• dekalog'un rezil acilisi,
    pespaye semboller, buram buram bir sembolizm ve bayagi bir dindarliga bulanmis vasatinda hayli altinda bir kieslowski filmi.
    kieslowski'nin yeri zaten uc renk yuzunden sarsilmisti, bu film son noktayi koydu.

    --- spoiler ---
    filmin besinci planina varmadan
    1- tv onundeki kadin
    2- golun basindaki isa
    3- dahi cocuk pawel
    (sirasini karistiriyor olabilirim) sonunda ne olacagini anliyorsunuz-pavel gidici. bunun uzerine bir de kendi kendine acilip kapanan, evdeki muslugu kapiyi zart zurtu kontrol eden bilgisayari gorunce iyice sevimsizlesiyor. lan bilmesek, 1980'lerin sonunda o isleri yapan pc olduguna inanacagiz, hayir tas catlasa 64kb ile bir de basic diliyle nerede o dahiyane bilgisayarlar, nerede gerceklik.

    ayrica hata yakalamaya bayilan benim gibiler icin ortalarda babanin banyo sahnesi kopartici bir etkiye sahip olabilir, cunku film ekibinden bir arkadas lavabonun yaninda egilmisken kafasi kabak gibi gorunuyor.

    midemiz bulanarak, vaktin papa'sinin -john paul'du bunun adi ama kacincisi onu hatirlamiyorum, hani agca'nin hayatina kastettigi ayni zamanda polonya'nin evladi olan- fotografini yegenine gosteren hala sahnesini de izledik tabii...

    lan, lan diyorum cunku sinirimi bozdu bu film, ayrica kara cahil bir adam bile buzun mekaniginin kutugun-ya da demirin, betonun, vs.nin- mekanigiyle ayni olmadigini, dinamiginin bambaska oldugunu bilir.

    bir de o denklemleri elde hesaplasaniz olmuyor mu? illa bilgisayari-teknolojiyi, ya da metafor neyi amacliyorsa onu- gozumuze sokmak zorunda misiniz?

    --- spoiler ---
    tanri var midir yok mudur? tanrinin yerine yapma akil sokarsaniz evladinizi alir mi? gibi gayet derin ve anlamli sorular isleniyor bu guzide filmde. illa dekalog'un onunu birden izleyecegim diyorsaniz, besten baslayin. diger adi oldurme uzerine kisa bir film olanindan.
    `
    boyle polonya'ya boyle sinemaci, boyle kral.
    (bkz: polonya krali)
  • mutlak doğru diye bir şey yoktur.
  • “senin rabbin benim, benden başka rabbin yoktur.” emri işlenir.
  • efsanevi dekalog serisinin ilk filmidir.
    --- spoiler ---
    aslında her şeyin ne olacağı başında belli ediliyor. bu bana kalırsa anlatım da olması gereken bir durum çünkü; ölüm dediğimiz durum zaten hayatın her anında apaçık ortada olan ve günün sonunda mutlaka birinin başına gelen bir şeydir. filmden genel olarak bahsedicek olursak; ilk defa kieslowski filmi izleyenlerin keyif almaması ya da adapte olmaması oldukça normaldir. her filminden az çok aynı tarzda gider çünkü ; hemen hemen her filminin soğukta geçmesi, polonya gibi yerlerde. süt, kan ve belli renk tonlarını temsil eden sembolleri fazlaca kullanması, fonda çalan müziğin her daim duruma daha da gerilim katması gibi. film oldukça sakin, mutlu ve sıradan başlıyor. her kieslowski filminde olduğu gibi karakterlerimizi hızlıca tanıyoruz ve onları tanırkende az çok başlarına ne geleceğini tahmin edebilir hale geliyoruz. pavelciğimiz ölümden bahsetmeye başlıyor ve babası da tamamen bir bilim aşığı olarak her şeye mantık ve bilim çerçevesinde cevap verip oğlunun bunlar üzerinde durmamasını istiyor. evlerine bir bilgisayar girmiş ve pavel bu bilgisayardan bile hızlı çalışıyor neredeyse. kendine ait programı bile var. derken bir gün zeki oğluşumuz her normal çocuk gibi buz pateni yapmak istiyor ve babasından izin alıyor. babası da bilgisayarına, biricik bilimine güvenip 3 günlük hava durumuna göre buzların kırılıp,kırılmayacağına bakıyor ve bilgisayarı ona kırılmayacağı yönünde cevaplar veriyor, oda oğluna izin veriyor. derken üniversite de hoca olan babamız, oğlundan haber alamıyor ve oğlunun kırılmaz dediği buzların kırılmasından dolayı göle düşüp öldüğünü öğreniyor. tanrıyı ne kadar reddedersek reddedelim, ne kadar mantık çerçevesinde yaşasakta yaşayalım, kader denilen ve ölüm denilen soğukluğun beklenmedik bir zamanda da olsa herkesin başına gelebileceğini gördük. ve pavel burda insanlığı temsil ediyordu aslında, o saf, neden dünyaya geldiğini bilmeyen ve doğduğu günden itibaren sorgulamaya başlayan insanı temsil ediyordu o ve çoğu insan gibi o da bunu öğrenemeden öldü gitti. ölümün dışında bilgisayarın, teknolojinin yavaş yavaş odak noktası olduğunu, insanların inanç sistemlerini, doğrularını, güvenlerini değiştirmeye başladığının da güzel bir eleştirisi yapılmış.
    ayrıca pavel i oynayan wojciech klata sen nasıl güzel rol yapıyorsun öyle, hele o 20-30 saniyelik ağlama sahnen neydi öyle ya.
    --- spoiler ---
  • sahte tanrısı bilgisayara bile kesin güvenmeyen, işlemleri birden fazla kez yapan, üstüne üstlük yerinde deneyler yapan ve ancak bunların sonunda tatmin olan; yine de kaderinden kaçamayan bir adamın hikayesi.
    dini motiflerle süslü olsa da, kötü bir seyirlik değil.
    hakkında bir yazı için, şuraya
  • jeden, dekalog serisinin ilk filmidir. ilk olmakta birlikte dekalogların genel yapısının ve anlatım tarzının da temelini oluşturur. jeden, dekalogları emirleri ele alış ve işleyiş biçiminin çizgileri ve yansımalarını belirler. dekalogta her film sadece bir emir üzerinden anlatılmaz aynı anda birkaç emiri içinde barındırır. bu açıdan jeden sadece ilk emir değil aynı zamanda ikinci emir üzerinden şekillenir. ilk emir olan benden başka tanrın olmayacak ve ikinci emirde bahsedilen putlara tapmayacaksın hususları üzerine değerlendirilmelidir.
    film bir baba ve oğlunun hikayesini konu edinir. üniversitede öğretim görevlisi olan baba ve onun küçük oğlu ekseninde gelişen bu bölüm; hayatın, ölümün ve tanrının varlığının sorgulandığı konuşmaları ve tartışmaları ele alır. film bir flashforwardla yada daha doğru bir ifadeyle hikayesinin sonrasındaki bir zamanda bir kadının televizyonda gördüğü küçük bir çocuğa bakması ve ağlaması ile başlar. kieslowski daha filmin başında seyirciye sonuyla alakalı ipuçlarını verir. film birbirine bağlı olan baba ve oğlun hayatlarını sürdükleri bir apartman dairesinde ve bu çevrede ilerleyen bir olay örgüsüne sahiptir. küçük pawel babasıyla birlikte yaşayan, zeki ve sevimli aynı zamanda meraklı bir çocuktur. pawel, kahvaltı için bir şeyler almaya markete gitmiştir ve dönüş yolunda cansız bir köpek görür. buna benzer bir durum (ölü hayvan) diğer dekaloglarda (örneğin; piec’in açılış sahnesi) da vardır. eve geri dönen pawel kahvaltı masasında gazete okuyan babasının gazetesini hafifçe çekiştirir ve gazete basılmış olan ölüm ilanına bakar. bunun üzerine pawel babasına bir soru yöneltir. bu sahne önemlidir çünkü jeden’in anlatmak istediği ve belki de kieslowski’nin üzerine düşündüğü ve izleyicisine de aktarmak istediği o sorgulayıcı tavrı ve insan hayatının temel meseleleri olan ölüm ve varlık üzerine olan düşüncelerini krzysztof ve pawel arasında geçen derin diyalog üzerinden izleyiciye aktarır. pawel babasına; ‘birisi öldüğünde neden gazetede duyurulur?’ diye sorar ve ardından ‘insanlar neden ölür?’ der. babası ‘kalbin kan pompalaması durur, beyne kan gitmez, hareket durur, her şey durur ve her şey biter.’ diyerek durumu özetler. pawel ‘geriye ne kalır’ dediğinde, babası şu cevabı verir; ‘bir insan ne yaşamışsa bu onun anıları ve bıraktıklarıdır. anılar önemlidir. birisini, belli özelliklerini, belli yanlarını hatırlarsın. onun yüzünü, gülüşünü, bir dişinin eksik olduğunu hatırlarsın.’ ardından pawel ‘ruhların huzura kavuşması için’ der ve ekler ‘bana ruhlardan hiç bahsetmedin’. babası ‘ruh diye bir şey yoktur’ deyince pawel teyzesinin ruhların olduğunu söylediğini hatırlatır. babası ‘bazıları ona inanarak daha rahat eder’ deyince pawel ‘babasına sen ruhlara inanıyor musun’ dediğinde babası ‘ben mi? bilmiyorum. hem neden sordun? ne oldu?’. pawel anlatmaya başlar; ‘hiç, sadece soruların cevabını bulduğumda mutlu oluyorum. bir de güvercinler ekmek kırıntılarına geldiğinde mutlu oluyorum. ölü bir köpek gördüm. sonra neden böyle diye düşündüm. bayan piggy'nin, kermit'i ne kadar sürede yakaladığını çözmem ne işe yarar?
    bir diğer önemli sahnede bu sahnenin tamamlayıcısı niteliğindeki ardılı olan sahnedir. okul çıkışı halasıyla buluşan pawel babasıyla arasında geçen konuşmadan bahseder ve sohbet ilerledikçe teyzesi ona neden babasıyla farklı olduklarını anlatır ve şunları söyler; ‘biz katolik bir ailedeniz.baban daha sen doğmadan önce her şeyin hesaplanabileceğini düşünürdü. bu hesaplamaların hayatın her alanına uygulanabileceğini düşünüyor. belki bazen tanrı'ya inanıyordur, ama kabul etmiyor. babanın yaşam tarzı çok mantıklı görünebilir, ama tanrı'nın kurallarını çiğniyor.söylediklerimi anlıyor musun?’. pawel ‘pek sayılmaz’ deyince halası ‘tanrı eğer inanırsan, çok basit.’ der ve pawel sorar; ‘sen tanrı'ya inanıyor musun?’. bunun üzerine halası evet minvalinde kafasını sallar ve pawel tekrar sorar; ‘peki tanrı kim?’ halası pawel’e sımsıkı sarılır ve pawel’e ‘kendini nasıl hissediyorsun?’ deyince pawel ‘seni seviyorum’ der. halası şu önemli cümleyi kurar; ‘işte tanrı'nın olduğu yer.’
