13 entry daha
  • ayça alemdaroğlu 'nun kaleminden, 91 'de nasıl yükselişe geçtiğine dair ipuçlar aldığımız partidir.

    "refah partisi'ni yeniden düşünmek:
    1991 reklam kampanyasının analizi*

    ayça alemdaroğlu**

    türkiye'nin modernleşme tarihinde, gelenek ve geleneğin en önde gelen kaynağı olan islam, modernleşme sürecinin insan hayatlarında yarattığı memnuniyetsizliğin bir temsili olarak politik ve ideolojik bir görev üstlenmiştir. 19.yy dan bu yana islam dini, modernleşme yolunda bir engel olarak algılanmış, bu görüşün devamı olarakta milli nizam-milli selamet-refah partisi çizgisi söyleminin islama olan vurgusu dolayısıyla kemalist modernleşme projesine anti-modernist bir meydan okuma olarak değerlendirilmiştir. refah partisini ve fazilet partisine uzanan o çizgiyi anlamada ve açıklamada sıkça kullanılan bu kavrayış, türkiye'nin siyasal yaşamında önemli bir tıkanıklığa yol açmaktadır.

    bu çalışma, türk siyasal yaşamını ve özelliklede refah partisi geleneğini açıklamada kullanılan modern- anti-modern ikiliği ekseninde şekillenen çerçevenin sınırlarını yeni anlamlar katarak genişletmek ve bu doğrultuda refah partisini yeniden düşünme çabasıdır. bu çaba doğrultusunda, 1991 genel seçimlerinde refah partisi'nin an ajans tarafından düzenlenen reklam kampanyası metinlerine başvurulmuştur.1

    1991 reklam kampanyasının seçilmesindeki temel neden, kampanyanın refah partisi'nin kitle ile kurduğu iletişimde, ruşen çakır'a (1994) referansla, tebliğden propagandaya değişen stratejisini göstermesi açısından önemidir. bu değişim refah partisi'nin oy tabanını kırsaldan kente kaydırma, sadece "inananların" değil kitlelerin partisi olma çabasıdır. reklam metinleri, refah partisinin şehirde kendini yeniden kurduğu anlamları sergilemesi ve bu anlamlar doğrultusunda, partiyi modern anti-modern ikiliği ötesinde anlamak açısından önemlidir. ulusal gazetelerde, televizyonlar ve billboardlarda yayımlanan reklamlar açık olarak refah'ın şehirdeki seçmeni hedeflediğini göstermekte, partinin "modernleşen" yüzünü yansıtmaktadır. partinin kentleri hedefleyen reklamları oy beklentisi ötesinde kentli seçmen gözünde kendini "temize çıkarma", meşrulaşma ve uzlaşma arayışıdır. gerçekten de refah partisi 1991 seçimlerinde ilk defa büyük şehirlerde bir taban bulmuş, geleneksel seçmenini elinde tutarak büyük şehirlere yayılmıştır. kampanyanın önemi ve başarısı refah partisinin programını başarılı bir propaganda stratejisi ile birleştirmesinde yatmaktadır. bu programın adı "adil düzen" dir. içeriğinin ne olduğu değişik çevrelerde çokça tartışılmış fakat parti tarafından tam olarak içi doldurulmamıştır. fakat içeriği ne olursa olsun, adil düzen umutsuzluğa düşmüş, varolan düzenden rahatsız, diğer siyasal partilerden ümidi kesmiş, kültürel ve ekonomik olarak modernleşme sürecinden dışlanmış veya zarar görmüş kitlelere sarılabilecekleri bir ütopya sunma konusunda başarılı olmuştur.

    reklam metinlerine bakacak olursak, türkiye'deki diğer siyasal reklamcılık örneklerinden farklılığı hemen göze çarpar. kısaca söylemek gerekirse, refah partisi'nin 1991 reklam kampanyası diğer partilerden farklı olarak lider imajı yerine, toplumun ekonomik olarak geri kalmış, siyasal ve kültürel olarak dışlanmış, varolan düzenden rahatsız kesimlerini temsil eden kişi imajları ve onların endişeleri, dışlanmışlıkları, ezilmişlikleri üzerine inşa edilmiştir. partinin, türkiye'de toplumun "ezilmiş" kesimlerinde ekonomik yoksunluğun kimlik krizi ile elele gittiğini fark etmesi ve bunu reklamlarda yansıtması, reklamları türkiye'deki diğer siyasal reklamcılık örneklerinden farklı kılmıştır. partinin mesajı "sokaktaki adamı" hedefler. onun sorunlarını, isteklerini paylaşır ve bu sorunların seçkinci olmaktan uzak bir tavırla refah partisi iktidarında çözüleceğini vaad eder.

    reklam metinlerindeki kişi profillerinin iyi bir pazarlama stratejisi sonucunda ortaya çıktığı açıktır. bunu düşündüren ilk neden farklı toplumsal grupların sorunları ve ihtiyaçları kişi imajlarının da yardımıyla metinlerinde başarılı bir şekilde dile getirilmiştir. öyleki metinler bu sorunları yaşayan standard bir seçmen için kendi durumu ile çok kolay yakınlık kurabileceği kişisel anlatımlar içerir. ikinci olarak reklamların yayımlandığı günlük gazeteler okuyucu profiline göre belirlenmiş; ekonomik sorunları dile getiren reklamlar incelenen bütün gazetelerde yayımlanırken (ki bunlar hürriyet, milliyet, cumhuriyet, sabah, zaman and milli gazete) bazı reklamlar örneğin türbanlı bir kız tarafından dile getirilen düşünce özğürlüğü isteği ve kampanyanın en protest metinlerinden biri olan capitalist düzenin, faiz ve fuhuş ile eşitlendiği bir hayat kadınının düzen değişikliği isteği sadece refah partisi'ne yakınlığı ile bilinen gazetelerde çıkmıştır.

