın birine dayatılmış, yarısı hasırdan, yarısı tahta parçalarından yapılmış bir kulübe gözüme ilişti. kimse yok zannederek kapısını açacağım sırada içinden eski püskü şeyler giyinmiş biri çıktı.
    elli yaşlarında zannedilen bu adamın başında yeşil bir takke vardı ki, kırk elli kadar ayna parçaları yapıştırarak süslemişti. birçok kumaş parçaları yamanarak gökkuşağı renklerini gösteren yırtık cübbesinde dahi ayna, teneke kabilinden şeyler dikilmiş, yapıştırılmıştı. bir hâlde ki bu adamı görüp de, daha doğrusu elbisesine bakıp da gülmemek elden gelmezdi. lâkin üzerime çevirdiği bakışında o kadar hoş bir yumuşaklık ve alçak gönüllülük, çehresinde o kadar hüzünlü bir donukluk vardı ki, ben gülmek şöyle dursun,kendisine doğru bir adım attım. kıyafetiyle tam bir tezat teşkil eden bir ciddiyetle, yavaş ve ahenkli bir sesle:
    - safa geldiniz nurum, buyurunuz, dedi.
    ve kulübesinden çıkardığı bir hasır parçasını yere serdi. oturdum, kulübeye yaslanmıştım. ön tarafımızda on beş kadar iri taşlı ve güzel sülüs yazı ile kabirler, sağ ve sol tarafımızda sık dikilmiş ağaçlar bulunuyordu. kulübenin sahibi bir kere daha içeri girdi, mangal hizmeti ören bir çömlek getirdi. bir daha girdi, eski bir kahve kutusu, bir cezve, iki fincan, bir ibrik, bir tütün tabakası, bir kaç teneke kutu çıkardı. kuru otlar ve çöplerle yaktığı ateşe cezveyi sürdü. tekrar:
    - safa geldiniz nurum. nasılsınız, iyi misiniz? dedi.
    - elhemdülillah, dedim.
    bu adamın ciddiyetiyle kıyafeti arasında ki tezat beni şaşırtmıştı. tekrar söze başlayarak:
    - isminiz nedir? dedi.
    - ahmed râci.
    - ahmed râci mi? (gülerek) beşeriyetin ismini zorla almışsınız nurum. beşer cinsi o kadar âciz, zayıf ve muhtaçtır ki, hayatını rica ile geçirir. râci demek insan demektir.
    bu olgunca sözler üzerine bir kat daha şaşırdım. bende sordum:
    - sizin isminiz nedir?
    - benim adım çoktur. her yerde bir isim ve sıfatla anılırım. burada üzerimde ki aynalardan dolayı "aynalı dede" adı ile meşhurum. ama istersen sen "adem baba" de.
    bir miktar düşündükten sonra meydana gelen isteği yenemeyerek dedim ki:
    - azizim! olgun kimselerden olduğunuz meydandadır. böyle iken olgunluğunuzu bu garip kıyafet altında örtmenizin sebebini anlamıyorum.
    - hâlbuki bu pek basittir. herkes süse meraklıdır. herkes bir çok para sarf ederek türlü türlü elbiseler yaptırıyor. ben de bu şekil elbiseden hoşlanıyorum.
    bu cevap hem akla uygundu, hem değildi. düşünme neticesinde fikrimce akla uygun bulamadım ve kendisine fikrimi söyledim. cevap verdi ki:
    - bu davamı akla uygun bulmuyorsunuz. hâlbuki öyle değildir. elli yaşında bir adamın, tanesini on beş, yirmi kuruşa alıp boynuna taktığı ve ismine boyundağı dediği bir yuları akla uygun gördüğünüz hâlde, külâhımı taktığım ayna parçaları neden akla uygun olmasın? tutalım ki, her ikisi insanın münasebetsizliğine, delilliğine delâlet etsin;şu hâlde bile benim deliliğim daha parlak, mantığa daha uygundur.
    birdenbire bana parlak bir fikir geldi. deli kıyafetine girmiş bir hikmet sahibi kimse olmak ihtimali bulunan aynalı dede ile ciddi konular hakkında görüşmek istedim; dedim ki:
    - sultanım! sen viranede gömülü bir hazinesin. ben ise hikmete can atan bir âvâreyim. lütfen istifade etmeme müsaade eder misin? ver, elini öpeyim.
    - el öpmek? (hayretle) niçin? istersen konuşalım. lâkin sözden ne çıkar! şimdiye kadar, kim bilir kaç hayvan yükü kitap okudun; ne anladın? hiç, değil mi? insanların bildiği nedir? zevk ve bencilliklerinin ihtiyaçı ve hakikat konusunda ne bilirler? hiç! akıl orantıları ile hakkı itiraf mümkündür; fakat bilmek, anlamak mümkün mü? ne konuşalım? harfleri bir araya getirmekle hikmet noktası bilinir mi?
  • kitabın en sevdiğim satırları...... bu şuûn-u âlem, bî-sebât u bî-kadem. varsa aklın ey dedem, dem bu demdir dem bu dem ! ( bu olaylar ve bu alem ezeli ve ebedi değildir, havva ve adem nerede ? ey dedem! aklın varsa an bu andır, an bu an )
  • filibeli ahmed hilmi'nin mistik, felsefi, fantastik romanı.
    romanın kahramanı raci, hakikat nedir sorusunun peşinde dolanırken bir gün mezarlıkta tesadüfen tanıştığı piri aynalı dede sayesinde, derin hayal mi desek, astral seyahat mi bilemiyorum, geçmiş ve gelecek zamanlara ve mekanlara yolculuk yapmaya başlar. bu yolculuklarında varoluşun manasını, mutlak hakikati çeşitli dinlerin kurucularına, tanrılarına... sorarak öğrenmeye çalışır. bu git geller inanılmaz renkli, sıra dışı bir maceradır aynı zamanda. kah zeus'ta, sidarta'da, ... zihnindeki sorunun cevabını aramaya devam eder roman boyunca.
    bu yolculuklara kahir ekesriyetle aynalı dedenin ispirto ocağında pişirdiği kahveyi içmesiyle başlıyor.
    romandaki aynalı dede, yazarın fizana sürüldüğünde bağlandığı şazeliye tarikatının kurucusu ebul hasan eş şazeli olduğu yönünde görüşler mevcut. alakası ise şu, ebul hasan eş şazeli aynı zamanda kahvecilerin piri imiş...
    ....
    -ruhu hala anlamadın mı?
    -hayır, eğer lutfedip anlatırsanız...
    -anlatmak...anlatmak mı? görmedin mi?
    -evet, lakin bir şey anlamadım...bir şeyi anlamak için görmek kafi değil.
    -ya?
    -olmak lazım!
    -ah, ah! olmak, olmak! bu mümkün değil.
    -niçin?
    -çünkü olmak için evvela olmamak icap eder...
    ....
    bir çok yazar dikkat çekmiş. kanaatimce, iyi ellerde muhteşem bir filmi yapılabilecek roman.
  • muazzam güzel kitap, anlamak için katmanlı bir kitap. yani kuran bildiğinizde daha iyi anlıyorsunuz, dinleri bildiğinizde daha çok anlam ifade ediyor, sufizm vesaire de biliyorsanız daha da anlam kazanıyor. her bölümden çıkarılacak çok güzel anlamları olan, çok derinlikli bir kitap. birlikte okuduğunuz arkadaşınız varsa üstüne konuşur da konuşursunuz, harika.
  • zahid bize ta'n
    eyleme
    hak ismi okur dilimiz
    sakın efsane söyleme
    hazrete gider yolumuz.
    erenlerin çoktur yolu
    cümlesine dedik beli

