• yok olur mu, var tabii ki boyle bir sey. ama sozlugun de gunahini almamak lazim, kolay bulunmuyor artik piyasada, gorememesi normal. enis batur'un sobeledigi eser, hil yayin tarafindan 1985 eylulunden 1987 subatina kadar "binbir" zorluk goguslenerek yayinlanmistir. icinde bir kismi turk, bir kismi ecnebi yazarlara ait altmisa yakin karakomik metin, bir suru de resim falan vardir. (misal, charles dickens, dostoyevski, lewis carroll, saki, samuel beckett, eugene ionesco, joseph heller, salinger, kurt vonnegut, neyzen tevfik, salah birsel, cemal sureya, oguz atay, sevgi soysal, izzet yasar, uc nokta)
  • yakın zamanda güncellenmiş, genişletilmiş yeni bir baskısının sel yayıncılık tarafından yayımlanması muhtemel... çalışmaların sürdüğü gözlemleniyor...

    (bkz: work in progress)
  • tabii, breton'unkini türkçede okuma şansınız yok...
  • eli kulaginda: progress tamamlandi; cok kisa bir sure sonra sel yayincilik'tan cikiyor.
  • kitap içindeki en yetersiz-etkisiz bölüm charles dickens'ın ilk geçlik yıllarında yazmış olduğu yazıdır bana göre..bunun dışında çok değerli bir antolojidir..kitaplığında "kanlı bir kristal" bulundurmaktan hoşnut kalacak her okura tavsiye edebileceğim kitaptır..

    enis batur'a not: güncellemeler yapılmalı..ve divan edebiyatına ait eserlerin günümüz türkçesi de kitapta yer almalı..
  • elimde hem hil hem sel yayıncılık baskısı var.

    hil yayının baskısında gerçeküstücü resimler, goya'lar... sadece yazın alanına değil, resme dair de bir kitap yayınlanmış. sel'de ise hiç resim yok. yani kitap yarım basılmış desem yanlış olmaz.
  • enis batur, "kara mizah antolojisi":

    oğuz atay:

    - öğretmen, ülkemizde neler yetişiyor, hepsini yazın dedi.
    - çok şey yetişiyor, istersen ben yazdırayım.
    - olur.
    ...
    - ülkemizde, eski çağlardan beri birçok medeniyet yetişmiştir. ülkemiz, medeniyetler beşiğidir; bu beşikte birçok medeniyeti sallayıp uyutmuşuzdur. fakat, ülkemizde en çok yetişen köylüdür. köylü, bütün iklimlerde yetişir, kendi kendine yetişir. biz onları çok severiz, şehre gelirlerse onlardan kapıcı ve amele yaparız. ayrıca, bu köylüleri tam olgunlaşmadan (yolda bozulmasın diye) başka ülkelere de göndeririz. onlar da bize döviz gönderirler. satırbaşı. ...

    ***

    şeyhülislam ebüssuud efendi:

    - afyon yutmaya müptela olan bazı kimseler, bu iptilalarından kurtulmak için şarap içseler caiz midir ?
    - bunlar insanlıktan çıkmıştır; ne poh yirse yisinler.

    - avretlerin olduğu cennet bana gerekmez.
    - gerekmezse yollan cehenneme.

    ***

    samuel beckett:

    bir ingiliz, yılbaşı gecesi için acele bir pantolon diktirmek ister. terzisi "dört gün sonra hazır olur" der. adam dört gün sonra gittiğinde, "sorry, bitmedi, ancak on gün sonra" cevabını alır. on gün daha bekler fakat bu sefer terzi onbeş gün daha ister. böyle böyle iş uzar gider ve paskalya geldiğinde terzi hala ilikleri açmakla meşguldür....

    adamcağız sonunda patlar:

    - olacak iş değil, rezalet bu! altı günde, duyuyor musunuz, altı günde tanrı dünyayı yarattı, evet koca dünyayı! siz ise üç aydır bir pantolon dikemediniz.

    - fakat milord, şuna bir bakın; bir tanrının dünyasına ve bir de (iftiharla pantolonu göstererek) benim diktiğim pantolona bakın!

    ***

    nietzsche:

    can sıkıntısıyla tanrılar bile baş edemez. ne yapsın? adem'i yarattı. bu sefer de adem sıkılmaya başladı. tanrı bu yüzden kadını da yarattı. ...

    ilkin kadından öğrendi insan, bilgi ağacının meyvesinin tadını. tanrı anlar ki hata etmiştir, kendine bir rakip yaratmıştır.

    insan bilmeye başlayınca, tanrıların sonu gelir. işte bu yüzden bilgi, ilk günahtır ve yalnızca budur ahlak: bilmeyeceksin!

    bütün bunlara rağmen, heyhat, bilgiler birikir, kule olur yükselir ve tanrıların sonunu haber vermeye başlar.

    ve son bir karar verir yaşlı tanrı: "başka çare kalmadı, onu sularda boğmalı!"

    ***

    mark twain:

    mark twain, kendisinden bir çocukluk anısını anlatmasını ısrarla isteyen bir gazeteciye şunları söyler:

    ne anlatayım ki kendim hakkında? var olduğuma bile emin değilim.

    benim bir ikiz kardeşim vardı. o kadar birbirimize benzerdik ki, boynumuza taktıkları bir kurdeleyle güç bela bizi ayırabilirlerdi. bir gün, yüzerken, kurdeleleri çıkarttık. birimiz boğuldu. hangimizin boğulduğu hiçbir zaman anlaşılamadı.

    ***

    dc2l
hesabın var mı? giriş yap