• çağdaş türkü grubunun klavyecisiydi. ayrica yeni türkünün başka türlü bir şey sarkısında fender rhodes çalmıştır.
  • çağdaş türkü'nün kurucu üyelerinden biriydi,uzun süredir kanser hastalığıyla mücadele ediyordu.bugün aramızdan ayrıldı.
  • iyi müzisyendi, küstürdüler. hayatının son 8 yılını pırlanta gibi bir eşle, sahavet suda'yla geçirdi. huzur içinde uyusun.
  • allah rahmet eylesin, sanat yönü zaten malum, onun haricinde asil ve müdanaasız bir insandı. çok zekiydi, yaşından çok daha ileride olgundu, son derecede kuvvetli bir şahsiyeti vardı. öyle mıy mıy, silik biri değil, bilakis, genç yaşında bile hayatla ilgili oturmuş anlayış sahibi idi, cibilliyetsiz biri değildi, çetin ve sarp karakterli bir insandı. ben daima saygı duydum ve kendime örnek aldım. rahmetli benden birkaç sene daha büyüktü. samimi ve yakın bir arkadaşlığımız olmadı, ancak bir dönem kendisiyle arkadaşlık etme imkanı buldum. fazla yaş farkı olmayan abi-kardeş gibi diyeyim

    (bu detay şaşırtıcı olabilir, tarihte hata yok) kendisiyle en son kasım 1977 tarihinde görüşmüştük. 10 kasım günü olabilir. törenden sonra çıkıp gitmiş olabiliriz. rahmetlinin üzerinde haki yeşil renkte, içi sık-yoğun kürklü sivil "parka" sı vardı. o günlerde saçı çok kısa, belki 1 numara kısaltılmış idi.

    bir defasında serbest bir tarzda yani rahat rahat gezerek cinnah'tan aşağı yürürken, yokuş yukarı seyreden bir araba sağa dönüş yapacaktı, pilot sokak veya eb koryürek sokak ağzı olabilir, arabanın yavaşlayıp dönmek istediğini görünce duraksadık, ama sürücü kadın penceresinden "geçin çocuklar" filan gibi bir şey dedi, "ben sonra geçerim" gibi bir işaret yaptı. ancak rahmetli bahadır, "ladies first" diyerek kenarda durdu, kadın sürücü teşekkür edip dönüşünü yaptı.

    77 senesinin anneler gününden önceki cumartesi günü, o devirdeki kızılay'da, bulvar pasajı'nın girişi-üstünde bulunan büyük bulvar eczanesi'nden validesine küçük bir hediye aldı. hediyenin ne olduğu önemli değil, "ben annemin her zaman güzel olmasını isterim" demişti. bu sözü asla aklımdan çıkmadı. ben de ondan görüp aynısından almıştım. daha sonra bulvardan yürüyerek güvenpark tarafına geçtik. rahmetlinin ayağında zannederim otantik, açık kahve veya türkiye'de "antik" tabir edilen renkte tam western modeli bir çift çizme vardı. şu kalın topuklu tam sivri burunlu ve tarak kısmında bir kaç sıra paralel dikiş ve üçlü loop deseni olan süper havalı western çizmelerden. ben seneler sonra teksas'da bir çok kişinin bunları giydiğini görünce heves ettim, kendim de alıp giymiştim, daha sonra "ropers" denilen hemen hemen topuksuz ve yuvarlak burunlu olan cinse meylettim. birkaç sene giydikten sonra da benim tarzımla bir alakası olmadığı için bıraktım gitti. ama western çizme deyince aklıma rahmetli gelir. herhalde bu çizmeleri ilk defa yanımda yakınımda giyen kişi olarak kendisini görmüştüm.

    bir defasında o devrin sansasyonel olaylarından milliyet liselerarası müzik yarışması'na beraberce gittik. ted ankara koleji grubu birinci olduydu. o grubun solisti o devirde çok meşhur olan türk müziği sanatçısının kızı idi. adı rengin gibi bir şey olabilir. ama unuttum şimdi. üzerinden 45 seneden ziyade zaman geçmiş.

    kendisinin bulunduğu grup ise, hatırladığım kadarıyla puff the magic ile güzel bir giriş yaptı, daha sonraki parçalardan da mother and child reunion hatırlıyorum. bu tarzda akustik ağırlıklı parçaların sevildiği, çalınıp-söylendiği, dinlendiği senelerdi. zannederim gruba olcay isimli bir müzisyen arkadaş akustik gitar ve vokal ile katılıyordu. hafif karlı bir gündü diye aklımda kalmış, veya biraz önceden kar yağmış ama tutmamış olabilir. atatürk spor salonu'ndaki programdan sonra, birkaç kişi beraberce stad oteli önünden yürüyerek ulus'a çıktık, merkez bankası önünden sw tipte dev-yayvan amerikan arabalarının kullanıldığı ulus-kızılay-çankaya dolmuşlarına binip kızılay tarafına devam ettik. olcay isimli arkadaş, kendi gitarını herhangi bir kutu-kılıf vs olmadan koltuğunun altına kıstırıp yürümüştü. elbette gitar için riskli bir hava, riskli bir ortam. wrangler blucin montunu giymiş arkadaşın koltuğunun altında taşıdığı yamaha gitarın "baş" tabir edilen kısmındaki 3-boyutlu pagoda oyması hala gözümün önünde. henüz herkes teenager idi. en fazla 18 olsun, düşünün....