    bu iki can alıcı sahne ve diyaloglar bize hem zıtlığı hem de derin bir sorgulamayı pawel üzerinden yansıtır. küçük yaşına rağmen dahi denecek kadar zeki ve bir o kadar da meraklı pawel hayatı anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmaktadır. bu noktada babası bilimi ve varoluşçuluğu savunurken, halası dini ve tanrının varlığını savunur ve temsil ederler. bu noktada kieslowski seyirciyi pawel’in yerine koyuyor. diyaloglar ve yaşananları üzerine izleyiciyi de düşünmeye itiyor. bir gün pawel buzda kaymak istediğini ve yeni patenlere ihtiyacı olduğunu söylüyor. bunun üzerine babası ona yeni bir çift paten alıyor. krzysztof bir bilim insanı ve garantici bir adam. veriler ve bilgi onun için en büyük inanç kaynağı. pawel’in evlerinin yakınındaki donmuş gölette kaymak istediği için krzysztof önce hava raporlarını ve gerekli bilgileri pawel’le birlikte meteorolojiden alıyor ve çok güvendiği bilgisayarından verileri kontrol ediyor. sonra pawel bir gece yatağına yatmışken dışarı çıkıyor ve buz kütlesi üzerinde geziniyor. verilerin 200 kg ağırlığını dahi kaldırabilecek bir buz kütlesi olduğuna güvenini böylece sağlamlaştırmış oluyor. krzysztof ertesi sabah evde çalışmalarıyla uğraşıyorken bir anda mürekkep kabı deliniyor ve mürekkepler dökülmeye başlıyor. o sırada kapı çalıyor, krzysztof kapıyı açıyor ve küçük bir kız çocuğu (komşularının kızı) pawel’in evde olup olmadığını soruyor. krzysztof niye deyince küçük kız annem sordu diyor. ellerini yıkayıp dışarıya çıkan krzysztof, pawel’i arıyor fakat ulaşamıyor. komşusuyla da görüştüğünde pawel’in girmesi gereken ingilizce dersinin iptal olduğunu ve derse girmediklerini öğreniyor. bu sırada kadın göletteki buzun kırılmış olduğun bahsediyor. krzysztof kendinden emin bir şekilde endişelenmeyin buz kırılmaz diyor. sonra krzysztof göledin oraya gidiyor ve kırılmış buz parçasının içine birisinin düştüğünü anlıyor. o sırada kız kardeşi ırena ile konuşan krzysztof ona pawel’le bugün görüşüp görüşmediğini soruyor. bunun üzerine ırena, pawel’le buluşacaklarını ancak dersi olduğundan görüşemediklerini söylüyor. ırena’ya krzysztof’a bir şey mi oldu diye sorunca krzysztof mürekkep şişesinin kırıldığını söylüyor. bunun pawel’le ne alakası olduğunu sorduğunda buz kütlesinin kırıldığından bahsediyor ve göledin oraya gideceğini söylüyor. ırena’da beraberinde gölede gidiyorlar. göletten çıkan cansız bedenin pawel olduğu anlaşılıyor. jeden, vurucu ve filmin atmosferindeki o soğuğun yakıcılığı gibi bir final yapıyor. eve dönen krzysztof açık olan bilgisayarının ekranına bakıyor ve ekrandaki ‘ı am ready’ yazısını okuyor. ardından kendini kiliseye atan krzysztof burada tuğlaları yıkıyor ve üzerlerindeki mumları yere seriyor. mumların damlaları meryem ana resminin üzerine adeta birer gözyaşı gibi dökülüyor.
    jeden aslında hem birinci emir olan bende başka tanrıya inanmayacaksın ödünü bilime hem de ikinci emir olan putlara tapmayacaksın söylemini bilgisayara ve teknolojiye tercih eden krzysztof’un çocuğu üzerinden cezalandırılışını gösteriyor. on emir’de tanrının belirttiği ‘ben kıskanç bir tanrıyım ve benden nefret edenin babasının işlediği günahın hesabını çocuklarından sorarım’ buyruğunun gerçekleştiğini görüyoruz. kieslowski burada emirlerin çiğnenmesi durumunda tanrını n gazabına uğranacağını gösteriyor. fakat başka bir dekalog’ta bunun tam tersi bir durum söz konusu olabiliyor. işte bu kieslowski’nin derin düşünce dünyasının ve farklı bakış açısının bir uzantısı.
    jeden senaryo ve hikaye açısından derinlikli bir film. bununla birlikte film teknik açıdan klasik bir kieslowski görselliği ve estetikliği sunarken birçok sembolde kullanıyor. mürekkebin dökülüp buzun kırılması, mumların eriyip resimde gözyaşına dönüşmesi ve benzeri unsurlar ise filmin birazda estetik kaygıyla yaratılmış kör göze parmak sahneleri. fakat genel manada jeden gerek anlattığı hikaye gerekse hikayeyi anlatış şekliyle, hem görsel hem kurgusal olarak güçlü bir film olmayı başarıyor.
  • hz. musa’ya tanrı tarafından iletilen, dini ve ahlaki öğretiler bütünü on emir’i konu alan dekalog serisinin ilk bölümünde kieslowski, “you shall have no other gods before me” öğretisini işler.

    10 yaşındaki pawel, araştırmaya ve yeni şeyler yaratmaya meraklı, o yaşında bilgisayarda kendi programını tasarlayabilecek kadar üstün zekalı bir çocuktur. bu ilgisinin kaynağında profesör olan babasının etkisi büyüktür. krzysztof da oğlu gibi bilgisayar üzerinde yaptığı hesaplamaları kullanır. üniversitede verdiği derslerde bilgisayarın insan üstü bir kavram, hata yapmayacak bir makina olacağına olan inancından bahseder.

    film boyunca baba-oğulun ilişkisi ve şansa yer vermeyen hesaplamaları seyirciye işlenir. her şeyin doğru gözlem ve hesaplama ile tahmin edilebileceğini pawel satranç oyunu sırasında rakibini devirerek gösterir. ablasının tersine tanrı ile arası iyi olmayan krzysztof, onun varlığını mutlak bilginin yanında önemsiz görür. oysa ki, ilk emir tanrı’dan başka ilahların olmayacak diye buyurur. bu nedenle, pawel, babasıyla beraber donmuş gölde kayabileceğini bilgisayar ile hesaplarken kieslowski’nin bize hüzünlü bir son hazırladığını içten içe hissederiz.

    pawel üzerinde kayarken, donmuş göl kırılır ve pawel gölün içine düşerek hayatını kaybeder. bilgisayarda yapılan hesaplama doğrudur, ancak gölün yanındaki evsiz adamın ateşinin etkisi hesaba katılmamıştır, krzysztof evsiz adamla olaydan bir gece önce göz göze geldiği halde...

    kieslowski, serinin ilk bölümünde tanrının varlığını savunmaktan öte, kader kavramından kaçılamayacağını, insanın aciz bir varlık olduğunu anlatır. genel olarak iyimser bir kaderci olarak niteleyebileceğimiz kieslowski, dekalog 1 de bize kaderin karanlık yönünü gösterir.
  • dekalog jeden, çok özel bir kaynakdan almakta özlerini. insanlık tarihi boyunca yarattığımız onca yaratıcı hiçbir sorunumuzu temelli olarak çözemedi. insanlık hayatımızın süregeldiği bugüne kadar, çağlar boyunca hayatımızın gidişatı üzerine kararlar verdik, bu kararlarmızı bağdaştıracak özellikleri yaratıcımıza atfettik, bizi kararımızdan döndürecek her türlü davranışı lanetleyen bir tanrıydı bu ve cezası hep ağırdı.
    ama dönüp en başa baktığımızda, evet fırlatıp atılmıştık bu dünyaya ve ne yapacağımız, yapıyor olduğumuz ve yatığımız hakkında fazla bir fikrimiz yoktu ve yok.
    kieslowski jeden'de yaratıcı ile yaratıcıyı yaratan zihnin, yarattığı bilimi karşı karşıya getiriyor. karşı karşıya getirip, öylece bırakıyor. sadece ikisini aynı kadraja alıyor. herhangi net bir amacı yok, tarafı yok.
    bilim'in aydınlık yolunun yolcusu rolünde bir baba var, evlerinin yakınında bir göl var, mevsim kış, evladı var, katolik olan halası ile babasının arasında kalmış bir evlat bu.
    göl üzerindeki oluşmuş buzda kayılır mı diye, bilime başvuruyorlar. bilim onlardan aldığı gayet sınırlı birkaç veri ile, evet diyor kayılabilir. baba, o yüzden bilimin aydınlık yolunun yolcusu, gidip buzu kendisi kontrol ediyor. sonra geliyor bir daha hesaplıyor, sonuç aynı : kayılabilir.
    burada bana göre en önemli kırılma, baba'nın buzu kontrol etmek için çıktığında, gölün başında, filmde daha önceki karelerde de gördüğüz, mavi gözlü, mistik bir tad veren bir adam var. bu adam gölün kenarında ateş yakıyor, baba buzun üzerinde zıplayıp sopayla vurup kontrol ederken, adamı görüyor, belli ki kendisini pek rahat hissetmiyor biraz bakıyor ve sonra evine dönüyor.

