• 93-ed-duhâ

    duhâ, kuşluk vakti demektir. sûre, adını ilk ayette geçen bu kelimeden alır. fecr sûresinden sonra mekke'de inmiştir, 11 (onbir) âyettir. sûrede âhir zaman peygamberinin hususiyetlerinden biri yani yetim oluşu ele alınır ve kendisi teselli edilir.

    rahmân ve rahîm (olan) allah'ın adıyla.

    1. andolsun kuşluk vaktine

    2. ve sükûna erdiğinde geceye ki,

    3. rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı.

    4. gerçekten senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır.

    5. pek yakında rabbin sana verecek de hoşnut olacaksın.

    6. o, seni yetim bulup barındırmadı mı?

    7. şaşırmış bulup da yol göstermedi mi?

    8. seni fakir bulup zengin etmedi mi?

    9. öyleyse yetimi sakın ezme.

    10. el açıp isteyeni de sakın azarlama.

    11. ve rabbinin nimetini minnet ve şükranla an.
  • peygambere bir süre için vahiy gelmez. kefere tarafından "noldu, allahınız sizi yalnız mı bıraktı." temalı sözler söylenmekte, müminler şüphe tohumları filizlenmeye başlamıştır. bir sabah kuşluk vakti vahiy gelir. gönüller ferahlar. ve olaylar gelişir.
  • seni de vururlar bir gün ey acı
    halepçe'de soldurulmuş gül gibi
    bu sevdaya düşsen, sen de yanarsın
    suskun, sıcak, uzun yaz geceleri
    ve siz
    ey aynalar,
    hani siz, gecelerinizi böler, çocuklarınıza ninniler söylerdiniz
    hani siz, fatihler doğururdunuz...
    gelin-kızların giysileri kirletildi
    çocuklar hep yetim kaldı
    "elem yecitke yetimen feava"
    ve ben biliyorum
    ben biliyorum
    istanbul'un
    bağdat'ın
    diyarıbekir'in
    mekke'nin
    birbirine nasıl bağlandığını, nasıl çözüldüğünü/sonra
    ey insan
    ey insanlık
    ayağa kalk
    kolları ve bacakları budanmış delikanlıları
    boyunları gövdesinden ayrılmış insanları
    gözleri uyur gibi kapanmış, kan pıhtıları içindeki bu çocukları
    gelişmiş laboratuarlarınızda dikkatle inceleyin
    ve bir gün
    bu dünya
    gül bahçesine dönecek
    bunu böylece bilin
    ve unutmayın!
  • (bkz: #10327896)

    yukarıdaki mektubu yazdıktan bir süre sonra hiç tanımadığım birisi tarafından bana gönderilmiş olan suredir. çok şaşırıp, tanrı tarafından unutulmadığımı anlamama vesile olmuştur.
  • kayıpların bulunmasına yardımcı olduğu rivayet edilmiştir. test edilip onaylanmıştır.
  • andrei platonov'un türkçe'ye can adıyla çevrilen romanı... sovyetler birliği kurulmuş hatta stalin dönemi yaşanmaktadır. nazar çagatayev, orta asya'nın geniş düzlüklerinde yitip gitmiş halkının arasından ayrılıp moskova'da öğrenim görmüş, mezuniyetinin ardından halkına sosyalizmi anlatmak ve onlarla birlikte "mutlu" bir yaşam kurmak istemektedir. ancak can adı verilen bu halk, yaşamaktan uzun zaman önce vazgeçmiştir. mutluluk denilen şey hakkında en küçük bir fikirleri ya da yaşama ilişkin kırıntı düzeyinde dahi bir coşkuları yoktur. çagatayev, kendi yaşamını, daha doğrusu yaşamın anlamını sorgularken, halkının "yaşamaya ne gerek var ki" sorusuna yanıt verebilecek midir?

    kısa, duru ve anlamlı cümleleriyle insanı şaşırtıp sarsan bir roman... yer yer -hele olayların geçtiği mekanları gözünüzde canlandırmaya çalıştıkça- bir bilim kurgu romanı, yer yer bir ütopya, yer yerse adeta tanrısı olmayan bir dinin kutsal kitabı hissi yaratıyor insanda. kendini halkına ve sosyalizme (aslında sosyalizme kısmı tartışmalı zira kitapta sosyalizm hemen hemen mutluluk kavramı ile eş anlamlı gibi kullanılmış) adamış çagatayev'in idealizmi, şamanik özellikler de gösteren bir halkın (kıyafetleri olmadığı için çırılçıplak gezecek kadar) maddi olanaklardan yoksun yaşamı ve insanlar, yaşamaktan vazgeçip yollarını kaybetmiş hayvanlar, uçsuz bucaksız çöl... platonov, sosyalist gerçekçilikle idealizmi, büyülü gerçekçiliği ve derin bir yaşam felsefesini bir araya getirmeyi başarıyor.

    romandan ruh anlamına da gelebilecek can (duha) kelimesinin rusça'da aynı zamanda köle kelimesini de karşılamak üzere kullanıldığını öğreniyoruz. belki böylece gogol'un ölü canlar'ındaki "canlar"ın ne olduğunu da anlama şansımız oluyor.

    çeviriye ilişkin de bir kaç söz etmek gerek... çölün, büyük olasılık türkçe'de çok da karşılık bulunmayan dilini, bu kadar somut, doğru, tutarlı yapan çevirmen günay çetao...
  • sekizinci ayetteki "egna" kelimesi parasal anlamda mal mülk zenginliği anlamına gelmez. başkasına ihtiyacı olmamak manasındadır.
    (bkz: mugni)
  • son birkaç yıldır hayatının ipleri elinden kaçmış, sağa sola savrulan; an olmuş kafayı ciddi ciddi yiyeyazmış, bu sebeplerle rabbini daha az anıp gittikçe daha çok yoldan çıkmış ama yine de bu kısır döngüden çıkmak için gerekli manevi gücü hala içinde bulamayan bendenizi gelip bulmuş sure. oradaydı, kaç kere dinledim, kaç kere duydum ama anca bildim. efendim habibullah'ın çektiği ezanın yanından geçmez benimki ama onunkine yakınsaması bile mutluluk sebebi. şefaat vesilesi de olur mu acaba?

    ve vecedeke dallen feheda?
    ma vedde'ake rabbüke ve ma kala.

    okudukça tekrar tekrar mahvolup tekrar tekrar huzura eriyorum.
hesabın var mı? giriş yap