    bir defasında karlı bir günde venezuela'lı bir diplomatın yurt dışından getirdiği wurlitzer klavyeyi teslim almak için gittik, şahıs köroğlu caddesi üzerindeki adresinde yoktu. daha sonradan kendisi gidip aldı, o klavyeyi çok seviyordu rahmetli. o günlerde happy man diye bir parça çalardı, chicago'nun parçası mıydı? o tarihte o parça piyasada mıydı? vs vs orasını bir türlü hatırlayamadım. ancak yeni klavyesine çok sevindiğini iyi hatırlarım.

    başka bir defasında ben kendime bir hi-fi sistem almıştım. daha doğrusu ben cihazı-seti seçip aileme aldırmıştım tabii. o sırada benim elimde bulunan klavye ve gitarlardan daha yüksek fiyatlı bir cihaz seti idi. rahmetli bahadır bana kızdı, bu parayı gidip bu cihaza verdin, sen müzisyen değilsin arkadaş diye çıkıştı (yani bunun yerine yüksek kaliteli bir enstrüman alabilecek iken, gidip bunu alman müzisyene yakışıyor mu? hata ettin manasında). hatta o sırada yanımızda kendisinin sınıf arkadaşı olan cahit isimli değerli bir arkadaş vardı. rahmetli bahadır, kendi soyadının girit'deki suda şehrinden-kalesinden geldiğini söylemişti diye aklımda kalmış, belki yanılıyor olabilirim, üzerinden çok geçti. hatta cahit arkadaşımız da kendi soyadının gayet sade ve bir hikayesi filan olmayan bir soyadı olduğunu söyleyerek espri yapmıştı.

    bir defasında yine temiz bir fırça yemiştim rahmetliden. kızılay genel müdürlüğü binası vardı. bugünkü kızılay avm yerinde, onun yanında da yine kesme taştan inşa edilmiş büyük-upuzun ve yakışıklı bir "büfe" vardı. tost vs yaptırılır, parktaki banklardan birine oturup tüketilir biraz moladan sonra işine gücüne yoluna devam edilirdi. biz de bir bahar günü orada kısa bir mola verdik. o sırada rahmetlinin tanıdığı bir insan geldi. ta o senelerde saçı platin sarısı boyanmış, efemine tavırları olan biriydi. ancak çeşitli yayınevleriyle çalışan bir profesyonel imiş. rahmetliyle bir gazete hakkında birşeyler konuştular. biz diğer arkadaşlar parktaki banklardan birinde oturmuş tost ayran filan onlarla meşguldük, konuyu zaten anlamadık. ancak ayaküstü konuşma sonunda deminki şahısla el sıkıştılar, şahıs yoluna devam etti gitti. ben laf arasında şahsın biraz değişik biri filan olduğunu söyleyerek, effemine yönüne tamamen saygı çerçevesinde işaret edeyim filan deyince, rahmetli bana sinirlendi, (yaklaşık ifadelerle yazıyorum) ne münasebet, delikanlı bir insandır, böyle konuşmak senin ne haddine? üstüne vazife mi? vs diyerek iyi bir fırça attı. dediğim gibi, kendisi ağabey sayılırdı. sesimi kesip bir daha böyle üstüme vazife olmayan bir yorum yapmamayı öğrenmiş oldum.

    rahmetlinin çeşitli mekanlarda sahne aldığını gördüm tabii, ancak yüzyüze görüşme fırsatı olmadı maalesef.

    başta dediğim üzere, en güzel insanlardan biriydi. bazen duyarız "bu çağın soylusu" filan diye tekrarlanan bir klişe vardır. klişe tarafına boşverelim, bu sıfat bence rahmetliye yakışan bir tanım. bu çağda yaşamış soylu insanlardan biri idi.

    dikkat ederseniz: burada yazdıklarımın hepsi günlük, herkesin bulunduğu ortamda, sokak, spor salonu, dolmuş durağı, park vs yerlerde geçen sıradan konular. özel veya hassas olabilecek bir konu yok. rahmetliyi hayırla yadediyorum.

    allah cc gani rahmet eylesin. ailesine, sevenlerine, elbette dinleyicilerine sabrı cemil ihsan eylesin, amin.
hesabın var mı? giriş yap