• çakıcı efe ikinci abdülhamid'in sıkı yönetimine karşı onüç yıl, ikinci meşrutiyet'ten sornaki yönetime karşı da iki yıl olmak üzere 1895'ten 1910 yılına kadar izmir, aydın, denizli, nazilli, ödemiş, konya dağlarında, antalya ve muğla bölgelerinde dolaşmış, ikinci bir devlet gibi kendi yöntemleriyle hakimiyet kurmuş, bu süre içinde halktan vergi almış, adalet dağıtmış, yol, köprü ve camiler yaptırmış osmanlı ile dolaştığı, hükmettiği toprakları paylaşmak üzere mücadele etmiş, zaman zaman dağdan inip resmi görüşmeler yapmış, hükümetle eşit koşullarda anlaşmalar yapmak için sarayı ayağına kadar getirmiş bir kişilik.

    kendi çapında bir robin hood olan çakıcı efe, merhametli, vicdanlı, halkı seven, cesur, otoriter bir zeybek imiş.
    hükümetten her hangi bir yardım ya da koruma bulamayanlar kurtuluşu onda buluyorlarmış

    çakıcı efe'yi ilginç kılan noktalardan biri de, çeştli yabancı unsurlarla ve ittihat ve terakki'cilerle olan ilişkileri imiş. çakıcı'nın bu yönleri bazı kişilerce istismar edilmek istenmiş.

    mesela kemal tahir onun bazı ingiliz, fransız ve rumlarla olan sınırlı ilişkilerini casusluğa dek vardırmış

    oysa çakıcının yaptığı görüşmelerin tamamı resmi kurumların bilgisi altında yapılmış, hem de resmi kurumlar bu görüşmeleri uzlaşma yolu olarak kullanmak istemişler.
    ilgili olarak (bkz: izmirin kavakları)
  • birçok kelime gibi bu efemin ismi de gerçekte çakırca ** efedir. mevzu ahmet efenin çocukluğundaki bir olaya dayanır. çakır ahmet diye bilinen kıskanç, mutasıp bir köylünün karısı başına gelenlere dayanamayıp ana evine kaçar. çakır ahmet karısını anasının evinden alır. gelirken yolda çocuğuyla karısını boğazlar. bu olay yayılır. ahmet efem de biraz haylaz bir çocuk olduğu için kendisine çakır ahmete benzer manasında çakırca ahmet olarak seslenir olmuştur. efemin çakırlıkla alakası yoktur halbusem. çakırca ahmet efe düze indiğinde* kır serdarı iken baskına gider. dinlenmek için ara verildiğinde namaz kılarken bir arnavut tarafından öldürülmüştür.
    çakırca önce çakırcalı, sonra kamalı zeybeğe nazire olarak mı bilinmez çakıcıya çevrilmiştir. izmirin kavakları türküsünde bahsi geçen çakırca mehmet efedir. kendisi 1000'nin üzerinde kişi katletmiştir. babasını öldüren arnavut dışında köylünün sürülerini zorla ele geçiren ve birkaç köylüyü öldüren arnavut çoban ve mera sahipleri (sayıları 25 kadardır) dışında arnavut öldürmemiştir. arnavut düşmanı sözü burdan gelir. katlettiklerinin yüzde doksanı türktür. nazillinin karıcalı dağında öldürülmüştür. bu arada hiç fotoğraf çektirmemiştir. ömrü kısalttığına inanmaktaydı...*
  • fotograf cektirmekten ho$lanmadigi dogrudur, ancak hapisten ciktiktan sonra* bir kez kizani coban mehmed ile fotograf cektirmi$ligi vardir.

    merak edenler icin

    (bkz: buyuk ayrilik)
  • köylülerin mezarının yanından geçerken "destur çakırcalı" dedikleri rivayet edilir.
  • köylüler mezarına yaklaşırken, mezar uzaktan görününce, "yol ver çakırcalı, yaban değiliz!" derler hala.
  • (bkz: cakircali efe)
  • anarşizm incelenmeye kalkılırsa yurdum sınırlarında bulunan, mutlaka uğranılması gereken durak. osmanlı ile pek çok kez masaya oturan ve üç kez bütün şartlarını kabul ettirip bulunduğu muhite bir tane bile devleti osmaniye memuru sokturmayan efe. düşmanlarına karşı acımasızlığı -çakırcalı diye nam salmaya kalkanları canlı canlı yakması, halka karşı merhameti; zenginden alıp fakire verme, evleneceklere çeyiz düzme, ile bilinen bu karizmatik kişilik ile ilgili onlarca kitap ve film bulunmaktadır. adına çekilen filmlerin bazılarının adları ve yılları şu şekildedir;

    1. çakırcalı mehmet efe 1950
    2. çakırcalı nasıl vuruldu 1950
    3. çakırcalı mehmet efe'nin definesi 1952
    4. kamalı zeybek çakırcalı'ya karşı 1967
    5. çakırcalı mehmet efe 1969
    6. çakırcalı mehmet efe 1987

    kendisini öldüren zamanın yüzbaşısı rüştü kobaşın bu olaydan sonra hem osmanlı da hem de cumhuriyet döneminde önemli yerlere gelmesi bu kısacık efenin, devletin başına nasıl bir bela olduğunu anlatır. kayaköy deki evinin günümüzdeki harabe durumu bazı meraklıları üzse de efelerin asıl mekanının dağlar olduğunu bilenler buna pek aldırmamalıdır.
    "insan ruhunun derinliklerinde kopan en büyük fırtınalar, adeletsizliklere karşı doymak bilmeyen isyan özlemidir." der bu efeyi saygıyla anarım.
  • hey gidinin efesi/dokuz dağın efesi... çakıcı mehmet efe de denir. sıradan bir egeli köy çocuğu iken efsane olmuş kurban-kahraman... babasının katilini öldürmekle işe başlamış, halk tarafından sevilmeyen birkaç mültezim bozuntusunu da halledince ödemiş havzasında birden umar duruma gelmiş. ağalar, beyler ondan korktukça halk onu daha çok sevmiş... eee, tabii o da hükmetmeyi çok sevmiş... zenginlerden aldıklarıyla çeşmeler, köprüler, camiler yaptırmış halk için... her köyde her koyakta belli noktalara;
    "ola ki çakırcalı efemin işine yarar" diye , torba torba azıklar konur
    " buradan geçerse alıp yesin efem, soysuza muhtaç olmasın, yorulmuş atını bıraksın da dinlenmiş ata binip gitsin, osmanlı zaptiyesine yakalanmasın"
    diye atlar bekletilirmiş...

    ödemiş kavakları
    dökülür yaprakları
    bize de derler çakıcı (çakırca)
    yıkarız konakları

    çakırca damdan bakıyor
    mavzere de fişek çakıyor
    çakırca'nın fişegi
    çok canları yakıyor

    efem 16 yıl egede hüküm sürmüş... çok duygusal ve tepkisel davrandığından onu kullanmak isteyenler olmuş, efem, bazen birilerinin vurucu gücü olmuşsa da genelde çabuk aymış, aklı yettiğince başına buyruk davranmış. ingiltere'den, kraliyet ailesinden bile onu ziyarete gelenler olmuş ege dağlarına. kraliyet ailesine mensup bir botanikçi misisi yediği de söylenir. bir rivayete göre kadın çok istekliymiş de efe razı gelmemiş. (katerina - baltacı mevzusu kadar olmasa da halk için güzel fantazi). sonunda su testisi su yolunda kırılmış. efem bir çatışma sırasında iki ataş arasında kalıp vurulmuş, al kanı şerbet gibi aka aka kan kaybından ölmüş dağbaşlarında... kurtuluş savaşına yetişememiş efem, yetişse yunan'ı kendi efradıyla denize dökerdi denilir. gerçi olasi bir karizmalar çatışmasında çerkez ethem'in koyduğundan daha büyük bir posta koyma olasılığına da yakın durur efemiz... halkımızın başı sıkıştıkça öne ittiği kurban-kahramanlardan biri o... çakıcı efe... çakırcalı mehmet efe... dokuz dağın efesi...
  • bir efe, eşkıya ve halk kahramanı.

    yaşar kemal: çakırcalı efe
  • çakırcalı mehmet efe üzerine iki kitap okudum. ilki "bize derler çakırca" ve ikincisi "çakırcalı efe".