    burada iki yönlü bir okuma yapabiliriz.
    1) mistik öğeleri hesaba katmayan baba, hiçe sayan baba, (gölde aşikar şekilde ateş yakmış adam) bilimi kendi tanrısı ilan etmiştir(ki bu okumanın temeli yanlıştır zira baba hesaplamaları iki kez yapmış gidip kendisi de buzu kontrol etmiştir) ve açıkca karşımda başka ilahların olmayacak emrine karşı gelmiştir. yaratıcı da onu acımasızca cezalandırmıştır. bu yolla okumada, yaratıcı hakkında izleyici ne düşünebilir ki ?
    2)bilimsel gözlemini iyi yapamayan baba, küçücük bir gölün kenarında yanan ateşin buzun mukavemetini etkileyebileceğini düşünememiştir. verileri tam olarak toparlayamamıştır. zira, önceki sahnede, verileri iyi bir şekilde analiz eden baba-oğul santracda galip gelmiştir. yani sorun tamamen, bilimin bilimsel analizlerle yapılamamış olmasıdır. ancak bundan sonra babanın gidip kilisede, bir masayı devirmesi, çok enteresandır. amaç nedir, suçlu bilimsel gözlemini iyi yapamayan baba iken, tanrı insanı kusurlu yarattığı için mi suçlanmaktadır ?
  • --- spoiler ---

    dekalog jeden, dekalog serisinin ilk filmi ve oldukça sert bir şekilde başlatıyor bizi emirler arasındaki yolculuğumuza. tüm tatlılığı, merakı ve ufak mutlulukları ile masumiyet timsali bir çocuk (pavel) var başrollerin birinde. film önce pavel'i ölümle tanıştırıyor donmuş bir köpek aracılığıyla ve daha ufacık yaşında hayatın anlamını sorgulatıyor ona. gözlerinde yaşlarla "hepsi bitecekse ne anlamı var?" diye soruyor babasına. gelinen son nokta ise her şeyiyle içi acıtır cinsten.

    duygusal etkisini daha net bir bakış için şimdilik kenara ayırarak üstteki entry'den (#59752996) hareketle ben de yapılabilecek okumalardan bahsedeceğim. zaten film o kadar tuhaf yerlere sürüklüyor ki insanı yazılan entry'lerin bir kısmı determinizmden ve bilimden bahsederken neredeyse yarısı kieslowski'yi din propagandasıyla suçlamış.
    evet, ilk akla gelen okuma dekalog 1'in "benden başkasını ilah edinmeyeceksin" emrini işlediği ve babanın bilgisayarda cisimleşmiş bilimi tanrı yerine koyup bunun sonucunda oğlu ile cezalandırıldığı yönünde. bu okumadaki en büyük sıkıntı bence yönetmenin kieslowski oluşu. onun fikirleri ve dekalog serisi ile amaçladığı duruma öyle ters ki bu bakış... onun istediği emirlerin uygulanmadığı durumları gösterip "bakın ne kadar kötü oluyor" demek değildi kesinlikle.
    filmin dışını geçip içindeki bu okuma ile tezat yaratan noktalara gelirsek baba zaten bilgisayara/bilime güvenmeyerek buzu kendisi deniyor, nedense çocuğun öldüğünü anladığında soluğu kilisede alıp sinir krizi ile mumluğu deviriyor ve bu arada meryem ana'yı ağlarken görüyoruz ki bu da kızgınlık içinde, başkasına tapan birini cezanladırmış bir tanrı imajı değil pek. aksine daha çok katolik halanın pavel'e bahsettiği "sevgi"yi işaret eden bir tanrıya benziyor.

    o zaman nasıl bir okuma yapılmalı bunun üzerinden? çocuğu öldüren tanrı mı gerçekten? bu bir ceza mı? neden dekalog 1, diğer dekalog'lardan bu denli farklı bir noktaya savruluyor?

    bunun üzerine epey düşündükten sonra aklıma en çok yatan cevapı zizek'in "kieslowski ya da maddeci teoloji" kitabında buldum:

    zizek öncelikle dekalog'ların hepsinin birbirine bağlı olduğunu belirterek başlıyor onları incelemeye -ki zaten dekalog'ları anlattığı kısımda sık sık aralarındaki ilişkileri de gösteriyor- ama genel çerçeveye baktığımızda emirlerin sırasının bir tane kaymış olduğunu, dekalog 10'nun "benden başkasını ilah tanımayacaksın" olan birinci emirden bahsederken dekalog 1'in "kendine herhangi bir oyma imge yapmayacaksın"ı yani ikinci emri işlediğini söylüyor zizek.

    dekalog 1'in işleyişini ve filmde bilimin yerini ise derinlerde, her şeyi birbirine bağlayan, duyu ötesi kadere yakın bir durumdan bahsederek incelemeye başlıyor, red'deki kurtuluş sahnesini örnek veriyor. diyor ki: "kieslowski'nin genellikle new age obskürantizminin vaizi olarak algılanmasına (ve göz ardı edilmesine) şaşmamak gerek: arayüz ekranın arkasında olup bitenlerin temsil edilemezliği açısından, siberuzayın kendisi de daha en başında gnostik imgelem tarafından sömürgeleştirilmişti, içinde gizli ruhsal güçlerin yaşayıp gezindiği uzam olarak algılanmıştı. dijital bir küresel şebeke olasılığı, yenilenmiş gnostik new age ruhsallığının yükselmesine yol açmakla kalmadı, ayrıca bu dijital teknolojik gelişmeyi de ruhsallık etkin bir şekilde destekledi. ('tekno-gnosis' fikri) gördüğümüz gibi kieslowski'nin başka gerçeklikler teması da dijital teknolojileri işaret eder.

    bu yüzden dekalog 1'i basitçe akıl ve bilimin 'sahte tanrısı'nın güvenilmez ve aldatıcı doğasını öne süren bir film olarak okumamak can alıcı önemdedir: bu filmin dersi, (babanın kişisel bilgisayarında şekillenen) bilimin sahte putuna olan güvenimiz yıkıldığında 'daha derin' dinsel boyutla karşı karşıya değildir; tersine, bilim bizi yarı yolda bıraktığında dinsel temelimiz de sarsılır - dekalog 1'in sonunda umutsuz babanın başına gelen budur."

    zizek bu şekilde açıklıyor dekalog 1'in yapısını ve onun diğer dekalog'lar içindeki yerini. bu okuma da zihnimde küçük soru işaretleri bıraksa da benim aklıma gelenlerden ve diğer okuduğum incelemelerden çok daha tutarlı bir sonuca ulaştığı kanaatindeyim. zaten kieslowski'nin yapmak istediğinin bize tek ve net bir mesaj vermek olmadığı kesin bana göre.
    özünde bu anlam çözme çalışmalarının kendisi bile yapıcı ve yaratıcı bir eylem.
    --- spoiler ---
  • köktendinci ve gerici mesajlar içeren bir film.

    --- spoiler ---
    çocuğun ölüm nedeni insan ne yapsa ne planlasa da her şeyin üzerinde tanrının takdiri olmasından dolayı değil de buzun üzerinde kaymak için yapılan hesabın yanlış olmasından dolayıdır aslında. çocuğun ölümün nedenini tanrıya bağlamak ağır cahilliktir!!
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap