• sibel de denebilir. romalı kahin kadın. romalılar ne zaman başları sıkışsa bu addaki kahin kadının kitaplarına bakarlarmış.
    -----------
    alıntı:
    ----------
    efsaneye göre cumae sibylla’sı, yedinci roma kralı tarquinus superbus’a sibylla kitapları adlı kehanetleri satmayı teklif eder. kral kehanet kitapları için istenen fiyatı pahalı bulur ve almayı reddeder. kadın, dokuz ciltten 3'ünü yakar ve aynı paraya altı cildi satmayı önerir. tarquinus superbus, bu teklifi de reddedince kadın 3 cildi daha yakar. şaşkın kral, kendisinden 9 cilt için istenen bedeli ödeyerek kalan 3 cildi satın atmak zorunda kalır.
    romalı yöneticiler, ne zaman başları sıkışsa caputalium tepesindeki apollon tapınağı’nda saklanan kitaplara başvurur ve kehanetlerden medet umar. bu hallerden biri de ünlü kartacalı hanibal'ın roma'yı tehdit ettiği dönemdir..
    dolayısı ise kökeni her ne kadar mitoloji ve efsanelere dayansa da roma devletinin başı sıkışınca medet umduğu sibyll kehanetlerini içeren sibyll kitapları tarihi bir gerçeklikti.
    sibyl kehanetlerinin bazılarının bizans döneminde 14 ciltlik tek bir elyazması olarak kaydedildiği iddia edilmektedir. 9. ve 10. ciltleri eksik olan bu el yazmalarının ne kadar gerçeğini yansıttığı meçhuldür. çünkü bu eser daha ziyade yahudi – hristiyan kökenli sibylla kehanetlerini esas almaktadır....
    ------------
    ve ilginç bir başka detay:
    ---------------------
    sibel, türk mitolojisine göre bereket ve bolluk tanrıçasıdır.
    kibele adlı anadolu tanrıçasının türk kültüründeki adının sibel olduğu savunulmaktadır. bir başka teze göre, tam tersine eski çağlarda varlığına inanılan türk tanrıçası sibel'in anadolu'da kibele ile özdeşleşmiştir.
    bu tanrıça pek çok batı diline (okunuş olarak) sibele veya sibela şeklinde geçmiştir. örneğin fransızca'da cybèle (sibele okunur) biçimde yer alır. araplardaki hübel ile de eşdeğerdir. dolayısıyla aslında insanlığın mitoloji algısındaki ortak simgelerden birisidir. taştan doğmuş olduğu rivayet edilir.
    anadoluda kızlara verilen sibel adının kökeni doğrudan bu tanrıçadır.ayrıca sözcük farsça yağmur damlası manası taşır ve bu dilde sebil (su, çeşme) kelimesi ile aynı kökten gelir. buğday başağı anlamına da gelir.
    sibel kelimesinin, yunanca kahin kadın anlamına gelen kelimeden türediği iddia edilse de, sibel'in pek çok kültürün etkileşiminden doğduğu en doğru yorumdur.
    http://www.dunyadinleri.com/…eri-ve-sibyl-kitaplari
  • yönetmenlik koltuğunda justine triet'nin oturduğu 2019 yapımı film.

    film dünya prömiyerini bu sene gerçekleştirilen 72. cannes film festivali'nde yapmıştı.

    hastasının hikâyesini kendi romanında kullanmak üzere çalan bir terapist, ne kadar ileri gidebilir? fransa'nın yükselen yıldızlarından virginie efira'nın canlandırdığı, filme adını veren psikoterapist sibyl, takıntı haline getirdiği romanını yazmaya kendini ne kadar verse de yaratıcılığı tıkanmıştır. planlamadan hamile kaldığı için bunalıma giren bir hastasının anlattıkları sibyl'in ilgisini çeker ve kadının hikâyesini kendi erotik romanına dahil eder. ilk gösterimini cannes'da ana yarışmada yapan bu ilginç komedi-dram, annelik, yaratıcılık, birliktelikler, tutku, orta yaş krizi, kişilik, hatta sinema gibi birçok konuya değiniyor.

    filmin afişi
  • roma mitolojisinde kadın kahinlere verilen isimmiş.

    (bkz: sybill trelawney)

    bence ses benzerliğinden çok daha fazlası var.
  • virginije efira, adele exarchopoulos ve sandra hüller'in canlandırdığı kadın karakterlerin öyküsü. yönetmeni justine triet, senaryoya da katkıda bulunmuş. roman yazmaya karar başlayan ve terapistliği bırakan sıbyl, son anda ona başvuran hastasıyla ilgilenmeye karar verir. hastası film çekiminde olan bir aktrisdir ve istemeden hamile kalmıştır. hem romanına hem de yaşamına dahil ettiği bu kadınla ortak noktası filmin sonunda ortaya çıkar.
  • şu an mubi'de gösterilmekte olan fransız filmi. terapide aktarımın ne olduğunu ve nerelere gidebileceğini çok iyi tasvir etmiştir.

    --- spoiler ---

    filmde hem karşı aktarım, hem karşı aktarımı -terapistin direncini- dibine kadar görüyoruz. aktarımı başlangıç olarak margot karakterinin terapist olan sibyl'den talepleri üzerine görüyoruz. kendisi için karar vermesini izliyor, sürekli ek seans talep ediyor, mesaj ve arama yoluyla taciz ediyor. sibyl olması olağan olduğu gibi bildiği varsayılan özne konumunda (bkz: subject supposed to know). sibyl ise bunu çalışmak yerine bu aktarımı üstleniyor, taleplerini karşılıyor, direnmeye çalışsa da bir şekilde margot'un hayatına çekiliyor. margot'un hayatındaki tanrısı varlık olmaktan keyif alıyor heralde. margot'un hayatını kitaplaştırmaya çalışıyor olması bu sınır aşımlarının bir sebebi olarak gösteriliyor filmde, muhtemelen suçluluk duyuyor. akıllara gülseren hanımı getirmiştir.
    --- spoiler ---
  • bugün mubi de izlediğim film. etik dersi olarak ruh sağlığı çalışanlarına izletilmesi ve üzerinde çalışılması şahane olur. oyunculuklar güzel. "mavi en sıcak renktir" filmindeki rolüne yakın bir rolde oynayan adele excharcopoulos'un bu filmde oyunculuk adına daha iyi bir noktada olduğu söylenebilir. film pek cok şeyi sıkmadan uzatmadan anlatmış. modern zamanlar terapistlerinin de işleri zor.
  • demişler ki yeterli sayıda sıkıcı fransız filmi yok,

    neden şöyle popüler, ünlü isimleri bir kadroda toplayıp sıkıcı bir film yapmıyoruz ki?!
  • çoğu insanın başına gelmiştir şu muhakkak; filmi izleyip bitiriyorsunuz ve filme dair hiçbir şey hissetmiyorsunuz. kafanız karışıyor. çünkü iyi ya da kötü bir şey hissetmeniz lazım. az iyi ya da az kötü de olur. fena değildi, eh, film yokken izlenir gibi bir şeyler de kabuldür. aklınızdan, ümit vadeden yönetmen veya başka filmini mecbur kalmadıkça izlemem bu kişinin benzeri bir düşünce geçse de kâfi. gel gelelim, iyi ya da kötü, hiçbir hissiyatınız olmuyor. zamanınızın boşa gittiği duygusuna da kapılmıyorsunuz, aman, bu filmi izleyeceğime instagram yapsam daha mı iyiydi, faydalı bir şey yaptık işte hissiyatına da. bi kapılsanız, rahatlayacaksınız, fakat olmuyor.

    işbu filme dair ne hissettiğimi, beğenip beğenmediğimi on dakkadır düşünüyorum, fakat bir sonuca varamıyorum. sonu bok gibiydi, ama girişi iyiydi, şu sahne çok tırttı, ama entrikalar kıvamındaydı derken, ben, kendim ve beğenim ortak bir kanıya varamıyoruz. bu halde, bu filmi önersem de, önermesem de yanlış yapmış olacağım. öyle bir çıkmazda bıraktı beni.

    belki de filmin içindeki tüm iyi şeyler ve kötü şeyler, tam bir dengededir. o yüzden bende iyi ya da kötü hiçbir duygu uyandırmamıştır. belki yönetmen yanlışlıkla öyle bir denge tutturmuştur. o da bir yetenek nihayetinde. fakat illa ki bir hissiyat olması lazım. iyi ya da kötünün derecelerinden birinin hissedilmesi gerek. hem iyi hem kötü desen, olmaz, kafalar iyice karışır. hangi yanı daha ağır basıyor peki derler adama, kös gibi kalırsın.

    neyse. bir iki spoylır yazıp rahatlatayım zihni.

    --- spoiler ---

    1:16:33 ile 1:16:41 vakitleri arasında, sibyl telefonda konuşup ağlarken ağzının titreyişinin çenesine yansıyışının görülmesi, kadrajda dudağı değil çeneyi göstermek, güzel bir biçim.

    margot, her bir sibyl'in müdahalesinde, gerçekten şahane oynuyor. sanki gerçek hayatta da ikisinin arasında böyle bir direktif - uygulama bağıntısı varmış gibi.

    filmdeki filmi yöneten yönetmenin, sürekli - size laflar hazırladım ancak söylemeyeceğim - tavrı, sakinliği, pek hoş. filmi çekerken, oyuncuların hatalarına karşı tam gaz bir kızgınlıkla tepki vermesi ise, iyi ikilem.

    en nihayetinde dayanamayıp kızgın kumlardan serin sulara atlamasında ise, doğrusu bana da bi rahatlama geldi.

    ufak çocukla yapılan seanslar, filme ayrı bir tat katmış. tam eh be, yetti entrika diyorsun, tak çocukla yapılan seanslı sahne giriyor. güzel dizilim.

    sona yaklaşırkenki sahnelerden birinde, sibyl'ın yaşadığı kişisel gelişimci aydınlanması, güzel değil.

    margot ise epeyce güzel. arabada sibyl ile partiden döndükleri bir sahne var, orada, arabanın içindeki gölge yaptıran kırmızımsı ışıkla ise, daha da güzel. filmi komple beğendiğinizi sandıracak kadar güzel.

    --- spoiler ---
  • normalde latince kısmında yunanca da var ama sözlük desteklemediği için yunanca yazılması gereken yere ingilizce yazdım.

    the waste land eserinde aşağıdaki gibi geçiyor:

    “nam sibyllam quidem cumis ego ipse oculis meis vidi in ampulla pendere, et cum illi pueri dicerent: ***what do you want?*** respondebat illa: ***ı want to die”***

    ı saw with my own eyes the sibyl at cumae hanging in a cage, and when the boys said to her: “sibyl, what do you want?” she answered: “ı want to die.”

    kendi gözlerimle sibil'in cam fanusta direndiğini gördüm ve gençler ona, “ne istiyorsun, sibil?”, diye sorunca, “ölmek istiyorum.”, diye mırıldandı.
hesabın var mı? giriş yap