• sezgin kaymaz'ın iletişim yayınevinden çıkmış kitabı..kimilerine göre sezgin kaymaz'ın en iyi kitabıdır. diğer kitaplarıyla aynı ana temayı içerdiği halde erkek bir yazarın bir kadının dilinden ne kadar güzel yazabilceğini göstermesi, olağanüstü kurgusu ve sürükleyiciliğiyle ön plana çıkmış kitap.
  • (bkz: gemide)
  • teması "yaşamı sevmeyen ölümü sever" olan sezgin kaymaz eseri.
  • sonunda "hasssiktiiiiiir...." tepkisi dahi veremeyecek hale getiren; kitabı kapatıp bir süre stand-by konumunda durmanıza neden olan sezgin kaymaz romanı. özletmişti kendini, zindankaleyle hoşgeldi, sefalar getirdi...
  • "gelirken ne kadar gerçeküstü varsa beraberinde getirdi o..
    o vakitle birlikte vakitlice gelen,
    hayatımı allak bullak eden sonra da ortalığı bana toplatan.."
  • uzunharmanlarda bir davetsiz misafir ile benzer kurguda ilerleyen, sonu da kolayca tahmin edilebilen (en azından murat'ın gerçek kimliği) kitap. lakin verdiği mesaj ve içerik olarak (egosunun esiri kadın portresi bilhassa) çok başarılıdır.
  • nedenini bilemesem de dream theater'dan the spirit carries on'un sonuna çok yakıştığını düşündüğüm sezgin kaymaz romanı.
  • ölüme ve hayata değişik bir pencereden bakıyor, baktırıyor bu kitap. çılgıncasına güldürürken, birden deli gibi ağlatıyor. kitabı bitirdiğimde sezgin bey yanımda olaydı elimde olmadan bi tane geçirirdim suratına heralde. "senin bunu bize yapmaya ne hakkın var?" derdim. şu hayata bi defa geldiğimizi, ayıp günah diye birşey olmadığını, gönlümüzce yaşamamız gerektiğini yazdığın bu kitaplarla sürekli hatırlatmaya ne hakkın var? daha biz bu dünyanın hırslarına, yalancı dinlerine, sözümona ahlak kurallarına uyup, kendimize zindan edecektik hayatı. sonra da çok matah yaşıyormuşuz gibi ölümden deli gibi korkacaktık. ne hayatı, ne ölümü sevebilecektik. sevgisiz saygısız öyle yaşayıp, ölüp gidecektik. sus sus sus!!!

    --- spoiler ---

    "-eğer ben geldiysem, vakit de gelmiştir... eğer vakit gelmişse, onunla gelen ben'imdir...
    -korkma, korkuyu ortadan kaldıracak ameliyatı yapar, korkağı ortadan kaldırırım ben...
    -bana doğru koşanları sarıp, yalnızlıktan kurtaran dostum ben... hiç dostu olmayanım...
    -bin kere kovulsam, kapında bekleyenim... korkma benden!
    -olayların tuzağına düştüğün her an unuttuğunum... korktuğun zaman hatırladığın...
    -insan önem vermediği şeyi unutur... bak bana... en önemli olanım ben...
    -çökmeyen bir tavan var mıdır? bütün tavanları yerle bir edenim. ölmeyen cellat var mıdır? cellatların da ipini çekenim.. sonum ben.. finalim... korkma
    -evlerin yabancısı, ülkelerin sahibiyim.. hiç kimse olmadığım için, bir kimse olanım.. evrene sığmayan insanı, mezara sığdıranım... ölümüm ben. hiç unutma beni. hiç unutma ki, yaşadığın sürece öğretebileyim sana. korkarsan unutursun. korkma!... sev!.. sev beni.. hatırla.. her hücrenin gönlünde sarayım var benim. sev beni. zamanını bekle ve özle beni.. senin için de geleceğim.. bekle...

    --- spoiler ---
  • tamamını 6-7 saatte süratle bitirdiğim, bu süre boyunca gülmekten gözümden yaş gelmesine engel olamadığım yapıttır.

    --- spoiler ---

    yazarla ilk tanışıklığımız olduğu için bilemedim sonunu acaba 'derinine mesajı gizleyip eğlendirmek maksatlı' mı yazdı. çünkü adamın teki gelmiş ben ölümüm diyor, bizim hatun ise hala aynı lagaralugaralıkta, fazlaca sığ. favorimse cavidanımdı. kitabın ilk yarısından sonra yaptığı esprileri (son mektubu dahil) sabah sabah hatırlayıp "ilahi cavidan" diye kahkahayı koyuyorum hala.

    --- spoiler ---

    bundan bi 10-15 bölümlük dizi yapsalar efsane olur, sitcom olur, kült olur, heathers olur da yok yok iyi bir roman olmaz.
  • şahane konusu ve muhteşem kurgusuna rağmen geber anne'den sonra biraz hayal kırıklığı yaratan sezgin kaymaz kitabı. selen ve cavidan arasındaki muhabbetler biraz sığ kalmıştır ama selen karakterinin "o" ile ilgili kaleme aldığı şu cümleler insanin içini cız ettirir:

    --- spoiler ---
    ‘o’…
    vakitle birlikte, vakitlice gelen…
    hayatımı allak bullak eden, sonra da ortalığı bana toplatan…
    bir kapı aralandı üç gün önce ve ‘o’ girdi hayatıma…
    güneş kadar yakıcıydı, buz gibi don…
    deprem kadar yıkıcıydı, tufan gibi bir son…
    ‘o’ ydu hepsi de…
    ruhumun tufanı, tufanımın nuh’uydu…
    kim, benim sandığım ‘ben’ olmadığımı öğretebilirdi bana?
    vakti, bir kılıç gibi kuşanan kim olabilirdi?…
    kimdi, hiç tanımadığım halde, hep beklediğim?
    sarı gözlü, kara giysili, o yakışıklı kimdi?
    ‘o’ydu elbette!”
    üç gün önce başladı her şey… sadece üç gün önce…
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap