*

  • macar yazar ve türkolog. 1862 yılında doğdu. kunoş, türk halk bilimi üzerine yaptığı bir dizi çalışma ile tanındı. 1885'te anadolu'yu dolaştı ve derlemeler yaptı. derlediği yüzlerce atasözü, hikaye, masal, şarkı, türkü, bilmece ve maniyi iki cilt halinde yayınladı. kunoş, türk halk edebiyatının batı ülkelerine tanıtılmasında öncü oldu. 1945'te öldü.

    eserleri:
    türk halk edebiyatı, türk halk şarkıları, türk dili, adakale masalları adlı eserleri batı ülkelerinde basıldı. türkçe'ye de kazandırılan bu eserlerden türk masalları, iki cilt halinde basıldı.
    orijinali şuradan okunabilir:
    http://www.sacred-texts.com/asia/ftft/index.htm

    "türk halk edebiyatı" eserinde, türkçeye karşı duyduğu sevgiyi şöyle anlatır:

    türk dili

    bir varmış, bir yokmuş. allah'ın kulu çokmuş; ben daha çok genç bir şehir mekteplisi iken orta halli bir amcam varmış. bu adam, makinistlik edermiş. yaz aylarında, taşralarda gezer, çiftliklerde harman savurtur ve makinelere bakarmış. günlerden birgün, henüz on yedi yaşında olduğum sırada, buğdan memleketinden yeni dönen bu amcam, bizi ziyarete geldi. hoşbeşten sonra, kahve ve çubuk içerek gezdiği memleketlerin türlü türlü âdetlerini, söyledikleri dilleri birer birer anlatırken : "en ziyade beğendiğim insan cinsi türk, en kolay öğrendiğim insan dili türkçe'dir" dedi.
    meğer o vakitler, buğdan memleketi türk hükmü altında imiş. "bu, dediğiniz türk lisanı nasıldır?" diye sordum. "hem söylenişi güzel hem öğrenmesi kolay bir dildir" cevabını aldım. güzelliğinin ve kolaylığının neden ibaret olduğu sualine cevap olarak: "telâffuzu bizim macar lisanı, ahengi bizim dilimizdeki ahenk gibi olup sözlerinin çoğu da lisanımızda var." dedi.
    sordum: "meselâ, ne gibi?" "işte onların kapısı, bizde kapu, onların elması, arpası, teknesi, baltası, bizde de alma, arpa, tekne, baltadır. türk bekârı, civanı, macarca betyar, jivan. bıçak, macarca'da bıçaktır, çizme, çızma, papuç, papuç, kalpak, kalpag; türklerin devesi, delisi, haracı, katranı, bizde teve, deli, haraç, katran'dır. onlarda kepenk, bizde köpöniyek; onlarda pide, bizde pite; onların sarması, dolması bizde de sarma, dolmadır. koçana, levende, mahmura, ormana, keçiye, biz de koçan, levent, memur, orman, keçke deriz. tabur, macarca tabur. tepsi, tepsi, tezek teözek'dir. onlarda cep, bizde jip, ata, atıya, ana, anıya, tavuk, tiyok, aslan, aroslan, bağa, baka, boğa, boka, çadır, şador, çalı, çalıt; çarık, şarok, çok, şok, küçük, kiçi, kazan, kazan, koç, koç, dana, tino, kendir, kender, toklu, toklu, satıcı, satuç, sakal, sakal, öküz, öküz... ve bunlara benzer daha neler neler..."

