• ingiliz şair ve jazz eleştirmeni. neo-romantik ve bireysel şiirler yazmıştır, fakat aşırı duygusallık ve kendine acımadan hep uzak durmuştur.

    since the majority of me
    rejects the majority of you,
    debating ends forwith, and we
    divide.
  • taşralı buruk ingiliz şairi. onu anlamak için bir şiirini okumalı hemen:

    söyleyecek bir şey yok

    uluslar için, ayrık otları denli cılız
    göçebe kavimler için, kayalar arasında
    kısa boylu, asık suratlı kabilelerde
    ve habis parke taşları gibi kenetli ailelerde
    fabrika şehirlerindeki karanlık sabahlarda
    ağır ağır ölmektir hayat.

    ve tüm ellerindeki
    yaratma ya da kutsama
    sevgi ya da para ölçme yolları
    ağır ağır ölmek yollarıdır

    mızrakla domuz avlayarak veya
    bahçede çay partileri vererek geçen bir gün
    tanık iskemlesinde veya
    doğum masasındaki saatler
    hep ağır ağır ilerler ölüme doğru

    ve kimine bunu söylemek
    hiçbir şey demez, kimine de
    hiçbir şey bırakmaz söyleyecek.

    (çeviri: ş.altınel, r.margulies, bizans)
  • gecen yuzyilin shakespeare'si desek yeridir. daha dogrusu britanya'nin zebercet'i demek lazim. hatunsuz, parasiz, umutsuz, geleceksiz bir yazardir. siirden once roman yazmistir, sonra siire kaymistir. iyi de etmistir. kinglsey amis'in ve ted hughes'in siki dostudur. ayrica cok da veciz bir laf etmistir zamaninda. demistir ki, "olmak istediginiz hicbirsey olamadiginizda ve olmamak istediginiz herseyi olmamayi basardiginizda, yaptiginiz sey kutuphaneciliktir."

    yuksek pencereler

    sokakta genc bir cift gordum mu,
    tahmin edip oglanın kızı siktigini
    ve hap, diyafram turu bir sey kullandıgını kızın da,
    anlarim bunun o cennet oldugunu

    yaslı olan herkesin hayat boyu dusunu kurdugu:
    tum bag ve toreler itilmis bir yana
    modası gecmis bir bicerdover gibi
    ve herkes oturmus o uzun kaydıraga,

    kayıyor mutluluga doğru. acaba görenler beni de
    demisler midir kırk yıl önce bundan:
    "hayat diye buna denir iste!
    ne tanrı var artık, ne terlemek korkudan

    cehennemi filan dusunup, ne gerek saklamaya
    kendisinin nasıl gorundugunu rahipten:
    bunun kusagı oturup o uzun kaydıraga
    kayıp gidecekler kuslar gibi?" ve geliyor hemen

    sozcukler yerine goruntusu yuksek pencerelerin:
    camlar gunesi kavrayan
    ve onların ardındaki hava, mavi, derin
    hicbir sey barındırmayan, hicbir yerde olmayan ve sonu
    bulunmayan.
  • papyonunu, gözlüklerini takıp efendi efendi işine, kütüphanesine giden, sonra da this be the verse gibi bir şiiri yazan, bununla da yetinmeyip poet laureate olan çelişkiler yumağı şair.
  • "deprivation is for me what daffodils were for wordsworth"
  • "niye daha zor, neden,
    o sözcükleri bulmak, hem sevecen, hem içten,
    ya da en azından, ne kırıcı, ne de yalan."

    şavkar altınel roni margulies kardeşler çevirisiyle

    yatakta konuşmak'tan...

    (bkz: talking in bed)
  • (bkz: 1914)
  • "when you get to the top, there is nowhere to go but down, but the beatles could not get down. there they remain, unreachable, frozen, fabulous." repliginin sahibi ki$i.
  • sanıyorum ki, ingiltere'de edebiyat derslerinde bu şair-i azamların en bir sevdiğimini "dark, grim, hede" diye belletiyorlar çoluğa çocuğa, çünkü ne zaman edebiyatla çok da fazla ilgisi olmayan bir ingilizle konuşsam bu sıfatlar dökülüyor ağızlarından. "yes, i like larkin, isn't he a little bit grim, though?" "evet canim, i like it that way" demiyorum nedense, belki demeliyim. kotumser olabilir, ama sıkıcı asla. yukardaki beatlesla ilgili sözlerini okuyunca şu dizeleri geldi bir de aklıma:

    sexual intercourse began
    in nineteen sixty-three
    (which was rather late for me)
    between the end of the chatterley * ban
    and the beatles' first lp.

    (bkz: annus mirabilis)
  • 1922 coventry doğumlu şair.
hesabın var mı? giriş yap