• müslüm baba sarhoş olmadan pardon meşhur olmadan önce bir jilet fabrikasında işçi olarak çalışmakta imiş. bu yüzden şimdiki gençlerimiz, tarihe ve sanatçının geçmişine verdikleri önemi belirtme için her konserde "baba senin geçmişini biliyoruz, okuduk ettik, seni seviyoruz...anladın mı" anlamında jilet tüketiminde bulunurlar ki biz bu kişilere jiletçi diyoruz.
  • yaşı küçük olan, ya da kasabada, köyde yaşamayanlar bilmez, bir zamanlar mahalle mahalle dolaşıp jilettir, tıraş bıçagıdır, traş köpüğüdür, traş fırçasıdır satan, orta yaşı aşmış amcalarımız vardı. babalarımız markette daha ucuza bulabilecekken yine de bu "saygıdeğer" dedikleri insanlardan alırlardı, traş gereçlerini.

    ayrıca çok da utangaç, çekingen, onurlu, gururlu insanlardı bunlar. kendilerinin kapı kapı dolaşıp para isteyen dilencilerle karıştırılmasına çok üzülürlerdi. zaman zaman "jiletlerim var, bıcaklarım var, köpüklerim var, almak istemez misiniz" diye bir satış stratejisi geliştiripte, önüne para atıp giden kişilerin arkasından koşar ve "beni dilenci zannettiniz herhalde..." diyerek parasını adama geri verirdi.

    yaptıgı işi sıkılarak, utanarak, onuruna yediremeyerek yaptıgını gösteren, göz temasından kaçan bakışlar insanın yüregini burkuyordu. hayatın onu istemediği ve haketmediği bir yere sürüklediği o kadar açıktı ki...

    sabahtan akşama kadar kafasının üstünde bir sini ve içinde traş gereçleri...
  • eksi sözlük terminolojisinde yazdığı entryleri silen kişidir.

    silmesinin bir çok sebebi olabilir pek ala: entry zamanaşımına uğramış olabilir, kötülendiği için skorlarını etkilemiş olabilir, kişi sözlükten uçmuş olabilir, entry hatalı olabilir, olabilir de olabilir.
  • kadıköy anadolu lisesinin emektar kantincisinin lakabıdır. kaşarlı tosta koyduğu "kalın!" dilimlerden almıştır lakabını
  • anlaşılan o ki bunlar jilet satan şahsiyetlerdir birde bunun rockçı, punkçı ve metalci gibi versiyonları vardır.bunlar da sözcüğün yapım eki almamış halini satarlar.
  • jiletçilik

    1699'da 28 yaşındayken fransız elçisi marki de ferriol maiyetinde istanbul'a gelen ve 1737'de burada ölüp gömülen flaman ressam van mour, elçinin siparişiyle çok sayıda resim yapmıştır. marki de ferriol'un 1711'de fransa'ya dönmesinden sonra da sefaret ressamlığına devam etmiş, istanbul'un tiplerini, köşe bucağını resmedip durmuştur. lale devri ve patrona ihtilali'ne dair belgesel nitelikteki tabloları benzersizdir.

    sadece fransa değil, neredeyse tüm yabancı elçilikler 17. yüzyılda osmanlıyı tanımak için çok çaba sarfediyorlardı. sahaflardan, terekelerden osmanlı eserlerini toplayıp fransa'ya taşıyorlardı. maiyetlerindeki profesyonel ressamlarla istanbul'a dair tiplemeler, kıyafetler, manzaralar, binalar, ilginç olaylarla dolu tablolarla, fotoğraf gibi gerçekçi bir üslupta istanbul'u kendi krallarına, devlet adamlarına tanıtmayı amaçlıyorlardı. ıı. abdülhamid, yıldız'da kurduğu fotoğraf stüdyosu ve oluşturduğu albüm koleksiyonlarıyla nasıl ki kendi ülkesini tanımayı amaçlamışsa, iki asır önceki ecnebiler de aynı gayeyle osmanlıyı tanımaya çalışıyorlardı.

    bin bir emekle meydana getirdikleri çalışmaların çoğu erken tarihlerde yayınlandı. ferriol'un sipariş ettiği resimlerden 100 civarında gravür daha 1714 yılında paris'te basıldı ve kapış kapış satıldığı gibi korsan baskıları da yapıldı. bu albümde ilginç bir gravür bulunuyor. babayiğit tipli bir aşık, evinde pencere ardından kendini izleyen sevgilisinin gözü önünde kolunu bıçakla yarıp şarıl şarıl kanını akıtırken görülüyor. onlarda da o tarihlerde benzer bir adet var mıydı yok muydu bilemem ama adamlara çok ilginç gelmiş olmalı. iyi ki çizmişler, bu resim olmasaydı bizdeki jiletçiliğin müslüm gürses ile başladığını sanacaktım.
hesabın var mı? giriş yap