*

  • edit: üstte yıllar yıllar önce, en az 3-5 entry vardı. benim entryimde konu, islami kesimin yılbaşı kutlamaları yerine aynı günlerde mekke'nin fethi'ni kutlaması ama bunun ya bu dini kutlama için hicri yerine miladi takvimi kullanmayı gerektirmesi ya da hicri takvimin miladi yıl içinde ya da mevsimlere göre sürekli kayması nedeniyle her yıl başka zamanda kutlama yapmayı gerektirmesi.
    --------------------------------
    mekkenin fethinin tarihi, hicri takvim miladiye göre sürekli olarak kaydığı için (yılda 10 gün), 36 yılda 2 yıl yılbaşına yakın tarihlere tesadüf etmesi mümkün olan, ancak sürekli yılbaşına denk gelmesi imkansız bir tarihtir. ancak bu olayın yıldönümünü kutlamak isteyen islami kesimimiz, eğer olayın gerçekleştiği yılda hangi miladi tarihe (ay ve gün olarak) karşılık geldiğini hesaplamış ve miladi yıldönümünü kutlamayı tercih etmişse bu da incelenmesi gerken ilginç bir fenomendir.
  • http://www.hurriyetim.com.tr/…~2@nvid~214907,00.asp adresinden 2002-2003 yılbaşı kutlamalarıyla ilgili habere ulaşılabilir. görülen o ki, mgv mekke'nin fethinin miladi yıldönümünü kutlamaktadır yıllardır, hem de miladi yılbaşı kutlamalarının sesini bastırabilmek, tepki gösterebilmek gibi çelişkili bir amaçla. bir diğer ilginçlik ise mekke'nin hicri 20 ramazan 8, milâdî 11 ocak 630'da fethedilmiş olmasıdır. yani 31 aralık veya 1 ocak günlerinin bu olayla bir ilgisi yoktur.
  • bize ne kardeşim denen olay, elin arapları istanbulun fethini kutluyor mu ki acaba...
  • dursun ali erzincanlı nın, en sevgiliye 5 adlı albümünde yer alan güzel bir şiir.

    her şey bir şiirle başladı.
    peygamber huzurunda okunan bir şiirle…
    kızgın kum fırtınalarından,
    adem vadisinden kopup gelen bir şairle…
    ardında kırk süvari,
    ve alev alev yanan gözlerinde ihanet haberleri.
    bu şair, huzaa kabilesinden amr bin salim'di.
    en üst perdeden okudu şiirini,
    ve gözlerini kırpmadan dinledi nebi;

    "kureyşîler sana verdikleri sözde durmadılar,
    hudeybiye'de seninle yaptıkları misakı bozdular.
    bizi vetir'de,
    kendi yurdumuzda gafil avladılar.
    benim kimseyi yardıma çağırmayacağımı,
    çağıramayacağımı sandılar."

    dedi ve durdu.
    şair ağlıyordu.
    peygambere çevrildi tüm gözler
    ve o an tutuldu nefesler.
    sahabenin başları yere değiyordu,
    çünkü mübarek alınlarındaki damar belli oluyor,
    peygamber celalleniyordu.

    “ey nebi!
    allah’ın kullarını yardıma çağır,
    içlerinde allahın rasulü de olsun
    yapılan zulme, öfkesinden renkten renge girsin,
    ve büyük bir ordunun başına geçip,
    denizler gibi köpürerek akıp gelsin.”

    şiir bitmişti,
    şair de bitmişti.
    gözler hâlâ peygamberdeydi,
    allahın râsûlü, ridasını toplayıp ayağa kalktı!
    ve sahabe ayağa kalktı.
    şimdi konuşan peygamberdi;

    “eğer kendime yardım ettiğim şeylerle
    huzaalara yardım etmezsem,
    ben de yardım görmeyeyim.
    varlığım kudret elinde olan allah’a andolsun ki,
    kendimi ve ev halkımı koruduğum gibi,
    bunları da koruyacağım.
    şimdi haber salın yeryüzüne!
    allah’a ve ahiret gününe iman edenler medine’de toplansın.”
    medine dağlarında savaşın ritmi,
    sokaklarında peygamber sessizliği…
    konuşmuyor nebi
    hane-i saadet’te kılıçlar bileniyor
    hane-i saadet’te zırhlar temizleniyor
    ve şehirlerin anası gülüyor.
    mekke-i mükerreme uzaktan gülüyor.

    gül ey mekke! gün senin günündür
    gün senin fetih günündür.
    gül ki, bu dönüş sanadır.
    baksana,
    dün bağrından koparılan yiğitler dönüyor sana
    erak topraklarını savuran rüzgar dönüyor önce
    ardından büyük bir birlik;
    başlarında halid bin velid!
    arkadan ey mekke!
    senin topraklarında yaşarken
    rabbim allah’tır dedi diye sövülen,
    işkence gören,
    her tarafı kıpkızıl kurban taşları gibi
    kan içinde kalan muhacirler geliyor.
    en önde zübeyr bin avvâm geliyor
    hani sekiz yaşında müslüman olan
    hani onbeş yaşında senden koparılan
    amcası onu bir hasıra sarmıştı hani
    ateş dumanına tutmuştu
    küfre dönsün diye.
    ama o dönmedi küfre
    ve peygamber yıldızlarından biri olarak
    en önde sana dönüyor ey mekke!
    sonra bir bölük halinde beni gıfarlar geliyor!
    bayrakları ebu zer gıfari’nin elinde…
    şu müslüman oluşunu kâbede ilan edince
    bayılana kadar dövülen ebu zer geliyor.
    eslemler geliyor bölük halinde
    müzeyneler bin kişilik alayla geçerken çölden
    tekbir sesleri geliyor göklerden
    ey mekke başka kimi bekliyorsun söyle!
    hz.hamza’yı mı?
    musab bin umeyr’i mi?
    onlar,
    şehitler ordusuyla tebessüm ediyorlar sana
    ve baksana
    gözleri ışıl ışıl
    sana yaklaşan ve tozu dumana katan
    bir alayı seyrediyorlar
    kapkara bir taşlığı andıran bu alay da kim
    bir hareketlilik semada…
    bunlar ölüme susamış savaş erleri ensâr!
    ve en ortada simsiyah sarığıyla yâr!
    o an peygamberler ayakta,
    melekler ayakta
    şehitler ayakta…
    ey mekke kalkabilirsen sen de kalk
    çünkü gönüllere safâ geliyor
    hazreti muhammed mustafa! geliyor

    -----
    sekiz yıl geçti aradan
    sensiz tam sekiz yıl geçti…
    gittiğin gece
    uzaktan dönüp kâbe’ye bakınca;
    “mekke!” demiştin,
    “sen benim için bütün dünyadan daha değerlisin
    ama senin insanların beni rahat bırakmıyor”
    deyip gitmiştin.
    yıldızlar da seninle birlikte gitmişti.
    kapkaranlık geceler kalmıştı ardında.
    mekke öksüz kalmıştı.
    ve mekke çocukları…
    çocuklar hep
    sümeyye’nin toprağa düştüğü yerde oynadı,
    habbâb bin eret’in ateşe atıldığı yerde oynadı
    hane-i saadetin üzerinde
    sevr mağarasından kalma güvercinler bekledi seni .
    kâbe-i muazzama’da namaz kılışını özleyen hârem,
    haticetül kübrâ’nın hatıraları,
    o gül kokuna hasret kalan sokaklar bekledi seni.
    şimdi kasva’dan inmez misin ya rasulallah!
    inmez misin ki,
    ayaklarından öpsün mekke toprakları
    ve kaldırmaz mısın başını ki
    nur çehreni seyretsin âlem

    işte rasulullah’ın nur yüzü göründü.
    işte rasulullah bakıyor.
    başında yemen işi simsiyah bir sarık.
    o alnındaki nura kurban olalım.
    rasulullah kâbe’ye bakıyor.
    ve işaret ediyor hz. bilâl’e…
    bilâl, kabe-i muazzamâ’nın üzerinde…
    şimdi bilâli dinlesin yer ve gök.
  • medine'de sistemini kuran hz muhammed'in orgutlenip ordu organize ederek mekke'ye geri donup birkac yil once yarim kalan hesabini tamamlamasi.
  • mekke'nin fethi gönüllerin fethidir.

    tarihinden, kendinden, ruhundan, islamından haberi olmayanların, peygamber'e - sallallahu aleyhi ve sellem - sevdalı olmayanların anlamayacağı, dünya ve islam tarihinin en büyük olaylarından biridir mekke'nin fethi...

    kur'an da millet kelimesinin dinle aynı anlamda kullanıldığını ve milliyetçiliğin esas anlamının din kardeşliği olduğunu bilmeyenlerin ise hiç kavrayamayacağı bir büyük devrimdir mekke'nin fethi.
  • sonsuz kalıcı bir fetihtir.
  • tarihi yanlış olan fetihtir zira ordular 1 ocak'da yola çıkmış, mekke 11 ocak 630'da fethedilmiştir. o yüzden diyorum ki element uydurmayın bi tarafınızdan.
hesabın var mı? giriş yap