• hem doğru hem yanlış bir önerme.

    doğru olduğu nokta, sevgi pıtırcığı hümanizmidir. zira bu tip hümanizm sergileyip de dürüst olan bir insana hiç rastlamadım. bu insanlar, herkesi, her şeyi nasıl da sevdiklerini anlat anlat bitiremezler. insanı varolduğu için sevdiklerini söylerler. bir insanın normal olarak kimi insanları sevip onaylayacağı, kalanlarını sevmeyip onaylamayacağını bildiğimizden dolayı, kalanlarını bohça yamalar gibi şekilden şekile sokup "lan sevecek bir yeri olacaktı şurada bir yerde" diye aranıp durdukları gözlerden kaçmaz. insanın iyiye doğruya giden yolda çok yanlış yerlere gelmesine, değişimin durmasına sebep olacak potansiyelleri vardır bir yerde.

    ancak din gibi kapsayıcı ve kabullenmeye dayanan bir bazda dürüstlüğe varabilir. bu durumda da rasyonelliği zaten elden bırakmışızdır.

    yanlış olduğu nokta ise, her insanı insan olduğu için değerli addeden hümanizmdir. insanları sevme, öpüp başa koyma gibi bir işlevi yoktur, ama her insanın en az bir sonraki kadar varolma ve haklarından faydalanma olanağı olması gerektiğini savunur. sevgiden ziyade saygıyla alakalıdır. "bir insandan nefret bile etseniz onu dövmemeniz gerekir" diye özetlenebilir.
  • hümanizm denilen meretin, pek de statik bir kavram olmamasından dolayı, hem "evet, kesinlikle doğru!" şeklindeki serzenişlerin, hem de "hadi canım sen de!" tarzındaki celâllenmelerin aynı anda kulaklarımıza misafir olmasına sebebiyet verebilecek sav .

    tanım olarak, hümanizm'in insanı merkeze alan bir görüş olduğu söylenir. lâkin, dananın kuyruğunun koptuğu yer, biraz da bu "merkeze alma" mekanizmasının nasıl işlediğidir. zira bu mekanizmanın işleyişi, hayli muallak bir şey. tam da burada, rahmetli attila ilhan'ın o meşhur kitaplarının isimleri gibi, bir "hangi hümanizm?" sorusu patlatılabilir. öyle ya, bir yanda insanı merkeze aldığını söyleyen ayn rand; ama diğer taraftan da homo sum a me alienum puto diyen publius terentius...ikisi de belki hümanizm ortak paydasında buluşuyorlar; fakat iki anlayış arasında kapanmaz bir fark var: bir tarafta vahşi bir bireycilik; diğer taraftaysa insanı anlama çabası üzerine kurulu bir ifade.

    bu anlayış farklarına, günümüzde artık illallah dedirten sevgi pıtırcıklığı müessesi de dahil olunca, hümanizm'e karşı hiddetlenmek biraz daha anlaşılır olabiliyor; zira çizgiler belirsizleşiyor. ama bu noktada, sanırım bizi ters köşeye yatıracak olan nokta, sevgi pıtırcıklığını (ki, pıtırcıklık safhasını geçip ideoloji safhasına ayak basmıştır artık) hümanizm ile eş tutmak olacaktır.
  • (bkz: kor humanizm)
  • hümanizm in hafiften ırkçılıkla karıştırılması gibi bir durumun ortaya çıkmasına neden olmuş yargı. bir çerkezi sırf çerkez olduğu, bir kürtü sırf kürt olduğu, ön savı ile sevmek pasif bir milliyetçiliktir[ırkçılık](benim tabirim, böyle bir ayrım olmayabilir), aynı insanlardan sırf bu nedenden dolayı nefret etmek bence aktif ırkçılıktır. bir meslektaşını sırf meslektaşı olduğu için sevmek kaba bir tabirle kabileceliktir.
    dikkat edilirse zaten burda sevme şartının insan olmadan çok alt kümelerden, çerkez, kürt, avukat..vs geçtiği görülecektir. oysa hümanizmde ön şart insan olmaktır. bütün insanları sırf insan olduğu için sevmek elbette bir ütopya. ama teorik anlamda bir yanlışlık olduğunu sanmıyorum.
  • - humanizm bir insanlik sucudur!
    - o sizin kendi gunah keciniz dedi kadin... kadin tum bilincini tepesinden siyirip atti... kadin secme ozgurlugu sozune gulerek bakti... kadin dogdugu anne ve babasini, dogdugu ulkeyi secmemisti... sonraki secimlerinin ozgurlugunu belirleyen sartlardan degistirip ileri goturebileceklerini goturdu, yanlislarinin tadini cikardi... kadin varligini kabullendi..kadin ruandayi isaret etti... insan banane dedi... insan amerikaya bakti... ama dunyanin 3 te biri hala telefon kullanmiyordu... kan uykusundan habersizdi bir cok insan... ve kendini hep yukardakilerin citleriyle karsilastirdi. "secme ozgurlugu alaninin varligini" hep daha iyisi belirledi. insan asagidakilerde nefret duydu, yukaridakilere gipta etti... acima duygusunun yerine hirsi secti... kadin guldu... nefretti zaten butun bu dengesizligin sebebi... kiskanclikti... ve sevememekti... kadin sevdi... kadin papatyaya bir, silahlara iki dedi... dunyayi degistiremeyecegini ama kendine bir dunya yaratabilecegini anladi... anlayanlarla...
    anlamak kolay is degildi... anlamak yasamak gerektiyordu ve yasamak cok buyuk bir yorgunluktu... onlarin yorgunlugunu, korkunc nefretini, birikmis sevgilerini ve daha yapilacak asiri bilinc yuklenmesinden kaynakli yanlislarini da yasamaya acikti.. dunya ona bir can vermisti, en fazla da onu alirdi... onur ve masumiyet onun zaten kendindeydi... bitmisti.
  • fazla kısa ama zorlayarak da olsa doğru bulduğum yargı. hümanizm üzerine düşünülmemiş değildir. özellikle 60'lı yıllarda antihümanizm tartışmaları yoğun bir şekilde devam etmiş, günümüze kadar gelmiştir.
  • rahatsız olan insanda suçsuz olma ihtimali vardır. peki ya hiç rahatsız olmadan sevmiyorum diyen de ?
    (bkz: sen kimi seviyorsun)
    (bkz: seni kim seviyor)
  • liberallik ile hümanizm 'in karıştırılması sonucu ortaya çıkan karmaşadır. liberallik insan hallerine/sıfatlarına hoşgörü ile bakmayı, saygı duymayı beraberinde getirirken; hümanizm'in bir noktada ötekileştirmemekdir. sevme değil hakir görmemektir. liberallik ne kadar pozitif bir bakış ise hümanizm o derece nörtdür özünde. zira hümanizmin kökeni tanrı karşısında ezilen/başarısız/güçsüz ilan edilen insanın bu sıfatlardan sıyrılıp 1-0 yenik başladığı karşılaştırma mücadelesinden özgürleşmesii mücadeleyi 0-0'lık duruma taşınmasıdır.
hesabın var mı? giriş yap