gittin
-
gittin
önce yazın yazıma,
sonra sesin sesime karıştı,dileğim oldun.
gülüşün gülüşüme,nazın nazıma karıştı...
gördüm seni,tuttum elinden:tenin tenime karıştı,umudum oldun.
titredim pembeliğinde dudaklarının,
kayboldum gözbebeklerinin karalarında.
sevdiğim oldun.
ağlamıştım ya sen gelmeden,
ağladım yine sen giderken.
bekleyemezdim dedim ben,
gitmezlik edemem dedin sen.
karışmadı gözyaşın gözyaşıma,
ben sensiz kaldım,
sen bensiz gittin sevgilim.
"gregory greg" -
"... bu sefer ardında yokluğunu bile bırakmadan hem de. hepsinden farklıydı bu gidişin; sensizlik yoktu havada, özleminde. işin garibi ne iyi günlerden eser vardı ne sonu gelmeyen sorunlardan bıkkınlık. uçup havaya bile karışamadı onca yaşanmışlıklar, sanki hiç yoktular, yaşanmamıştı hiçbiri. ilk ve son gidişti hoşçakalı bile söylenmeyen, ne garip oysa hiçbir vedanı beceremezdin zaten. bu sefer veda etmedin... gittin... bir koca aşktan geriye sen gittikten sonra atabildiğim çığlığım kaldı sadece..." demektir*...
-
müthiş bir sedat umran şiiridir
gittin, dağ gibi büyüdü yalnızlık
issızlığın iki ucunda şimdi sen varsın
tam ortasında: yokluğun yokluğun yokluğun…
o konuşsa konuşur, sussa susarsin
gittin, taş atarak denizlerime
halka halka büyüyen anıların kaldı
girdin çıkmamak üzere dehlizlerime
birden yaşamın hızı azaldı
gittin, boşandı içimde sevincin yayı
kim öğretecek bana âh sensiz yaşamayı?? -
"bir bıçak kesiği acısı tutturdum
göğsümün tam üzerindeydi.
bir yanık kokusuydu duyduğum
bir yanan insan çığlığında
aklımı yangınla bozdum
birkaç damla yağmur saklıyordum avucumda
bir hafta önceden kar karmakarışık yağmıştı
karlar eridi yağmur kaldı sana sakladım
yağmuru üzerimize kim yağdırıyor
damları aktaran adamların karıları yok mu
insanların evleri var damları kırmızı kiremitli
bizim evimiz olmadı damımız yok kiremitsiz
olsun üzerimize yıldızları örtüyorum ben
bizimki daha parlak daha çok
daha uzak daha hayal
fevkalade dedi biri
resmini çizmiştim aylar önceydi.
gittin...
bir bıçak kesiği acısı tutturdum
göğsümün tam üzerindeydi.
işte ben tam o acıyı tutturdum
biri delirip şehri yakabilirdi
damlar tutuşur insanların evleri yanabilirdi
bizim evimiz olmadı damımız yok ama
yıldızlarımız var
onları örterdim üstüne sen uyuyabilirdin
oradayım başını göğsüme yaslayabilirdin
yıldızlar uzakta olsa ısıtırdı,
isıtmazsa
otuz yedi derecemin hepsini verebilirdim sana
gittin...
bulutlu bir havadan
birkaç beyaz bulut sakladım sana
bulutları kim topluyor bir araya
şarapçı kayıkçıların karıları yok mu
hep dalgalara uyup içip sallanıyorlar
bizim kayığımız yok
kayık almak için para da yok
ama bütün denizlere yüzebiliriz
bütün denizler bizim
hem daha çok daha derin
daha uzak daha hayal
gittin...
bir bıçak kesiği acısı tutturdum
gözlerimin tam üzerindeydi.
bir bahar kokusuydu duyduğum
bir bahar çiçeği gözlerinde
aklimi senle bozdum
birkaç lokma ekmek biriktirdim sana
bir hafta önceden
yarısını ben yemiştim
isteseydin yarısını yemez
sana saklayabilirdim
sen açım deseydin
ne kadarsa kanım sana verebilirdim
güneşi kim doğuruyor üzerimize
kim, hadi söylesin kim bunların sahibi
insanların evleri var damları kırmızı kiremitli
bizim evimiz olmadı damımız yok kiremitsiz
olsun bizimki daha da çok
daha yakın daha hayal
gittin...
ne canım kaldı ölmeye ne yüreğim
bir hayaldir tutturdum
gözlerim yağmurun tam içindeydi
şehir bir huzursuz, martılar çığlık çığlığa
çocuklar çamur içindeydi
gittin..."
