• i'm glad you are a girl
    i'm pleased to know you (tanışmaya-memnun-olmak)
    i like you for you
    i'm happy you're growing up

    reach and you won't lose me
    destroy the objective, but still sur- vur- vive
    you are angry and that's okay (evet)

    forgetful or pretending (yoksa?)
    tired, ill, or angry, or cold
    more assured of what to do (not sure about what to do?)
    but i do care for you

    (sessizlik)

    reach and you won't lose me (won't...lose...me...)
    destroy the objective, but still survive
    you are angry and that's okay (...elbette)
    i am not afraid of your anger
    what do you need? what do you want?
    i love you and i know that you can figure it out (yatmadan önce 3 kere)

    şüphesizdir ki insanlığa en büyük armağanlardan biridir. kendine yazılan ve yazılacak tasvirlerin ve destanların hiçbirisi neler olduğuna dair asla tam bir tasvire ulaşamasa da, yeryüzünün 23 27'sini bile yerinden oynatacak bir iç dinamik hareketlenmesine sebep olacağına dair ciddi bahisler dönmektedir. elbette, insanlığın ulaşabileceği son nokta değildir elbet, ancak fezaya çıkmakvari bir doğa olayı sonucu aramıza düşüveren bu adı konulamayacak şey. insana önce tanrıya, sonra da kulaklarına müteşekkir kalacak bir deneyimden başkası değil. bir daha gelmeyeceklerini biliyoruz, anladık da, şu doksanlar biraz daha uzun olsaydı ne kaybederdik nihayetinde hığ, diye sormadan da edemiyor insan. yoksa 93 nere, four calender cafe kime. atmosfere giren bir ses malum olduğu üzere armut (ya da kiraz) gibi asılı kalır. istediğin yerinden çekiştir, istediğin yerinden ezberle. zaten senin için ne yapacağını bilemeyen birileri olduğu sürece korkmaya da hiç gerek yok ki. ama bir şeyden korkmaya yine de gerek var. zaman. zamanın o kadar hızlı geçmesi, işte böyle durumlarda endişe verici. alt tarafı 5 dakika 15 saniye. 5 dakika ve 15 saniyenin insan hayatının ne kadar kısa bir süresi olduğunu hatırlatan şarkıdır aynı zamanda. hatta bu yüzden kimine göre otobüsle gideceği yolu inatla ve ısrarla ve aşkla yürüten şarkıdır kimine. bir 5 dakika 15 saniye daha yaşayabilmek için kimi zaman çok pure bahaneler gerekir insana, hayatında.
  • dünya'da içten sorulmuş bir nasılsın?'dan daha güzel bir soru varsa, o da yine samimi bir şekilde sorulmuş ''what do you need? what do you want?''tır. akabinde gelecek cevabı ''i do care for you'' ile önemsediğini gösterebilmek, cevaptan korkmayıp ''i am not afraid of your anger'' diyebilmekten daha güzel bir şey varsa, o da bu sözleri duyabilmektir.

    sağolsun, bu şarkı demeye dilimin varmadığı şey bu ihtiyacımızı fazlasıyla karşılıyor. bir de yetmiyor, artık kalmayan umudumuzu ve inancımızı da tazelemeye çalışıyor. evet, ne diyorduk, i love you.
  • fr. saf, katıksız. (bkz: pure)
  • bu şarkının malum noktasından itibaren öyle yoğun bir duygu patlaması vardır ki kelimeler ile tarifi pek zordur. ilk dinleyişinizde noluyo lan dersiniz.
  • nişanyan'a göre pürün anlamlarından biri farsça, biri fransızca kökenli. farsça pur, dolu, çok anlamıma geliyormuş. geçmişini sanskritçe purnaya kadar uzatmak mümkünmüş. pür neşe, pür nur* bu purdan uzayan pür türevleri.
  • paying user ratio ifadesinin kısa hali.

    ödeme yapan kullanıcı sayısının total kullanıcıya oranını ifade eder.
  • almanca'da "saf, sade, temiz" anlamina gelen sözcük (adjektiv/ sifat).

    genel gecerli bir kalip olarak "die pure freude" örnegi verilebilir. "safi sevinc" anlamina gelir.
  • bkz. pürpak almancası pür diye okunup da oradan geliyor olabilir
  • sivas çevresindeki bazı köylerde alçı taşına verilen isim. zannediyorum ki ermenice bur (kireç, alçı) kelimesiyle alakalıdır.

    örneğin: türkiye kültür portalı / kaya mağaraları / diğer özellikler
  • ibr. zar (bkz: purim)
hesabın var mı? giriş yap