    amcam iki yüzden ziyade kelime sayıp söylerken, zaten evvelden beri pek ziyade lisan meraklısı olduğumdan merakım gayet arttı. amcam:
    "oğlum, lâtince, rumca öğreneceğine türkçe öğren; türk milleti bize en yakın olduğu gibi türk dili de bizim dilimize pek yakın bir dildir" dedi.
    amcamın bu sözleri üzerine, derin derin düşünmeye başladım. vakitler de, masallardaki gibi tez geçer. şehrimizin lisesini ikmal edip tam kırk altı sene evvel doğduğum yer olan şehirden peşte üniversitesi'ne gittim. türk lisanının o zamanki hocası avrupa şarkiyyununun en meşhuru bizim üstat vamberi idi. peşte'ye gelişimin birinci haftasında meşhur muallimin talebesi oldum ve türkçeyi öğrenmeğe başladım. vamberi'nin derslerine üç sene devam edip türkçe'den başka uygurca, tatarca, çağatayca'ya da çalıştım.
    günlerden bir gün, peşte sokaklarını gezerek, lâle ve sümbül biçerek tuna suyu içerek fesli bir tacire, türkiye'den henüz gelmiş bir şekercinin dükkânında çattım. dükkân da minimini bir yerdi. selâm ve kelâmdan ve zar zor türkçe görüştükten sonra, hem şekerini yedik, hem konuşmaya başladık. o, benim pepeli türkçemden ne kadar hazzediyorsa, ben de onun türkçe konuşmasından o derece lezzet alıyordum. oh! şimdiye kadar hiç görmediğim, hiç tanımadığım lokumlar, türlü türlü ezmeler ne âlâ imiş! âdeta şekercinin tatlı mallarının tiryakisi oldum. bu, benim tatlı meşguliyetimden başka türk lisanına daha ziyade heves edip onu konuşmama da yardım etti. bir gün muallim efendiye:
    — acaba türk milletinin halk edebiyatı var mı? diye sordum. muallim:
    — bildiğime göre, pek yok! dedi. ben:
    — ya, ahmet vefik paşa'nın «atalarsözü» denilen mecmuası, ya nasrettin hoca'nın bütün dünyada meşhur ve bütün garp lisanlarına tercüme edilen fıkraları halk edebiyatı sayılmaz mı? diye sordum.
    — işte türklerin halk edebiyatı bu kadardır, başkasını bilmiyorum, cevabını verdi
    — efendim, bildiğime göre dünyanın hiçbir milleti, vahşilik halinde bile olsa, putlara bile tapsa, ister müslüman, ister hıristiyan olsun, halk edebiyatsız olamaz. allah'ın kullarının halk edebiyatı zaten halkın düşünüşüdür, dudaklarının gülüşüdür, ruhunun eğlencesidir, dertlerinin feryadıdır. tefekkürlere kalsa, tefekkürdür, gamı varsa, gamının yarasıdır. bahtları varsa bahtlılığının gülü, sümbülüdür, türk halkı düşünmez mi? köylüsünün ah ve vahı göğe çıkmaz mı? bahçesindeki gülünün rengi kokusu yok mu? bülbüllerinin figanı yok mu? hâsılı türklerin halk edebiyatı yok gibi dersiniz, inanmam. vallahi inanmam, billahi inanmam.
  • willy pogany'nin çizimleriyle 44 türk masalı kitabı sadece 17,50 tl'ye satılıyor internette. alıp okumalı okutmalı. özellikle çocukların hayal güçlerini geliştirmesi açısından çok önemli. aklınızda bulunsun.
  • türk halk biliminin ilk çalışmalarını yapan kişidir.
    biz kendi kültürel ögelerimize karşı kör ve sağırken türkçe öğrenip, anadolu'da 5 yıllık saha çalışmasıyla bizi bize tanıtacak eserler yazan macar türkolog. eserlerinden bazıları şunlardır:

    üç karagöz oyunu
    osmanlı-türk halk şiiri
    türk halk masalları
    nasreddin hoca masalları
    orta oyunu
  • türk halk edebiyatını kesfedip ortaya çıkaran macar bilgini, (adının türkçe telaffuzu ignâts kûnoş).(22 eylül 1860 -12 ocak 1945 ) yılları arasındaki hayatının çoğunu türk halkları arasında geçirmiş macar yahudisidir. ailesine habsburglarca verilen almanca soyadını “kumanlı” anlamına gelen kunoş şeklinde değiştirmiştir.

    üniversitede seçtiği filoloji bölümünde yöneldiği fin-ogur araştırmalarının ilki macarcayla akraba olan volga nehri civarında yasayan mordvinlerin dili olur. ikincisi ise, bogdan’da yasayan ve macarca’nın en arkaik lehçesini konusan csango’ların (romence ceangai) dilidir.

    üniversite öğrenimi boyunca genel olarak macarca, fin-ugor dilleri ve türk dili alanında yoğunlaşır. üniversite öğrenimini (1884) pekiyi derece ile bitirir. mezuniyetine kadar birçok önemli araştırma ve incelemeye imza atmış olmasından dolayı doktora payesine layık görülerek filoloji doktoru unvanı da verilir.

    mezuniyetinden sonra, macarların kökeni ile ilgili tartışmalarda ön plana çıkan türk ve fin ugor tezlerinin hangisinin doğru olduğunu kanıtlamak için türkolojiye, özellikle de balkanlarda ve anadolu'da konuşulan türkçenin araştırmasına yönelir.

    macar ilimler akademisinden aldığı araştırma ödeneği ile seyahatinin başlangıcında o dönem osmanlı imparatorluğunun otonom bir eyaleti olan bulgaristan'ın tuna kıyısında nüfusunun çoğu türkler’den oluşan rusçuk’ta kalır. burada kaldığı sürede türk dilini ve türk geleneklerini tanımaya gayret eder. rusçuk’ta bir çok adakaleli türkü ile tanışır. onlardan halk türküleri derler.