    reklamlar gösterirki hedef kitle işçi, memur, köylü, sanayici, genç, emekli, gecekondulu, türbanlı, hayat kadını, demokrat, milliyetçi gibi toplumsal ve ideolojik olarak çeşitli pozisyonlara bölünmüştür. bunların ortak yanları varolan düzenle ilgili ciddi şikayetleri olması ve gelecekten duydukları endişedir. artan enflasyon, dar gelir, yüksek vergi altında ezilen işçi, memur, esnaf ve köylü; aldığı kredinin faizini bile ödeyemeyip iflas eden sanayici, iş bulamayan genç, "huzur" bulamayan emekli, insan haklarına saygı gösterilmesini isteyen türbanlı öğrenci, demokrasiyi, rejimi ve türkiye'nin bağımsızlığını sorgulayan entellektüel ve bunu benzer bir çok toplumsal ve ekonomik konu reklam metinlerinde dile getirilmiştir. metinler, bu kişiler ile refah partisi arasında bir dialog olarak şekillenmiş ve partinin "yeni bir dünya" vaadiyle son bulmuştur.

    yapısal olarak bakıldığında her reklam bir anlatı ve bir imajdan oluşan metinsel bir bütünlük içerir. anlatılar çoğunlukla kişisel hikayeler üzerine kuruludur. ancak türkiye'nin demokrasi, ekonomik eşitsizlik, enflasyon, siyasal yozlaşma, adalet eksikliği, batı'ya olan bağımlılığı gibi sorunlarının daha genel bir perspektiften dile getirildiği anlatılarda vardır. imajlar ise anlatılar ile uyumlu olarak seçilmiş, sakal, bıyık, kasket, başörtüsü ve gözlük gibi nesneler etkin bir şekilde kullanılmıştır. imajlarda insan yüzlerinin yarısı karartılmıştır. bu karanlıkta kaybolmuşların seslenişi olarak yorumlanabilir. ama aynı zamanda insan yüzlerindeki karartı farklı anlamlandırmalara ve çağrışımlara rahatlıkla hizmet edeceği için de kullanılmış olabilir. örneğin, farklı bıyık çeşitleri türkiye'de milliyetçiliğin veya solculuğun sembolleri olarak çağrışıma açıktır. reklamlarda sıkça kullanılan bıyık, yüzlerin yarısı karatıldığı için tam olarak yargıya açık değildir. gözlükde yaygın olarak kullanılan nesnelerden biridir ve özellikle diğerleri ile karşılaştırıldığında daha genel ve entellektüel bir perspektiften yazılmış anlatılara tamamlayıcı olarak kullanılmıştır. reklamlarda gözlük ve bıyık kullanımına ilişkin ilgiç olan bir diğer gözlem ise; gözlük kentli olmanın, merkezde olanın bir göstergesi olarak kullanılırken, bıyık daha çok, kent dışı veya kentin kıyılarında olanın, işleyen çarkın marjininde kalmış olanın sembolü olarak kullanılmıştır.

    reklam metinlerinin diline baktığımızda, dil de kişi profillerine ve anlatılara uygun olarak kullanılmıştır. gündelik dil etkin bir şekilde kullanılmış, örneğin "bereket versin", "hanımın bilezikleri bozdurmak", "ne elde var ne avuçta", "dikiş tutturamamak" gibi sosyal ve kültürel kodlu ifadelere anlatılarda sıkça yer verilmiştir. bu sayede metinler standard bir okuyucuya daha yakın ve açık hale gelmiştir.

    reklam metinlerinin parti ile halktan insanlar arasında bir dialog olduğunu söylemiştim. bu dialogda refah partisinin, dile getirilen şikayetlere ve isteklere verdiği yanıt bazı metinlerde, aslında partinin tüm program ve ideolojisinin adı olarak sunulan milli görüş ve adil düzen vaadinini içerirken, diğerlerinde muhtemelen bu kavramların içerdiği siyasal islam çağrışımı nedeniyle kullanılmasından kaçınılmıştır. örneğin adil düzen, tek bir reklam dışında adil ekonomik düzen olarak geçerken, milli görüş sadece tarım politikasına ve bağımsız dış politikaya olan vurgusu ile iki reklamda yer almıştır.

    reklamlarda ortaya çıkan tablo doğrultusunda iddia edilebilir ki refah partisi'nin toplumsal ve siyasal düzene yöneltiği eleştirinin ve vaadettiği "yeni dünya"nın varolan düzene alternatifi olan, geleneksel olanın dışlanmadığı , anti modern ve gerici olan değil, fakat sekülerlik ve batılılık ile modernlik arasındaki özdeşliğin kırıldığı, geleneksel ile modern arasında varsayılan doğrusal ilişkinin ortadan kalktığı farklı bir modernite tahayülü olarak anlaşılabileceğidir. bunu aslında türkiye'de siyasal alanda milli nizam partisi ile formüle edilip milli selamet ve refah partisi ile devam eden ve aslında kökleri ziya gökalp'te olan kemalist projeye alternatif bir modernlik projesi olarak görebiliriz. kemalist modernleşme projesi geleneksel yaşayış tarzını ve onun en önemli belirleyicilerinden biri olan islamın yerine siyasal ve toplumsal alanda modern, medeni ve positivist değerleri geçirmeyi öngörmüştür. kemalist proje genelde modernliğin batılılaşma ve laiklik ile koşut görüldüğü bir modernlik tahayülünün yansımasıdır. buna karşılık ziya gökalp'i takip eden refah partisi geleneği, gökalp'in medeniyet-kültür ayrımı temelinde, bir anlamda islam ve modernliğin bir sentezini oluşturmaya çalışmıştır. bu anlayış, modernliğin sadece batı'nın bilim ve teknolojisiyle özdeşleştirildiği, kültürünün ve yaşayış tarzının ise dışarıda bırakıldığı bir modernlik anlayışıdr. dolayısıyla önemli olan sadece modenleşmek değil aynı zamanda kültürel değerleri ve kültürün en önemli unsuru olan islamı değerleri koruyarak bağımsız olmaktır. fakat bu anlayışa göre, batı'nın kültürünü ve yaşayış tarzını benimseyerek bağımsız kalmaya olanak yoktu. bu aslında taha parla'nın da vurguladığı gerikalmışlık kompleksinin eşlik ettiği savunmacı bir moderlik tahayülüdür. ama hiç kuşkusuz ki kemalist projeye bir altenatif yaratmaktadır.

    ziya gökalp'in ve onu takiben refah partisi geleneğinin andrew davison'ın secularism and revivalism in turkey kitabında ortaya koyduğu "alternatif modernlikler" kavramlaştırması çerçevesinde daha iyi anlaşılabileceğini düşünüyorum. modern siyasetin, davison'un (1998) dediği gibi, "laik-modern önyargısı", dinin ve siyasetin ayrı iki alan olduğunu ve dinin geçmişe ve gelişmemişe ait olduğu için siyasal alandan tümüyle dışlanması gerektiğini öngörmüştür. bu bağlamda din ve geleneğe olan vurgunun canlanması ve bunun üzerinden yürütülecek bir siyaset, modern siyaset açısından ekonomik ve toplumsal ilerlemeye zarar veren gerici bir harekettir.

