• türk edebiyatındaki ilk fabl, bir eşeğin öküzlere özenişi...
  • şeyhi'nin pek alegorik mesnevisi; batının fabllarıyla karşılaştırılsa da anlatım zenginliği bakımından daha yeğdir bu eşekname..
  • bir eşek var idi zaif u nizâr
    yük elinden katı şikeste vü zâr
    (zayıf, çelimsiz bir bedbin eşek vardı,
    alemin yükünü çekmekten bitkindi gayrı)

    gâh odunda vü gâh suda idi
    dün ü gün kahr ile kısuda idi
    (bazen odun, bazen su taşıyordu,
    lakin sıkıntıdan çatlıyor,
    her daim kahrediyordu kaderine)

    dudağı sarkmış u düşmüş enek
    yorulur arkasına düşse sinek
    (dudakları sarkmış, çenesi düşmüştü eşeğin,
    kıçına sinek konsa, yara zannediyordu,
    yani o derece)

    arkasından alınsa palanı
    sanki it artığıydı kalanı
    (yükünü çıkarınca
    darası sıfıra tekabül edecekti handiyse he)

    bir gün ıssı eder himâyet ana
    yâni kim gösterir inâyet ana
    (bir gün sahabı iyilik etti ona
    ve serbest bırakıp saldı çayırlara,
    kocaman bayırlara)

    aldı palanını vü saldı ota
    otlayarak biraz yürüdü öte
    (yürüyor eşeğimiz)

    gördü otlakda yürür öküzler
    odlu gözler ü gerlü göğüzler
    (ah bir de baktı ki eşek, semiz öküz dolu ortalık,
    göğüslerini gere gere dolanıyorlar üstelik)

    har-ı miskin eder iken seyrân
    kaldı görüp sığırları hayrân
    (takıldı eşek,
    baktı durdu sığırlara mel mel)

    ne yular derdi ne gâm-ı palan
    ne yük altında hasta vü nâlân
    (öküzlere hasta olan eşek,
    amanin dedi:
    ne yük, ne de yular dertleri var bu deyyusların)

    acebe kalır ü tekeffür eder
    kendi ahvâlini tasavvur eder
    (şaşırıp kendi halini düşündü eşek tabii,
    allahın öküzüne bak ulan, dedi içinden)

    ki biriz bunlarunla hilkatde
    elde ayakda şekl ü suretde
    (hem bende de aynı kol-bacaktan var ne yani,
    vay öküzoğlu öküzler diye sitem etti)

    var idi bir eşek ferâsetli
    hem ulu yollu hem kiyâsetli
    (hadiseye muhteşem bir eşek
    duhul oldu bu esnada)

    ol ulu katına bu miskîn har
    vardı yüz sürdü dedi ey server
    (bizim eşeğin de aklına geldi bu bilge eşek,
    hemen davrandı, akıl almak için süründü bilgeye)

    sen eşeksin ne şek hakîm-i ecell
    müşkülüm var keremden itgil hall
    (dedi ki: sen müthiş, fevkalade bir eşeksin,
    anlatmaya kelime bulamıyorum yani;
    n'olur derdime bir çare bul eşekzadem)

    bugün otlakda gördüm öküzler
    gerüben yürür idi göğüzler

    yok mudur gökde bizim ıldızımız
    k'olmadı yer yüzünde boynuzumuz
    (anlattı uzun uzun
    öküzlerin gergin vücut ölçülerini;
    akabinde de: yok mudur bizim
    gökte zodyak’a bağlı burcumuz,
    da olmadı yerde bir cilalı boynuzumuz,
    diye ağlandı bizimki)

    böyle verdi cevab pîr eşek
    k'iy belâ bendine esir eşek
    (bilge eşek şöyle bir gerindi ve
    dedi ki: ey belasını bulmuş eşek)

    dün ü gün arpa buğday işlerler
    anı otlayıp anı dişlerler
    (o dandik öküzler, her gün arpayla,
    buğdayla oynaşıyorlar,
    bön bön trenin icat edilmesini bekliyorlar;
    başka bir olayları yok,
    a benim beyni düdük yiğenim,
    manyadın mı sen ayol)

    bizim ulu işimiz odundur
    od uran içimize o dûndur
    (hem bizim odun işinde
    acayip para var angut eşek,
    hele sen bir gör,
    şu iki-üç yıl içinde patlayacak odun piyasası,
    ey deli eşek, hadi de get bozma kafamı,
    diyerek de bitirdi bilge eşek)

    döndü yüz derd ile zaîf eşek
    zâr ü dil-hasta vü nahif eşek
    (e anladınız herhalde:
    eşeğimiz ziyadesiyle mahzun)

    varayın ben de buğday işleyeyin
    anda yayılıp anda kışlayayın
    (bizim eşeğin aklı hala buğdayda, arpada,
    konuşup durdu kendi kendine)

    gezerek gördü bir göğermiş ekin
    sanki dutardı ol ekin ile kîn
    (bu arada gezerken serpilmiş güzel ekinleri gördü,
    gördükçe dellendi,
    hırsından çatlayacak gibi oldu tabii)

    eyle yedi gök ekini terle
    ki gören der zihî kara tarla
    (ekinlere öyle bir daldı ki bizim haset eşek,
    hepsini anında hacamat ederek yedi,
    oh üstümüze afiyet)

    başladı urlayıp çağırmağa
    anub ağır yükün anırmağa
    (taşıdığı yükleri hatırlayarak ilendi geçmişine,
    bas bas bağırdı olduğu yerde)

    çıkarır har çün enkerü'l-esvât
    ekin ıssına arz olur ârasât
    (en bet sesiyle çığırırken eşek,
    mal sahabı da hadiseyi çakozladı elbet)

    ağaç elinde azm-i râh etdi
    tarlasın göricek bir âh etdi
    (elinde sopa yola çıktı sahip,
    tarumar olmuş tarlasını görür görmez
    çok pis bedbaht oldu tabii;
    ilençle veryansın etti:
    vay seni gidioğlu gidi,
    gayrısına soktuğumun müsibet hayveni)

    daneden gördü yeri pâk olmuş
    gök ekinliği kara hâk olmuş

    yüreği soğumadı söğmeğ ile
    olımadı eşeği döğmeğ ile
    (sahip, eşeğe önce ana-avrat dümdüz gitti,
    lakin kesmedi tabii bu kadarı sahibi,
    odununan da bir güzel benzetti bizim akılsız eşeği,
    eşek sudan gelinceye değin dövdü bir güzel,
    eh dövülen eşek olduğu içün de,
    eşek suya hiç gidemedi,
    e gidemeyince dönemedi de bittabii, ah ah)

    bıçağını çekdi kodi ayruğunu
    kesdi kulağını vü kuyruğunu
    (yine hıncını alamadı elbet sahip,
    bıçağınan kesti eşeğin kuyruğunu, kulağını)

    kaçar eşek acıyarak cânı
    dökülüp yaşı yerine kanı
    (e malumunuz)

    uğrayu geldi pîr eşek nâ-gâh
    sordı hâlini kıldı derd ile âh
    (o anda bilge eşek damladı ortama,
    ve sordu:
    n'oldu sana beyle a benim eşek yiğenim)

    bâtıl isteyü hakdan ayrıldım
    boynuz umdum kulaktan ayrıldım
    (bizim eşek zırladı vor vor; ve:
    istedim hakkım olmayan bir muz,
    kulaktan oldum takacakken bir çift boynuz,
    diyerek anırdı uzun uzun..)
    ...

    efendim, işbu manzum öyküyü, harname'nin "münâsebet-i hikâyet" adlı bölümünden devşirdim, çevirdim naçizane.. aslına da gayet uygundur elbette, noktasıynan virgülüynen..
  • ataştan nağme diye güncelleştirebileceğimiz isme sahip şeyhi şeyi
  • asıl çevirisi eşek mektubu dur.
  • münasebet-i hikayet bölümü, çeviriye kafiye kasan bir çalışma örneği ile de anlaşılabilen eser. sonuna eklenen yararlı bir yama da barındırıyor.

    esegin boynuzu
    ciliz, geberik bir esek vardi,
    yük çekmekten anasi aglardi.
    bazan odun çeker,
    bazan su tasirdi.
    gece-gündüz angaryadan,
    ölesiye sikilirdi.
    o kadar agirdi ki yükler,
    kalmamisti teninde tüyler.
    tüy de ne ki,
    kalmamisti et ve deri,
    kana belenmisti bütün teri.
    onu böyle görenler;
    derme çatma bir iskelet yürüyor derler.
    dudak sarkmis, çenesi düsmüs,
    kiçina sinek konsa sanki ölürmüs.
    gözü bir avuç saman görünceye dek,
    teni kiyim kiyim saçilirdi tek tek.
    kargalar kulaginda toplanir,
    sinekler gözünün yaginda dolanir.
    sirtindan palani alinsa, geri kalan,
    sanirdiniz it artigi kadar falan
    . bir gün, sahibi ona bir iyilik eder,
    'haydi biraz otla esek', der.
    sahibi palani alip otlamaya saldi,
    esek biraz ileriye yol aldi.
    otlarken birden öküzleri gördü,
    onlarin gözleri atesli, gögüsleri gergin,
    sanki kendisi kördü.
    otlari durmadan sömürüp yutar,
    kilini çeksen adeta yag damlar.
    boynuzlari, bazisinin ay gibi,
    kiminin de halka halka yay gibi.
    bögürüp seslerini saliverirler,
    daglar taslar yankilarla çin çin öter.
    miskin esek bakinarak dolasti,
    sigirlarin bu haline çok sasti.
    kah yürür kah dinlenirler huzurla,
    konaklari olurdu bazan kislak bazan yayla.
    ne yular derdi vardi onlarin ne palan,
    ne yük altinda inlerlerdi el aman!
    esek der ki 'biz bunlarla yaradilista biriz',
    'el, ayak, bas, göz, sanki ikiziz'.
    'o halde bunlarin basina neden taç layiktir?'
    'bizim açliktan ve dayaktan hayatimiz kayiktir?'
    'gerçi bizi arpa özlemi ok ve yay etti',
    'fakat bunlarin boynuzlarini kim hilal etti?'
    düsündü: 'eseklerin bilgesi falancadan baskasi,
    çözemez sikintimi, yok bunun artik sakasi'.
    gerçekten bilge bir esek vardi,
    zekiydi, sikintiyi hemen anlardi.
    yükler altinda yaglarini bitirmis,
    çok çaglar görüp hayatini geçirmis.
    girerken nuh peygamberin gemisine,
    kuyruguyla yol vermisti seytanin iblis'ine.
    ölüp dirilirken üzeyir peygamberle esegi,
    yere ben serdiydim dermis, yorganiyla dösegi.
    sesinin güzelligi, ustaligi, bilgeligi,
    hayrandi ona mesih'in bile esegi.
    kulagindan kurtlar korkardi,
    çomagindan aslanlar tirsardi.
    bizim miskin esek, üstadina ulasti,
    yüz sürdü, sanki ayaklarina bulasti.
    dedi, 'sen esekler içinde en olgun ve bilgesin',
    'akillisin, yaslisin, ustasin, bir simgesin'.
    'bulacaginiz çözümle gidecek kötülük, fitne',
    'diyecekler sagir, o zaman deccal'in esegine'.
    'inananlarla birlikte dogruya ulasirsin',
    'tanri yolundakilerin serefini tasirsin'.
    'soyun sopun mesel olup söylenir',
    'ediplere bile sözlerin hos gelir'.
    'kuskusuz sen eseksin, bilgesin, büyüksün',
    'benim derdimi hallet de birazcik yüzüm gülsün'.
    'bugün otlakta gördüm bazi öküzler',
    'gergindi gögüsler, ileriye bakiyordu gözler'.
    'her biri semiz ve kuvvetli',
    'içleri, dislari yagli ve etli'.
    'ustad, sebebini söyle bu fukaraya',
    'sultanlik taci neden nasip oldu o surekaya?'
    'gökyüzünde yok mu bizim yildizimiz?',
    'yeryüzünde olmadi bir tek boynuzumuz?'
    'esek nasil olur da öküzden daha alttadir',
    'insan der ki; esek yük tasir, üst kattadir'.
    'çalismakta madem biz ustayiz',
    'boynuzumuz neden yok, neden yastayiz?'
    koca pir esek sözlerine söyle basladi,
    bela bagina tutsak olmus diye bizimkini hasladi.
    bu isin aslini dinle dedi, merakin çoksa,
    sebebi anla, aklinda bir noksanlik yoksa.
    allah öküzü yaratti, eksikleri akildi,
    onlari dünyaya faydali kildi.
    onlar gece gündüz bugday islerler,
    bugday otlarlar, bugday dislerler.
    bütün bunlara sebeptir öküzler,
    allah vermistir onlara izzetler.
    devlet taci baslarina konuldu,
    içleri ve dislari et ve yag doldu.
    bizim isimiz odun tasimaktir,
    bu degersiz nesneyle yasamaktir.
    gerçegi söylemek gerekirse, varsa hukuk,
    boynuz ne ki, fazladir bize kulak ve kuyruk.
    dertli esek, ciliz, geberik ve hasta gönüllü,
    ulu esegin yanindan daha da dertli döndü.
    dedi ki gerçekte bu isin asli kolaydi,
    çünkü olayin kitaptaki yeri açiklandi.
    gireyim ben de bugday isleyeyim,
    o iste yazlalayim o iste kislayayim.
    neden odun isleyip dayaklara durayim,
    onlar gibi bugday isleyip yücelikler bulayim.
    az ilerde yesermis bir ekin tarlasi vardi,
    esek sanki düsmandi, ekine kin tutardi.
    heyecanla hirsla ulasti ekine basladi islemeye,
    bazan ayagiyla çignemeye, bazan dislemeye.
    yesermis arpayi gördü aç esek,
    canina ilaç buldu dertli esek.
    arpayi kavradigi gibi koparirdi,
    toprak da esek yüküyle aparirdi.
    yesil ekini öylesine kemirdi kaldi orasi kapkara,
    gören dedi neden ekilmemis ki bu tarla.
    karni doyunca müzige dadandi,
    agnandi, sevinçten yuvarlandi.
    basladi türkü çagirmaya,
    geçmisi hatirlayip anirmaya.
    namesiz mutluluk gam olur diye,
    makamlarda gezdi verdi kendine hediye.
    costukca costu ahengi bozdu,
    sapitti, halt etti,
    cihanin en çirkin sesini yükselttikçe yükseltti.
    ulasti sonunda seslerin en çirkinine,
    o dakka durum malum oldu tarla sahibine.
    eline sopayi aldi çikti yola,
    tarlanin halini görünce beyni verdi mola.
    gördü ki tarla olmus bir kara,
    çildirmasin da ne yapsin fukara.
    sövdü, saydi yüregi sogumadi,
    esegi dövdü yine teskin olmadi.
    biçagi çekti, birakti çomagini, bacagini,
    kesti garip esegin kuyruguyla kulagini.
    esek kan agladi kaçarken,
    cani yanarak arayi açarken.
    pisman oldu esek, anasindan dogduguna,
    öküz olmadan boynuza talip olduguna.

    kissadan hisse olsun bütün odun isleyene,*
    boynuz nasip olmaz her bugday disleyene.*

    divan sairi seyhi'nin (ölümü 1431) 'münasebet-i hikayet' siirinden uyarlanmistir.
    * uyarlayan tarafından eklenmiştir.
    kaynak: divan siiri antolojisi, bilgi yayinevi, 1983

    http://www.komikparti.org/default.asp?id=30
  • prof. dr. faruk kadri timurtaş tarafından üzerinde uzun yıllar çalışılmış ve detaylı bir şekilde incelenmiş; 1970 yılında ise yine timurtaş tarafından içinde eserin transkripsiyonlu metnini, beyitlerin açıklamalarını, tıpkıbasımlarını ve de dil yönünden bütün incelemelerini barındıran bir kitap halinde okuyucuya sunulmuştur. kitapta hem eserde geçen eklerin bir dizini, hem de küçük bir sözlük bulunmaktadır.
  • eşeğe yazılan mektuplardan oluşur harname ince ironiler taşır. kendisinden hayli sonra yapılan shrek'e beş çeker kanımca.
  • zekiyeanim seneler evvel epey bi kismini cevirip yazmis zaten, ben de arada kalan beyitleri, numara vererek serpistireyim:

    3.
    ol kadar ceker idi yukler agır
    ki teninde tü komamisti yağır
    (o kadar agir yukler tasirdi ki
    yaralar teninde tuy birakmamisti)

    4.
    nice tü kalmamisti et ü deri
    yukler altinda kana batti deri
    (tuy de ne ki, et ve deri kalmamisti
    teri, yukler altinda kana bulanmisti)

    5.
    eydür idi goren bu süretlu
    tan degul mi yürür sünük çatlu
    (onu bu sekilde goren
    hayret catilmis kemikler yuruyor derdi)

    7.
    toğranur idi arpa arpa teni
    gözi görince bir avuç samanı
    (gozu bir avuc saman gorunce
    teni arpa arpa dogranirdi)

    8.
    kargalar dirneği kulağında
    sinegün seyri gözi yağında
    (kargaların toplantisi kulaginda,
    sinegin gezip dolasmasi gozunun yaginda olurdu)

    13.
    sömürüp eyle yirler otlağı
    ki çekicek kılın tamar yağı
    (otlagi oylesine somurup yerlerdi ki
    killarini cekince yağ damlardi)

    14.
    boynuzı ba'zısının ay bigi
    kiminin halka halka yay bigi
    (boynuzlari bazisinin ay gibi
    kiminin halka halka yay gibi)

    15.
    böğrişüp çün virürler âvâze
    yankulanurdı tağ ü dervâze
    (böğürüp de seslerini saliverdiler miydi
    dağ da sehir de yankilanirdi)

    17.
    geh yürürler feragat ü hoş dil
    gah yayla vü kışla geh menzil
    (icleri rahat, bazen yururler, dinlenirler
    konaklari da bazen yayla bazen kışlak olurdu)

    21.
    bunlarin başlarına tâc neden
    bize bu fakr ü ihtiyac neden
    (o halde bunlarin baslarina taç neden
    bize bu ihtiyac ve yoksulluk neden)

    22.
    bizi ger arpa ok u yây itdi
    bunlarım boynuzın kim ay itdi
    (gerci bizi arpa ozlemi ok ve yay haline getirdi
    fakat bunlarin boynuzunu kim ay etti)

    23.
    didi bu müşkilümi itmez hal
    meğer ol bir falan har-i a'kal
    (dedi ki: eseklerin en akillisi olan falancadan baskasi
    bu muskilimi halledemez)

    son olarakta sunu yazayim ki baska birine daha entry ciksin:

    sen eşekler icinde kâmilsin
    akıl ü şeyh ü ehl ü fâzılsın
    (sen eşekler icinde olgun bir eşeksin
    akillisin, yaşlisin, ehilsin, fâzilsin)

    öle'yim di mi?
  • 15. yüzyıl şairlerinden şeyhi'nin yazdığı bir hiciv örneğidir.126 beyitten oluşur. sosyal eşitlik fikri mizahi bir üslup ile işlenmiştir. iki farklı yazılış nedeni rivayet edilir.

    1: çelebi mehmet bir savaşta gözünden yaralanır. şeyhi, iran'da tıp eğitimi gördüğü için çelebi mehmet'in gözünü tedavi eder. bu iyiliğin karşısında sayısız hediyeye ek olarak dokuzluk köyü'nün tımarını alır. köye vardığında, köyün eski sahipleri tarafından ağır bir şekilde dövülür ve tüm parası soyulur. şeyhi bu olaylar üzere harname'yi yazıp çelebi mehmet'e sunar.

    2: şeyhi'yi beğenen çelebi mehmet ona vezirlik vermek ister. ancak padişahın çevresindeki şeyhi'yi sevmeyen, çekemeyen kişiler 5 mesnevi yazması koşulunda böyle bir şeyin uygun olabileceğini söylerler. şeyhi bunun üzerine hüsrev-ü şirin'i tercümeye başlar. 1000 beyitini çevirerek padişaha sunar. eser hükümdarın beğenisini kazanır ve şeyhi'ye hediyeler verilir. aldığı hediyelerle memleketine dönen şair, yolda hırsızlar tarafından soyulur ve şeyhi harnameyi kaleme alıp padişaha sunar.
hesabın var mı? giriş yap