• ilk aşkının başak olduğunu afişe etmekten çekinmeyen suser
  • futbol ile ilgili güzel ve tarafsız yorumları ile dikkatimi ceken bir sozluk yazarı..
    hangi takımı tuttugu, vs., zaten onemli olan da bu degil..

    kimi yazarlar sayesinde ek$i sözlükte futbol tartışmanın, ezeli rakibine takılmanın tadından söz edilemez hale gelmiş iken, coffeenicotine kardeşimizin, nice kendine "spor yazarı" diyen mala taş çıkartacak kaliteli ve tarafsız yorumlarını önümüzdeki sezonda da okumak pek güzel olur kanaatindeyim..
  • fenerbahceyi gormezden gelerek yazdigi 2003 2004 turkiye super ligi entryleri ile dinginlik gibi gorunen ama alttan alta kindarlik hissettiren bir yazar kendisi... fenerbahcenin varligini bile kabul edemiyor,sozun bittigi yerde fenerbahce ile ilgili... tanil boradan da fazlasiyla esinlenmis intibai birakiyor... ama sozkonusu basligin da altina yazdigim gibi fenerbahce sampiyon olursa tum entrylerini editlemesi belki de silmesi gerekecek...hadi bakalim...
  • tanıl bora'dan esinlendiği çok bariz olan yazar. fenerbahçe antipatisini ise ifadelerinde değilse de yazısının formatında çok net ortaya koyuyor, örneğin fener-bursa maçını son paragraf olarak bursa'nın puan alamaması şeklinde anlatıyor, keza diğer haftalarda da öyle.. ancak yine de keşke tüm anti-fenerbahçeliler bu arkadaş gibi olsa.
  • 2003 2004 türkiye süper ligi başlığındaki tarzı, uslubu, seviyesi ve başarısını, ekşi sözlük birinci pazar ligi sezonlarında da sözlük futbolumuz için devam ettirmesini dilediğimiz sözlük yazarı *
  • artık dar alanda kısa paslaşmalara başlayacağından şüphelendiğimiz dostumuz. halbuki ne güzel ingiliz futboluna gönül verenlerdendi. minik ekürisi yüzünden uzun pasları ve hava toplarını bırakıp yerden oynayacakmış. nerdeyse adaşımın kıyafetlerinin sarı, kırmızı, beyaz, bordo ve mavi renklerde olacağına dair bahisler açılmıştır, iddaa kolonları doldurulabilir. lacivert, bire yüz verecekmiş...
  • nerden bulduysa adresimi bulmu$ olan ve her gün evime isimsiz faturalar yollayan yazar. en son olarak cep telefonumdan fisini de al mustafaley diye bir mesaj gecmi$ ki bendenizi mesajla motive etti.
  • ya$lılık ba$a bela.. gecen gün bana ingiltere'yi futbolda nasıl yendigimizi anlatıyodu. abi o futbol degil masa tenisi deyince biraz bozuldu ama hemen evet ben de masa tenisi diyorum dedi.
  • liverpudlian. şimdi mrs. durden kesin laf sokacaktır kahve abime lakin adam mersey'in kıyısında doğmuş ben ne yapayım. mrs. durden pudding yaparsanız, siz yine de haber verin.
    efendim aslında bir fabrikatör kahve bey. zira ne zaman arasanız, sorsanız fabrikada. bunun yakışıklı bir oğlu olduydu. çocuk okumayı söktü, lakin ne yazık ki babasını göremedi daha. bu kapitalist sömürü koşullarına bir saydırarak devam edelim. baktım bir gün james joyce'a geldi bu kahve bey. sessiz ve sakindi. etraftaki gençleri süzdü, birasına gömüldü. bir ara ağzını açtı, o sırada anladım. yanında ne saçma sapan ukalalık etmişiz. adam liverpool'un fiziki ve coğrafi haritasını ezbere biliyor, kendisi gibi liverpudlian olan topçuları, doğdukları mahallelere göre anlatıyor. sustum tabii. benle beraber gençler de sustu, saygıda kusur etmemek için.
    bunla sonra bir maç seyredecek oldum. bir de ilavesi vardı. sözlüğün en güzel kızı olduğunu düşündüğüm mrs. durden. bütün hayallerim yıkıldı bizim dişi kartalın evli olduğunu öğrenince ya neyse. efendim kahve bey gelemedi, ligimizin heyecanının devamı adına. mrs. durden'dan o sıra öğrendim, digiturk'ten komisyon mu ne alıyormuş bu. kumarı da çokmuş. hatta sevdiği takımın kaybedeceğine dair para bile yatırdığını duydum ki pek içerledim, yıkılmıştım.
    konuşan güzel kadının yalan söylediğini anlamam da pek kısa sürdü. bir de baktım mrs. durden'ın gazıyla rüzgârını kaybetmiş bir viking misali sürüklenmişim yalanlara, dolanlara. neyse ki mrs. durden'ın kocasını bir dost olarak aradım da rahatladım. haa, geçen gün gördüm mrs. durden'ı. sol gözünün altı morarmıştı; kapıya çarpmış...
    efendim işte böyle bir adam kahve bey. ciddi. futbolu seven. belli renklere gönülvermiş br abimiz. rafael benitez'den umudu yeni kesecek kadar sabırlı, kop'ta dün olmak için dünyaları feda edecek kadar da bu oyunu seven. biz sadece bu oyunu seviyoruz galiba. sevdiğimiz renkler kazanınca elbet mutlu oluyoruz ancak araya başka kokular girip perdeler inince de rahatsız oluyoruz. niye mi, biliyoruz ki güneş yarın da doğacak ve o bunu, bu onu yenmeye devam edecek. sayın başkanım, sahanın dışında kazanmaya da pek gerek yok sanki...
hesabın var mı? giriş yap