    dolayısıyla, modernist projenin tamamen batı'daki tarihsel ve toplumsal değişiklikleri baz alarak ama evrensel bir iddiayla ortaya koyduğu bu siyaset tahayülü, davison'un da vurguladığı modern siyasetin dinamiklerini anlamakta yeterli olmamaktadır. daha önce bir çok kez tekrarlandığı gibi (eisenstadt, 1970; tipps, 1973, sarıbay, 1985; göle, 1999) modern olan hiç bir zaman gelenekseli tamamen yok etmiyor. geleneksel olan kurum ve semboller varlıklarını modern olanla birlikte sürdürüyorlar.

    ancak batı'nın bir çeşit monopoli kurduğu sosyal bilimler bu türden bir varoluşu anlamakta yeterli olamıyor. aynı şekilde modern siyaset bilimi de islamın siyasal alanda canlanmasını ya tamamiyle gözardı ediyor ya da siyasetin gerici unsuru olarak değerlendiriyor. bu noktada "alternatif modernlikler" kavramlaştırması bize modern siyasetin dinamiklerini modern-gerici ikilemi dışında bir perspektiften bakabilmek bir açılım sağlıyor.

    bu kavramsal çerçevenin refah partisi ve o geleneğin modern türkiye'nin siyasal hayatındaki yerini anlamada ve türkiye'de siyasal alanının sınırlarını genişletmede yararlı olacağına inanıyorum. bu bağlamda refah partisi ve o geleneği gerici diye tamamen dışlayıp gündemden düşmeyen bir parti kapatma davası içinde olmak ve türkiye'deki siyaseti bu açıdan bir çıkmaza sürüklemek yerine, bu geleneğin devlete, topluma ve bireye yaklaşımını anlamanın ve ürettiği politikalara bakmanın gerekli olduğuna inanıyorum. ancak böyle bir değerlendirme sonucunda refah parti'sinin kendini farklı olarak tanımladığı ya da farklılığa itildiği noktalarda ürettiği alternatifler var mıdır?; var ise bunlar siyasal ve toplumsal amaçlar doğrultusunda ne kadar yararlıdır görebiliriz.

    tekrar reklam metinlerine dönersek, aslında refah partisinin yarattığı alternatif sadece geleneksel olanı ve gelenekselin en önemli faktörü olan islamı dışlamamasında değil aynı zamanda halkın sistem partileri denen partilerden umudunu kestiği anda ekonomik, siyasal ve kültürel olarak dışlanmış ve ezilmişden yana olan radikal tutumudur. reklamlarda da açıkça görünen bir yanda refah'ın radikal siyasal söylemi, diğer yandan muhafazakar olan toplumsal tahaülüdür. bu noktada tekrar ziya gökalp'e başvurmanın, refah partisi'nin kendini reklamlarda da ele veren toplumsal muhafazakarlığını anlamada yararlı olacağını düşünüyorum.

    gökalp toplumu ortak bir takım ahlaki ve kültürel değerlere dayanan organik bir bütün olarak görüyor. toplumsal uzlaşma, toplumsal barış, dayanışma ve komuniteye olan güçlü vurgu bu kavramlaştırmanın en önemli unsurları. reklamlar gösteriyor ki, refah partisi de ahlaki yozlaşmayı gerek siyasetçiler gerekse toplumsal düzeyde, varolan toplumsal düzenin çürümesinde en önemli sebep görüyor. reklamlarda, toplumsal dayanışmaya ve huzura olan vurgu hemen hemen her metinde dikkat çekiyor. bu bazı reklamlarda komünitenin, bu mahalle olur aile olur, diğer üyelerinden yardım alma teması olarak kendini gösteriyor, bazılarında artan sokak serserileri azalan toplumsal huzur olarak ortaya çıkıyor.

    gökalp'e paralel olarak refah partisi'nin gözünde toplum bir takım mesleklerden ve gruplardan oluşan sınıfsız bir bütünlük. reklamlara bakacak olursak toplum işçi, köylü memur gibi yaptıkları iş temelinde bir takım sosyal gruplara bölünmüş. onları partinin reklamlarında birleştiren tek faktör hepsinin varolan düzenden rahatsız olmaları. dile getirdikleri sıkıntılar her zaman bir türden dışlanmışlığı, ezilmişliği içeriyor. refah partisi toplumsal ve ekonomik olarak çıkarları çatışan grupları sosyo-ekonomik ezilmişlik ve düzenden memnuniyetsizlik temelinde eşitliyor. oysa ki bir işçi ile batmış bir sanayicinin ezilmişlik derecesinin onları sorunsuz bir şekilde eşitliyecek kadar aynı olmadığını dikkate almıyor. parti, "memnuyetsizler" ve "ezilmişler" kategorisi içerisindeki eşitsizliği tamamen gözardı ediyor. dolayısıyla öne sürdüğü "düzen değişikliğinin" kimi ne kadar memnun edeceği belli değil.

    refah partisi'nin toplumsal muhafazakarlığı aslında türkiye'de her türlü toplumsal farklılığı bir tür komünite mensubiyetine dönüştüren kollektivist söylemin bir yansıması. son olarak söylemek gerekirse, refah partisi her ne kadar toplumun daha önce söz almamış kesimlerine hem örgütsel yapısı hem de reklamlarda da açıkça görünen söylemi ile seslerini duyurma, onları toplumsal olarak hareketlenmeleri için bir alan açma iddiasında olsada, ben partinin bu alanı toplumu kontrol edilebilir ve ideal olana uygun olarak değiştirilebilir bir bütünlük olarak görmekle baştan sınırladığını düşünüyorum.

    dipnotlar

    * bu metin, türkiye sosyal bilimler derneği'nin, 6. ulusal sosyal bilimler kongresi'nde (kasım 1999, odtü, ankara) sunulmuştur.

    ** bilkent üniversitesi, siyaset bilimi ve kamu yönetimi bölümü.

    1 refah partisi, 1991 genel seçimlerine reklam kampanyasının hazırlanmasından sonra, seçimlere çok az bir süre kala türkeş'in milliyetçi çalışma partisi ve edibali'nin islahatçı demokrasi partisi ile ittifak yaparak girdi. dolayısıyla kampanya sadece refah partisi'nin insiyatifinde hazırlandı. hatta birkaç seçim bölgesi dışında ittifak partileri ayrı ayrı kampanya yürütmüşlerdir.

    kaynaklar

    çakır, r. 1994: ne şeriat ne demokrasi. istanbul: metis.

    davison a. 1998: secularism and revivalism in turkey. new haven, london: yale university press.

    eisenstadt, s. n. 1970: "breakdowns of modernisation.", in eisenstadt ed., readings in social evolution and development. london.

    parla, t. 1985: the social and political thought of ziya gökalp 1876-1924. leiden: e.j. brill.

    sarıbay a. y. 1985: türkiye'de modernleşme din ve parti politikası: milli selamet partisi örnekolayı. istanbul: alan yayıncılık.

    tipps d. c. 1973: "modernisation theory and comparative study of societies: a critical perspective", ccsh, v.15, n.2 march, in sarıbay, türkiye'de modernleşme din ve parti politikası: milli selamet partisi örnekolayı. "

    http://www.let.leidenuniv.nl/…/tulp/research/aa.htm
  • moderniteyi yaşamadan postmoderniteye geçmiş türkiye 'nin doksanlardaki bana göre, kısa vadede en büyük ayak bağı, uzun vadede ise salt parti çalışanlarının, ideologlarının değil aynı zamanda sosyal demokratı, halk partilisi, merkez sağı hepsinin el birliğiyle türkiye'yi teslim ettikleri parti idi bu.
    siz zannediyor musunuz, akp 'nin ciddi ciddi bir islam devrimi peşinde olduğunu? böyle bir niyet yok, laiklik hususunda tehlike yok, başka tehlikeler varken, laiklik diye bir tehlike yok.
    türkiye cumhuriyeti'nin bugünlerde bu kadar basiretsiz, şu ırak'ta kurulan devletçikin bile karşısında büzülen dış siyaseti salt akp' ile başlamadı ki; 60 sene menderes 'in torunları bu ülkeyi yönettiler hem de, batının ittirmesiyle, hem de binbir demagojiyle, şimdilerde tavan yapan laiklik elden gidiyor korkusuna her ne kadar tüm benliğimle katılmasam da, ki yukarda belirttim bunu, yine dediğim gibi mustafa kemal 'in vefatından sonra, gerek inönü 'nün milli şeflik takıntısı, gerekse zaten gazi 'nin daha yaşarken arasının açıldığı inönü'nün karşısına, yüzyıllarca ümmetçi sistem içinde kavrulmuş halka hilafet, osmanlı ve arapça ezan gibi konulardaki karşı devrim söylemleriyle , sanki öncelikli sorunlarımız bunlarmış gibi, seslenen menderes 'in ülkeye yaşattığı yalancı bahar bugünlere gelmemizdeki etkenlerdir. (son dönemlerde; aytunç altındal 'ın http://www.hilafet.com/dergi/h180-189/h182/02.htm adresinden de okuyabileceğimiz iddiasına göre, hilafeti geri getirme düşüncesi aslında bizzat mustafa kemal 'in vasiyetinde yer alıyormuş. konuyla ilgili diğer kaynak: http://www.madalyon.gen.tr/…k_un_sir_vasiyeti_neydi . onca yaşanan ve türk devrimi göz önünde tutulduğunda; saçmalık!)

    şimdi akp'yi ve icraatlerinin çoğunu samimi bulmayanlar içinde ben de varım; ama bazı gerçekleri de görelim; yeni değil ki bunlar, nizam, selamet ve bu başlıkta ve entiride incelediğim refah. bu kökten fışkırmış her fidanın başı ezildi bu ülkede, antidemokratik bulun bulmayın, sadece bu zihniyetin partileri, örgütleri değil sol'da da fidanların yetişmesine, filizlerin yeşermesine izin olmadı ki, üstad attila ilhan 'ın da sık sık söylediği gibi, önce ulusal ekonomi, ulusal birlik oluşmadan siyasi yelpaze genişlemeye başladı, bu da kuramların yanlış yorumlanmasına, halka ulaştıklarında yanlış tepki görmelerine sebep oldu, her şey birbirine girdi, latin amerika'da sol güçlerin savunduğu düşünceleri, halka ulaşma söylemlerini burada muhafazakar partiler üstlendi, halkçı olması gerekenler halktan koptu. pek amerikan karşıtı olduğunu söyleyen kimi sol örgütler, doğuda ırka dayalı ayrımı destekleyerek, en büyük emperyalist abd'nin politikalarına dolaylı destek oldu. her ideoloji birbirine girdi, dün sağ sol diye birbirine girenler bugün dirsek temasında, en büyük islami cemaatlerden birinin lideri, müslüman komşularımızın başına bomba yağarken, amerika'dan cemaati yönetmeye başladı. e şimdi neresinden eleştireceksiniz akp'yi? kavramlar, pratikler birbirine girmiş durumda. en azından bu başlık altında bir şeyler vereceksem, katkıda bulunacaksam sözlük ruhuna, o halde refah partisi'ni kapatmaya götüren o meşhur konuşmalardan bahsedeyim, örnekler vereyim ki bu entiri de de diğer entirilerimde olduğu gibi aynı şeyleri tekrarlamıyayım;

    * 23 mart 1983 günü, tbmm başkanı hüsamettin cindoruk'un başbakanlığında siyasi parti liderlerinin anayasa değişikliği konusunda yaptıkları 3. toplantıda refah partisi genel başkanı necmettin erbakan;

    "..'benim inandığım şekilde sen yaşayacaksın' tahakkümünün ortadan kalkmasını istiyoruz. çok hukuklu bir sistem olmalı, vatandaş genel prensiplerin içerisinde kendi istediği hukuku kendisi seçmeli, bu bizim tarihimizde de olagelmiştir. bizim tarihimizde çeşitli mezhepler olmuştur. herkes kendi mezhebine göre bir hukuk içinde yaşamıştır ve de herkes huzur içinde yaşamıştır. niçin ben başkasının kalıbına göre yaşamaya mecbur olayım?... hukuku seçme hakkı inanç hürriyetinin ayrılmaz bir parçasıdır."

    * 13.4.1994 tarihinde refah partisi meclis grubunda refah partisi genel başkanı necmettin erbakan;

    "..şimdi ikinci bir önemli nokta, refah partisi iktidara gelecek. adil düzen kurulacak. sorun ne? geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı olacak, kansız mı olacak bu kelimeliri kullanmak bile istemiyorum amma, bunların terörizmi karşısında herkes gerçeği açıkça görsün diye bu kelimeleri kullanma mecburiyetini duyuyorum. türkiye'nin şu anda birşeye karar vermesi lazım. refah partisi adil düzen getirecek. bu kesin şart, geçiş dönemi yumuşak mı olacak, sert mi olacak, tatlı mı olacak, kanlı mı olacak. altmış milyon buna karar verecek."

    * 13.1.1991 günü sivas 'ın sıcak çermik ilçesinde refah partisinin eğitim seminerinde, necmettin erbakan;

    "..sen refah partisi’ne hizmet etmezsen hiçbir ibadetin kabul olmaz. çünkü başka türlü müslamanlık olmaz. başka türlü kurtuluş yok... refah bu ordudur. bütün gücünle bu ordunun büyümesi için çalışacaksın. çalışmaz isen patates dinindensin... bu parti islami cihad ordusudur. kendi kendine cihad ediyorum diye faaliyette bulunamazsın. karargaha bağlı olmak zorundasın, her faaliyette karargaha bağlı olmak zorundayız. karargaha danışılmadan yapılan faaliyetler tefrikadır. çalışacaksan, burada çalışacaksın. müslüman mısın? bu orduda asker olmaya mecbursun... cihada para vermeden müslüman olunmaz. kişinin müslümanlığı, cihada verdiği para ile ölçülür. bir müslüman, zekatını götürüp fakire veremez. zekatını beytülmale, cihad ordusunun karargahına, ilçe teşkilatının başkanlığına verecektir. biz müslümanız. biz kur'anı hakim kılmak isteyene gideceğiz. hepimiz refahçı olmaya mecburuz, çünkü cihad ediyoruz... şuurla refaha çalışan cennete gidiyor. neden? çünkü refah demek kur'an nizamını hakim kılmak için çalışmak demektir"

    * refah partisi rize milletvekili şevki yılmaz;

    "biz kur'an nizamından yüz çevirenlerden, ülkesinde allah resulü yetkisiz kılanlardan mutlaka hesap soracağız."

    * rize belediye başkanı seçilmeden kısa bir süre önce istanbul'da yaptığı konuşmada şevki yılmaz;

    "sizleri ahirette dünyada seçtiğiniz liderlerle çağıracağız... bugün kur'anın kaçta kaçı bu ülkede uygulanıyor hesap ettiniz mi? ben hesap ettim. kur'anı kerimin'in % 39'u bu ülkede ancak uygulanabiliyor. 6500 ayeti rafa kaldırılmış... kur'an kursu inşa ettin. yurt yaptın, çocuk okutuyorsun, öğretmenlik yapıyorsun, vaaz ediyorsun. bunlar cihad bölümüne girmez. ameli salih bölümüne girer hakkın ihkakı için, hakkın yayılması, allahın kelimesinin yükselmesi için yapılacak iktidar çalışmasına cihad derler. cenabı hak bunu siyasi mücerretten emretmemiş. cahudiden emretmiş. ne demek? ordu halinde yapılır. komutanı bellidir... namaz kılmanın şartı iktidarın müslümanlaştırılmasıdır. allah diyor ki, camilerden önce iktidar yolu müslüman olacak... beş vakit namaz kılınacak yerler için kubbeler yapmak sizi cennete götürmez. çünkü bu ülkede allah kubbe yapıp yapmadığını sormuyor. sormayacak, yetkili olup olmadığını soracaktır... bugün müslümanların yüz lirası varsa, bu yüzliranın 30 lirasını kız ve erkek evlatlarımızı yetiştirecek kur'an kurslarına ayırırken, 60 lirasını da iktidara giden siyasi kuruluşlara ayıracağız... allah bütün peygamberlerini iktidar için mücadele ettirmiştir. bana tarikat menşeinden iktidar için boğuşmayan bir isim gösteremezsiniz. size diyorum ki, saçlarım adedince başlarım olsa, herbir baş kur'an yolunda koparılsa yine bu sahip davasından vazgeçmeyecektir... allah'ın size soracağı soru şöyle: küfür düzeninde islam devleti olsun diye niçin çalışmadın? erbakan ve arkadaşları parti görüntüsü altında bu ülkeye islamı getirmek istiyor. savcı anladı. savcı kadar biz anlasak bunu, meseleyi halledeceğiz... bu ülkede dinin simgesinin refah olduğunu yahudi abraham bile anlamıştır... kim iktidar müslümanın eline geçmeten cemaati silaha teşvik ediyorsa, ya o cahildir ya başkaları tarafından görevlendirilen bir haindir. çünkü hiçbir peygamber devleti ele geçirmeden harbe müsaade vermemiştir... müslüman akıllı olur. karşısındaki düşmanı nasıl yenececeğini göstermez. kurmay çizer, asker uygular. eğer kurmay planını açıklarsa, yeni bir plan kurması ümmetin komutanları üzerine vaciptir. bizim görevimiz, konuşmak değil, asker olarak ordu içerisinde harpteki planı uygulamaktır.."

    * yine şevki yılmaz;

    "mecliste 158 tane imam-hatip mezunu kökenli milletvekili var. bizim derdimiz lise-imam hatip ayırımı değil liselileri de aynı imam hatip ruhuyla yetiştirmek... inanlara din dersi yetmez. bir de ahiret hazırlık dersi konulmalıdır... bu ülkede en büyük terör, en büyük isyan allaha ve resulüne yapılıyor. gelin bu ülkede hep birlikte başbakanından cumhurbaşkanına kadar hepimiz ölüm ve ölümden sonraki hayata hazırlık yaptıralım... samsunspor’un taraftarı olur da allahın taraftarı olmaz mı bu dünyada... elhamdülillah şimdi kilit taşı omuzumuzda. belediyeler merdiven kurdu. köprünün ortasına ulaşdık. bir buçuk milyar islam kurtuluş ordusu koruyor. bak erbakan hocayı tanımayanlar duysun, o bu köprünün kuruluş ustası ve mimarıdır."

    * refah partisi ankara milletvekil hasan hüseyin ceylan, 14.3.1993 tarihinde kırıkkale'de yaptığı konuşmada;

    "bu vatan bizimdir, rejim bizim değildir kardeşlerim. rejim ve kemalizm başkalarınındır... türkiye yıkılıcak beyler. türkiye cezayir olur mu diyorlar? orada % 81 nasıl olmuşsa, % 20 falan değil, % 81 lere ulaşacağız. boşuna uğraşmayın ey emperyalist batının, sömürgeci batının, vahşi batının ve dünyayla beraber olacağız diyerek ırz ve namus düşmanlığı yapan, müslüman kadınının bacakları arasına insan yerine köpek yerleştirecek kadar köpek yerleştirecek kadar köpekleşen ve enikleşen batının taklitçiliğine soyunmuş olan sizlere sesleniyorum. boşuna uğraşmayın. kırıkkaleliler’in ellerinde gebereceksiniz."

    * refah partisi ankara milletvekili ve genel başkan yardımcısı ahmet tekdal, 24.11.1996 günü kanal d televizyon kanalında görüntülü olarak verilen konuşmasında şöyle diyor:

    "parlamenter sistemin hakim olduğu yerlerde, eğer bir millet gerekli şuuru göstermez, hak nizamının tesisi sadedinde gayet sarfetmez ise kendisini iki bela karşılayacaktır. bunlardan bir tanesi bütün münkerler karşısına gelecek, zulüm görecek ve zulmün neticesinde de helak olup gidecektir. bir diğeri mükellef olduğu hak nizamının tesisi için çalışmadığı için cenab-ı hakka hesabını veremeyecektir ve bu uğurda mücadele eden topluluklara elden gelen gayretin gösterilmesi elbetteki vazifemizdir. türkiye'de hak nizamı tesis etmek isteyen siyasal kadronun adı refah partisidir."

    * 24.11.1996 günlü kanal d'de yayınlanan teke-tek programına katılan refah partisi ankara milletvekili hasan hüseyin ceylan;

    "asker kalkmış diyor ki, pkk.lı olmanıza müsade ederiz ama, şeriatçı olmanıza asla, bu kafayla çözemezsiniz. çözüm isterseniz şeriatçılıktır."

    * kayseri büyükşehir belediye başkanı şükrü karatepe, 10 kasım 1996 günü atatürk'ün hatırasını anmak için yapılan sonra;

    "hakim güçler <<ya bizim gibi yaşarsın, yada her türlü fitneyi, fesadı içinize sokarız>> diyorlar. bu yüzden de refah partili bakanlar bile kendi dünya görüşlerini bakanlıklarına yanşıtamıyorlar. bu sabah ben de, resmi görevim,sıfatım nedeniyle bir törene katıldım. süslü püslü görünüşüme bakıp da laik olduğumu sakın sanmayın. inancımıza saygı duyulmadığı, sövüldüğü bir dönemde, içim kan ağlayarak, bu günkü törenlere katıldım. belki başbakan'ın bakanların, milletvekillerinin bazı mecburiyetleri vardır. ancak sizin hiçbir mecburiyetiniz yok. bu düzen değişmeli, bekledik, biraz daha bekleyeceğiz. gün ola, harman ola, müslümanlar içlerindeki hırsı, kini, nefreti eksik etmesin."

    * 8 mayıs 1997 günü refah partisi şanlıurfa milletvekili ibrahim halil çelik, meclis kulisinde;

    "refah partisi iktidarında imam hatipleri kapatmaya kalkarsanız kan dökülür. cezayir'den beter olur. ben de kan dökülmesini istiyorum. demokrasi böyle gelecek fıstık gibi olacak. ordu, 3.500 pkk'lı ile başedemedi. altı milyon islamcıyla nasıl başedecek. rüzgara karşı işerlerse yüzlerine gelir. bana vurana bende vururum. ben sapına kadar şeriatçıyım. şeriatın gelmesini istiyorum."

    ..

    kaynak: http://www.belgenet.com/dava/rpdava_idd.html

    partinin savunmaları:
    http://www.belgenet.com/dava/rpdava_02.html
    http://www.belgenet.com/dava/rpdavasi_08.html

    gerekçeli karar:
    http://www.belgenet.com/dava/rpdava_g01.html
  • hafif kirli, ılık bir 27 şubat akşamı cnn türk'te ahmet hakan'ın yönettiği tarafsız bilmemne programında, vural savaş'ı "refah partisi neden kapatıldı?" başlığı arkasında konuşurken görünce, konuşmayı kaydedeyim dedim, video google'a atıyorum şu an, bari arada bir de entiri döşeyim ne zamandır üzerine yazıı yazmadığım adil düzenin partisine deyiverdim. video upload edilirken, refah partisi ve 28 şubat sendromunun üzerine sohbete başlayalım.

    bundan birkaç hafta önce sahaflarda yine (arif'in deyimiyle fare gibi) didik didik ederken birikim dergisi'nin kasım 1996, s. 91 künyeli "düzenin merkezine yeni harç: refah partisi" başlıklı sayısına rastlamıştım. ne zamandır aradığım bir sayıydı. zira çok ilginç makaleler ve tezler vardı refah partisi ile düzenin partisi olmak bahsi üzerine. bu entirimde, yine bu başlıkta bolca konuşmuş biri olarak, değişik bir bakış açısına yer vermem açısından bu entirimin öneminin benim için büyük olduğunu belirtmeliyim.

    birikim'in bu sayıya seçtiği başlıktan da anlaşılacağı gibi, refah partisi'nin aslında rejim ve düzen karşıtı değil de, bizzat kemalizm le aynı söylemlere sahip, daha yoğun bir şekilde mukaddesata , milli ve dini motiflere ağırlık veren bir örgütlenme olduğu vurgulanıyor. örneğin menderes çınar "türkiye'yi refahlaştırmak, postmodern zamanların kemalist projesi" başlıklı yazısında (1) ilhan selçuk 'un 23.8.1996 tarihinde cumhuriyet gazetesi'nde yayınlanmış yazısıyla necmettin erbakan 'ın türkiye'nin meseleleri ve çözümleri adlı eserindeki (1991) bir ifadesini paralel olarak görmüş olacak ki, yazısının başına yerleştirivermiş.

    ilhan selçuk:
    "aydınlanma felsefesinin insanlık tarihindeki yerini belirlemeden, laik türkiye cumhuriyetini değerlendirmenin olanağı yok."... "atatürk devrimi ancak bu kapsam içinde anlaşılabilir bir atılım."

    necmettin erbakan:
    "türkiye'nin meselelerinin asıl sebebi taklitçi zihniyetlerin yanlış politikalarıdır... biz iki bin yılına kadar iktidarda olursak baş meselemiz taklitçilik hastalığını tedavi etmek, batı taklitçiliği zihniyeti yerine milletimize kendi 'milli görüş'ünü temel görüş olarak kazandırmaktır. bunun için çok yönlü şuurlu bir çalışmanın yürütülmesi şarttır. bu çalışmada... milli eğitim, kültür, sanat, ekonomik ve sosyal sahada atılacak adımlar ve faaliyetler çok büyük önem ve mana taşırlar."

    menderes çınar'a göre; (kemalist) modernleşme için önkoşul laiklikti; laiklik ise din ve devlet işlerinin ayrılmasından öte, akla ve bilime dayanan, objektif "model adam"lardan kurulu bir toplum ve devlet düzeni inşâ etmeyi gerektiriyordu. egemenliğinin kaynağını yeryüzündeki henüz var olmayan (veya varlığının bilincinde olmayan) milletinde bulan yeni türkiye cumhuriyeti'nin model adamı da "hayatta en hakiki mürşit ilimdir" düsturuna uygun olarak (okullarda) yetişecekti. bunun için atılan en görünür (ilk) adım ise kılık kıyafet gibi bir takım göstergelerde rasyonel gibi görünmeyi sağlayan değişikliklerdi. ancak türk modernleşmesi kültürümüzün türk-islâm olduğunu kabul eden ve islamcıların sandığının aksine, dinin kökünü kazıyan bir proje değildi. nitekim, bu (kemalist) modernleş(tir)me projesine göre sorun dünyadaki en güçlü, en yapıcı, en kutsal, en dinamik ve inananlarına her zaman "ilerlemeyi" isteyen din olan islam'dan değil, onu bize yüzyıllardır yanlış anlatanlardan kaynaklanıyordu. (2) çınar'ın altını çizdiği husus, erbakan'ın kutsal liderliğini yaptığı, evvelden kapatılmış partilerinin devamı niteliğindeki refah partisi ve alt örgütlerinin kemalizmle birlikte bu topraklarda dinin kökünün kazıldığı düşüncesi üzerine bir sistem bina ettikleridir. ayrıca kemalist sistem, diyanet işleri başkanlığı vasıtasıyla dini tümüyle sınırlamıştır. bunlar göz önünde bulundurulduğunda; ".. rp aydınlanma prensiplerine dayanan ve (evrensel?) batı kültürünü üstün görüp onu naklederek ilerlemeyi öngördüğünü iddia ettiği, bizi kendi kültürümüze yabancılaştıran, hattâ kendi kültürümüze "savaş" ilân eden (sözde laik) modernleş(tir)me projesine karşı bir hareket"tir. (3) ancak çınar'a göre; bu düşünce tümüyle gerici veya tutucu değildir. kemalist sistemin muasır devletlerin seviyesine ulaşma hedefini de içermektedir. hattaona göre; rp dolaylı olarak türkiye'yi "küçük amerika" yapma misyonunu da devralmış sayılır. sadece yöntem farklılığı söz konusudur. millî görüş hareketi kendi kültürümüzle yapılacak bir barışın bize güzel günler (yeniden büyük türkiye) getireceğini iddia ediyor. daha doğrusu, bir başkasının kültürü ile değil, ancak ve ancak kendi kültürümüzü koruyarak (ve geliştirerek) ilerleyebileceğimizi savunuyor. bu bağlamda, rp'nin temel savı muasır medeniyet seviyesinin pekâlâ islamî de olabileceğidir. (4) çınar'a göre; kemalizm ile rp arasındaki en temel ortaklık işte bu "kültürün önceliği" konusudur.

    ancak rp'nin çelişkili tavırlarına değinen levent köker'e göre (5); a/ rp'nin mevcut sisteme getirdiği eleştirilerde (örneğin; gelir dağılımı dengesizliği) kimi zaman haklılık payı bulunsa da; yine de partinin bu projesinin (düzeltme) devletin ekonomi üzerindeki merkezî denetimini arttırmaktan ve üstelik bunu bir de ekonomik faaliyet içindeki kişi ve grupların "ahlâkî" özelliklerinin denetlenmesiyle pekiştirmekten, yani bugünkünden de otoriter bir yeni yapılanmayla sonuçlanmaktan başka bir anlam taşıdığını savunması neredeyse imkânsızdır. b/ rp, demokrasiyle ilgili söylemlerinde ikircikli bir tavır almaktadır. bir yandan, başörtüsü sorununda veya seçimden birinci parti olarak çıkmış bir siyasal kuruluşun iktidar ortağı olmasının engellenmek istenmesine anti-demokratik bir yaklaşım diye tepki göstermesinde görüldüğü gibi, demokrasiyi —terim yerindeyse- kendi siyasal amaçlarının hizmetine koşmakta bir sakınca görmemektedir. yine demokrasi batıya ait bir kavramdır onlara göre. c/ rp'nin demokrasiye yakın gibi durduğu sorunlardan biri olan toplumsal farklılıklar konusu ile ilgili olarak, özellikle "çok hukuklu toplum düzeni" diye de adlandırılan bir tür 'hoşgörü projesi'nin üzerinde de durmak gerekmektedir. bu proje, partinin türkiye'deki lâiklik anlayışı ve uygulamalarıyla ilgili olarak dile getirdiği ve demokratik açıdan önemli bir bölümü yerinde olan eleştirilerinin mantıksal bir uzantısı gibi görünmektedir. ancak, toplumsal farklılıkların salt cemaat mensubiyeti bağlamında anlaşılması, bu mensubiyetlere —münhasıran özel hukuk alanıyla ilgili olduğu unutularak nostaljik bir biçimde idealleştiren osmanlı geçmişindeki 'millet sistemi'ne benzetilerek- hukuksal biçim kazandırılarak siyasal anlam yüklenmesi, kendi başına, gerisindeki iyiniyet unsuru ne olursa olsun, antidemokratik, yani baskıcı bir projedir. (6)

    köker'e göre; 'sonuç olarak; rp, ağır bir meşruluk krizi içinde bulunan türkiye'de, bir yandan konjonktürel olarak gerilemiş olan sol muhalefetin, türkiye'ye özgü ve bir başka yerde ayrıca tartışılması gereken nedenlerle son derece zayıfladığı bir ortamda, toplumun özellikle ekonomik bakımından dezavantajlı, siyasal açıdan dışlanmış veya baskı altındaki kesimleri arasında, islâmî siyasal söylemi ve örgütlenme becerisini iyi kullanarak elde etmiş olduğu göreli başarı, türkiye'nin bu krizi demokrasi yönünde radikal reformlarla sona erdirme imkânlarının önünü açacak gibi görünmemektedir.' (7)

    ancak yine de halkın bir bölümünün (en azından seçmen listesinin) o dönem refah partisi'ne olan bir sempatisi mevcuttu. türkiye'de kültürel alanda batılılaşma bir sınıf atlama süreci olarak yaşandığından, islami sembollere tepki, bir yönüyle ve giderek artan ölçüde, burjuvazinin aşağısında gördüğü toplumsal kesimlere karşı duyduğu sınıfsal tepki ile, batı karşısındaki ezikliğinin yarattığı hezeyan karşımı bir şey olduğunu söyleyen nuray mert de, bir anlamda islami sembollere karşı tepki dolaylı fakat yoğun olarak sınıfsal-kültürel bir içeriğe sahip olduğunu düşünmektedir. ona göre; rp'nin sürekli biçimde 'halkın kendi partisi' türünden terimlerle kendini takdim etmesinin toplumsal karşılık bulmasının nedeni de budur. (8) örneğin ahmet taşgetiren 'in yeni şafak 'taki 24.10.1996 tarihli yazısında da belirttiği gibi bu zihniyete göre türkiye'de hakim sistem (kemalist) iki şeyi aramış durmuştur, mümkünse islam'ı değiştirmek, ona gücü yetmezse müslümanların din anlayışını değiştirmek. ama jakoben sistem bunu onca baskıya rağmen başaramamıştır. tıpkı bu zihniyetin altını çizdiği noktalara kendilerince iyileştirme, düzeltme getiremedikleri gibi, yeniden büyük türkiye'nin sağlanması gibi ideallere de ulaşamamışlardır. eğer refah partisi'nin kapatılmasını da bir baskı unsuru olarak görürsek, halkın bu zihniyete olan teveccühü giderek azalmıştır. ne ardından kurulan fazilet, ne de saadet partisi, refah partisi'nin o doksanların ilk yarısına vuran damgasına benzer bir ağırlıkla meydanları insanlarla dolduramamıştır. demek ki; halk refah partisi'nin kapatılmasını islami bir sembole saldırı olarak görmemiştir. her ne kadar merve kavakçı olayının ardından kimi refah partisi kökenliler 2002 genel seçimi ardından "halk ecevit'i cezalandırmıştır." dese de, o zihniyetin sözcüleri ve ağababaları da meclis dışında kalmışlardır. yani halk, topyekün bir temizliğe girişmiş, meseleyi islami veya islam karşıtlığı açısından değerlendirmemiştir. refah kökenlerinden gelen akp ve tayyip erdoğan tıpkı daha evvelden devletin resmi kurumlarının sık sık dile getirdiği şekliyle, -kimi dengesiz ve yersiz açılımlarına rağmen- kırmızı çizgiler üzerine siyaset yapar olmuştur. hatta milli görüş kıyafetini çıkardıklarını bile beyan etmişlerdir.

    sonuç itibariyle, refah partisi düzenin bir partisi veya rejimin karşıtı bir parti, hangisi olursa olsun 100 yılı bulmayan kısa demokratik cumhuriyet geçmişimizde ilginç ve meydanları dolduran bir oluşum olarak günümüzü hala etkilemektedir. hala 1500 senelik bir din tarihi (islamiyet) değil de 30 senelik bir türban meselesinin sık sık gündeme getirildiği, bütün sorunlarımız bir kenara sanki tek canımızı sıkan şeyin, demokrasiyi boğan hadisenin laiklik/anti laiklik tartışmasının olduğu belirtilmektedir. kimi balolara eşleri davet edilmeyen devlet adamları, onların eşlerini davet etmeyenler, ceviz kabuğundan taşan bürokratik krizler hiçbir şekilde çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmamıza katkıda bulunmamaktadır. ne milli ne dini kültürün önceliği kafalarda hak ettiği yere ulaşmaktadır. yani sonuç olarak ne kültürüne tümüyle sadık, ne de evrensel değerlere, çağdaş uygarlığa koşan düşünce kırıntıları mevcudiyetini koruyabilmiştir. öyle arada bir yerde, halkın kendi kendini yönetemediği, acz içinde medya patronlarının, şeyhlerin, din, millet her türlü değer sömürgenlerinin elinde bir oraya bir buraya yuvarlanıp durmaktayız. ama umutsuz değilim gelecekten. enseyi karartmadım henüz, tartışmaların, karşı görüşlerin havada uçtuğu hiçbir zeminde umut yok değildir. devrimler değil, düşünmeler çağını ve ardından da huzurlu bir demokrasiye kavuşacağımız kanaatindeyim.

    bu arada entirimin başında bahsettiğim videolar yüklendi. isterseniz izleyin:

    http://video.google.com/…?docid=2427428177928831985
    http://video.google.com/…y?docid=784367496209600038
    http://video.google.com/…?docid=6459221463719100147

    notlar:

    1- birikim dergisi, s. 91, kasım 1996, sf: 32
    2- a.g.e., sf: 33
    3- a.g.e., sf: 33
    4- a.g.e., sf: 33 ; recep tayyip erdoğan'la 13.10.1996'da kanal 7'de yapılan röportaj.
    5- a.g.e., sf: 48, "hangi demokrasi, hangi refah?"
    6- a.g.e., sf: 51
    7- a.g.e., sf: 52
    8- a.g.e., sf: 57

    corrigenda: verdiğim videolar google tarafından illegal kabul edilerek silinmiş. parçalayarak youtube'a atmaya çalıştım.

    http://www.youtube.com/watch?v=bbbkgjhs7k4
    http://www.youtube.com/watch?v=nedkye6vdxw
    http://www.youtube.com/watch?v=ypayh335hqm
39 entry daha
hesabın var mı? giriş yap