    önce bu iki kitapta fark ettiğim uzlaşmazlıkları aktarayım.

    1. dural'a göre çakırcalı dini bütün bir şahıs iken (bir din aliminin öğütü uyarınca içkiye elini sürmez, namazında niyazında bir karakterdir çakırcalı); yaşar kemal'e göre çakırcalı'nın islam'a bakışı yalnız pragmatiktir:
    "çakırcalı apdest aldı, namaza durdu. hacı inceden inceye onun namaz kılışını seyrediyordu. memed namazı erkanınca, yolunca kılıyordu. vay anasını! herifçioğlu kırk yıllık imam sanki. sağına soluna selam verdikten sonra birden ayağa kalkıp kuşanmağa başladı"*
    * kemal, y., (1991), "çakırcalı efe", istanbul: toros yayınları, s. 48.

    2. dural'a göre osmanlı artık hükmü geçmez bir siyasi yapıyı temsil etmektedir. zaten bunun esas sebebi de türk kökenli olmayan tebadır (burada uzun alıntılara başvurmayacağım). ama yaşar kemal çakırcalı'nın döneminde dahi, yani osmanlı yıkılmazdan hemen evvel dahi, "hükümet"in gücünü teslim eder ve çakırcalı'nın osmanlı hükümeti karşısındaki acziyetini açıkça anlatır. bir yerde sait paşa ile karşılan efe paşa'yı vuramaz. çünkü bilir ki paşa vurmanın neticeleri vahimdir. paşa efe'nin önünden ağır ağır geçer. aslında sorulması gereken soru belki de şudur: halk kültüründe efe'ye kurşun geçmeyeceğine dair bir inanç vardır. acaba asıl kurşun geçmez olan hükümet memurları mıdır?

    3. yaşar kemal'e göre çakırcalı'yı dağa çıkaran kısmen tesadüfler, fakat büyük ölçüde zorundalıklardır. çakırcalı, yaşar kemal'e göre, aslında, dağa çıkmayı hiç istememiştir. öyle olması lazım geldiği için dağdadır hep. dural'ı okuduğumuz zaman ise görüyoruz ki çakırcalı bilinçli bir şekilde bir zeybek olarak yetiştirilmiştir ve efe'nin dağa çıkması kadar "normal" bir şey daha yoktur.

    bunları şunun için vurguluyorum. hem yaşar kemal, hem de halil dural çakırcalı üzerine ciddi araştırmalar yapmış, fakat pek çok açıdan çakırcalı'ya ve daha genel olarak efe ve zeybek kültürüne, ve hatta osmanlı'nın son dönemine farklı yaklaşmışlardır. bunun sebebi hem müelliflerin dünya görüşü, hem de metinleri kaleme aldıkları zamandaki toplumsal koşullardan ileri geliyor olsa gerektir. nihayet, bloch'un da başka bir yerde söylediği üzere, tarihte neyi bulmak isterseniz onu bulursunuz.

    bir şey daha söylemek isterim. hobsbawm'a göre eşkıyalık, haydutluk, toplumsaldır, ve bir ölçüde iktidara yönelmiş ilkel bir isyandır. bunun izlerine rastlıyabiliyoruz çakırcalı üzerine okurken. misal yaşar kemal bir yerde haklı olarak "efe demek fakirin hakkı demek" (kemal, s. 69) demektedir. ama barkey'in "bandits & bureauctrats"ta ısrarla vurguladığını da göz ardı etmemiz gerek. eşkıyalar, osmanlı hükümetiyle hep bir pazarlık içindedir. ve taraf değiştirme konusunda son derece esnek davranırlar. bu minval üzere korsanların tarihine de girmek lazım gerekir ama, bunu yalnız zikredip burada bırakmak daha fazla işime geliyor desem yalan olmaz şimdi.
hesabın var mı? giriş yap