*

  • amaki hayal diye bir kitabı var. tasavvufi bir yolculuğu anlatıyor bu kitapta. amaki hayal hayalin ufukları mı demek ne? öyle bisey.
  • galatasaray lisesi mezunudur ve jon turkler'in arasinda yer almistir. mezari, fatih camii avlusundadir.
  • şehbenderzade'nin bütün felsefi fikirlerini özetlediği eseri, "amak-ı hayal" adlı felsefe romanıdır. bu eser de materyalist görüşe karşı kaleme alınmış bir eserdir. bütün eser boyunca ruh ve kainatın sırrı, yaratılışı gayesi araştırılarak maddeci görüşün sığlığı ve insanı saadete ulaştırmakta yetersiz kaldığı ortaya konur. buna göre kainatta olan birini anlamak ve hadiseleri doğru değerlendirmek için "vahdet-i vücud" fikrinin iyi bilinmesi lazımdır. bu yüzden birçok defa basılan eser, tasavvufa meraklı olanlarca çok okunmuştur. kitap yazarın, muhayile zenginliği yanında tasavvuf ve felsefedeki vukufunu ve bunu ifade etmedeki kabiliyetini de ortaya koymakta, bir takım teşhisler ve ruhi hallerle tasavvufun, evliyanın, enbiyanın sırları ve çeşitli halleri hayaller içinde anlatılmaktadır. yazarın bütün fikirleri "raci'nin hatıraları" ve "manisa tımarhanesi" adlı iki başlık altında ve çoğunlukla birbiriyle organik bağları bulunmayan çeşitli bölümler halinde ifade edilmiştir.
  • "hayat sekr aninda gorulen bir dus degil midir?" sorusuyla akla gelir
  • 1865 yılında bulgaristanın filibe şehrinde dünyaya geldi. şehbender süleyman beyin oğludur.

    ilköğrenimine filibe de başladı, akabinde istanbula gelerek galatasaray lisesini bitirdi. 1890 senesinde duyun-ı umumiye idaresinde memuriyete başladı. görevli olarak beyruta gönderildiği sırada jön türklerin arasında yer aldığı için mısıra kaçmak zorunda kaldı. orada çaylak adında bir gazete çıkardı. 1901 yılında tekrar istanbula geldiyse de, dönemin padişahı sultan abdülhamit tarafından libyaya sürüldü. burada tasavvufla ilgilenmeye başladı ve arusi tarikatına girdi.

    1908de meşrutiyetin ilan edilmesi üzerine yeniden istanbula geldi ve ittihad-ı islam adında bir gazete çıkarmaya başladı. fakat bu gazete de uzun ömürlü olmadı. bir süre ikdam ve tasvir-i efkar gazetelerinde yazılar yazdı. 1910 yılında hikmet isimli başka bir gazete çıkardı. fakat itthat ve terakkiye cephe aldığı için bu gazete de kısa süre sonra kapandı.

    40 kadar esere imza atan ahmed hilmi 1913 yılında vefat etti ve fatih camiine gömüldü.
  • materyalizme karşı spiritüalizmi (tinselcilik) savunarak gelenekteki kelami düşünceden felsefeye geçişi temsil eden ii. meşrutiyet dönemi osmanlı felsefecisi filibeli ahmet hilmi, 1865'de filibe'de doğdu, 1914'de istanbul'da öldü.

    ilköğrenimini filibe'de yaptıktan sonra, bir süre filibe müftüsü'nden arapça ve temel islâm bilimleri eğitimi aldı. daha sonra istanbul'a gelerek galatasaray mektebi'ni bitirdi. 1890 yılında düyûn-ı umûmiyye idaresi'nde çalışmaya başladı. bu idare tarafından memur olarak beyrut'a gönderildi ancak siyasi nedenlerden mısır'a geçti. burada terakki-i osmani cemiyeti'ne girmiş; bir de 'çaylak' adlı bir mizah gazetesi çıkarmıştır. 1901'de istanbul'a dönse de bir jurnal üzerine fizan'a sürüldü. orada da araştırmalarını sürdürmüş, tasavvufla ilgilenmiştir.

    meşrutiyet'in ilanından sonra istanbul'a dönerek darülfünun'da felsefe dersleri verdi. aynı zamanda 1908'de 'ittihâd-ı islâm' adlı haftalık bir gazete çıkarmaya başladı ve buna 1910'da haftalık 'hikmet' gazetesi dergisini çıkarmayı da ekledi. bir yıl sonra günlük olarak yayımlamaya başladığı hikmet gazetesi ittihat ve terakki hükümetini eleştiren yazıları üzerine defalarca kapatılsa da mübahese, coşkun kalender, münakaşa, kanat ve nimet adlarında kısa süreli gazete / dergiler çıkararak yayıncılığa devam etti. ayrıca ikdam ve yeni tasvir-i efkâr gazetelerinde, sırât-ı müstakim ve şehbâl dergilerinde yazılar yayımladı.

    ahmet hilmi; baha tevfik, abdullah cevdet ve celâl nuri'nin hemen hiçbir eleştirel süzgeçten geçirmeden batı'dan osmanlı toplumuna aktardıkları materyalist görüşlere ortaçağ mantığıyla ve geleneksel bilgilerle cevap verilemeyeceğini, bu görüşlerin ancak batı'da yeni ortaya çıkan bilimsel bilgilere dayanan bir felsefe ile çürütülebileceğini ileri sürer. bu bakımdan ahmet hilmi'de gelenekteki felsefeye karşı tutumun değişerek, felsefi düşüncenin kültürel değerlere uygun hale getirilmesiyle haklılaştırılması gibi oldukça önemli bir gelişme görülür. bu gelişmede artık felsefe, "niçin" sorusunu sorarak varlığın temel sebeplerini anlamaya yönelen insanlığın zorunlu bir düşünce faaliyeti, bir ihtiyaç olarak algılanmaktadır.

    ahmet hilmi'nin felsefeye karşı tutumu, bir yandan geleneksel felsefe karşıtı düşünceden ayrılırken, öte yandan bu tutum tanrı'nın varlığı, ruhun maddeden ayrılığı gibi materyalist felsefenin karşı çıktığı islam'ın temel inançlarının savunulmasında haklılaştırma aracı olarak kullanıldığı için gelenekteki "ilim" ve "hikmet" anlayışına dönülmüş olmaktadır.

    gerçekten de onun amacı doğrudan doğruya felsefe yapmak değildir. o tipik bir islamcı düşünür olarak, ii. meşrutiyet'te baha tevfik ve celal nuri gibi materyalistlerin islam'ın temel inançlarıyla çatıştığını ileri sürdüğü görüşlerinin toplumda yaratacağı manevi çöküntüye karşı, onları batı'daki bilimsel gelişmelere ve yeni felsefi yaklaşımlara dayanarak çürütüp bu tehlikeyi savuşturmak amacındadır. bu amacını 'allah'ı inkar mümkün mü? yahut huzur-ı fende mesâik-i küfür / bilim karşısında inkarcı doktrinler' adlı eserinin önsözünde açıkça belirtir. kaldı ki yayınladığı haftalık hikmet ve aynı adı taşıyan günlük gazetede, misyonu açısından, doğrudan felsefeye değil, islâmcı akımın eğildiği sosyal-politik konulara ağırlık verilmiştir.

    ayrıca bu ve diğer neşrettiği yayınların adlarındaki vurgunun da felsefeye değil "hikmet"e olması anlamlıdır. bununla birlikte onun özellikle celal nuri'nin tarih-i istikbâl i / mesâil-i fikrîye (geleceğin tarihi i - fikri problemler, 1913) adlı eserinde büchner'den aktarılan materyalist görüşleri eleştiren 'huzur-t akl ü fende maddfîyyûn meslek-i dalâleti / akıl ve bilim karşısında sapkınlık doktrini olarak materyalizm' adlı eseri, felsefi tartışmanın güzel bir örneğidir. bu eserinde bilimsel olduğunu iddia eden büchner'in biyolojik materyalizminin dayandığı "madde" ve "kuvvet" kavramları etrafındaki temel görüşlerin, batı'da yeni gelişen fizik, kimya gibi pozitif bilimlerdeki yeni bilgilere aykırı olduğunu; materyalizmin, metafizik düşünceye tamamen karşı olduğu halde, bilimin sahasından çıkıp metafizik ve spekülasyon yaptığını ileri sürer.

    ahmet hilmi, batılılaşma süreciyle birlikte osmanlı aydınında gittikçe daha baskın olarak ortaya çıkan bilimin kesinliğine ve değerine olan metafizik ve hatta bir tür dinsel inanma ve kabullenme olgusundan oldukça farklı yeni bir bilim anlayışını türk düşüncesine ilk kez getirenlerden biri olmasıyla türkiye'de 'bilim felsefesinin öncüsü' durumundadır. hatta türk düşüncesinde bilim felsefesinin önemli bir boş saha olduğunu belirterek bundan yakınır. celal nuri'nin "hakikate ulaşmak için bir tek aracımız vardır: bilim" görüşünü, "acaba hakikat nedir?", "hakikatin ölçüsü nedir?" ve "bilim ne demektir ve değeri nedir?" sorularıyla epistemolojik (bilgi kuramsal) planda sorgulayan ahmet hilmi; henri poincare ve emile boutroux'un eserlerine dayanarak bilimin aslında varsayımlara dayandığını, bu yüzden de değerinin göreli olduğunu, araştırma ve inceleme sonsuz olduğundan bilimin hiçbir zaman son sözü söylememiş bulunduğunu, o günlerde değişmez prensip olarak kabul edilen bazı fizik kanunlarının bile temellerinin sarsıldığını vurgular.

    ahmet hilmi, materyalizmin ruhu beynin fonksiyonları olarak ele alan görüşünü reddeder. ona göre bedenden bağımsız ve mahiyetçe ondan ayrı bir ruh vardır, ayrıca ruhun bedenin ölümünden sonra dağılmayarak hayatına devam etmesi fikri akla aykırı ve çelişik değildir. yine ona göre ebedilik, ezelilik, sonsuz alemler ve tanrı hakkında, deneyin alanına girmedikleri için, bilimle değil, ancak metafizik yaparak hükümler verilebilir. bu gibi deney dışı fikirlerin değeri, akıl kuralları ve ortak duyu ile ölçülebilir. bu görüşleriyle spiritüalizmin temel görüşlerinin materyalizme karşı ancak metafizik yoluyla ortaya konulabileceğini ileri sürmektedir.

    o kendi felsefi mesleğini "vahdet-i vücûd" (a'mak-ı hayâl -hayalin derinlikleri- adlı eseri, islâm panteizmi olan bu tasavvuf felsefesini dile getiren bir romandır) olarak açıklamışsa da darülfünun'da verdiği "hangi meslek-i felsefeyi kabul etmeliyiz?" adlı konferansında öğrencilere, mevcut felsefi doktrinlerin hepsinin bazı yanlış varsayımlara dayandığından ve hiçbirisi mutlak olarak bütün hakikatleri tek başına bünyesinde toplayamadığından felsefe ve ahlâkta, her doktrinin taşıdığı doğru fikirleri seçici bir anlayışla alarak oluşturulacak eklektik bir yaklaşımı önerir.

    özellikle bilimsel, teknolojik ve ekonomik alanlarda islâm dünyasının batı'ya karşı gerilemesiyle xix. yüzyılın son çeyreğinden itibaren islam'ın temel görüşlerini yeni bir sosyal-politik pratiğin oluşturulmasında referans kaynağı olarak yeniden yorumlayan islâmcı aydınlardan biri olan ahmet hilmi, geleneği sorgulayan modernist bir düşünürdür. bu açıdan islâm medeniyetindeki kültür ve düşünce hareketleri ile sorunlarını ele aldığı tarih-i islâm (islam tarihi) adlı eseri dikkat çekicidir.

    eserleri: abdülhamid ve seyyid muhammedü'l mehdi ve asr-ı hamidi'de alem-i islâm ve sunisîler (1325/1909), tarih-i islâm (2 cilt, 1326/1910), a'mak-ı hayâl (1326), vay kız beğciği seviyor (1326), öksüz turgut (1326), istibdadın vahşetleri yahut bir fedainin ölümü (1326), allah-ı inkar mümkün müdür? yahut huzur-ı fende mesâlik-i küfür (1327/1911), felsefeden birinci kitap: ilm-i ahval-i ruh (1327), yirminci asırda alem-i islâm ve avrupa (1327), beşeriyetin fahr-i ebedisi nebimizi bilelim (h.1331/1915), muhalefetin iflâsı (h.1331), huzur-ı akl ü fende maddîyyûn meslek-i dalâleti (h. 1332/1916), yeni akadi: üssü islâm (h.1332), hangi meslek-i felsefeyi kabul etmeliyiz (1329/1913), akvâm-ı cihan (1329), türk ruhu nasıl yapılıyor? (1329), türk armağanı (ty.), müslümanlar dinleyiniz (ty.).
  • bu müthiş yazarın kabrinin fatih camii haziresinde olduğu yazar biyografilerinde, lakin camiye gidip avludaki kabristanın isim listesini istediğinizde adını bulamazsınız. sultan ahmet'teki mezarlıklar ve türbeler müdürlüğüne gittiğinizde de kapıdaki güvenlikten başke kimse sizinle ilgilenmez.

    ivedilikle peşini kovalayacağım, bulucam seni filibeli...
  • amak-ı hayal adlı kitabındaki öyküler zincirinde (benim tanıdık olmadığım bir tür olduğu için tanımlamakta zorlanıyorum) islam felsefesini edebi bir biçimde sunmuş, tanışmamla beni şaşırtan tuhaf ve değerli yazar- düşünür. türk edebiyatı müfredatında ahmed hilmi gibi isimlere sırf islamcı olduğu için yer verilmemesi, şu anda yaşadığımız laiklik tartışmalarının sebeplerinden biri işte. laiklik bunları okuyunca, okutunca darmaduman olmaz oysa..
    (yanılmıyorumdur işallah, yani hatırlamıyorum böyle birinden bahsedildiğini ortaokul lise kitaplarında. ilk psikolojik roman, ilk ırt özellikli tiyatro, ilk kırt özellikli gazete falan ezberlerken, karşıma ahmed hilmi çıksa şimdi burkalı mı olurdum? nayn)
  • meşhur romanı amak ı hayal de genel olarak islam felsefesinin edebi sunumundan çok -özel olarak- islam felsefesinin şubelerinden olan tasavvuf un alt unsurları arasında sayılabilecek vahdet i vücut düşüncesinin sunumunu gerçekleştirmiş engin kültürlü büyük yazardır.

    materyalizm ve katı pozitivizmin sert rüzgarlarının herşeyi devirip yıktığı bir dönemde, bazı maddiyatçılarca geri kalmışlığın yegane sebebi olarak islam dini gösterilirken, onu savunmak isteyen yazarın bir karşı argüman olarak eline ilk gelen tabii ki islamın ruhiyatçı yorumlarını ele alan tasavvuf olmuştur. son derece çarpıcı vahdet i vücut düşüncesinin materyalist meydan okuma karşısında ayakta durabileceği düşünülmüş olmalı ki romanın iskeleti tamamen bu düşünce sistemine göre kurgulanmıştır. yazarın hem tasavvufu hem de vahdet i vücutu romanın içinde ustalıkla yoğurması bir taraftan bu bu alemi yakınen bildiğini diğer taraftan roman tekniğine gününün şartlarına göre azami seviyede hakim olduğunu göstermektedir.
hesabın var mı? giriş yap