• gorunen kentlerle hicbir ilgisi yok. gorunmedigi icin varolmadigi dusunulmemeli. "bir kis gecesi eger bir yolcu"yu 9 1/2 nolu peronda beklettiyseniz ve kulaginizi raylara dayayip korkudan zangir zangir titremediyseniz, gorunmez kentler'e acilan kapiya henuz ulasamadiniz. ya da beyin travmasi geciren calvino'nun agzina son bir sigara yapistirip fitili ateslemediyseniz siz hâlâ gorunen bir kentte evcillesiyorsunuz...
  • (bkz: atlantis)
  • (bkz: istanbul)
  • araya bir parantez gibi girerek: orası burası deşilip süngere çevrilen ve tuttuğu bütün suyun da avrasya'nın en fallik fıskiyesiyle göğe atıldığı kentler.* en azından kimi gözlerin -nurlarından ötürü olsa gerek- göremediği kentlerdir; başken kıç edilmişlerdir.
  • bir ek: kentler ve esin

    irzına geçilmiş bütün kadınların en sevdiği şehirdir stimpolia. bir yerinde durup baktıklarında her biri kendi uğradığı tecavüzü, kırgınlığı yeniden yeniden hatırlatsa da hiç durmadan etinden parçalar koparılan, ruhuna, bedenine kuru, sıkıcı, uyumsuz, ucuz süsler dikilen şehrin gözardı edilemeyen güzelliğiyle, gözalıcılığıyla ve sarıp sarmalayan görkemli adagiosuyla umutlanırlar tek tek. şehrin duru güzelliğinin ve bereketinin her yeni gelene kristalize bir çıkarcılık, bir yararlanma hissi ilham ettiğini ama şehrin bu çiğ hırsı yine de ağırbaşlılıkla izlediği bilgisi güç verir. onlar ölecek olsa da şehrin kendi varlıklarının kanıtını yıldız kümelerinin altında, batıp çıkan dolunayın tanıklığıyla sonsuza dek sürdüreceğini bilirler. o yüzden hepsi bu şehirde toplanır. başka şehirlerin huzurlu, düzenli, iyi niyetle düşünülerek yapılmış parklarını, pencerelerinden çiçekler sarkan kırmızı tuğla evlerini, bakımlı modern yapılarını, artistik bohem sokaklarını, mücevher gibi ışıl ışıl, kararlılıkla korunan tarihi binalarını, ferah meydanlarını, açık denize bakan neşeli plajlarını bir eksiklik hissiyle hatırlarlar. bu yüzden avuçlarında hüznün bilgisini içinde taşıyan sırça tohumlar tutan kadınlar başka hiç bir şehri düşlemezler. tek istedikleri yabani kiraz ağacını uzaktan erguvan sanıp baharın ilk erguvanını gördüm zannederek sevinçle ağaca doğru hızlanmak, binlerce yıldır üstüste yığılan, açılan, yine yığılan kalın tekne halatlarından, paslanmış demir zincirlerinden yayılan deniz kokusunu solumak ve karşı taraftan batan güneşin haliç üstüne düşen ışığında sevgili birinin elinin serin dokunuşunu duymaktır. o kadar kaybolurlar ki sevgilinin üşüdüğünü bile farketmezler.
  • mayalarin azteklerin zamaninda özene bözene kurup tanrilarina adadiklari, bir zamanlar koccaman ufolarin inip kalktigi , ispanyol istilasindan sonra terkedilmek durumunda kalinmis, amazon ormanlarinin ekstrem büyüme hizi karsisinda görülemez hale gelmis kentler.
  • elbette brigadoon.
  • isveçli sanatçı jonas dahlberg'in 2004 yılında başladığı projesi.düşük nüfuslu ve spesifik özellikler göstermeyen yerleşim birimlerini tanımlamak için kullanmış calvino'nun terimini.arkiteradan arakladım bu bilgiyi sorumluluk almam.
hesabın var mı? giriş yap