• unkapanı köprüsünün galata ayağında sokullu camii yanında ve tersane kapısı karşısında bir yüzü sade diğer yüzü ise işlemeli bir sebil yaptıran saraylı kadın.
  • milat gazetesi yazarı.

    facebook'ta edip akbayram'ın "hava nasıl oralarda"yı söylediği 80'lere ait -trt1'in tv1 olduğu zamanlar- bir klibini paylaşırken bir anısını da yazmış. beni gece gece hıçkırıklara boğdu. allah arkadaş listemden eksik etmesin. buyrun:

    "dedim ya, illa her şarkıyla akla gelir bir hikaye. yani şu dünyada hiçbir şey sebepsiz gelip girmemiştir gönlüme.

    çocuğum. gözümde gözlüklerim, tombik topalak bi çocuktum. ama öyle, kimsenin yanağını sıkıp, "ay ne şirin şey" diyeceği cins çocuklardan değil. sevimsiz bir çocuktum ben. kimseler sevmezdi sanki.

    kimselerin beni sevmediğini düşünür üzülürdüm hatırlıyorum. gözlüklerimi ve şaşı gözlerimi suçlardım bunun için.

    yıl 86 mıydı? acayip bir kar yağmıştı hani. camların kenarlarından süpermen'in buzdan evindeki gibi sivri, kocaman buzlar sarkıyordu. yaşadığımız istanbul varoşunun yolları balçığa dönmüştü. günlerce kar topu oynamış, camdan sarkan buzları koparıp koparıp, bademciklerimiz patlayana kadar yemiştik.

    bi sabah, annem beni ekmek almaya yolladı. kar lapa lapa yine. giydim ayakkabılarımı, gocuğumu, koştum yukarı mahalledeki fırına. bir gittim ki, kapı önü kuyruk. ekmek kuyruğu bildiğin. uzamış da uzamış. girdim sıraya. malum, bölgedeki iki fırından biri. şimdiki gibi her mahallede bir fırın yok.

    bekle. bekle. üçüncü saatti sanırım. tombik yanaklarım beyazdan, elmaya döndü soğuktan. ayaklarım bir dondu ki, kardan adam benden hallice.

    neyse, sonunda sıcacık ekmekleri kaptım, zor bela ulaştım eve.

    kapıdan girmemle, rahmetli ananem "uyyy yavrum" diye bir sarıldı ki, sonra buz olmuş ellerimi koynuna doğru sokarak beni sobanın arkasına doğru şefkatle bi çekişi vardı. ya rabbim! bu kadın beni seviyor diye geçti içimden. ılık ılık yaşlar bir aktı ki gözümden, kalbimle birlikte, buzu çözülüverdi donmuş yanaklarımın.

    hem bizim evdeki o sobanın arkası, ah!, ne sıcak bir yerdi o. sokakta buz kesene kadar oynar, sonra eve gelir, iki dakikada kemiklerimize kadar ısınıverirdik. şimdiki çocuklar gibi hasta neyin olmazdık.

    ha, sofranın kahramanı bendim o gün. kolay mı? saatlerce bekleyip eve ekmek getirmek... nice yiğitler dönüp gittiydi o kuyruktan ben beklerken.

    eyvallah. hava nasıl oralarda? üşüyor musun?"
  • dedim ya, kendisi facebook'ta arkadaş listemde. görevdeydim. iki kişinin gelmesini bekliyordum. beklerken iki dakika feyse bakayım dedim. demez olaydım. bi daha görev sırasında saliha sultan okumak yok. evde neyse de görevde ağlamak çok ayıp oluyo:

    "ibrahim...

    down sendromlu.

    facebook'ta gelir fotoğraflarımın altına anlamsız şeyler yazar ".aieakmiekücccskie"

    okuma yazması yoktur çünkü. bilirim özlediğini, ben de seni özledim yazarım, okuyamasa da anlar...

    abisi bir trafik kazasında ölmüştür, aklına geldikçe ağlar...

    masamın üstünde görüp aldığı resmimi cüzdanında taşır, çıkarır gösterir herkese, ablam der.

    çıkar gelir bazen, çay içeriz. en kıymetli misafirimdir.

    aşık olur kızlara. gelir dili döndüğünce anlatır.

    bizim oğlan yine aşık olmuş. beni evlendir dedi bu sefer. çay söyledim. döktü içini. kederlendim. sen evlenirsen ben ne yaparım ibrahim diye takıldım.

    "ben bakarım sana" dedi.

    kalbime dokundu. içim bir tuhaf oldu.

    ibrahim sen cennetliksin biliyorsun değil mi ibrahim, ne kadar şanslısın biliyor musun?

    "seni de götürürüm aba" dedi.

    ah ibrahim... ah ibrahim..."
  • hakkında tek bildiğim bir çeşme yaptırmış olduğu olan valide sultan...
  • fethiye'nin en büyük yerel pastaneler zinciri.
  • perşembe pazar'ını bitirip, unkapanı köprüsü'ne yaklaşınca gösterişli bir çeşme göreceksiniz: saliha sultan sebili. 18'inci yüzyıla uzanan barok çeşmesinin hikâyesi ilginç. saliha sultan buralarda yaşayan fakir bir ailenin kızı. küçük bir çeşmeden eve götürecek suyu doldururken testiyi kırıp ağlamaya başlıyor. o sırada arabayla oradan geçen saraylı bir hanım manzarayı görünce üzülüp çocuğa testiyi yenilesin diye para vermek istiyor. çocuk da testiye değil onu doldururken kıracak kadar beceriksiz oluşuna ağladığını anlatıyor. cevaptan hoşlanan hanım onu saraya aldırtıyor ve çocuk büyüyünce 1. mahmut'un annesi saliha sultan oluyor. çocukluğunu hatırlayarak tam da o noktaya bu çeşmeyi yaptırıyor.
    (istanbul life - aralık 2020)
  • karar gazetesine yazilar yaziyor. basortulu gibi resmi.
hesabın var mı? giriş yap