*

  • "dünyada her şey sonunda kitap olmak üzere vardır.." mallarmé
  • stephane mallermé, 42:18, paris doğumludur.. ömrü boyunca dürüstlüğüyle nam salmıştır, cennetliktir.. sembolizmin öncü neferlerinden biridir, "la musiques et les letres"dir..
  • üstad mallarme
  • 1896'da ölen verlaine'in ardindan "sairlerin prensi" secilmistir.
  • " anne
    böyle gözlerle
    ölünmez,vs.
    --------------
    baba tutamıyor
    dehşetten
    hıçkırıklarını
    "öldü"
    "
  • mallarme üzerine bu kadar az yazı görmek beni şok etti demeliyim. demek ki yky' den çıkan profil' de söylendiği gibi mallarme' ye yeterince hakkı verilmiyor bu ülkede. aslında henüz sözlü kültürü bile bocalayan bir kültüre yazılı kültürün aşkın bir biçimi olarak görülebilecek "bir zar atımı' nı" anlatabilmek ölesiye zordur. sembolizmin doruklarında gezen ve hirodias' ına bolca takan bu mezar kazıcı şair gelmiş geçmiş en iyi şairlerden birisidir. bence baudelaire' in bile üstündedir, eğer olaya popülerlik açısından bakmaktan mahrum bırakırsak kendimizi.

    şairimiz poe ve baudelaire arasında gidip gelmiş ama en sonunda şiirsel ideal, kuzgun' daki matematiksel kesinlikle ilerleme gibi, yani poesie tasarısı baskın çıkmış ve baudelaire bu savaşı kaybetmiştir. poe biriciktir mallarme için.
  • 1842'de paris'te dogan, 1898'de valvins'de olen sair.
    5 yasindayken annesini yitirdi.
    10 yasinda bir din okuluna, 14 yasinda sens lisesine yatili olarak girdi.
    1862'de maria gerhard ile londra'ya yerlesti.
    ertesi sene babasi oldu.
    maria* ile evlendi, tournon'da ingilizce ogretmenligine basladi.
    1866'da bunalima girdi.
    iki yil yari deli yasadi*
    1871'de paris'e atandi.
    bu arada 1864'te kizi genevieve, 1871'de oglu anatole dogdu.
    1879'da anatole'i yitirdi.
    35 yillik bir calismanin sonunda hirodias adli eseri tamamlayamadi ama vasiyetinde soyle yazdi: "inanin, cok guzel olacakti."
  • varoluş labirentinin içerisinde insanlık için kendine özgü izler bırakan birisi olarak mallarmé, kafka’ nın şato’ sunun önünde konumlanmış köyün sakinleriyle aynı çaresizliğe ve çıkmazlara sahip düz bilinçler için yerleşmiş zaman/mekan algısını sarsıp labirentin boyun eğdirici gücüne karşı, anlamsızlığa karşı yalımlarla süslenmiş eğri ve ortaksız bir bilinç ileri sürmüştür: bu bilinçle varlığına bir türlü kavuşulamayan ve gözleri kendisinden uzaklaştırma üstünlüğüne sahip olan o en uzaktaki şato’ yu, o her şeyi denetlerken bile görünmezliğe bürünmeyi beceren yaşamın kader yaratıcısının mezarını kazmaya başlamıştır, şiirle: hiçliğin karşısına kendi giriş çıkışını yapmayı tasarladığı şiir labirentlerini koymuştur, kazdıkça derinlere doğru kaybolmamak için aralarda duraklamış ve şiirlerini iz olarak toprağın çeşitli katmanlarına bırakmıştır. kazdığı yerde önüne en büyük engel olarak çıkan kendisini yaralamaktan ve öldürmeye girişmekten hiç çekinmemiştir: bedeninden, düşüncelerinden, duygularından tamamen kurtulup tanrısal hiçliğe ve ruhla doyurulmuş kendini gören bakışa erene kadar hiç durmadan yolculuğuna devam etmiştir çünkü ancak bu yolla kendisi değil ama şiiri özel isim olabilecektir, tarih mezarından geçmişsiz ve geleceksiz bir konuma yükselen bitimsiz anın karşılığı olarak. proust’ un anlatıcısının albertine’ i sevip sevmediğinden emin olamaması gibi ya da onu sevdiği zamanların yalnızca onun uzakta olduğu anlar olduğunu hissetmesi gibi mallarmé de kendi olarak adlandırabileceğimiz her şeyden arınan, uzaklaşan şiiri sevmektedir. her şeye rağmen insan olmanın ve zamanın algısının dayattığı zorunlu sınırlılık ilkesi gereği mallarmé’ de bir gizli ilimler öğreticisiymiş gibi, görüşünü tersten okumaya girişirsek, kendisi için istediğini özel isim olmaya yazgıladığı şiiri için istemiştir, bu isteğini onda gizlemiştir: kendi ölümsüzlüğünü ilkin şiirde ve onun üzerinden görme tutkusuyla.

    (proust’ taki) anlatıcının kararsızlığının sona erdiği an olarak albertine’ nin ölümü ve sevginin en üstün ve artık anlatıcının kuşku duymadığı boyutuna yükselmesi gibi bizce de mallarmé ve şiiri mezarda, ölüm anında kesişmekte ve hegel’ in arı diyalektiği gibi, karşıtların sergilediği devinim gibi birbirlerine dönüşmektedirler. böylece ölen duygu ve düşüncelerden, labirentin algısının her parçaya sızdığı anlamsız, hiçlik ve melankoli dolu, çaresizlik dolu bütünün içerisinden eş deyişle mallarmé’ nin kendisi içerisinden ortaya çıkan girişi ve çıkışı yaratılmış, kavradığı kaybolmuşluk ve hiçlik bilincine rağmen güzellikle ve tarihin bilinciyle donatılı bir şiir yolu çıkmıştır, bir yol ki tamamen ele alındığında labirentlerin sırrını ve hiç görünmeyen mimarını açık eden bir aynadır. ve aynada kendini gören, sonra da onunla özdeşleşen de mallarmé’ nin kendisinden başkası değildir.

    yürünen ve keşfedilen karşıt-labirent yolunun üzerindeki kazıcı şair bir taraftan kendisini öldürürken öte yandan labirentteki zamanın/mekanın dayattığı kuru hiçlikle doyurulan korkak ve ürkek bilince, düzlerin bilincine savaş açmıştır: kendisini kurtarmak için girdiği ve şiirinin ışığıyla görünür kıldığı yolda “ne mutlu ki tamamen ölüyüm” dediği ana dek bıkıp usanmadan, nietzsche ile söz birliği etmiş gibi ( zerdüşt’ ün öndeyişi bölüm 4 : “insanda büyük olan şey, insanın amaç değil, köprü olmasıdır: insanda sevilebilecek olan ise, insanın bir geçiş ve bir batış olmasıdır.”) kendi batışından yeni bir ben olarak doğmanın hayaliyle ve tutkusuyla yanıp tutuşmuştur. ölen kendisi ve doğan şiiridir, şiir üzerinden doğan evrensel tinsellik ise gene kendisinden, ölümsüz ruhundan başkası değildir.

    çıkmazlarla, anlamsızlıklarla dolu hiçliğin mimar olduğu varoluşun, labirentler ağının karşısına dikilerek, labirentlerin görüntüsünü şiirlerden yaptığı aynasıyla çerçevesinin dışına çıkartmış (velasquez’ in çömezi pachero’ ya verdiği öğüdü duymuş gibi : “ görüntü çerçevenin dışına çıkmalı.”) ve kendi şerhini düşmüştür. şiirleriyle labirentlerden, kaybolmuşluk bilincinden çıkış için, yaşamın sırrı için, ölümsüzlük için bir “hatırlama poetikasının” temellerini atmıştır mallarmé.
  • büyük umutsuz şair. görünen ve görünmeyen arasında, o gizil dizeleri delirtiyor insanı.
  • şiirin sayfanın görkemli beyazlığına serpiştirdiği takımyıldızı görünümlü sözcüklerle özel isim olması ve böylece zamansızlığa yükselmesi tasarısı mallarmé’ nin “ ne mutlu ki tamamen ölüyüm” cümlesinin görünür kılınmasıdır: öznelliğin sınırlarını yarmak ve tanrı’ nın sözlerinde konuşmak.

    şiir söz konusu olunca mallarmé’ nin arı şiir ideali altında, öznelliğin sınırlarını yararak tanrı’ nın sözlerinde konuşacak şiirler yaratmayı erek alması; usun bir başkaya, deliliğe ve usdışına - ki gerçek bir bilgeliği önceleyecektir bu - geçişini tamamlayan ve bunu öznellik ve nesnellik kavramları açısından gösteren bir tasarıdır. bu tasarı bazı bedeller ödemeyi gerektiren ve şiir açısından büyük kırılmaları şiir tarihine doğrudan yansıtan bir aynadır : öyle ki bu aynada şiirden ilkin, ( bireysel ) us durumunda olduğu gibi, kendi sınırlarında yani kendi öznelliğinde, kendi bireysel varoluşunda yaşaması istenir, bu bir seçim bile değildir : şairin kendine zorunlu olarak biçtiği bir yazgıdır, bulunuştaki tanrıları biraz olsun görünür kılmak istemenin arzusudur, delicedir, şiire karşı deliliktir, ve şiirden sonlu olmasını istemektir : “ ta ki şiir kendi sıkışmışlığında ve kendini aşan, bitmek tükenmek bilmeyen enerjisinde sınırları zorlamaya başlayana kadar.”

    mallarmé’ nin poe’ ya adadığı poesie tasarısı şiir için imkansıza olan bir özlemin açığa vuruluşu olarak görülebilir. mallarmé’ nin şiiri ilk elde öznelliğin sularında tutması şiire bir ölüm tattırmak amaçlıdı, şair şiirin ölmesini istemektedir ve baş tabut yapıcısı odur. bu tabut yeryüzüne sığamayacak kadar büyük bir tabuttur; şiirin ölüsünü kaldırmak, bütün şairlerin gazabını üzerinde hissetmek ve zamanın tinine kadar gelen bütün şiir içerik, biçim ve yorumlarını çürümüş kabul etmek şairin büyük ve saklı niyeti olarak görülebilir. gene de hakkını teslim etmemiz gerekir ki ancak ölüp dirilen bir şey tanrı’ nın sözlerinde konuşur; işte mallarmé’ nin ölümsüzlüğe, imkansıza giderken şiir için seçtiği yol budur : bir özne/l gibi onu öldürmek ve ardından ölümden ölümsüzlüğü çıkartmak; o ölümledir ki şiir yaşamaktan vazgeçmiş; us ve usdışının sınırlarından bireysel usa akmış ve ölümü tatmıştır. artık şiirin eskimeyeceğini, ve her seferinde ölmeyeceğini, zamanın tini geçince bir minerva baykuşu gibi siyahın üzerine siyahı boyamayacağını kimse söyleyemez. öyle görünür ki şair bunu yaparak şiirin kalıcılığından vazgeçmiştir. böyle bir yargı mallarmé’ yi, en azından, kendi niyetinde anlamamak olacaktır : şiir ancak böyle yaparak sürekli yaşadığını sandığı bu sınırlara yapışmışlığındaki birikmiş çürümüşlükten ve sahte sonsuzluktan kurtulabilecektir. bu sahte sonsuzlukta son olan, sonsuzdan ölüm kadar uzaktır; ama son içermeyen bir şeyin sonsuz olduğunu gerçekten kim söyleyebilir ? gerçek sonsuzluk ancak; yalnızca kendisi olmayandan, şiir için şiirsel olmayandan;kendi doğasına karşıt olandan, özüne ölüm olanın içinden geçerek ölümün içinden geçerek ve böylece ölümsüzlüğe yükselerek arı doğasına erişebilecektir.

    mallarmé’ nin arı şiiri – ideali - ilkin ölümün/ öznelliğin sınırlarındayken ardından dirilerek, nesnelin ve öznelin birliğinde yeniden ve yeniden doğarak, geçişlerin en görkemlisini yaparak tanrı’ nın sözlerinde konuşur. bu tam olarak şiirin de küçülmüş saltık(mutlak) us, saltık us özü olduğunu anlatır; ayrıca şiir bunu öznellik ve nesnellik, ölümlük ve ölümsüzlük kavramları açısından gösteren bir duruşu da kendisine edinir.

    mallarmé bu idealini açımlarken, deneysellikten tutun da ters imge oyunlarına( bulunuştaki imgelere karanlık fırlatan ters-imgeler) kadar bir çok şeyi kullanmıştır. nesnenin kendi bengiliğini değil, onun bir an içindeki izleniminin kendisinin bengiliğini yüceltmek, kendisinin anlatımıyla : “ cins isim verdiğimiz bir şeyi, bir nesneyi, bir ifadeyi, bir duyguyu an içinde, o yinelemez bulanıklığında yakalayarak ona özel bir isim vermek, özel ismini, özsel ve gerçek ismini bulmak.” bu kendi ismini cins isim, şiiri özel isim yapmak isteyen mallarmé’ nin özsel amacıdır.

    usta şairin ideali için izlediği yolda dizenin artık sözcüklerden değil de, yönelimlerden oluşması ve sözlerin duyum karşısında silinip gitmesi önemli bir rol oynamıştır. – geçici bir süre için de olsa. daha sonraları, ki kendi kimliği için de sınırların keşfedilmesi sürecidir bu, yapıtının konusunun güzellik olduğunu, görünüşteki konunun ise güzelliğe varmak için bir gerekçe olduğunu not edecektir: özel isim olarak “güzellik”.

    mallarmé dizeyi kazarken, kendi mezar taşını da işlemektedir; her ne kadar şimdi şiire biçtiği tabutun yapıcısı ve taşıyıcısıysa da kendisi de bir gün ölümle tanışacağını iyiden iyiye bilmektedir; istediği ölümüyle bir yıldıza taşınmak ve görünümü sonsuza kadar farklı zaman dilimlerini yansıtacak ve özsel bir şimdiyi anlatmayacak olsa da ölümsüz olmaktır : imkansız budur : ölümle gelen hiçliğin içerisinden tanrılığa varmak.
hesabın var mı? giriş yap