*

  • eski ahit'deki hikayede şeytan tanrı'dan izin alarak job'u test etmek ister, amaç başına gelen her şeye rağmen tanrı'ya inanmaya devam edip etmeyeceğini görmektir. çocukları, tüm varlığı, her şeyi elinden gitmesine rağmen job tanrı'ya inanmaya devam eder ve sonunda da ödüllendirilir.
  • hz. ibrahim soyundan gelen bir peygamber.

    eyyûb (a.s.)'dan kur'an'da dört yerde bahsedilir ve sabir örnegi olarak takdim edilir (en-nisâ, 4/163; el-en'âm, 6/84; el-enbiyâ, 21/83; sâd, 38/41). tevrat'ta da "eyûb" adiyla müstakil bir kitap, hz. eyyûb'un kissasina tahsis edilmistir.

    islâm kaynaklarina göre havrân bölgesinde yasayan ve çok zengin olup, sayisiz mali-mülkü, birçok oglu kizi bulunan eyyûb (a.s.), kendi toplumuna peygamber olarak gönderilmistir. sabah-aksam ümmeti ve allah'a ibâdetle mesgul olan hz. eyyûb, rabbinin bir imtihânina mârûz kalmis, bütün servetini, çocuklarini kaybettigi gibi seytanin kendisine musallat olmasi neticesinde kalbi ve dili hâriç bütün vücudunda çibanlar çikmis, iltihapli yaralar açilmis, yaralarina kurtlar dolmus ve vücudu bozulup kokmaya baslamisti. bu durumda kocasina hizmete sebât eden esi "rahmet" hariç hiç kimse onun yanina yanasmadigindan cemiyetten çekilmek mecburiyetinde kalmis, fakat hiçbir zaman sabrini ve cenâb-i hakk'a bagliligini kaybetmemistir. farkli rivâyetlere göre 3, 7, 13 veya 18 sene gibi epey uzun süren bu sikintili dönemden sonra sabriyla imtihâni kazanan eyyûb (a.s.) cenâb-i hakk'in lütfu ve emriyle ayagini yere vurmus, fiskiran su kaynagindan yikanip içerek eski sihhati ve güzelligine kavusmustur. ayrica kendisine yeniden birçok servet ve çocuk da ihsân edilmistir.

    genellikle kabul edildigine göre bu imtihana ugradigi sirada yetmis yasinda olan hz. eyyûb, sifâ bulduktan sonra yirmi yil daha yasamis, diger bazi rivâyetlere göre ise hastaligindan önceki kadar daha ömür sürmüstür. kendisinden sonra bisr adindaki bir oglu, kavmine peygamberlik yapmistir.

    ahmet önkal
    kaynak: sâmil islam ansiklopedisi

    kaynak : www enfal com
  • (bkz: giobbe)

    the name list'ten copy paste de yapalım da tam olsun:
    "job - hebrew, "the afflicted"; ayoub, ayub, ayyub, eyub (arabic); jov, jovco, jove, jovo (bulgarian); yo; (byelorussian); job (czech, french, slovenian, spanish, swedish); job, jobbe (dutch); job, jobe, joby (english); iob (finnish); hiob, job (german); iyov (ee-yohv) (hebrew); jób (hungarian, slovak); giobbe (italian); jobas (lithuanian); jov, jove (macedonian); iov (romanian); iov, jöv (russian); job, jov (serbo-croatian, ukranian); ayubu (swahili); ayuba, juba, yuba (tuareg); eyüp (turkish)"
  • sabrıyla ünlü peygamberdir. sırasıyla hayvanlarını, çocuklarını, malını, sağlığını kaybetmiş yine de isyan etmemiştir. bunun üzerine allah onun sabrını ödüllendirmiş ve ona tüm kaybettiklerini geri vermiştir. bir çok belâ ve musibet yanında vücudundaki yaralar kurtlandığı halde sabretmesi yönüyle edebiyatta mazmun olarak kullanılır. yahya bey'den bir beyit;

    "cefâ vü cevri çek sabreyle eyyub-veş devâdan geç
    urûc et âlem-i bâlâya bir bir mâsivâdan geç"
  • william blake'in de illüstrasyonlarına konu olmuş peygamber ve aynı zamanda kitap.

    ayrıca, (bkz: ludlul bel nemeqi)
  • eski ahit'te bir kitap seklinde toplanmis hikayesi, hem anlasilmasi guc olmasi hem de kötülük problemiyle ilgili konusu sayesinde ilginc peygamber.
  • hz. eyyüb'ün ilk diyalektikçi olduğuna ilişkin bkz: #20994287.
  • “ya rabbi zarar bana dokundu. sen merhamet edenlerin en merhametlisisin. bana da merhamet eyle yarabbi.”
  • hikayesinin aslinda guzel ahlak ile ilgisi olmadigini gormek icin:

    http://www.youtube.com/watch?v=qvgzqnsytji
  • kendisinin yunan buluşu olan diyalektik ilminin yunanlardan gayrı ilk temsilcisi olduğunu söyleyen yahudi-hıristiyan kaynakları vardır. misal ambrosius cicero'nun eseriyle aynı adı taşıyan eserinin (de officiis) 1.12. bölümünde "diyalektik unsurları ilk öğrenen kişi, yani eyüp, ne kadar da eski yunanlardan" der. evvelce çeşitli vesilelerle bahsettiğim, rönesans'ın felsefe tarihçilerinden seelmann'ın "türklerde rasyonel felsefenin tarihi" adlı eserinde de bu konu irdelenir ve eyüp'ün "princeps dialecticorum" yani "diyalektikçilerin şahı" olduğu söylenir. ben de bunu bir dilemma olarak görmüş ve kuran'da sad suresi 41. ayetteki eyüp'e başka bir bağlamda yakıştırılan "şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu" sözüyle birlikte değerlendirmiştim, buna göre şeytan'ın dokdundurduğu azabın inançtan önce sorgulamayı gerektiren diyalektik olabileceğini söylemiştim. kaynak: http://jimithekewl.com/2010/11/27/eyup-dilemmasi/

    yakıştırmamı yakışıksız bulanlar oldu, haklılar. tarihsel ve teolojik bilinç bakımından iki farklı söylemi ve yakıştırmayı birbirine kattım, bu bir sorundur ama bilinçli tercih edilmiş bir sorundur, akla gelenin ifadesi, iki karşıt anlatımın yarattığı gerilimin benbişeybuldumheyecanına cuk oturmuş olmasının ifşasıdır. nitekim sorgusuz imanın ve sabrın sembol isimlerinden olan bir figüre diyalektikçilerin şahı demekte gerçek anlamda bir sorun var. yunan usulü diyalektiğin gerektirdiği sabrın yönteme ilişkin olduğu aşikar, oysa eyüp'teki sabır tartışmaya, sınamaya açılmış olan bir argümanın ("tanrı'nın mükafatı için sabredilmelidir") tek yönlü meyvesini almaya dönüktür, ki kurgunun sonuna kadar sağlam kalamaz, hemen başta yitirilir, isyan başlar. eyüp 3. bkz. http://kutsal-kitap.net/…dex.php?id=460&mc=1&sc=457

    sorun gerçek bir diyalektikçiden sonucu belli ve kurgusal bir sorgulama (nitekim sonunda, 42.3'te itiraf eder tanrı'ya: "kuşkusuz, anlamadığım şeyleri konuştum, beni aşan, bilmediğim şaşılası işleri.") dışında bir tarafsızlığı, epokhe (yargıyı, onayı erteleme) duyarlılığını beklemek durumundayız. eyüp kutsal kitap'ta şikayet etmeye başlar, sorular sorar, kendince bir mantık yürütür ama bu tümüyle tanrı'yı görene (eyüp 42.5) kadarki şeytan tarafından sınanmışlığının bir neticesi ve kötü örnekliğidir. buradaki mantıkta da epokhe yoktur, yönü bellidir, egzajere edeceğim, onunkisi insanın istediği şeyin tersini söyleyerek totem yapması gibi bir şeydir. dersiniz ki, sokratesçi diyalektikte de benzer totemgil yanlar var, haklı olabilirsiniz ama en azından sokrates'te ruhsal ilham yok ve diyalektiğin gerektirdiği insan muhatap var. aradaki fark bambaşka.

    bahsetmem gereken bir şey daha var. eyüp'ün sergilediğine inanılan sabır örnek bir davranış olarak tüm yahudi-hıristiyan geleneği önünde önem kazanırken, beri yandan kutlu bir yaşamın mümkünatını gösteriyordu, evrensel ölçüde sadece sabredenin ulaşabileceği bir mükafatın kanıtıydı eylemi. bu yüzden dördüncü yüzyıl başrahiplerinden olan veronalı zeno (tractatus 11.15) eyüp ile isa arasındaki paralelliklerin uzun bir listesini yapmış ve eyüp'ün mesajının isa'nın mesajı gibi evrensellik taşıdığını göstermeye çalışmıştır. bununla birlikte eyüp'ün isa'dan gayrı önem kazandığı bir husus vardır, o da eyüp'ün isa'dan farklı olarak bir gentilis yani "yahudi olmayan" olmasıdır. başka deyişle eyüp bir "yahudi olmayan" olarak sabretmenin mükafatını alarak yahudi-hıristiyan geleneğin hak yönünü tüm yeryüzü sakinlerine açmıştır, bu "yahudi olmayan" birinin aziz olmasına benzemeyen bir şey, neticede bir kahinden, bir peygamberden bahsediyoruz, yani tanrı'yla doğrudan bağlantı kurmuş bir figürden. bu açıdan bakılırsa eyüp zincir-kıran bir figürdür.

    augustinus da bu noktaya dikkat çeker ve kutsal kitap'tan hareketle (eyüp 1.8) eyüp'ün yaşadığı çağda adalet ve inanç bakımından onunla yarışabilecek kimse olmadığını söyler (civ. 18.47). ona göre eyüp diğer soylardan da ruhu'l-kudüs'e layık insanlar çıkabileceğinin kanıtıdır. bu açıdan musa'dan da üstün olan bir tarafı vardır, zira musa tanrı'yla görüşmeden önce onun yasalarını bilmez, oysa eyüp musa'nın yazılı yasalarını görmeden, bizatihi yüreğiyle tanrı'ya ulaşmıştır (sermones 31.2). yazıya, kitaba gerek duymamasının nedeni budur, onun tanrı'ya açılan odaya özel giriş izni vardır. hal böyle olunca, eyüp'ten teorik ve pratik yunan akademik deneyimi olmaksızın salt ruhsal bir yönelim üzerine diyalektik pratiği beklemenin tuhaf olacağını düşünmek durumundayım. "şeytanın dokundurduğu azab"ı inanca köstek olan sorgulayıcı mantıkla eşlememin nedeni bizatihi bu ruhsal yakıştırmanın diyalektik olasılığını kökünden silip atmasıdır. ruh ve ona ilişkin her şey diyalektik değil, hipotetik bir şeydir, sokrates de yapsa böyle, eyüp de yapsa böyle.

    bu arada bu başlıktaki "hz." ne? şu an bundan milyarlarca insan rahatsız olsa yeridir.
hesabın var mı? giriş yap