• super halkla ilişkiler kitabı yazarı. kitap o kadar süperdir ki, amerikan üniversitelerinde de okutulduğu söylenmektedir. * *
  • pipo sevici halkla iliskici..
  • şöyle nadide bir yazı yazmış kişi..

    ...

    türkiye’de futbol ve halkin önlenemez yanilgisi

    türkiye’nin uzun yıllar önemli yanlışlar yaptığı iyi yönetilemediği,siyasal tercihlerin ülke çıkarıyla uyuşmadığı,emeği ile geçinenlere büyük haksızlık edildiği bir çok örnek vardır. sözgelimi kurtuluş savaşını biz, yüzbin dolayındaki yurtsever ve kuvay-ı milliye ruhuyla yoğrulmuş insanların sayesinde kazanmışızdır. ege’de işgal kuvvetlerine toptan gıda satan ve yunan genelkurmayının emriyle parasını peşin alan ticaret erbabı kurtuluş savaşına hiç destek vermediği gibi dumlupınar’da düşmanın bozulduğunu duyunca üzüntülerinden kepenk bile kapatmışlardır. bunların içinde gayrimüslim olanların yanında müslüman türk olanlar da vardır. hatta bunlar çoğunluktadır. ismet paşa’nın “biz sadece düşmanla değil halkla da savaşıyoruz” sözü boşuna söylenmemiştir. yurdun her köşesinden çatlak ses çıkmış, işbirliği isteyenler olmuş, kemalistleri vatan haini olarak niteleyenler çıkmıştır. bu savaşla halk vatanı değil dini kurtarmak telaşındadır. bu savaş bu amaca dönük olduğu sürece halktan destek bulmuştur. ama bu destek çok cılızdır. sonunda iş yukarıda da belirttiğimiz gibi yüzbin insanın sırtında kalmıştır.
    bir yönetici kesim olmadıkça halkın tercihi doğruya, güzele fiilen yöneltilemez. ama ne var ki, siyasal olarak halkın büyük çoğunluğu kendi çıkarlarına ters düşenleri yeğlemiştir. seçtiği kimseler kendine tuzak kuranlardır. kendini geri bırakanlardır. kendinin ekmeğini elinden alanlardır. bu yaklaşım, yıllardır sosyal bilim literatüründe yadsınmış halkın hiçbir zaman yanlış yapmayacağı, tercihlerinin doğru olduğu söylene gelmiştir. bu söylem, halkı boşu boşuna yücelten, içeriği olmayan ve 19.yüzyılda kalmış siyasal yaklaşımların bir sonucudur.
    türk insanı bir çok konuda yanılmıştır. bu yanılgılardan bir tanesini futbolumuzda yaşamaktayız. türk halkının futbolla ilgili olarak yaptığı tercihler, yanılgı halkalarından bir tanesidir ve zaman zaman da önem kazanmaktadır. yine türk insanının futbola yaklaşımı, kendisi hakkında çok daha net ve açık kararlar vermemizi sağlayabilecek ip uçlarını taşır.
    türkiye’nin % 90’ı istanbul’un üç takımını tutar. bunların adı üç büyüktür. futbolun kaymağını bunlar yediği gibi, aynı zamanda otomatiğe bağlanmış bir rant akımının da bekçi ve tasarımcılarıdır. bu takımların peşine takılan insanımızın sergilediği bu durumu başka hiçbir ülkede göremeyiz. fransa’da paris saint germain’i tutan marsilyalı yoktur. çünkü marsilya ayrı bir kimlik, ayrı bir yaşam biçimi, ayrı bir çıkardır ve paris’ten her yönüyle farklıdır. hiçbir romalı milan’ı tutmaz. kendi kentinin değerlerine, kentsel kültürü ile birlikte futbolda da sahip çıkar. bunun için takımının mutlaka şampiyon olması ve şampiyonluğa oynaması gerekmez. yine bu ülkelerde futbol rantı sadece birkaç kulübe tahsisli değildir.
    bizim üç kulübümüz için futbolcu yetiştirme hiçbir zaman önemli bir amaç olmamıştır. anadolu takımlarında gözlerine kestirdikleri futbolcuları parayla, şöhretle kandırıp aklını çelerler. bazen de futbolcuları transfer dönemi öncesi kaçırıp göz altına alırlar ve imza attırırlar. medyada sesleri hep ön plandadır. televizyon yayınlarından aslan payını bunlar alır. bir anadolu takımına yenildiklerinde tüm medya ve özellikle bu kulüplerin amigo yazarları akıl almaz bahanelere sığınırlar, hakemlere yüklenirler. maçlarda bu üç takım aleyhine kolay kolay düdük çalınmaz. tersi olursa günlerce gazetelerde ve medyada talihsiz hakemin özel hayatına kadar her şey didik didik edilir. federasyon yönetiminde bu takımların temsilcileri vardır. yine bu takımlar devlete vergi borçlarını pek ödemezler, iki de bir bunlar için özel indirimli vergi tarifeleri yürürlüğe girer ya da ödeme kolaylığı getirilir, borçlar zamana yayılır. devlet bunlara karşı yumuşak karınlıdır. cumhurbaşkanı da, başbakanı da, genelkurmay başkanı da bu takımlardan birini tutar. gazetelerde belirli bir takıma endeksli amigo yazarlar bulunmaktadır. görevleri takımla ilgili, taraflı bilgi aktarmak ve yorum yapmaktır. zaten bu yüzden para almaktadırlar. kendi ülkesinde kimsesiz duruma düşen anadolu takımı için tek söz ya söylenir ya söylenmez. ama işin işletme açısından mantığı da budur. çünkü üç büyüklerin galip geldiği haftalarda futbol gazetelerinin satışı katlanmaktadır. ülke insanı kendi kentine ihanet ederek bu üç takımın peşine takılmıştır. bilmez ki başına gelenlerin büyük bölümü istanbul’un bu “zadegan” ve “mütegallibesinin” yıllardır sürdürdüğü bir oyunun parçası ya da sonucudur. anadolu’ da bir çok kentin yarı aç çocuğu bu kulüplere kapağı atmak için çırpınıp durur. istanbul ile hiçbir bağıntısı olmayan, istanbul’a hayat boyu gitme şansı olmayan hatta stadyuma gittiğinde yıllardır peşinden koştuğu kulübün tribününde oturamayacak olan insanların yanılgısı, kendi kentinin doğal değerlerini bir yana itip istanbul’un peşine takılan milyonlarca insanın ulusal yanlışı ve bilinçsizliği, kentini ve ülkesini nasıl sevmesi gerektiğini bilen kişileri üzmektedir. çünkü bu durum yalnızca bir futbol yanılgısı değil aynı zamanda toplumun belirli sorun ve olaylar karşısında nasıl davranacağının bir göstergesidir. kendi kentinin ya da bölgesinin değerlerini koruyamayan ve böyle bir endişesi olmayan insanların başka sorunlar karşısında da yanlışa düşmeyeceğini kimse savlayamaz. işte size taze bir örnek : kendisini şahsen tanıdığım manisa milletvekili erdoğan yetenç, samsunspor yenilgisi üzerine, beşiktaş’ın haklarını korumak sanki kendisine kalmışçasına, soru önergesi vermeye kalkışmıştır. ama hiçbir manisalı da “ey milletvekili sen beşiktaş yerine vestel manisasporun sorunlarına el at, ona yardımcı ol ” dememekte, hatta onu destekleyen bir çok manisalı bulunmaktadır. zaten sorun da buradadır. yenildiği maçlarda bile rakibinden güzel futbol oynayan ve üç büyükleri sık sık yenen gençlerbirliği bu maçlarda kendi kentinde, ankara seyircisi tarafından yuhalanmaktadır. birkaç sene önce galatasaray antalya’da antalyasporu 3-0 yendiğinde antalyalılar sokaklara dökülüp “ niye bize 5 atmadın” diye cim bom lehine tezahürat yaptıklarına ben tiksinerek şahit olmuşumdur. ligde temsilcisi olmayan üçüncü büyük ilimiz izmir’in bu konudaki mukadderatını kuşkusuz izmir’linin hatta ege’linin kendisi çizmiştir. şimdi ikinci ligde birbirleriyle uğraşmaktalar. bir de çeşitli illerde sözgelimi konyalı fenerliler, ankaralı beşiktaşlılar, izmirli cimbomlar gibi işbirlikçi dernekler vardır. kendi kentlerinin değerlerine, öz kurumlarına alenen ihanet eden bu dernekleri, istanbul arada sırada yoklayarak, sırtlarını okşar.
    yukarıda örneklerle açıklamaya çalıştığımız yanlışlar, özde başka yanlışlarla bağıntılıdır, başka yanlışların bir sonucudur. türk insanı futbolda gereken yerde duramamıştır. bu konuda ne yeteneği vardır ne de gücü. çünkü futbolda da su başını devler tutmuştur. medya, bürokrat, işadamı ve siyasetçinin desteğiyle ve en önemlisi hiçbir şeyin farkında olmayan ve edebi hayatı gazetelerin sadece resimli futbol sayfalarına bakmak olan , onat kutlar’ın deyimiyle “necip türk insanının” bu konuda verdiği örnek, avrupa’da hatta belki de dünyada tektir ve bize özgüdür.
  • (an itibariyle) ankara universitesi iletisim fakultesi (ilef) halkla iliskiler ve tanitim bolumu baskanligini da yuruten akademisyen... sivil havacilik uzmani ve flight simulator meraklisi hoca...

    (bkz: agzinda pipoyla derse gelen hoca)
  • orta son sınıfta türkçe bilmeyen türkçe öğretmenimi hatırlatır bana hep, tarzı bir tuhaftır, yani sokakta görsen tapu kadastroda memur filan sanırsın ama adam işte bir şekilde profesör olmayı başarmış. halkla ilişkiden ve iletişimden uzak, etinden sütünden ve bilgisinden yararlanamadığımız bir öğretim üyesi.
  • metin kazancı'nın "üç beyazı" hakkında bir örnek daha eklemeden önce şu önbilgiyi vereyim. kendisi diyalogun yaşandığı sırada, anadolu'da tanzimat'tan sonra ortaya çıkan küçük aile işletmelerini anlatmaktadır. yani her hane halkı kendine yetecek kadar üretim yapar ve bunu tüketir. kendi üretemeyeceği şeyleri de * şehirlere gidip alır getirir.

    metin kazancı: (...) insanlar 3 beyaz dışında herşeyi kendisi üretirdi... nedir bu 3 beyaz?
    öğrenci: un...
    mk: un mu? ne unu lan?
    öğr: ne bileyim attım hocam..
    mk: atacaksan düşün de at bari. unu da kendi üretemezse ne yiyecek bu adam?
  • türk insanı neden aptaldır temalı bir ders konusu vardır.
    sebeplerinden en dikkat çekenleri ise; yeterince protein ve fosfor alımı olmaması, taharet'in el yordamı ile yapılması ve küçük aile yapısı.
    aynı gerekçelerin türk insanını çirkin kıldığını da iddia etmektedir.
    hoş bir tarzı var, ama bilim adamı gibi yorum yapmıyor.
  • kitaplarında ilginç göndermeler ve tespitler bulunan akademisyen.

    "toplumumuz bir amaca yönelik olmayıp, sağa sola yalpalayan bir sal gibidir. avrupa'nın en az okuyan, en az kütüphanesi olan ve kütüphaneye en az uğrayan toplumudur. dinsiz olana çok kızar ancak okumayan kişi için hiçbir görüş ve değerlendirmesi yoktur. kafası projelerle değil, siyasal öz ve ideolojilerle doludur." metin kazancı - kamuda ve özel kesimde halkla ilişkiler, sayfa 237
  • ankara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi kamusal ilişkiler dersi final sınavı sonrasında öğrencinin elindeki halkla ilişkiler kitaplarını imzalamıştır kendisi. açıkçası mutlu oldum kitabı imzalatınca, allah uzun ömürler versin şeker gibi adamdır.
  • emekli bir öğretim üyesi olarak göstermeklik bir ders ücreti karşılığı hocalığa devam etmekteydi lakin bir öğrencisinin başörtüsünü eleştirdiği için bugün itibariyle dersten el çektirildi.
    "neden baş örtüsü takıyorsun, neden farz" gibi sorular sorular sormuş..
    çıkarması için baskı yapmış mıdır, rencide edici konuşmuş mudur bilemem ama konu bu..
hesabın var mı? giriş yap