    istanbul’a geldiğinde tanıştığı özbekler tekkesi şeyhi şeyh süleyman efendi kendisine bir oda tahsis eder. araştırmalarında ihtiyacı olan ikinci şansı ise tekkede adı ömer olan türkleşmiş macar asıllı bir medrese öğrencisidir. bu öğrencinin yardımıyla türkçesini ve arapçasını geliştirir.

    araştırmalarında türk halk edebiyatının muhtelif türlerinden metinler derleyerek bir taraftan diyalektoloji çalışmalarına yönelmiş, diğer taraftan henüz ne avrupalı oryantalistlerin ne de türk bilim adamlarının dikkatini çekmemiş olan türk halk edebiyatını derleyip tanıtmaya başlamıştır. derlediği türk halk edebiyatı ürünlerinden karagöz metinlerini kapsayan kitabı 1886’da üç karagöz oyunu (három karagöz játék) adı altında; köroğlu halk hikayesi, halk masalları ve türkülerinden oluşan ilk cildi (1887’de) ikinci cildi 1889’da osmanlı türk halk edebiyatından örnekler (oszmán-török népköltési gyüjtemény) adıyla macarca olarak yayınlanır.

    çalışmaları boyunca derlediği malzemelerin daha sonraki dönemlerde basılmış veya arşivlenmiş haliyle şöyledir:
    - derviş masalları (dervisch-märchen, 1 dosya)
    - istanbul masalları (türkische märchen aus _stanbul, 1 dosya)
    - allahın hayvan dünyası (das tierreich allahs, 1940-1944, bir dosya)
    - macar dilinde yeni türkçe (osmanlıca) unsurlar [neuere türkische (osmanische)elemente in der ungarischen sprache, 185 yaprak, akademi’nin takdirnamesi]
    - masal anlatıcısı gül baba (märchenerzähler gül baba, macar dogu
    cemiyeti’nde sunulan bir konferans, budapeste 1913)
    - dogu’nun mavi gökyüzü altında (unter der blauen himmel des orients, 1 defter)
    - türk halk masalları (türkische volksmärchen, 1 defter)
    - adakale’den türkçe metinler (1 defter)

    şeyh süleyman efendi’nin lugat-ı çağatay sözlüğünde geçen bazı özbekçe terimlerin araştırmasında karşılaştığı güçlüğü, “osmanlı türkologlarının batıdaki meslektaşlarından çok farklı olduklarını, onlar için bir arapça veya farsça kelime ne yazık ki bir torba dolusu türkçe sözcükten daha değerlidir” sözleriyle eleştirir. bu sözlüğe kelimelerin almanca karşılıklarını da ekleyerek (şejx sulejman efendi’s çagataj-osmanisches wörterbuch) çağatayca-osmanlıca sözlük adıyla ve latin harfleriyle budapeşte’de 1902 yılında bastırmıştır. (not1: sözlüğün bu baskısına pdf formatında internetten ulaşabilirsiniz)

    ayrıca türkiye’de arastırmalar yapmak için maddi destek sağlayan budapeşte’deki yahudi cemaatinin isteği üzerine yahudiler hakkında arastırmalarında istanbul’da yasayan iki yahudi mezhebini tespit eder. bunlardan birisi kırım’dan gelen türk asıllı karaitler [karaimler], diğeri ise dışarıda müslümanlar gibi davranan ve giyinen, ama aslında kendi aralarında yahudi dinini ve geleneklerini sürdüren ispanyol asıllı sefaradlardır.

    gerek anadolu’ya yaptığı seyahatlerde ve gerekse 1915-1916 yılında ı. dünya savaşı’nda avusturya-macaristan ordularına esir düşen türk asıllı rus askerlerinden halk edebiyatı malzemeleri derleme fırsatı bulur. kendisinin özellikle doğu avrupa’da yasayan kırım, kazan, mişer, vb. tatar halk edebiyatından yaptığı derlemeleri de şunlardır:
    - kazan tatar halk masalları (231 yaprak)
    - kırım tatar halk masalları (444 yaprak)
    - miser – tatarca halk türkü ve masalları (161 yaprak)
    - kazan – tatarca halk türküler (212 yaprak)
    - karaimce muhtelif metinler (145 yaprak)
    - kırım’dan nogayca metinleri (24 yaprak)
    - tuna boyunca yasayan tatarlar hakkında derlenmiş metinler (23 yaprak)
    - mişerce sözlük (45 yaprak)

    not2:yukarıdaki bilgiler, szilárd szılágyı’nin, aü sosyal bilimler enstitüsünde 2007 yılında verdiği “ignac kunos,türk folklor araştırmalarında bir öncü” adlı doktora tezinden derlenmiştir.
hesabın var mı? giriş yap