• takım tutar gibi, birisini bulup ona baglı hayat sürmenin aslında iyi bir karakter yapısı ve cok sevmenin getirisinin dısında, başka seceneğinin de olmadıgının, düşünsel tembelliğinin de bir sonucu olarak görülmesini saglayan bir oscar wilde aforizmasıdır.
  • dogru bi laf olmakla beraber,eylemi yapanın umrunda olmayan laf.sadakat dusunsel basarısızlıgını anlamıs bi insanın,ruhsal rahatlama istegininde sonucudur aynı zamanda.adam mutlu olmak icin yapıyo yani,millet neder takar mı zannetmiyom.
  • - sadakat dü$ünsel ba$arisizligin itirafidir bülent..
    - hassiktir ordan!
  • "ömürlerinde tek bir kez sevenlerdir asıl sığ olanlar.onların vefa, sadakat diye adlandırdıkları şeyi ben, ya alışkanlığın verdiği rahatlığa ya da hayal gücünün yokluğuna bağlarım.zihinsel yaşam (icin) tutarlılık neyse duygusal yaşam için de vefa odur: basit bir yenilgi itirafı vefa ! bunu incelemem gerekiyor günlerden bir gün.sahiplik tutkusu da giriyor bu işin içine.başkaları alır diye korkmasak çoktan atacağımız bir sürü şey var… "

    ya da;

    " düşünce hayatı için tutarlılık ne ise duygusal hayat için de sadakat odur -sadece bir başarısızlığın itirafı"

    imdi; wilde amcam'in muhtesem eseri dorian gray'in portresinden apartilmis aforizma. lord henry tek basina döktürmüstür de esasen.. neyse konuma gireyim ben.

    dogrudur. düsündügümüz vakit kendi adima korkutucu gerceklerle karsilasiyorum.. hatta bir kac kez de sadece su dusuncenin beynimde yarattigi firtinalar sonrasi pek cok sevgilime supheyle bakmisimdir, hala da bakarim.

    düsünün ki, bir kac saat icerisinde yakinlasiyorsunuz herhangi birisi ile diyelim. o bir kac saat sizin icin muhtesem oluyor. cok kisa süre icerisinde size dair ufak belirtilerden inanilmaz güzellikleri yakalamis, bizzat beni bana hayran biraktiracak ölcüde farkli bakis acilari, her seyden öte gercekci bir sekilde kavrayis, keyfli tanimlar.. kendimi az biraz tanidigimdan hosuma gidiyor, sariyor ilismek.. devam ediyoruz muhabbete..

    velhasil, bilmem kac zamandir beraber yasadiginiz insana dahi anlatmakta güclük cektiginiz kimi kisisel özelliklerinizi kavriyor. yasam karsisinda olagelen ve kime anlatsam sacma salak olarak addecegini varsayarak icinize gömdügünüz tepkilerinizi dahi anlayabiliyor. sizi bir anda kesfediyor. bir güzellik karsisinda afallayip sacma sapan bir elektrik akimi degil-bunu da yasadik cokca- cidden anlasilmanin o muhtesem hazzi karsisinda diz cöküyorsunuz .. selim i$ik misali anlatmadan anlasilmaya asigiz ve bu görkemli zaman dilimi gerceklesiveriyor tuhaf bir sekilde..

    bir basdönmesi bu.. üstelik hepsi cok da uzun olmayan bir zaman diliminde gerceklesiyor..

    bir beraberlik, bir iliski ihtimalini düsünün.

    iste bu korkutuyor.. bunu duygusal basari olarak addeden oscar wilde aforizmasi yakaliyor.. basit bit matematik hesabi sizi oldukca güc bir durumun ortasinda birakiyor.

    sizi bu kadar kisa bir zaman diliminde cözen, ya da algisi bu kadar kuvvetli olan bir kadin karsisinda büyülenir iken, bir kac saat icerisinde sizden hoslanacak seviyede sizdekileri kendine ceken bir kadinin bir sonraki hedefi ile karsilasma olasiligi ?

    su durumda insanlar kendilerini cok iyi kandirirlar. her insan inanir ki kendisinde olan bir baska insanda yoktur ve kadin onu kesfetmistir. bir baska insan ona kendisinin verdigini veremeyecektir filan.. (yirmili yaslarin ortalarina kadar her insan bu sekilde düsünür)

    ama bir bakima dogru, veremeyecektir.. de yasamda cekici olan, keyfli gelen onlarca farkli karisim, güzellik vardir. bir baska tadi, bir baska algilanma bicimini, kendisini bir baskasinin gözünde bir baskasi olarak görmek yeterince basdöndürücü.. aldatmaya giden yolda arkadan itekleyen oldukca etkili ve güclü nedenlerdir.. her insan yakindan bakildiginda muhtesemdir aslinda.. sizi digerlerinden ayiran kadinin algisi, farkindaligi elbette bir baskasini de digerlerinden ayni sekilde ayiracaktir.o güc var onda. temelde farkli olsak da üst katlara cikildikca aynilasiriz insanligin o muhtesem üyeleri olarak. bu yüzden kadinlar/erkekler sik sik baska baska temellere göz dikerler, cekici gelir cokca.

    bir kac günlük kacamak iliski icin pek tabi cok hos. ve lakin yasam ve insan karsisinda bu denli güclü algilara sahip, farkindaligi -baska bir sözcük bulamadim yoksa inan ki bilerek yapmiyorum- üst seviyede olanin tatminsizligi karsisinda hicbir insanoglu cözüm üretemeyecegi kanisindayim; ola ki issiz bir ada satin alip orada yasam sürmedikce..

    yani demektir ki bu; algilanma süresince verdiginiz zahmet, bir baska acidan iliskinin zamanini belirliyor. karsi tarafin tembelligi, basarisizligi sadakat ile olan iliskisinde önemli bir rol oynar; baska baska etkenler isin icerisinde girmedigi sürece.. ya da askin olasi ömrünü hesaplamada kullanilmasi gereken bir cesit hesap kitap isi.
  • birisine destek olmanın insanın hayatında en az bir uçak kaçırdığına delalet bir laftır. derin ve uzak...
    *umarım büyüdüğümde affederim kendimi*
  • bu oyle bir tespit olmaktir ki dogru oldugu varsayildigi takdirde hareketin kendisi de dusunsel basarisizligin itirafi sayilmaktir. (ara: biz de sayildik) neticede, dusunsel basariniz/gucunuz oyle bir seviyeye ulasmaliydi ki butun gun gotunuzun uzerinde oturarak her ihtiyacinizi karsilayabilmeliydiniz. ama yapamiyorsunuz. bu durumda hepiniz basarisizsiniz bunu artik kabul edin. "hepimiz" demedigime de dikkatinizi cekerim. zira ben dusunerek yazdim bunlari.

    bonus;
    (bkz: afferin cok dogru dusunmussun)

    sadakat konusuna gelir isek(ki gerek yok)[ama bi bakalim] insanin kendine yakisani giymesidir.. beyinde baslar veya baslamaz.. kabul edilir veya edilmez. ama ilk once insanin kendisine durustluguyle baslar kendine sadakati. insanin kendisinin baska insanlarla iliskilerindeki sadakati ise tamamen kendi problemidir. ben karismam mesela.
  • hiç katılmadığım oscar wilde sözüdür. sadakat, bir eylem değil bir durum olarak ele alındığında, kişinin düşünsel başarının zirvesine oturarak oluşturduğu onlarca seçenekten kendisine en uygun olanı seçip, en uygun olanın bile yakalayamayacağı uygunluğu oldurma sürecinde, ilgilendiği nesneye mümkün olduğunca ayırdığı geniş zaman ve konsantrasyonun doğal bir sonucudur.

    bir diğer husus da, nesneye olan sadakatin düşünüldüğü veya dile getirildiği anda, işin içine durumdan eyleme evirme çabası girdiğinden, aslında orada olamayacağı gerçeğidir. oscar wilde sadakat üzerine günümüze taşınan bir söz çıkaracak kadar düşünmüş olduğuna göre, belki de gerçek sadakati hiç yaşamamıştır, olamaz mı?
  • yanlış bir önermedir. zira zaten tanım da kendini tekzip eder zira birine bağlı bir hayat sürmek başka bir şey sadakat başka bir şeydir.
    (bkz: sadakat)

    bu tip kavram karmaşalarında aklıma hep selçuk erdem'in karikatürlerinden biri geliyor;

    elemanın teki cehennemin kapısında zebaniye soruyor:
    - gerçekten tanrı var mı?
    zebani cevap veriyor:
    -ama sen hiçbirşey anlamamışsıııın!
  • bu önermedeki temel itiraz noktam, sadakatin bir başarısızlık sayılması değil, bunun bilinçli bir seçimmişçesine, bir itiraf sayılmasınadır. buradan yola çıkarak, başarı ölçütü sayılıp sayılamayacağı da kapsama alanımıza girecektir belki. burada itiraf sözcüğü, bilinçli bir seçimden çok, "ispat" sözcüğü yerine veya "açığa çıkma" anlamında da kullanılmış olabilir. her ne olursa olsun, bir düşünsel başarısızlık halinden çok, bunun sunumu olarak ele alınmaktadır, sadakat. yanlış. sadakat, herhangi bir bağımlılık, tembellik, korkaklık, sığlık halinin yansıması değildir. bir kabulleniş halinin ta kendisidir aslında. neyin kabullenişi? insan unsurunu hayattan ayırmanın, farklı saymanın.

    yaşamımızı anlamlı ve hatta katlanılır kılan yegane şeyin, yenilikler olduğu fazlaca iddialı olsa da sağlam bir önermedir. yenilik; değişim, problem çözme, yaratıcı üretim gibi son derece güçlü kavramların kaynağı konumundadır. kendimizi geliştirdiğimiz, kendimizden ve yaşamdan keyif aldığımız, tatmin olduğumuz ( ki mutluluk gibi soyut ve manasız bir kavramdan çok daha önemlidir tatmin olma) her an ve yerde, yeni bir şeylerin varlığı tesadüf değildir elbet. yeni bir iş, yeni bir şehir, yeni eğlenceler, yeni gezme yerleri, yeni müzikler, yeni düşünceleri yeni bir yazarın keşfi... tanımsız başdöndörücülükte bir keyif katar hayata. aşk sarhoşluğu ayarında neredeyse... yeni bir ilişkiye kendimizi yönlendiren tüm güçlü etkenler bunda da vardır. fakat bunların hiçbirinde, kendimizi ihanet etmiş saymayız, eskilerine. hiçbir rahatsızlık kaplamaz içimizi. eskiyi bitirip bitirmemekten tamamıyla bağımsız bir durum bu. dilerseniz, her iki hal için de düşünsel bir deneme yapabilirsiniz. fakat, işin içinde insan olduğu anda, bu yeniliklerde, içinizi bir rahatsızlık kaplar; kaplamasa bile hafiften yer eder. dostluklar ve aşk bu anlamda benzer statüde yer alır. bu noktada, insanı hayatın içinden alıp, daha farklı hiç de gerçekçi olmayan, yaşam ve doğa üstü bir yerlere koyarsınız. bundan sonrası, her halükarda, biraz sıkıntı, kasıntı yaratacaktır. çünkü, yaşamın ve insanın doğallığına, gerçekliği ve gereklerine aykırı bir pozisyondur oluşan. çarpık... tersi durum ise, süper egonuzun niteliği ve niceliği ile alakalı bir rahatsızlık yaratır ki, yeni dostlar ve özellikle yeni aşklar noktasında, sadakat kavramının bizi darma duman etmesinin sebebidir bu.

    aşk ile dostluğun ayrım noktasına gelmek icab ediyor aslında burada. ama konu farklı. (bkz: aşkın ve dostluğun ayrımı yoktur) yanlış bir bakınız sayılabilir bu. sadece bakınız.

    asıl iş şurada: (bkz: #11264169) yakalanmış müthiş tespitler var. belki bir kaç saatte sizin şifrelerinizi çözüp, yakaladıkları ve algısı ile sizi erdem ve şaraptan daha üst düzeydeymişçesine sarhoş eden karşı tarafın bu çözme işlemi sırasındaki hali veya sizin aynı çözme girişiminde bulunmanız noktasındaki haliniz de bundan aşağı değildir elbet. hiçbir dostlukta alınamayacak tatlar alınır bu arada. el ele değmez, gözler bile cilveli bakış atmaz... en ufak bir cinsel çağrışım ve etki yokmuşçasına gider her şey. ama dostça bir sohbette asla olmayan büyüleyici bir şey vardır. işte, tam da bu noktada yerden yere vurulur sadakat duygunuz. ihanetse bu, çoktan baş köşede yerini aldığını adınızdan daha bir emin bilmektesinizdir. karşı cinsle girilen, bu herhangi bir dostane sohbetten şekil ve içerikte farksız görünen bu süreç ( saatler? günler?) sonrasında, adının konmasından veya geleceğinden son derece bağımsız olarak, her iki taraf için de aşk kavramının sularında dolaşan, sadakatsizlik duygusunu başlatmıştır bile.

    hayatınıza kattığınız her yenilik sizin için, pişmanlık olmadan ve rahatsızlık vermeden, sadakat kavramını sorgulatmadan bir keyif unsuru olurken, burada çuvallamışsınızdır. hah, işte tam da burada eğer bu olumsuz içerikte olan "çuvallama" lafına katılıyorsanız, bir düşünsel başarısızlık söz konusu edilebilir belki. bırakın hayatı, kendi zenginliklerinize dahi kapalı olmayı savunmak mümkün değildir. düşünsel bir başarı sayılamaz elbet. bu tür bir sorgulamaya getirecek deneyimleri yaşayamamak ise, düşünsel başarısızlıktan ziyade, kendine ihanet noktasında bir inançsızlığı anlatır olsa olsa... dikkat edilmesi gereken şu: sadakat veya ihanet kavramı değil şu anda söz konusu olan; bir şekilde ortaya çıkan bu deneyime, olumsuz bakış...

    bırakın aldatma gibi ucube bir kavramı, sadakat gibi temel bir duyguya tersten atıfta bulunan ihanet kavramı dahi, yapmacık veya en hafifinden gereksiz kalır bu durumda.

    hiçbir cinsellik içermeyen, aşk olup olmayacağı bile belli olmayan bir kaç saatlik bir sohbetteki zenginlikler, başdöndürücülükler, adını asla koyamayacağınız duygular...
    düşünceyle de, başarıyla da, alışkanlıkların bozulmasıyla da ilgisi yok, bunlardan rahatsız olmanın. bir ilişkiye dönüştüğünde ise, bu rahatsızlık hissiyatı sadece nicel bir artış gösterecektir muhtemelen.

    sadakat sözcüğüne olumlu ya da olumsuz bir anlam yüklemek yanlış belki baştan.
    hatta, kendimize bu sözcüğü hiç bulaştırmamak gerek; kaldırmalı hayattan..
hesabın var mı? giriş yap