philip larkin
-
ingiliz şair ve jazz eleştirmeni. neo-romantik ve bireysel şiirler yazmıştır, fakat aşırı duygusallık ve kendine acımadan hep uzak durmuştur.
since the majority of me
rejects the majority of you,
debating ends forwith, and we
divide. -
taşralı buruk ingiliz şairi. onu anlamak için bir şiirini okumalı hemen:
söyleyecek bir şey yok
uluslar için, ayrık otları denli cılız
göçebe kavimler için, kayalar arasında
kısa boylu, asık suratlı kabilelerde
ve habis parke taşları gibi kenetli ailelerde
fabrika şehirlerindeki karanlık sabahlarda
ağır ağır ölmektir hayat.
ve tüm ellerindeki
yaratma ya da kutsama
sevgi ya da para ölçme yolları
ağır ağır ölmek yollarıdır
mızrakla domuz avlayarak veya
bahçede çay partileri vererek geçen bir gün
tanık iskemlesinde veya
doğum masasındaki saatler
hep ağır ağır ilerler ölüme doğru
ve kimine bunu söylemek
hiçbir şey demez, kimine de
hiçbir şey bırakmaz söyleyecek.
(çeviri: ş.altınel, r.margulies, bizans) -
gecen yuzyilin shakespeare'si desek yeridir. daha dogrusu britanya'nin zebercet'i demek lazim. hatunsuz, parasiz, umutsuz, geleceksiz bir yazardir. siirden once roman yazmistir, sonra siire kaymistir. iyi de etmistir. kinglsey amis'in ve ted hughes'in siki dostudur. ayrica cok da veciz bir laf etmistir zamaninda. demistir ki, "olmak istediginiz hicbirsey olamadiginizda ve olmamak istediginiz herseyi olmamayi basardiginizda, yaptiginiz sey kutuphaneciliktir."
yuksek pencereler
sokakta genc bir cift gordum mu,
tahmin edip oglanın kızı siktigini
ve hap, diyafram turu bir sey kullandıgını kızın da,
anlarim bunun o cennet oldugunu
yaslı olan herkesin hayat boyu dusunu kurdugu:
tum bag ve toreler itilmis bir yana
modası gecmis bir bicerdover gibi
ve herkes oturmus o uzun kaydıraga,
kayıyor mutluluga doğru. acaba görenler beni de
demisler midir kırk yıl önce bundan:
"hayat diye buna denir iste!
ne tanrı var artık, ne terlemek korkudan
cehennemi filan dusunup, ne gerek saklamaya
kendisinin nasıl gorundugunu rahipten:
bunun kusagı oturup o uzun kaydıraga
kayıp gidecekler kuslar gibi?" ve geliyor hemen
sozcukler yerine goruntusu yuksek pencerelerin:
camlar gunesi kavrayan
ve onların ardındaki hava, mavi, derin
hicbir sey barındırmayan, hicbir yerde olmayan ve sonu
bulunmayan. -
papyonunu, gözlüklerini takıp efendi efendi işine, kütüphanesine giden, sonra da this be the verse gibi bir şiiri yazan, bununla da yetinmeyip poet laureate olan çelişkiler yumağı şair.
-
"deprivation is for me what daffodils were for wordsworth"
-
"niye daha zor, neden,
o sözcükleri bulmak, hem sevecen, hem içten,
ya da en azından, ne kırıcı, ne de yalan."
şavkar altınel roni margulies kardeşler çevirisiyle
yatakta konuşmak'tan...
(bkz: talking in bed) -
(bkz: 1914)
-
"when you get to the top, there is nowhere to go but down, but the beatles could not get down. there they remain, unreachable, frozen, fabulous." repliginin sahibi ki$i.
-
sanıyorum ki, ingiltere'de edebiyat derslerinde bu şair-i azamların en bir sevdiğimini "dark, grim, hede" diye belletiyorlar çoluğa çocuğa, çünkü ne zaman edebiyatla çok da fazla ilgisi olmayan bir ingilizle konuşsam bu sıfatlar dökülüyor ağızlarından. "yes, i like larkin, isn't he a little bit grim, though?" "evet canim, i like it that way" demiyorum nedense, belki demeliyim. kotumser olabilir, ama sıkıcı asla. yukardaki beatlesla ilgili sözlerini okuyunca şu dizeleri geldi bir de aklıma:
sexual intercourse began
in nineteen sixty-three
(which was rather late for me)
between the end of the chatterley * ban
and the beatles' first lp.
(bkz: annus mirabilis) -
1922 coventry doğumlu şair.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap