• güneşin altında yeni bir şey yok demenin latincesi. pek meşhur eski deyişlerden biridir bu. hatta baktım kardeşleri nil sub sole novum ile nil novi sub sole de yerini almış aramızda. lakin bendeniz sözden çıktım, seste durayım istedim...
    johann rosenmüller'in bir eseri aynı zamanda nihil novum sub sole. eser demişken bu ses için yazılmış güzelliği biraz ameliyat masasına yatırmalı gibime geliyor.
    evet lutheryen leipzig'te bir besteci, latince iş yapıyor. olur canım niye olmasın lakin rosenmüller iyi halt etmiş birçoklarına göre zira incil'den alıntılarla, ortaçağ katolik şairlerinin metinlerini bir araya getiriyor. hem de "nil canitur"u bernhard von clairvaux'nun imzasını taşıyor. o kim mi? ikinci haçlı seferinin mimarı canım, bir de heloise'in en büyük aşkının en büyük düşmanı. yüzyıllarca yine bernhard amcamızın elinden çıktığı düşünülen rhythmica oratio da önce dietrich buxtehude'nin membra jesu nostri' 'sinde ve membra jesu nostri'nin yedinci kıtası ad faciem'in paul gerhardt tarafından yapılan almanca tercümesine de johann sebastian bach'ın matthaeus passion'unda çıkmıyor mu karşımıza. neyse ki son zamanlarda adı sanı duyulmayan bir adama yamıyorlar da şiiri, saadet zinciri kırılıyor.
    efendim biz polemiğe girmeyelim, eserimizden de uzaklaşmayalım. lakin aşırı protestan bir yerde, bu metnin seçilmesi hakikaten kişinin kendini ateşe atması gibi bir şey, sözün özü bu. ancak sanatçı dediğiniz genelde halktan kopuk oluyor, değil mi monşer...
  • '' ecclesiastes 1''

    ''meaningless meaningless
    says the teacher.
    utterly meaningless
    what do people gain from their labors
    at which they toil under the sun?
    generations come and generations go
    but the earth remains forever
    the sun rises and the sun sets,
    and hurries back to where it rises.
    the wind blows to the south
    and turns to the north;
    round and round it goes
    ever returning on it's course
    all streams flow into the sea
    yet the sea is never full.
    the place the strems come from,
    there they return again.''
    ''vaiz 1
    vaiz der ki:
    herşey boş, boşların boşu.
    güneş altındaki yüklendiğin bütün işlerinden
    insanın kazancı nedir?
    nesiller gelir ve nesiller gider
    dünya sonsuza kadar yerinde durur
    güneş doğar ve güneş batar
    ve doğduğu yere koşar
    rüzgar güneye eser, döner kuzeye eser
    bütün ırmaklar denize dökülür
    ama deniz dolmaz.
    ırmaklar yine geldikleri yere dönerler...''
  • "önce ne olduysa, yine olacak.
    önce ne yapıldıysa, yine yapılacak.
    güneşin altında yeni bir şey yok"

    *

    bir kabulleniş, bir rahatlama. gözün gördüğünden, kulağın duyduğundan sonrası. aydınlık yarınlar, daha da güzeli açıklığa kavuşan günler, dünler, bugünler.

    aslında vaiz'in* bu sözleri, nietzsche'nin bengi dönüş'ü ile aynı anlama geliyor. bakış açıları farklı olsa da. az önce spor salonunda olanlar gibi mesela. ısınalım diye yapılan hareketler, egzersiz bitiminde soğuyalım diyerek tekrar yapılıyor. arada olanlar yaşamın tekrarı gibi, bitmek bilmeyen bir döngü. her biri on beşerden dörder set; kol, bacak, karın ve popo.

    amor fati diyor nietzsche, yani kaderini sev. kader dediği de sonsuz kere tekrarlanacak olan anlar bütünü. her biri sensin diyor; mükemmel bir hayat yaşasan da, pişmanlık duvarları ile örülü olsa da yaşamın. işin güzelliği de burada zaten, pişmanlık falan kalmıyor ortada bunu iyicene idrak ettiğinde, mükemmellik de o keskin anlamını yitiriyor, kutsal bir idea olmaktan çıkıyor yani. eğrisiyle doğrusuyla bu benim gibi bir kişisel gelişim zırvası değil üstelik.

    bengi dönüş evrene atfedilmiş bir fikir esasında. dünyada süregiden yaşam bunun sadece küçük bir parçası ve ondan ayrı tutulamaz. güneş her akşam batıp her sabah yeniden doğacak. batıyor ve doğuyor, doğacak ve batacak. ta ki soğuyana dek. ki o zaman da başka güneşler onun yerini alacak. yani her şey bir diğerine dönüşerek, başı ve sonu olmayan bir evrende sonsuz kere beng'e dönecek.

    süleyman ne yapıyor peki, her yerde bilgeliği arıyor. güneşin altında yapılan bütün işleri anlamaya adadım kendimi, yeni bir şey göremedim diyor. varsa yeni bir şey olduğunu iddia eden, çıksın ortaya söylesin diyor. rüzgârı kovalamaktan başka bir iş değil tanrı'dan öte bir anlam aramak diyor. e tabii, sırtını sağlam kayaya yasladığı için pek bir şey söylenmiyor süleyman'ın sözleri üzerine.

    nietzsche'nin de bunu bir temele oturtacak artık zamanı, gücü, enerjisi, belki de akıl sağlığı kalmadığı için bengi dönüş, amor fati ve nihil novum sub sole üçgeninde biz kendi yolumuzu bulmak zorundayız. yormuyor da bu fikir insanı, aksine bu bakış açısına teslim olduğunda, işte bu diyesi geliyor. hatta ömrün kalanında zihninin derinlerinde sadece bu düşünce ile hemhal olabilir gibi geliyor.

    hiçbir şey için geç değil, hiçbir şey için erken de, değil, hiçbir şey için hiçbir şey değil esasında. çünkü tekrarın tek ve biricik anlamı tekrardır bu durumda, neyin ne zaman olduğunun da bir önemi yok. geçip gitmiş günlerin tek vasfı geçip gitmiş olmalarıdır, geçip giden günlerin ise geçip gidiyor olması. tekrar tekrar yaşanacağını varsayarsak bu vasıf da ortadan kalkıyor. ne yaşadıysan zaten yaşamıştın ve tekrar yaşayacaksın.

    aslında zamanın doğrusallığını reddediş niteliğinde bu, zaman kavramının kendisini hatta. her şey tek bir anda olup bitiyor ve birbiri üstüne yığılıyor durmadan. katman katman. o yüzden geçmiş diye bir şey yok, gelecek diye de. işte bütün olasılıkların toplamısın sen. şimdi nefes alan bir canlı, bir kaya parçası, bir su damlası, bir düşünce, bir renk ya da atom parçacığı. karanlık maddesin, zihinde beliren bir imgesin belki. beng'sin sen, yani aynı anda her şey ve tek bir şey.

    nietszche insanların bunu idrak edemediğini iddia ediyor. anlaşılmayacak bir şey yok canım, her şey çok açık değil mi aslında? bir şeyin, kendini sonsuz kere tekrar etmesinin başka ne gibi bir anlamı olabilir? üstelik, bunu olumsuzlamak üzere verdiği örnekteki gibi, bir şeytanın gelip bunu kulağımıza fısıldaması gerekmiyor. neden bu şekilde yaklaştığını da merak etmiyor değilim. çok mu çıldırtıcı bir düşünce bu?

    ne arıyordun da tatmin olmadın diyesim geliyor. süleyman gibi bunu olgunlukla karşılayacak bir kudretin yok muydu acaba. ya da tanrı öldü derken içten içe bu ölüme kendini ikna edecek bir çıkar yol mu arıyordun, ne yapıyordun. her neyse, herkeste olduğu gibi, senin de söylediklerinde derin anlamlar aramak gibi bir niyetim yok.

    fakat yine de amor fati'de oluş'a işaret eden sevme, kabullenme haline ben olsam varlık kavramını da dahil ederdim. tamam, oluşu, bengi dönüş'ü kabul ettik, süleyman da aynı şeyi söylüyor zaten, bütün ırmaklar denize akar yine de deniz dolmaz, ırmaklar hep çıktıkları yere döner diyor. fakat ırmağın akma halini değil de ırmağın ırmak olma halini nereye koyacağız. yani oluş değil demek istiyorum insanı hezeyana sürükleyen; var olma hali, varlığın kendisi, varoluş, yani salt varlık.

    varlık kavramının kendisi dışında hiçbir şey, hiçbir oluş daha doğrusu, ilgilendirmiyor beni. güneşin altında olan herhangi bir şey şaşırtıcı olmaktan çok uzak. isteyen kamçatka'ya yerleşip ıssızlığa teslim etsin kendini, isteyen paul morphy gibi sokaklarda el feneriyle tanrı'yı aramaya çıksın, umurumda değil. süleyman'a katılıyorum, yapılacak veyahut söylenecek yeni bir şey yok. nietzsche'ye de katılıyorum, olacak olan bellidir, sonsuz döngü, bengi dönüş.

    e ne yapacağız o zaman? hiçbir şey esasında. her zaman ne yapıyorsak onu yapmaya devam edeceğiz, yaşamaya ya da var olmaya. sevineceğiz, üzüleceğiz, mutlu olacağız ve ağıtlar yakacağız durmadan. kutsal bir amaç, nihai bir anlam olmadan. halbuki kısacık bir dans videosu ile nasıl da güzelleşmişti günüm. şimdi bir yanımda nietzsche bir yanımda hz. süleyman, bu nihilist sis perdesinin ardından boş boş birbirimize bakıyoruz.

    her neyse yaşamın cazip tarafları var sonuçta inkar edilemez, güzel şeyler var yani. tahin pekmez var, bir çocuğun gülücükler saçarak anne deyişi var -ki ömre bedel, arkadaşlarla içilen biralar var, güzel müzikler, esaslı şiirler. arada aşk var, sevgi var. gün batımında akşamüstü kızıllıklarının güzelliği var. bin kere daha yaşar mısın bu hayatı deseler yaşarım, varolmanın dayanılmaz ağırlığını bile bile, yine de yaşarım.

    ...

    bu ekşi sözlük'ün de tutulacak bir tarafı kalmadı, burada yazmak için motivasyonum yok, söylenecek yeni bir şey de yok, adios amigos!
hesabın var mı? giriş yap