    ko desinler bize deli
    usludan yeğdir delimiz.
    muhyi
    sana da ola himmet
    aşık isen canan minnet
    elif allah, mim muhammed
    kisvemizdedir dallımız.

    ta'n: kınamak
    beli: evet
    muhyi: hidayet veren allah
    kisve: elbise
    dâll: işaret
  • güneş yanar, âlem döner,
    bir gün gelir hepsi söner,
    ey sahib-i ilm-ü hüner,
    bilir misin sebebi kim?

    ne gelen var, ne giden var,
    ne solan var, ne biten var,
    ne gül var, ne diken var,
    bilir misin, sebebi kim?

    her zerre ferd yoktur eşi,
    acep bunlar kimin işi?
    ey kendini bilmez kişi,
    bilir misin sebebi kim?

    haktır desen mânâsı ne?
    sebep midir bir kelime?
    soruyorum sana yine,
    bilir misin sebebi kim?
  • daha önce 3 kez okuduğum kitap. ahmed hilmi, raci ve aynalı baba karakteri ile bizi müthiş bir hayal aleminde yolculuğa çıkarıyor. ilk kısımda buda ile hiçlik zirvesine yolculuğa çıkan raci, ikinci kısımda nûr ve zulmet temsilcisi hürmüz ve ehrimen'in mücadelesinin ortasında buluyor kendini. bu kadarlık spoiler yeter (bkz: swh). hayalin derinlerinde raci ve aynalı baba'nın maceralarına bizi ortak eden yazar kitaptan elbette pay çıkarmamızı istiyor. güzel kitap vesselam, tavsiye ederim.
hesabın var mı? giriş yap