• sabah erkenden güzelce traş edilmiş, o parıl parıl parlayan yuvarlak nesneyle (bkz: patrick stewart) serviste, otobüste, sınıfta, işyerinde vs karşılaşıldığında beyninizin içnde duyulan "ulan şimdi şuna bi geçirsem nası ses çıkar beee??" şeklindeki şeytani fısıltıların aklınızı kaplaması.
    bu istekle dolan şahısın bianda bütün konsantrasyonunu aynı noktaya toplamasından sonra eğer kendini durdurmazsa yapacağı aksiyondan zevk alma süresi elin kafaya teması ve kafasında beş parmak izi çıkan target şahıs tarafından dövülmeye başlanması arasındaki kısa sürede hissedilir.
    eğer adalelerinize güvenmiyorsanız bu isteği içinize atmanız yararınıza olacaktır
  • kel bir kafaya vurma isteginin baslica nedenlerinden biri mevzu bahis kafadan cikan çap çap şeklinde ki akustik sestir. leziz bir ses olmasi nedeniyle insan kel bir kafayi tokatlama istegi duyar.

    ayrica kel kafayi tokatlama islemi telgrafin telleri severim ben kelleri tekerlemesinin soylenmesiyle birlikte yapilirsa aksiyona daha bir keyif katacaktir.
  • (bkz: sunay akın)
  • genellikle "nah şuraya yazıyorum" cümlesi sarfedilirken doruğa çıkan şevhet anlarıdır.
  • avuç ayası içine kel kafanın tam oturması ile cıkacak ses bu isteği giderebilir.

    fakat 12 yaşınızda bunu babanıza yapmışsanız, 22 yaşınızda bile hatırlanması utanç yaratabilir. o zamanlar babanızın kafasında olan o kızarıklık, zaman içinde her hatırlanışta sizin yüzünüzde belirebilir. yediğiniz haltın tesellisini yıllar sonra bir umut entry girerek ararsınız, mamafih bulamazsınız.
  • bu isteğin en komik sonuçlarından birini black cat white cat'de görebilirsiniz.
  • benim anneannemde vardı bu.. vardı diyorum çünkü dedemden başka kimseye bunu yaptığını görmedim.. dedemin kafasına yerli yersiz, "çaaaaaat!" diye indirirdi.. peşinden gelecek kelime ise değişmezdi hiç..

    - dangalak!

    dedemin de hoşuna giderdi gerçi..

    anneannemden ziyade, annemden bahsetmek istiyorum asıl.. çünkü bu tokatlama isteği, benim annemde "kel kafalara duyulan dayanılmaz taş atma isteği" şeklinde tezahür ediyor.. bugüne kadar konuyla ilgili 3 hikaye dinledim çünkü.. bu kadar mı tesadüf olur?

    okumaya çok hevesli olduğu halde, okuldan alınan bir çocuktur annem.. şu meşhur kızlar okumaz anlayış(sızlığı)ının kurbanlarındandır.. rahmetli dedem hiç istemez okumasını, bu yüzden annemle bir anlaşma yapar, şu meşhur terk edişlere gebe olan orta ikinci sınıfta..

    - eğer karnende tek bir kötü not görürsem, alırım seni okuldan!

    der.. annem de bu sözün etkisiyle daha fazla asılır derslere.. onların zamanında dönem sonunda kurtarma sınavları yaparlarmış, diğer sınavları kötü olanlar için.. annemin notları o kadar iyiymiş ki, bu sınavlara girmesine bile gerek kalmamış.. karne günü gelmiş çatmış, dağıtılmış karneler.. bizimki de almış karnesini kendinden gayet emin bir şekilde.. akdeniz karadeniz karneleri isteriz ritüelinin ardından aldığı karnesinde 4 tane zayıf gören annemin, "karadeniz damarı"nın atması ile "ilk hedefim akdenizdir, ileri!" demesi arasında çok uzun bir süre geçmez.. bahçede bulduğu tüm taşlarla okulun camlarını indirmeye başlar tek tek.. çünkü anlamıştır kendisine yapılan oyunu.. müdür, dedemin yakın arkadaşlarından biridir.. ve de keldir.. annem bir taraftan ağlar, bir taraftan taş atar, sürekli aynı cümleyi haykırarak..

    - tutmayın beni! yaracağım o kelin başını!

    büyüyüp, evlenir annem babamla.. ablam doğar.. ablamı okula götürdüğü günlerden birinde benim yine asla cesaret edemeyeceğim bir şey yapar.. ablamı okula bırakan annem, eve doğru yol alır.. yolda tanıdık bir araba farkeder.. hem araba tanıdıktır, hem de şoförü kel adam.. babamın arkadaşı olan bu kel abimiz, yolda bir hanımı arabasına davet etme çabası içindedir.. sebebi malum.. bu durumu farkeden annem, delirir.. çünkü abi evlidir ve annem o'nun eşini çok sevmektedir.. adalet(!) duyguları coşan annem, yerden yine bir taş alır(hep de taş dolu yollar anasını satayım!) ve arabanın arka camına sallar.. arka camı indirir komple.. abi döner bakar, annemi görünce basar gaza, hızla uzaklaşır.. annem eve gelir, anlatır durumu babama.. babam, arkadaşını koruma psikolojisi ile "o değildir canım belki!" der.. annemin makul cevabı gecikmez..

    - tamam peki, o değildi madem.. adamın camını kırdım! niye bir şey demedi bana? oydu o! oh olsun, yardım o kelin başını!

    yıllar sonra, annemin bu sefer ablam yerine beni okula götürdüğü bir gün, kendisini arabasına davet eden bir adam çıkar karşısına.. adam tabii ki keldir.. annem yürür, adam arabası ile annemin yürüme hızında ilerleyerek bir şeyler söyler anneme.. annem duymazdan gelir bir süre.. ancak adam camı açmış, anneme okkalı sözler söylemeye devam etmiştir.. bizimki de daha fazla dayanamayıp, adamın camına doğru yaklaşır.. elindeki şemsiyenin sapını, hızlıca bir hamle ile adamın yakasına geçirir.. adam korkudan aracı çalıştırır, ancak şemsiyenin sapı yakaya yapışmıştır bir kere.. araba ilerler, annem de şemsiye ile beraber.. kısa bir süre sonra araba hızlanır, şemsiyenin sapı kırılıp adamın yakasında kalır.. annem de sapsız şemsiye ile yolun ortasında.. eve geldiğinde babama anlatır durumu.. babam, annemin benzer sayısız vukuatlarına alışmıştır tabii.. kendisini sakinleştirmek için, "plakasını aldın mı? belki öldürdün adamı!" diye şaka yapmaya çalışır ancak annem başka bir boyuttadır..

    - taş bulup yaramadım ki başını o anda! ama şemsiyeyi geçirdim pezevengin boynuna! ama taş olacaktı taş!

    yıllar sonra dedem, sahte karne düzenlediklerini anlatır.. sonra da yıllarca gizlediği asıl karnesini verir anneme.. annem ise kel olan dedemi ne tokatlar ne de taşlar.. buruk bir sevinç kaplar içini o anda, hiç zayıf yoktur çünkü karnesinde..
  • gullabici adlı yazarımızın irdelediği gibi bu bir psikolojik durumdur.

    içimizdeki çocuk adlı kitapta incelenmiş olay...
hesabın var mı? giriş yap