• jean ziegler, 1934 dogumlu isvicreli sosyolog, politikaci ve yazar.
    birlesmis milletler yiyecek hakki özel roportorü ve birlesmis miletler irak insani yardimlar komitesi üyesi. baska bir dünya mümkün cercevesinde aktif bir kürelsellesme elestirisi yapiyor.

    protestan bir ailenin oglu olarak büyüyor, babasinin izinden giderek hukuk okuyor. aralarinda isvicrenin politik, kültürel ve ekonomik hayatinda önemli rol oynayan üyelerin ciktigi tutucu- liberal ögrenci birligine üye oluyor, inancli bir anti komunist.

    daha sonraki yillarda birlesmis miletler uzmani olarak bir kac yil afrika’da calisiyor, yoksulluk ve sömürgeciligin etkileriyle tanisiyor. özellikle kongo ’nun bagimsizlik lideri patrice lumumba öldürülmesi hayatinda ve politik görüslerinde bir dönüm noktasi oluyor.
    avrupa’yi terk edip küba’ya yerlesmeyi düsünüyor. yakin arkadaslari simone de beauvoir , jean-paul sartre che guevara isvicre’de kalmasini ve burada savasmaya devam etmesini öneriyorlar. isvicre'de kaliyor, sosyoloji okuyor. isvicre’nin 2. dünya savasi sirasindaki tavrini, bankalar sistemini, para aklama sistemini, nazilerle iliskileri elestiriyor. neredeyse vatan haini ilan ediyor, yillar süren mahkemelerden sonra beraat ediyor.
    uzun yillar cenevre 'deki kürsüsünde ve sorbonne 'da sosyoloji profesorü olarak dersler veriyor. isvicre parlementosunda uzun yillar "nationalrat" üyesi olarak bulunuyor ve verdigi soru önergeleriyle rahatsiz eden konularin unutulmamasini sagliyor.
    bir cok kitap yaziyor, her firsatta sivil toplumun degistirme gücünden, bu yolda calismanin gerekliliginden bahsediyor. birlesmis milletlerdeki görevlerinde bizzat kemiklesmis yapilarin nasil isledigine icten tanik oluyor, degisimleri icin aktif olarak calisiyor.
    attac ’in ilk kongresindeki konusmasinda dedigi gibi baska bir dünyanin mümkün olduguna inancini hic kaybetmiyor.
    gencliginde, afrika yillarinda kendi kendine verdigi "bir daha – rastlantiyla bile olsa – asla cellatlarin yaninda yer almayacagim"sözünü unutmuyor.
  • önce we feed the world deki bazi enfes saptamalariyla dikkatimi, bayadir isgalde olan viyana üniversitesi auditoryumunda cosup costurdugu dünkü konusmasindan sonra da sevgimi, hürmetimi kazanmis bir aslan parcasi. nobel baris ödüllerine bogulasica.
  • konuşma yapmak için davet edildiği uluslararası salzburg müzik festivali'nde sponsorların olası tepkisi sebebiyle kendisine konuşması yaptırılmamıştır. buna rağmen yapamadığı konuşmasını 16 sayfalık bir broşür olarak festival açılışında dinleyicilere dağıtabilmiştir.

    vicdanın isyanı!

    jean ziegler’in almanca broşür olarak basılan konuşmasının çok az kısaltılmış çevirisi:

    "her 5 saniyede 10 yaşın altında bir çocuk açlıktan ölüyor. her gün 37 bin kişi açlıktan ölmekte ve yaklaşık 1 milyon insan sürekli ağır bir yetersiz beslenme içinde. gıda ve tarım örgütü’nün (fao) her yıl açıklanan dünya besin raporu, her yıl kurbanların sayısını vermekte ve bugün dünya tarımının, dünya nüfusunun iki katını normal düzeyde besleyebilecek duruma eriştiğini söylemekte.

    sonuç: soğukkanlı bir normallikle izlediğimiz günlük açlık katliamını açıklayacak objektif bir kusur ve felaket ortada yok. açlıktan ölen her çocuk, öldürülmektedir!

    ölüm her yerde aynıdır. ister somali mülteci kamplarında, ister karaçi’nin çaresiz yoksul semtlerinde ya da dakka’nın gecekondularında olsun; can çekişme, ölüm aynı aşamaları takip eder. yetersiz beslenmiş çocuklarda birkaç gün sonra yıkım başlar. vücut önce şeker sonra da yağ rezervlerini tüketir. çocuklar önce hareketsizleşir, sonra da zayıflama başlar. bağışıklık sistemi çöker. ishaller zayıflamayı hızlandırır. ağız parazitleri ve enfeksiyonlar solunum yollarında korkunç acılara neden olur.

    sonra kasların yok oluşu başlar. çocuklar artık ayağa kalkamaz hale gelir. kolları güçsüz bir biçimde yanlardan sarkar. yüzleri yaşlı insan yüzüne döner. sonra ölüm gelir.

    bir örnek: günümüzde doğu afrika’da gerçekleşen trajedi. etiyopya’nın, cibuti, somali ve tarkana’nın (kuzey kenya) savanlarında, çöllerinde ve dağlarında 12 milyon insan göçmen durumda. beş yıldır herkese yetecek kadar hasat yapılamıyor. toprak beton gibi sertleşmiş. kurumuş su kaynaklarının başında susuzluktan kırılmış zebu sığırları, keçiler, eşekler ve develer yatıyor. kadınlar, çocuklar ve erkeklerden her kim kendinde takat buluyorsa, bm yüksek komiserliği’nce göçmenler ve göç ettirilenler için kurulan kamplara doğru yola düşüyor.

    çocuklari hayata döndürecek para yok
    örneğin kenya topraklarındaki dadaab’a doğru. orada 3 aydır 400 binin üzerinde açlık göçmeni sıkışmış durumda. çoğu, el kaide bağlantılı korkunç el şabab milislerinin yıktığı komşu güney somali’den geliyor.

    haziran’dan beri her gün sabah sisinin içinden yeni 1.500 kişi çıkıyor ortaya. kampta çoktan beri yeni insanlar için yer yok. dikenli tellerin içindeki kapı kapandı. bm memurları kapının önünde seçme yapıyor: yalnızca çok azı, biraz yaşama şansına sahip olanlar içeri alınıyor. eğer çok zarar görmemişse, bir çocuğu 12 gün uygulandığında kendine getirecek serum tedavisi ve tedaviye yönelik özel beslenme için para yok.

    para yok. acil insani yardım götürecek bm dünya gıda programı, 1 temmuz’da üye ülkelerden 180 milyon avro istedi. yalnızca 62 milyon geldi. normalde dünya gıda programı’nın 2008 bütçesi 6 milyar dolardı. 2011 bütçesi ise, 2,8 milyar dolara indi.

    çünkü para haydut bankalara gidiyor
    neden? çünkü para veren zengin ülkeler, özellikle avrupa birliği ülkeleri, abd, kanada ve avustralya binlerce milyar avro ve dolarları kendi ülkelerinin haydut bankalarını kurtarmak için harcıyor: banka kredilerinin tekrar canlandırılması ve vurguncu haydutların kurtarılması için. sonuçta acil insanı yardım için para kalmıyor.

    finans piyasalarının çökmesinden sonra ‘hedge fund’lar ve diğer büyük vurguncular tarım ürünleri borsası’na yöneldi. spekülatif alımlarla, kâğıt üzerinde vadeli alımlarla temel gıda maddeleri fiyatlarını astronomik yükseltiyorlar.

    bugün dünya pazarında bir ton tahıl 270 avro. bunun bir yıl önceki fiyatı tam yarısı kadardı. pirinç yüzde 110 mısır ise, yüzde 63 oranında pahalandı.

    sonuç ne? kuraklık felaketi 5 yıldır kestirilebilir olduğu halde ne etiyopya, ne somali ne de cibuti ya da kenya gıda depolayarak önlem alabildi. dahası var: afrika boynuzu ülkeleri, dış borçları nedeniyle baskı altına alındı. yapısal yatırımlar için para yok. afrika’da sahra’nın güneyinde yalnızca yüzde 3,8 oranında tarım toprağı sulanabiliyor. etiyopya’nın yüksek arazileri, kuzey kenya ve somali’de daha az toprak sulanıyor. kuraklık rahatsız edilmeden öldürmeye devam ediyor. bu sefer, birçok on binleri öldürecek!

    bu yamyam düzenin patronlari
    bu dünyanın en zenginleri ve en güzelleri, büyük bankacıları ve holding patronları salzburg’ta biraraya geliyor. onlar, bu dünya düzeninin böyle olmasına neden olanlar ve onlar bu yamyam dünya düzeninin patronları.

    benim hayalim ne? müzik, tiyatro, şiir, kısaca; sanat, zamanın ötesinde insanı kendine döndürür. sanat, analitik aklın sahip olmadığı bir silaha sahip: dinleyicileri heyecanlandırıyor, izleyicileri kendi derinliklerine döndürüyor; sanat egoizmin, yabancılaşmanın ve uzaklığın en kalın beton örtülerini bile zorluyor. insanın içine işliyor ve farkında olmadığı duygusal hareketlenmelere yol açıyor.

    ve birden bire kendini haklı çıkarmanın savunma duvarları yıkılıyor. neoliberal kâr çılgınlığı toz dumana karışıyor. bilinç, gerçeği zorluyor, ölmekte olan çocuklar zorluyor. salzburg’ta bir mucize gerçekleşebilirdi: dünyanın sahipleri uyanabilir. vicdanın ayaklanması! hayır, korkmayın, salzburg’ta bu mucize gerçekleşmeyecek. rüyadan uyanıyorum. gerçeklikten uzak hayal kurmamalıydım. sermaye her zaman her yerde ve sanat karşısında daha güçlü. tekeller için ‘ölümsüz, devasa bir kişi’ diyor noam chomsky.

    sermaye sanattan her zaman güçlü
    dünya bankası rakamlarına göre, geçen yıl, bütün sektörlerden en büyük 500 özel şirketin dünya sosyal üretim hâsılasının yüzde 52,8’ini, yani dünya zenginliğini kontrol ettiği görüldü. stratejileri, kendilerini bağlayan sosyal zincirlerden tamamen kurtulmak, kârı en üst düzeye çıkarmak. şirketin başında kimin olduğunun hiçbir önemi yok. bu onun duyguları, bilgileri ve hissiyatıyla ilgili bir şey değil. bu sermayenin yapısal gücüyle ilgili bir durum. bu gücü yeniden üretmezse, zaten yönetim katından kovulur. sermaye birikiminin tunç yasası karşısında beethoven ve hofmannsthal bile güçsüzdür.

    théophile gautier, 19. yüzyılın ortasında "l'art pour l'art" (sanat için sanat) diye yazmıştı. bu özerk, herhangi bir toplumsal gerçeklikten arındırılmış sanat tezi, iktidar sahiplerini kendi duygularından da, olası değişim tehlikesinden de korur.

    umut, mısır ve suriye’den bolivya’ya kadar güney yarım küredeki halkların mücadelesinde ve sabırlı, zahmetli bir biçimde çalışarak batı’daki egemen ülkelerde radikal muhalefeti oluşturmakta yatıyor. kısacası, devrimci karşı şiddeti, canlı, yorulmaz, dayanışmacı, demokratik örgüt içinde geliştirmek.

    ölümden önce hayat var. insanların barış ve adalet, akıl ve özgürlük içinde, maddi ihtiyaçları karşılama korkusundan kurtulmuş, birarada yaşadıkları gün gelecek.”

    http://www.birgun.net/…45&year=2011&month=07&day=31
  • (bkz: dünyanın yeni sahipleri ve onlara direnenler)
    (bkz: isviçre daha beyaz yıkar)
    (bkz: utanç imparatorluğu)

    kitaplarının yazarı, vahşi kapitalizmin bağrı isviçre'de doğmuş olmasına rağmen tutarlı çıkarımlarla bu durumu ve sebep olduklarını ciddi anlamda eleştirebilen ender karakterli sosyolog.
hesabın var mı? giriş yap