• yan kesicileriyle ve kiyisindaki tersanesiyle unlu istanbul semti.
  • unlu kuledibi bit pazari'nin yeni mekani da bu semttedir. tum sanayi tipi mutfak saticilari da semtin ana caddesinde siralanmaktadirlar.yapay cicek olarak bilinen olayin toptancilarinin ussu de buradadir. kasimpasa ile ilgili diger bir konu ise burasinin istanbul'un ilk yerlesim birimlerinden oldugudur.
  • subay, astsubay orduevleri, deniz hastanesi, dikimevi, tersane, kuzey deniz saha komutanlığı vs. gibi askeri birliklerin yoğun olduğu semt.
  • neden sikten aşağıda olduğunu bilemediğim ve yaklaşmaktan tırstığım muhit...
  • türkiye'nin new orleans'ı.
  • 25 sene önce doğduğum ve dolayısıyla 25 senedir yaşadığım, istanbulun her yerine yakın, bilakis beyoğlunun dibinde bir semttir. insanların buradan neden tırstığına anlam verememekle beraber, koskoca kuzey deniz saha komutanlığı, askeri mahkeme vs. buradadır. denizciler ortada cirit atmaktadır. hırsızlık vs olaylar her yerde olduğu kadardır, üstelik çingene mahalleside oldukça temiz ve sakin bir yerdir.
  • askerliğimi yaptığım mekandır. o zamanlar faaliyette olan kasımpaşa deniz dikim evi artık ankaraya taşınmıştır.
    haliç, eminönü, topkapı manzarası harikadır. bir de vapur iskelesi çok nostaljiktir.
  • fatih'in dolmabahçe'den ve karadan kadırgaları indirmesiyle ehemmiyet kazanan yer ..
  • kasımpaşa, haliç’in kuzeydoğu kıyısında, sahilde atatürk köprüsünün kuzeyinden ve haliç tersanesi havuzlarından başlayarak hasköy’e kadar uzanan; kuzeydoğuda karaya doğru dolapdere sırtlarına tırmanan; güneydoğuda azapkapı, doğuda şişhane, tepebaşı, ömer hayyam, kuzeyde hacıhüsrev, kuzeybatıda piyalepaşa, okmeydanı, aynalıkavak semt ve mahalleleriyle çevrili, beyoğlu sınırları içindeki semttir.

    günümüzde mevcut olan mahalleleri; cami-i kebir, kadı mehmed efendi, sururi mehmed efendi, yahya kahya, fetihtepe, küçük piyale, piyale paşa, bedrettin, çatma mescit, hacı hüsrev, kulaksız ve kaptan paşa’dır. 1997 senesi nüfus sayımına göre “kasımpaşa semti” içerisinde yer alan mahallelerin nüfusu 100.000 kişi civarındadır.

    kasımpaşa ve civarı, bizans imparatorluğu döneminde pegai (kaynaklar) olarak bilinirdi. daha sonraki kaynaklarda, pegai psihra hidata (soğuk sular) olarak da adlandırılmıştır. bu isimlerden de anlaşılacağı üzere bölgede sular, kaynaklar ve dereler oldukça boldur. pegai’de, i. basileos’un bir yazlık saray, saraya ek olarak da dört şapel yaptırdığı bilinmektedir.. sarayın 921 senesine kadar kaldığı, bu tarihte bir bulgar kuşatması sırasında bizans orduları yenilgiye uğradığı sırada yandığı, bazı kaynaklara göre de bir süre sonra yeniden onarıldığı nakledilmektedir. sarayın kasımpaşa sahilinde yüksek bir tepede olduğu sanılmaktadır. semtte bizans döneminde bir yerleşme olmamıştır, burası daha ziyade bir mesire yeri özelliği göstermektedir.
    bölgeye müslümanların gelmesi islam’ın hızla yayıldığı döneme denk düşer.

    kasımpaşa, evliya çelebi seyahatnamesi’nde geçtiği üzere, “eski zamanlarda mamur bir manastır olup, kafirler arasında “ayalonka” adı ile meşhur imiş. fetihten sonra, müslüman mezarlığı olmasına ferman buyurulmuş. çünkü halife abdülmümin melik zamanında mesleke ve eba eyyub ensari vasıtasiyle, sonraları harunreşid ve yıldırım bayezid zamanında istanbul’un bir kısmı ve galata’nın yarısı fethedildiği zaman, yine bu kasımpaşa’da tersane arkası tamamen mezarlık olarak kullanılmıştır. sahabe-i kiram ve değerli evlatlarının burada gömülü oldukları sabittir. hala mezarlıklardaki taşlarda kufi taşlarla yazılmış alametleri vardır.”

    kasımpaşa’daki osmanlı yerleşmesi fatih devriyle birlikte başlamıştır. türkler istanbul’u fethettiklerinde burası, galata surları dışında kalan boş bir arazi parçasıydı. fatih sultan mehmet, gemilerini şimdi ortadan kalkmış bulunan kasımpaşa (kozluca) deresi vasıtasıyla buradan haliç’e indirdikten sonra, haliç’in karşı sahiline ilk köprüyü burada kurdurdu. ayrıca daha sonra evliya çelebi’nin aktardığına göre “mezarlıları tamir ettirmiş, birkaç göz tersane, kaptan paşa divanhanesi ve bir de cami yaptırmıştır”. daha sonra haliç tersanesi olarak anılacak olan istanbul tersanesi burada kurulmuş, lazistan ve karaman’dan da buraya denizciler getirilmiştir. sadi abaç’ın iddiasına göre ise kasımpaşa’ya her ne kadar lazistan ve karaman’dan denizci getirilmiş olsa da bölgenin asıl ahalisi izmir ve gelibolu’dan gelmedir. fetihle birlikte kasımpaşa’nın haliç kıyıları, tıpkı bugün de olduğu gibi bir denizci yerleşmesi olmuştur.. 1516 senesinde gelibolu tersanesi de kasımpaşa’ya taşınmıştır.

    bu bölgenin kasımpaşa olarak anılmasına neden olan gelişme, kanuni devrinde cereyan etmiştir. kendisi de aslen kasımpaşalı olan evliya çelebi, bu gelişmeyi şu şekilde anlatır: “kanuni sultan süleyman zamanında istanbul’un nüfusu kalabalıklaşıp omuz omuza sökmez olunca, vezirlerden ayabolu fatihi kasım paşa’ya, alaüddevle fatihi ayas paşa’ya padişah fermanı çıkararak, kasımpaşa şehrini imar etmeye memur oldular. binlerce devlet ileri gelenleri de yardım ederek, kasımpaşa şehrini hakkıyla mamur eylediler.” bu imar faaliyetleri sonrasında cami ve muhtelif binalar yaptırmış olan vezir kasım paşa’nın adı, bölgenin adı oluvermiştir.

    kasım paşa, sarayda yetişmiş olup, dışarı çıkışı rikap ağalığı ile olmuştur. iki defa mısır valiliği de yapan kasım paşa, kanuni sultan süleyman zamanında, günümüzde anılan semtin imarıyla vazifelendirilmiştir. kaptan-ı derya olduğu zannedilen kasım paşa, kaptanlıktan üç tuğ almış olmasına karşın, kaptan-ı derya olmamıştır.
    kanuni döneminde istanbul’a gelen seyyahlardan schweigger’ın belirttiğine göre kasımpaşa’da, tersane civarında, oldukça fazla sayıda esir de yaşamaktaydı. bir rivayete göre yalnız piyale paşa’nın 12.000 esiri kasımpaşa’da idi ve bunların büyük kısmı tersanede çalıştırılmaktaydı. schweigger bu esirlerin bölgede esasında rahat olduklarını, haftada bir gün hamama gitmelerine müsaade edildiğini, pazar günleri galata’daki st.pierre fransisken kilisesinde ibadet etmelerine müsaade edildiğini, hatta bayram günlerinde onlara bir gün izin verildiğini yazar. burada bulunan protestan esirlerin ise, istanbul’da protestan kilisesi bulunmadığı için, ibadetlerini aynı mezhebe mensup ülkelerin gemilerinde icra ettiklerini kaydeder.

    ünlü osmanlı seyyahı evliya çelebi’nin de belirttiğine göre, kasımpaşa’nın şeriat tarafından hakimi galata kadılığı; halk tarafından hakimi ise kaptan paşa, tersane kethüdası ve subaşısıdır. 17.yüzyılda kasımpaşa, istanbul’un en mamur ve önemli semtlerinden biri olmuştur. evliya çelebi’nin halkını asker taifesi; esnaf ve tüccar ve dervişan diye üçe ayırdığı kasımpaşa’da 4. murad döneminde yapılan sayıma göre on bin civarında hane bulunmaktadır. evliya çelebi, ehl-i zanaat kesiminin semt içindeki dağılımını şu şekilde verir: bingazi ve mısır’dan getirilmiş kalafat ustaları ve sal yapanlar zindanarkasına, demirci ermeniler, yeniçeşmede ermeni mahallesine, demir işleyen, halka yapan çingenelerin çürüklük ve daha yukarılara yerleştirildiğini belirtir. robert mantran da bu yüzyılda kasımpaşa’nın en belirgin karakterinin, tüccar ve zanaatkar semti kimliği olduğunu söyler. bu tüccar ve zanaatkar zümreleri genellikle debbağlar, bahçıvanlar, marangozlar ve denizcilerdir. bunlar dışında yine seyahatname’de belirtildiğine göre kasımpaşa semtinde oldukça yoğun miktarda tarikat erbabı ve dervişler yaşamaktadır. kadiri, rufai, halveti, celveti, uşşaki ve mevlevi tekkeleri ve diğer bazı tarikat tekkelerinin sayısı yirmiyi bulmaktadır.

    evliya, elbette semtin kadınlarını da unutmamıştır. onlar için “gayet müeddebe ve mesture” tabirlerini kullanmıştır. demesine göre “bu kasımpaşa şehrinin mahbup ve mahbubesine hadd ü payan yokmuş”. çünkü kasımpaşa’nın “âb u havası gayet latif”miş. istanbul adlı kitabın yazarı mehmet halil bayrı’nın belirttiğine göre evliya’nın kasımpaşa’nın kadınlarını bu kadar övmesinin nedeni “her adım başında gönlünü açan ve gözlerini kamaştıran bir güzele rastlamış olması” gerektir. allahu a’lem...

    yine evliya çelebi’nin kaydettiğine göre onun döneminde kasımpaşa’da 10 adet rum mahallesi, 1 adet de ermeni mahallesi bulunmaktaydı. o’nun demesine göre, “kasımpaşa’nın yahudisi yoktur. dükkancı yahudiler bile gece başka yerlerdeki evlerine giderler”miş.

    1655-1656 yılları arasında istanbul’da bulunmuş olan ünlü seyyah john thevenot her ne kadar semti “güzel bir köy” olarak tarif etse de, bu durum gerçeği yansıtmamaktadır. kasımpaşa’da 16. ve 18. yüzyıl arasındaki dönemde oldukça yoğun bir imar ve inşa faaliyeti içerisinde olunmuştur. bu dönem içerisinde semtte bir çok camiler, hamamlar, çeşmeler ve sebiller inşa edilmiştir. 18. yüzyılın sonlarında cezayirli gazi hasan paşa’nın kaptan-ı derya olduğu dönemde semtin bu mamur karakteri daha da gelişmiştir. bir çok cami ve çeşmenin yanı sıra halen mevcut olan ve bugün deniz hastanesi olarak kullanılan mühendishane-i bahr-i hümayun, kalyoncular kışlası ve diğer tesisler bu dönemlerde yapılmıştır.

    sadi abaç’ın anlattığına göre kasımpaşa’da en meşhur eğlence mekanları kahvehanelermiş. zincirlikuyu’daki ali reis’in kıraathanesi imiş. buraya genellikle şakadan hoşlanan bahriyeliler devam ederlermiş. bitpazarı’ndaki celal’in kahvesi ise dama müdavimlerinin devam ettiği bir mekanmış. bir diğer kahvehane de camii kebir civarında berber mustafa efendi’nin kahvehanesi imiş ki bir defasında yüzünü sabunladığı bir müşterisini berber koltuğunda unutarak, uzunçarşı’ya yasemin ağızlık almaya gitmesi ile meşhurmuş. yine kasımpaşa’nın kızdığı vakit “iğnenin gözüne gir” diyen deli rasim’i; çıplak mustafa’sı; tulumbacı kulaksızlı arap amcası; kabadayılardan midyeci süleyman’ı, kulaksızlı koca arap’ı; hamdi dede’si, ömer dedesi, osman dede’si eski meşhur şahsiyetlerindenmiş. bunların hikayeleri hala kasımpaşa’nın eskileri arasında anlatılmaktadır.

    bilindiği gibi istanbul şehri, osmanlı döneminde bir çok defalar büyük yangınlarla sarsılmıştır. bunlardan biri olan 1821 yılı yangını kasımpaşa’nın geleceği açısında oldukça etkili olmuştur. daha önceleri oldukça görkemli bir yerleşim yeri olan kasımpaşa, bir daha bu eski görkemine kavuşamamıştır. yangından önce yüksek rütbeli denizcilerin, tersane eminlerinin, bir kısım ulemanın köşklerinin, kasır ve konaklarının bulunduğu bu semtte, yangın sonrasında bu sınıflardan izler kalmamış, buna mukabil bahriyeye mensup orta sınıf kişiler ve esnaf yoğunlukla görünür olmuştur. yirminci yüzyılda ise tersane ve bahriye’ye ait diğer kuruluşların varlığı semte damgasını vurmuş, semtin özellikle haliç sahiline yakın kesimleri giderek yoksullaşmış ve burası daha ziyade bir işçi yerleşimi karakteri arz etmeye başlamıştır. fakat her ne kadar kasımpaşa semtinde yaşayan aile ve insan profilleri değişse de “kasımpaşalılık ruhu/kültürü” bu değişime ayak uydurmayı başarabilmiş, ve kendisini yeni toplumsal durumlarda ifade edebilmeyi başarabilmiştir.

    geçtiğimiz yüzyıl ortalarına kadar kasımpaşa’da, özellikle kasımpaşa-zincirlikuyu caddesinin iki yakasında oldukça geniş bostanlar, bağ ve bahçeler yer almaktaydı. fakat nüfusun artması ile birlikte buralar yerleşim bölgesi halini almışlardır. semtte günümüzde çok yüksek olmayan 3-5 katlı binaların düzensiz bir biçimde yer almaktadır. ayrıca çok sayıda küçük atölye, dükkan ve işyeri de semtte sıklıkla rastlanacak yapılardandır. şehrin belli başlı caddeleri ise evliya çelebi caddesi, bahriye caddesi, bülent demir caddesi, kadı mehmed ve kulaksız caddeleridir. semtteki her bir sokak adı, her birinin bir tarihsel gerçekliğe tekabül etmesi hasebiyle, bize semt tarihi hakkınca oldukça önemli bilgiler vermektedir.
hesabın var mı? giriş yap