• turkce'de "deneme amaciyla yapilan" anlamina gelen yani "yapiyorum ama kendime guvenim de yok bari kiviriim olayi" tribinin vardigi nokta..
  • bu alanda verdiginiz ürünleri ilk annenize göstermeniz yanlis bir seçim olur.
    kendinize asortik bir sekil vermesseniz "ne deneyseli lan denyosun sen!" diye assagilanmaniz isten bile degildir.
    uygun imajiniz olusunca hastani olusacak sizin bu yarattiginiz akimin pesinden bir dolusu gidecek, çok tutulursa
    o akim öldü hoca diyecektir bu ilk halefleriniz, atacaklardir boku.
    acaip bisi.
  • deneysel müzik için (bkz: can)
  • her ilk
  • (bkz: görgül)
  • hayatın her alanında kullanılabilecek deyim, terim, yöntem.. deneysel hayat, deneysel sözler, deneysel yöntemler, acılar, çığlıklar, el hareketleri, adımlar, sessizlik; hepsi deneysel..
    "doğru, yanlış, yalan, gerçek, saçma, mantıklı vs" gibi etiketlerin yapıştırılmaması için en çok takınılan tavır, en iyi savunabilecek kale.
    deneysel yaşıyoruz ya da deneysel yaşanıyor herşey.
    ne demiş düşünür; (ismi bende saklı)
    "insanlar beceriksizdirler ya da değildirler.. bu konuda emin değilim ancak şu konuda eminim; insanlar yöntemlerinde tamamiyle beceriksizdirler.."
  • deneysel, sosyoloji ve psikoloji alanlarında nicelik ve nitelik incelemesi tam yapılmadan işe yaramayacak olandır.

    andre maurois 'un the art of living'de müthiş bir örneği vardır, eğer nicelik veya nitelik tam anlamıyla değerlendirilemediğinde; deneyim'in yanılabilirliğine dair.
    yazı erbabının örneği şöyledir: "oxford'da her akşam birkaç bardak viski ile soda içen ve sonra düşünceleri karmaşık olan bir öğrencinin öyküsü anlatılır. bir akşam viskiyle sodadan vazgeçip brandi ile soda içiyor; yine sarhoş oluyor. ertesi akşam cin ile soda içiyor; o akşam da sarhoşluktan kurtulamıyor. ve öğrenci şu sonuca varıyor: 'hiç kuşkusuz, hiç değişmeyen olduğundan beni sarhoş eden sodadır.'"

    maurois'e göre; eğer sağduyulu bir deneyci olsaydı; bir de karşıt deney yapmalıydı ve bunun sonucunda onu asıl sarhoş edenin soda olmadığını öğrenebilirdi.

    bu açıdan bakıldığında deneysel metod'un politik ve toplumsal yaşamda her zaman doğru sonuçlara varması, nicelik ve nitelik araştırılması yapılmadığı takdirde imkansızdır.

    deneyin koşulları da uygulandığı alana uygun mudur, değil midir bunu da iyi belirlemek lazım.

    1- maurois'e göre; deneyler, suni bir şekilde yalıtılabilecek kapalı bir sistemi gerektirirler. örneğin suyun hangi koşullar içinde kaynayacağını bilmek istersek, bir grubu yalıtırız: ısı kaynağı, kap ve sıvı. kapalı bir sistem halinde yalıtmak için kesip, ayıramayacağımız karışık toplumlar söz konusu olunca, bu tür deneyimler de imkansızlaşır. tıpkı bizim bugün yaptığımız adlandırmalardaki kaymalar gibi, tespitlerimizdeki çarpıklıklar gibi. örneğin içerdeki birçok okumuş yazarın, fikir adamının dönüp dolaşıp şu "ötekileştirme" veya "öteki" kavramlarını batıda kullanıldıkları manayı bir kenara bırakıp da, olduğu gibi bizim dilimizde ne çağrıştırıyorsa kullanması gibi. oysa terminolojide kendine yer bulan terimin oluşturulma safhasındaki şartlarla, ithal edildikleri yerdeki şartlar aynı değilse bu durumda terminolojinin bu bölümü yeniden inşa edilmelidir. insan hakları konusunda da bu böyledir. insan haklarını doğuştan insanın sahip olduğu haklar olarak bellemiş bir zihinle, insan haklarını ancak devletin insana sağlayabileceğini düşünen kafa yapısı aynı haklardan bahsediyor değildir. benzer bir durum "islam ülkeleri niçin geri kaldı" hususunda da geçerlidir. zira ülkelerin geri kaldığına dair tespitin kaynağı nedir, hangi terminolojiye göre bir ülke geri kalmış olarak nitelendirilebilir? bu hususta deneyimle bir çözüme ulaşmak da imkansızdır, çünkü kullanılan dillerin farklılığı (ulusal dilleri kastetmiyorum, terminoloji farklılığıdır kastım.) adlandırma ayrılığı daha önceki deneyimlerden yola çıkarak, ülkelerin, toplumların durumlarını tespit etmemizi ve sorunlara çareler bulmamızı engellemektedir. (en güzel örnek de teoman duralı hocamdan gelir; "islam ülkeleri niçin geriledi?" sorusuna "kendinden olmayanlara, batıya onların diliyle cevap veremediği için" diye cevap vermişti. buradaki sorun şuydu; faizin haram olduğu bir inanç sisteminin hakim olduğu bir coğrafyadan, emperyalizmin ve kapitalizmin tutsağı bir biçimde; yedikçe acıkırcasına saldıran bir zihniyete cevap vermek sadece kılıç yoluyla olabilir, gün gelip de artık kılıç işe yaramaz olduğunda, batılının tabiriyle; gerilemekten başka çare de yoktur.) okyanus veya deniz ötesinden nicelik ve nitelikler belirlenmeden yapılacak tespit ve ardından farklı şartlara uygun olarak uygulanacak çözüm, terminolojide ve tarihte yer ettiğince etkili olamayacak belki de daha kötü sonuçlara sebep olacaktır.

    2- deneysel metod, deneyim gerekirse yenidenyapılabilmesini ve karşıt-deneyler, tanık-deneylerle doğruluğunun ispatlanmasını gerektirir. maurois 'e göre bunlar psikoloji için güç, toplumbilim içinse imkansızdır. hatta şöyle der bir yerde: " 'bakalım ne olacak?' diyerek bir halk sınıfını ortadan kaldırmayı deneyecek aklı başında bir devlet adamı çıkabilir mi? dürüst bir karşıt deney için yeniden kapitalizmi kurmaya yanaşacak bir komünist var mıdır?"

    3- deneysel metod, deneycinin de çıkar kaygılarından uzak ve iyi niyet sahibi olmasını gerektirir.

    son olarak şunu belirtmek istiyorum; siyaset üzerinde durulurken, deneme-yanılma yönteminin işe yararlılığı da tartışılabilir, zira bozmak da faydalı bir eylemdir kimi zaman. "islam ülkeleri neden geri kaldı?" veya "türkiye cumhuriyeti niçi insan haklarının olmadığı bir ülkedir?" gibi sorular hatta sorunlar çözüme kavuşturulurken, kullanılan terminolojinin hangi problemler için aslında kurulmuş olduğunu iyi gözlemlemek gerekir. en güzel örnektir zira; monarşiyi kendisi yıkmış bir halk ile, tepeden monarşiyi yıkan bir başka güç odağının yönetimi altındaki halk arasındaki fark elbette ki; insanların hakları konusundaki farklı algılayışların da sadece bir sebebi olacaktır. bu sadece bir örnek, çözüme ulaşmak isteyen deneycinin çıkar kaygılarından uzak ve iyi niyet sahibi olması zorunluluğu da hiçbir çağda geçerli değildir, en azından insanlar ve güç odakları dünya üzerindeki emelleri çerçevesinde çıkar kaygılarından uzak kalmayı başaramamıştır. öyle olmasaydı haçlı seferlerini düzenleyen vatikan her çağda en zengin ülke olmazdı. bu da the vatican and islam başlığında irdelediğim bir konuydu, neyse yeter bu kadar.
  • hoşlanmadığınız, manasız bulduğunuz, yapılmasına ne gerek vardı dediğiniz şeyler için kullanabileceğiniz bir terim.

    + abi elephant çok güzel bir film, seyretmediysen muhakkak seyret.
    - seyrettim.
    + nasıldı abi?
    - deneysel...

    (bkz: elephant/@katil)
  • onuncu nesil çaylak.
  • 'ben bi bok yedim ama ne oldugunu ben de anlamadim' demenin turkcesi.
hesabın var mı? giriş yap