• tayfun pirselimoglu'nun om yayinlarindan cikan romani.
  • hicbiryerdeyle bir baglantisi oldugunu tahmin ettigim kitap.
  • kronolojik olarak çöl masalları ve malihulya arasında kalan bu kitap seçilen anlatım biçimi ile de her iki kitaptan ayrılır... diğer tayfun pirselimoğlu kitaplarında ana öykü sadece ara öykülerin anlatılmasına vesile olur, ayrıntılı değildir... bu kitap ise yine ara öykülerle ilerliyor; ancak çöl masalları ve malihulya'nın aksine ana öykü, ayrıntılı anlatımı ve ağırlığı ile de dikkat çekiyor... ufak siyasi sızıntılar da var kitapta, adından da anlaşılacağı üzere kayıp şahıslar anlatılmış, ve belki de bu yüzden üzerinde çok fazla çalışılmış... ayrıntı deyip geçeceğiniz birçok şey kitabın ilerleyen bölümlerinde "sıradan birşeymişcesine" karşınıza çıkıyor... yine bir kadına duyulan aşk var kitapta; bu kadının -ve kitaptaki bütün kadınların- ismi "meryem"... yazarını bilmeden okusanız da anlayabilirsiniz kitabı kimin yazdığını, üslubta değişim yok yani; yine bol bol ara cümle kullanılmış, yine bir aşk'ın peşine düşülmüş ve kısa süreli meşk sonrası ayrılık gelmiş, yine rastlanılan her insanın bir hikayesi varmış v.s... ancak hacimli bir kitapta bu kadar ayrıntı vermek sonradan bu ayrıntıları toparlamaya çalışan okucuyu yoruyor... tayfun pirselimoğlu kitaplığının ikinci tuğlası, om yayınevi'nden...
  • meryem isminden bıktıran ama bı gecede bıtırılen soluksuz bırakan kıtap..
  • kesinlikle unutamadığım kitaplar arasına giren ve özellikle son sayfalarında beni kendine hayran bıraktıran roman...
    bunu seven bunu da sevdi;
    (bkz: ihsan oktay anar)
    (bkz: puslu kıtalar atlası)
  • bir tayfun pirselimoğlu romanı. adı, altında derin anlamlar aramaya gerek bırakmayacak kadar yalın. gerçekten ortada bir albüm var, gerçekten o albümde kayıp şahıslar dizilmiş. kahramanımız bunların peşinde bir o yana bir bu yana... yazarın samimiyetinden dolayı artılarından bahsetmek için uğraşsamda aklıma pek bir şey getirmeyen, zorlama kaçabilcek bir kurgu ve de çoğu zaman birbirinden kopuk hikayelere sahip bir çalışma.
    kitap bitince dile gelen tek bir soru var, o da:

    "eee?"
  • "hayat rastlantılar üzerine kurulmuş bir senaryodur" ve "tesadüfler senaryonun plan ayrıntılarıdır" der tayfun pirselimoğlu bu kitabın içerisinde. çok da doğru söyler. baktığımız zaman bir sürü tesadüfi olayı, en ince, en ufak ayrıntıları ile kitabın akışında bize öyle bir hatırlatışı var ki, hiçbir şeyi atlayamadan okumak zorunda kalıyorsunuz. rastlantıları bu denli akilane bir şekilde kurguya adapte eden pirselimoğlu'nu tebrik etmek icap ediyor...
  • kerr ile yeniden vücut bulmuş olan kitaptır.
    bu sefer gitmiyor cezmi kara, kalıyor tanıklığı ile beraber.
    ama değişen de bir şey olmuyor, adından belli olduğu üzere.
    başı aynı, sonu aynı ama gövdesinde yaşananların farklılaştığı yeni bir tayfun pirselimoğlu eseri.
    ithaki yayınları tarafından neşredildi.
  • bir tayfun pirselimoğlu romanı

    bu adamla ilk tanışıklığım ben o değilim filmine dayanır. ondan önce bir de cengiz onural takibi neticesinde almış bulunduğum hiçbiryerde'nin soundtrack albümü var ama benim filmle de yönetmeniyle de alakam yok. zaten o albümü de bir iki kere ya dinlemişimdir ya dinlememişimdir. neyse, ben o değilim'i izlediğimde insan boş bir kutu mudur ki, içine ne atsan alıyor demiştim. orta yaşa gelmiş bir adamın ailesi, arkadaşları, anıları, okudukları, yazdıkları, değerleri hiç mi bir şeyi olmaz diye çok şaşırıp, fikrin enteresanlığından çok etkilenmiştim.

    beğendiğim her filmden sonra yaptığım gibi yönetmenin diğer filmlerini araştırıp rıza, pus ve saç'ı izlemiş ama çok da ilgimi çekmemişti. bir de iz diye bir filmin senaryosunu yazmış, onu izledim ki, saykodelik mi desem, avangard mı desem bilemedim ama sevmediğim kesin. sonra yol kenarı'nı izledim ve siyah beyaz karelerine, ironik diline hayran kaldım. sonra kerr ödül filan aldı, onu beklerken mubi'de tüm filmleri eylül sonu gibi yayınlanmaya başladı.

    önce hiç izlemediğim dayım ve hiçbiryerde'yi izleyip, rıza pus ve saç'ın ölüm ve vicdan üçlemesi adında bir üçlemenin parçaları olduğunu bir yerlerde okudum. filmler arasında bir bağlantı olduğunu bilmediğimi, sezmediğimi, kurmadığımı, kurmaya çalışmadığımı ve dahası filmleri de hiç hatırlamadığımı farkedince dedim bir daha izleyeyim. sonra kerr'in roman uyarlaması olduğunu okudum bir yerlerde aha roman da mı yazmış bu adam dedim.

    sonra kerr'i izledim ve o elektrikli süpürgeyi gördüğüm anda ben bu sahneyi nerede gördüm diye düşünürken önce coen brothers filmlerinden biri mi acaba dedim ama yol kenarı da aklıma geldi ve buldum sahneyi. sonra yol kenarı ile aradaki benzerlikler daha da gözüme batmaya başladı. sonundaki söyleşide de kerr romanının da kayıp şahıslar albümü romanıyla bağlantısını öğrendim. başı ve sonu aynıymış, gerisi farklı (şebnem ferah'ın böyle bir şarkısı vardı yaw :) sen ben o herkes aynı hikayede, başı ve sonu aynı gerisi farklı). bir de yol kenarı'nı çok benzer bulmamın yersiz olmadığını aynı söyleşide ercan kesal'ın sen daha büyük bir hikayenin parçalarını anlatıyor gibisin, böyle bir şey var mı gerçekten sorusuna verdiği evet yanıtıyla anladım.

    kerr filminde karakterin adı geçmiyor, internette nereden biliyorlarsa can yazıyor, kitapta da can herhalde diye kitabı almaya karar verdim. almışken adamın bulduğum bütün kitaplarını alayım dedim ve bugün itibarıyla kayıp şahıslar albümü'nü bitirmiş durumdayım. kitapta adamın adı cezmi kara bir kere, can değil. neyse bu buranın konusu değil.

    kitabı okurken aklıma önce sonu "ey okuyucum ben buradayım sen neredesin?" cümlesi ile biten oğuz atay'ın demiryolu öykücüleri geldi. sonra tutunamayanlar ansiklopedisi gibi bu kaybolanlar demeye başladım. cezmi kara'nın edilgen halleri peter sellers'ın oynadığı being there filmini ve tabii ki uyarlandığı jerzy kosinski romanını (bir yerde olması lazım adı) hatırlattı. işte porno meraklısı komşunun annesi zeliha sadık'ın komşusu falan çıkınca bu sefer bülent ortaçgil'in bir eylül akşamı şarkısı geldi aklıma, işte benim cebimdeki kağıt para döne dolaşa senin cebine girmiştir falan. en son yeraltına toplananlar da ayn rand'ın atlas shrugged romanına kadar savurdu beni. :) tutunamayanlar ansiklopedisinden, dünyayı sırtlarında taşıyan mucitlere, girişimcilere filan döndü bu kayıp şahıslar benim zihnimde :) ki bir okuyucusunun romanı okurken bu derece savrulduğunu duysa, bence tayfun pirselimoğlu'nun çok hoşuna giderdi.

    bitmesin diye yavaş yavaş okuduğum son sayfalarında ise bir zamanlar bir yerlerde duyduğum ya da okuduğum ama katiyen bir daha bulamadığım "shakespeare bir insanın başına gelebilecek bütün durumların hikayesini yazmıştır, yeni bir şey yazılamaz" cümlesiyle eski ahitteki "nothing is new under the sun" ayeti geldi aklıma. mecburen herşey tekrar eder yani diye düşünürken kayıp şahıslar albümünde yer alan herkesin hikayesini bilen adamın meyhane masasındaki "sonunda anlıyorum ki, bunların hepsi bizim hikayemizdir, aslında tek, bir tek hikaye var" cümlesinden bir panteizm çıkarır gibi oldum. yani herşey ve tüm olasılıklar tanrının bir parçası ve dolayısıyla varoluş tek (hoşgeldin vahdet-i vücud). "hayat konusunda, onu -artık kim kurmuşsa kurmuş- bir saatin mekanik nizamı olarak benimsemeyi yeğleyen ardına bakmayı gereksiz görenlerin düşüncelerine benzer şekilde düşünüyordu" cümlesinden de bir cebriye çıktı bana. yani kulun tüm davranışlarından tanrı sorumludur ve kul tanrının iradesi doğrultuısunda davranmak zorundadır. bireyin hiçbir zaman özgür iradesinden söz edilemez fikrini 10 küsür sene sonra tahkim etmek için pirselimoğlu'nun kerr romanını yazdığı düşüncesine kapıldım.

    bir yandan da dönemin ünlü istihbaratçısı mı desem, kontrgerillası mı desem yoksa o da bir kayıp şahıs mı desem mavi :) üzerinden bir yeraltı derin devlet anlatısı sokunca işin içine hah dedim doğru söylüyor mavi gider, yeşil gelir, hikaye aynı kalır.

    işte böyle herşeyi yerli yerine oturtup, dört başı mamur sahneyi kapatan hikayeler anlatmıyor tayfun pirselimoğlu, ressam kökenli bir sanatçı olduğu için böyle olduğunu düşünüyorum. yani böyle bir tabloya bakıp herkes farklı şeyler hissedip, farklı şeyler düşünebilir. merak edip cezmi kara gibi merakının peşinden gitmiyorsan, sana burada hikaye yok sevgili okur. :)
hesabın var mı? giriş yap