*
* -
gittin...
ve ben korkulu gözlerle sıradanlaşmanı izliyorum. -
mehmet çoşkundeniz şiiri imiş:
gittin...
ben, arkandan sadece baktım.
oysa; söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki...
"gidersen iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini.
gidersen sönecek içimdeki ateş
ve bir daha hiç kimse yakamayacak.
gidersen karanlığa mahkum edeceksin günlerimi
o karanlıkta yolumu kaybedeceğim" diyecektim sana.
konuşamadım...
gittin...
gidişini görmemek için gözlerimi kapattım
öylesine acıdıki içim, tutup koparsalardı kolumu
bacağımı bu kadar acı duymazdım.
acım yaş olup akmalıydı gözlerimden.
ağlayamadım...
gittin...
seni delicesine bir tutkuyla seviyordum oysa
tutkum seninle olmaktı, tutkum teninde erimek,
tutkum hayatı seninle sadece paylaşmaktı.
anlatamadım...
gittin...
gidişini önlemek için tutmak vardı ellerinden
ellerim değil miydi her dokunuşumda seni ürperten?
ürperdin yine biliyorum.
bir kez dokunsam, bir kez tutsam ellerini
gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu.
tutamadım.
gittin...
bir yıkım gibiydi gidişin
sen adım adım uzaklaşırken benden
çöküp kaldı bedenim olduğu yere
nice terk edişlere dayanan yürek bu kez yenilmişti
bu kadar zayıf değildim ben kalkmalıydım.
kalkamadım...
gittin...
oysa geldiğin gün gideceğini biliyordum
hazırdım gidişine,
kaçak zamanları yaşıyorduk
zaman bitecek ve sen gidecektin
bense, gidişinin ertesi günü
hayatıma kaldığım yerden yeniden başlayacaktım.
başlayamadım...
gittin...
bir şey söyledin mi giderken?
"kal" dememi istedin mi?
son bir kez "seni seviyorum" dedin mi?
"bekle beni döneceğim" diye umut verdin mi?
beynim öylesine uğulduyorduki.
duyamadım...
gittin...
nereye gittiğin önemli değildi
binlerce kilometre uzakta da olsan,
iki metre ötemde de farketmiyordu.
artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu.
kurtulmalıydım senden,
bu yokluk duygusundan kurtulmalıydım.
kurtulamadım...
gittin...
unutulanların arasına katılmalıydım
anıları bir sandığa koyup
hayatı bir yerinden yakalamalıydım.
bu aşk noktalanmalıydı, bu sevdadan vazgeçmeliydim.
yapamadım...
gittin...
bir okyanusun ortasında
tek küreği kaybolmuş sandalda
dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim şimdi.
bil ki; sevmekten vazgeçmedim seni,
bil ki; seninle birlikte sevdanı da taşıyacağım yüreğimde,
bil ki; seni unutamadım... -
sol framede gece gece rastladığım uzay heparı başlığından hareketle her zaman olduğu gibi kulağıma düşen yıldız tilbe ağıtı. benim aklıma ne zaman uzay heparı gelse önce yıldız tilbe'yi düşünürüm bilmiyorum bu yalan rüzgarına dönüştürülecek bir öykü değil belki ama insan kendini bu hikayede bir tarafa sempati duyarken buluyor. ben de istemsizce iki büyük kadının şarkılarını kıyasa gidip sonunu yıldız tilbe'nin gittin'ine bağlıyor, acıdan böylesi bir parça çıkaran insana hem kahroluyor hem imreniyorum.
şüphesiz yas da insanlarda yerini almış bir parça ancak gittin çok daha kapalı kalmış, çok daha katıksız durabilmiş, insanın dinlerken kaybettiklerinden başka bir şey düşünemediği bir ağıt hakikaten.
nerdesin dedikçe insan aklını oynatacak gibi olur. -
-
bu ada sahip birçok eser var ama sedat umran'ın yazdığı şiir bir başkadır. bir başka acıtır, yakar. deler geçer derler ya işte öyle bir şey.
"girdin çıkmamak üzere dehlizlerime
birden yaşamın hızı azaldı." -
gittin...
ben, arkandan sadece baktım.
oysa; söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki...
"gidersen iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini.
gidersen sönecek içimdeki ateş
ve bir daha hiç kimse yakamayacak.
gidersen karanlığa mahkum edeceksin günlerimi
o karanlıkta yolumu kaybedeceğim" diyecektim sana.
konuşamadım...
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap