• birbirini yeme eylemi.
  • “belki her ulkede vardir, bizde de var: sevgisiz bir cevre... tek tek bireylerin cikislarini, arayislarini, sancilarini, didikleyislerini de, kollektif cabalarini da sindiremeyen bir cevre. temelde kendisiyle barisik olmayan, onun icin de otekine karsi durup dururken kizisan, zaman zaman da nefrete donusen bir ofke besleyen insanlar olusturuyor bu cevreyi. iyi kotu her seye burun kivirmayi, yeri geldiğinde kara calmayi, hatta kucuk entrikalar duzenlemeyi bir yeryuzu durusu haline getirmis kisilere yariaydinlar katinda rastlaniyor daha cok.

    ya farkli bir sey olsun istemiyorlar ya da bir sey olsun istemiyorlar.

    asgari musterekleri bu...”

    **
  • tükenmiş aşkların, bitmiş ama ayak sürüyen ilişkilerin yıpratan/hırpalayan ömür törpüsü.
    garip, çaresiz bi tekerrür içerir.
    her türlü kaliteyi ucun ucun uczlatır.
  • baba-kız arasında olanı tadından yenmez. gerçi sık sık olay büyüyüp kavgaya dönüşür ama yine de özlenendir.
  • bütün suç ve kabahatlarıma karşın evrenin sevdiği çocuğu hissediyor, kaotik bir uyumda algılıyorum. suçluluk duymuyor, rahatlığıma şaşıyorum. hiçbir şey yerli yerinde değil, her şey olanak ve olasılık dahilinde. sonuçta ahlaksız bile olsa sende olmakta olana* katıl, didişme, yapıp durduğunu kötüleme diyebiliyorum, allah utandırsın varsın*.

    ben ikinci eşimle baştan beri didişme içinde sevgi ürettim. ürettim diyorum ama didişmeyi, kavga* böyle kullanabilmeyi öğrenen ben, öğreten o sayılır. son yıllarımızda aramızdaki sükunet, duru barış yadırgatıcı bir hal almıştı. belki şimdiki uzaktan özleme, yakından kavganın yerini tutuyor. uzaktan kavga saymıyorum bunu. uzak özlem, sevgi eşdeğerliğiyle belki ikimizin de içinde çiçek açtırır, veya sadece bana açtırır, o yoluna yürür gider. gideceğini gösterdi.

    özel yaşamda da geçerli, özellikle edebiyat ve düşünmeyle ilgili kişisel üslubumda şunların hepsinin olduğunu hissediyorum: birikim sağlama, sağlamlaştırma*, savunu, saldırı. zorunda kalmadan* kimseyle savaşmam, önüme ve işime bakarım ama pek tırsak, çekilgen değilim. güven ve şefkat hissi uyandıran biri olduğum halde kedi misali sokakta da var olurum. ibisilelerde kedilik içkindir, asker arkadaşım demişti: "ibisile familyası değil misiniz, kedi gibi sürtünür, sürtünür*, illa kucağa alınır, kendinizi sevdirirsiniz*." bu herif en küçüğümüz, benden 10 yaş ufak özcan'ı da tanımıştı.. edebiyatta geçerli, şöyle: yazdığım belki de siktiriboktan klasör bu basılmaz diye geri çevrilince, düş kırıklığıyla değil öfkeyle geri çektim. ben size gösteririm havalarındaydım. ne yaptım, şansım yaver gitti* önce bir kitap çevirisi yayınlatmayı başardım. sonra sıra bir şive sözlüğüne geldi. orada hata bende, 1,5 yılda sözlüğü neredeyse basıma hazırladığım halde bir abimin olurunu, eleştirisini almadan ilerlemiycem diye kaprisimsi önkoşul uydurmamla durdu da durdu iş. onu da yaparsam kişisel tarih gibi, aforizmalar gibi eksantrik bir kitabın peşine düşmeye sıra gelecek. evet öykücü, savaşçı, didişmeci ve dokumacılardanım. aslında ben yordamımı buldum: söyleyecek bir şeyim varsa ve basabiliyorsam*, tek okuyucum olabilecekse -tek, girişmek için yeterli. o tek okuyucuya elim sende yapmış olurum.

    (bkz: didişmek/@ibisile)
    (bkz: yazma biçimleri)
hesabın var mı? giriş yap