• kuzenim.

    aşağıdaki şarkı 1 mayıs 2006 sabah saat 2.40 civarı geçirdiği kalp krizi nedeniyle aramızdan ayrılan haziran 1984 doğumlu kuzenim emre ünal' armağan;

    "her sabah doğan güneş bir sabah doğmaz oldu
    elleri ellerimden kayıp giden yıldız oldu
    gülünce ışık saçan o gözler yaşla doldu
    ağlama,duymaz artık;

    bir varmış...
    bir yok oldu...

    giderken bıraktığı bütün renkler siyah oldu;
    üzülme anla artık....
    belki de huzur buldu...

    dursun zaman,dursun diyorsun da
    oyun değil ki yaşamak
    sen inanmasan da bir son var anla ....herkese inat

    duysun seni dönsün diyorsun da
    oyun değil ki yaşamak
    yok bir çare anla
    sakın uyanma... yıllara inat"
  • gitarından; guzel sesinden dert olur' u son kez dinlemek istediğimdir..

    hadi bu da olmuyorsa; erikli'de bir gece daha geçirmek istediğimdir; fonda timuçin söylesindir;

    "dusundurdu beni yine gozlerin
    her bakisin icimde ates olur
    beni benden alir senin sozlerin
    biri biter otekisi dert olur
    gecmiste kaldi artık mutlu gunler
    deli gonlum sana hala vurgundur
    yeter artik yeter gonul feryat et
    bir bakarsin düslerin gercek olur
    biliyorum bu is boyle cozulmez
    dusunup susmak icime dert olur
    yeter artik yeter gonul feryat et
    bir bakarsin duslerin gercek olur"

    ha bu arada, "en büyük beşiktaş" be emre.. fenerbahçe demeyeceğim bir daha yanında; söz veriyorum...
  • "sen cennete uçtun ama"

    "geceler çok soğuk geceler sessiz
    nasıl yaşarım şimdi ben sensiz
    hani bana verdiğin o sözler
    hani o gülen masum gözler
    sensiz yaşamak ne kadar zor
    ayrılık acısını gel bana sor"

    "seni benden ölüm bile ayıramadı işte"

    "dar geliyor bana bu yerler
    kırılsın seni taşıyan bu eller

    hani bana verdiğin o sözler
    hani o gülen masum gözler
    sensiz yaşamak ne kadar zor
    ayrılık acısını gel bana sor"

    emre okuyor musun? madem gittin lütfen alışmayı öğret bize.. yapamıyorum..
  • istanbul'un en yakışıklısı..

    şenesenevler lisesi fatihi; bostancı gençliğinin yüzakı; en kral beşiktaşlı; çarşı'nın gözbebeği..

    şimdi bize uzaklardan gülümseyerek baktığını düşündüğüm melek...
  • 7 mayıs 2006 beşiktaş galatasaray maçında, çarşı grubunun hakkında bir pankartla çıkacağı merhum beşiktaşlı..

    gurur duy takımınla kuzen.. ben görmedim ama bugünkü (yahut dünkü) vatan gazetesinde de kupanın sana olduğu hakkında bir yazı olduğunu duydum annenden..

    hatırlıyor musun, küçükken bir iddiamız olduğunda "sen kaybedersen en büyük beşiktaş diye bağırıcaksın" derdin bana.. sen kaybettiğindeyse büyük bir zevkle sana "en büyük fener!" diye bağırttırırdım ben.. kaybeden kim olursa, bağırırken acı çeker gibi; suratımızı buruştururduk.. şimdi, resmine, formana, siyah-beyaza boyadığın odanın duvarlarına karşı hiç gocunmadan bağırıyorum.. gocunmuyorum; hala fenerbahçeliyim; ama biliyorum ki duyuyorsun ben bağırırken.. en büyük beşiktaş...
  • http://img504.imageshack.us/…iliginkitabibogaz3.jpg

    "aklımdaki gülüşünle; bundan sonrasında daima sızlayacak bir yara gibi... seni hep böyle hatırlamak istiyorum emre.. sağlıklı; mutlu.. yüreğinde sevdiğin kız; yanında her daim seni seven arkadaşların.. "kapat olm şu gömleğin bi düğmesini daha bee" konulu sohbetlerin en önemli nedeni üşütmenden korkmamdı aslında... sen şimdi, gerçekten söyledikleri gibi beni oradan izleyen; koruyan melek misin? o melek sen misin?.."

    -bostancı durağında; ismin dudağımda...
  • http://img504.imageshack.us/…4/1653/emremgoz6pp.jpg

    son bir kez daha görmek seni; birlikte kumdan kale yapmak; yahut deniz anasından çorba.. bir kez daha arkamdan çocuk ağzınla "seraaaaay dikkat ooool!!" diye bağırdığını işitmek... ya da ne bileyim; tuttuğum ilk balığa inat; zıpkınla ava çıkıp da boş teneke avlaman mesala.. bilemiyorum ki; delice güldüğümüz bir tek şey istiyorum; gözlerindeki bu hüznü silmem lazım.. çok mu geç..
  • söz verdikleri gibi emre... şu an; görüyorum seni; resmin var çarşı grubunda; adın yazıyor büyük harflerle;

    "emre seni unutmayacağız..."

    (bkz: 7 mayıs 2006 beşiktaş galatasaray maçı)
  • hayatımın en yalnız yazı..

    ilk kez sen yoktun emre; gecenin bir körü konuşmak isteyen kimse olmadı bu yaz, sahildeyken kafama havlusunu atıp da aniden belirip "kuzen naber" diye kendini kuma atan kimse yoktu.. ilk defa biraların tadı yoktu; ilk defa kimseyle bağıra bağıra şarkı söylemedim gece yarıları...

    arkadaşların gelip gittiler; orda burda adını anarken sanki bir işin varmış da; az sonra çıkıp gelecekmişsin gibi huzurluydu içim.. timeteger' e baktıkça acıdı içim; o muydu senden bana kalan bir yadigar; yoksa ben miydim senden ona kalan yegane kuzen...

    25 yılımın en boktan yazıydı be oğlum; yoktun sen... bahçeye bir akşamüstü gelen kaplumbağaya behçet ismini verdim; odama büyük bir pişkinlik örneği göstererek izinsiz girme cüretini gösteren sincaba faik. bahçemizin bize kazandırdığı tüm hayvanata gene abuk subuk isimler takdım da; sen yoktun... bu isimlere gülmedin; ağladığımda sarılmadın.. uzaktaydın çünkü ilk kez.. ilk kez sensiz geçti bir yazım...

    tuğçenin gülüşünü mesela; handenin "seray" derken ki sesini... gözlerimi kapatınca sana benzeyen ne varsa beynime kazımak istedim...

    timuçin' e gidemedim bu yaz emrem; ayaklarım geri çekti; dinleseydim daha beter olurdum dert olur'u; çözemedim'i, soranlara unuttum diyorum'u... sen varsın bütün erikli anılarında; odamda, odanda, bahçedeki hamakta, kayısı ağacında, merdivenlerde...

    şuraya satır satır; neler yazasım var; bilsen... yazdıkça biliyorum görüyorsun; biliyorum beni sen iyi anlıyorsun.. 3 ay evvel o tabutta yatan sen değildin sanki; senin ardından değildi o gözyaşları... sen uzakta bir yerdesin; belki askerde, belki kutuplarda... telefonun bozulmuş mesela; ondanmış bizi arayamayışın.. biz bu yazı ancak böyle düşünerek atlatabildik.. başka türlüsüne dimağımız yetmedi çünkü..

    "such a lonely day;
    and it's mine...

    the most loneliest day of my life.........

    and if you go, i wanna go with you..........

    and if you die, i wanna die with you....."
  • "çok boktan bir kış.. hayatımın ilk yalnız kışı.. yalnızlığım ve yenilmişliklerim arasındaki çizgide öylece durup; bir yerinde tutunabilir miyim yeniden diye hayata bakıyorum; o kadar boz bulanık ve daimi bir sis içinde ki her şey; kendimi bile göremiyorum artık.. aslımı bir yerde, birinde bıraktım.. artık suretlerimle, ki hangisi bana daha çok benziyor onu bile bilmiyorum, ayaklarım bir türlü yere basamazken; ben. en çok takıldığım kelime olmasının yanısıra; beni en çok bilmeceden bilememeceye sürükleyen insan işte bu, ben.. neresindeyim hayatımın? olmak istediğim kadın ile olduğum kadın ne kadar yakın birbirine.. neler bana keyif veriyor; neleri salt kendim için yapıyorum, koskaca bir soru işareti eşliğinde "bilmiyorum" emre... sen olsaydın bana kendimi iyi hissettirirdin biliyorum. sen olsaydın 'kuzen?' diye başlayan bir telefon görüşmesiyle hayatımdaki o bulanıklığı aniden pembelere, fuşyalara çevirir; kimselerin dahil olmaya uzun süre dayanamadığı yalnızlığıma ortak olurdun; hem de hiçbir zaman şikayet etmeksizin...

    sen olsaydın...

    gitmeseydin, erken.

    şimdi, sabahına kar yağmış bir şehrin beyaz damlarına tepeden bakan; sureti kendisinden soğuk bir evin balkonundan tek başıma bakmazdım gitmeseydin, omzunda zırıldayacak birinin yokluğu bu kadar koymazdı belki o zaman.. yahut gülüşünden dünyaları bulduran bir çocuk yüzüne muhtaç kalmazdım; ben.

    emre; birileri içimdeki susmayan gitarın tellerini kopartıyormuşçasına acıyor kalbim. sanki bir el silah sesi; ve sonrasında içimde yüzlerce, binlerce ölü çocuk yüzü... sanki.. bir şeyler doğru gitsin, aman ben dahil kimse üzülmesin; üzülmeyelim derken koskoca bir boşluk ve derin bir kederin içinde usulca eriyen kalbim.. iyi bir insan olmaya çalıştıkça daha çok yakıp yıkıyor; akabinde daha çok yanıp yıkılıyorum...

    biliyorum, boşa anlatıyorum, sen zaten görüyorsun; izliyorsun... biliyorum çok kızıyorsun bana; mantığını nerede bıraktın diyorsun, erikli'de gece sahilde tartıştığımız zaman söylediklerini yineliyorsun... kendimi sevebilmem için bir sürü neden sıralıyorsun... bilmediğimden değil ama, gene de birtürlü senin söylediğin gibi gitmiyor, gidemiyor..
    omzumda bana destek vererek hikayeler anlatan çocuk yüzünü özlüyorum..."
hesabın var mı? giriş yap