• farklı amaçlarla araya serpiştirilebiliyor ama söylenene göre can sıkıntısından da olabiliyor. "eğer"leşerek 'ayırıcı şart kipi' şeyi de (disjunctive conditional particle) olabilir, tekrar tekrar kullanılarak bir vurgu, bir vargı, bir yargı, bir kargı bile olabilir. gâvurlar bu ikinci duruma 'repeated, with a disjunctive sense predominant' diyor. haklılar. belki de bu ikinci anlam/kullanımdan ötürü cümlelerini sive sive sive sive sive sive sive sive sive sive sive sive'lerle donatan edebiyatçılara, filozoflara ya da içli şairlere hep kafası karışık muamelesi yapmışımdır. veyahut veyahut veyahut veyahut veyahut veyahut veyahut veyahut veyahut veyahut veyahut gibi düşünmüşümdür. "bir karar ver artık" demişimdir içten içe. ama boşa tepki koyduğumu biliyor<d>um çünkü bazen 'deus sive natura' örneğinde olduğu gibi veyahutlar eşitlenir, her iki durumda da aynı şey kast edilebilirken, aynı zamanda herbiri kendi başına başka kapıları zorlayabildiğini apaçık bir şekilde belli eder. zira biliriz ki natura'nın deus olmasına gerek yok, ama animist bir zihin bu noktada deus sive natura'yı önemser ve onu "tanrı ya da doğa" anlamıyla alarak "benim için fark yok hacı, istiyorsan serkan de fark yok. ben aldığımızı almışım, boş koy" gibi bir türkçeyle derdini aktarabilir. sive burada ona bu imkânı sunan bir reçeteden ötesi değildir, yaş tutar ilacını alır eczacı hüviyet sormasa da.

    latin dilinin bu sık kullanımgaçı (kullanılan şey anlamında uydurdum) just. 2.9.20'de şöyle geçiyor "proelium sive naufragium" türkçesiyle "savaş ya da gemi enkazı". tacitus ise annales 2.24'te "miracula visa sive ex metu credita" türkçesiyle "mucizevî görünümler ya da ödünç korkulardan [kaynaklananlar]" iki kullanımda da sive öncesi ile sonrasında zaman dağınıklığı söz konusu, bir yatak nasıl dağınık olursa, her iki ifadede de (de ded edde deede kaç de oldu?) o denli kronolojik sıkıntı baş-gösteriyor. tişört orada, çorap burada, yorgan düşmüş, yastık dönmüş. ama toplanmaz değil, toplanır.

    "savaş ya da gemi enkazı" denilirken kullanılan latincesiyle sive, türkçesiyle "ya da" hem savaşa bakan kişinin gördüğü hayâlî bir neticeye işaret eder, hem de iki olgunun yani savaş ve enkaz'ın aynı anda gerçekleştiğine. "nasılsa bu savaştan geriye kalacak olan enkaz, ben şimdiden 'sive'mi diyeyim de ne olur olmaz" demiş gibi hissediyoruz. keza ikinci örnekte de benzer bir anti-kronolojik duyuş söz konusu. mucizevî görüntüler yani miracula visa ne zamandan beri ödünç korkulardan kaynaklanır oldu, da dile vurdu? yazar, iyi bir yazar olduğunu göstermek için araya bir sive koyarak söz konusu muğlaklıktan prim sağlamaya çalışıyor. başarılı da oluyor nitekim, sözlükte hakkında "severek takip ettiğim yazar, hep yazsın istediğim yazar" şeklinde entiriler döşeniyor nick başlığına. bu yüzden çok mutlu. o kadar mutlu ki yarın 6.45 vapurundan atlayıp intihar edecek eminönüne doğru seğirtirken.

    tarihçinin (tacitus) mucizevî görüntüler karşısında ödünç korkulara kapılan bir tip çizerken tipoloji üstadı olduğunu da ifşa eder. araya serpiştirdiği bir sive bize, söz konusu mucizevî görüntülerin görüldüğü andan itibaren korkuları beslediğini ve bizzatihi kendisinin de o korkulardan oluştuğunu düşündürür. kör paradoks gibi ama tam değil, tam olmamış, beş var gibi-sanki-belki. çünkü çözümü görebilene aşikâr. 'paradoks, çözümü olmayandır.' 'paradoks, iki tarftan da çözülebilendir' denilebilir, 'her ne haltsa' (buna aşağıda değineceğim) işte. burada ise çözüm sive'nin gramerce farklı kullanımından ileri geliyor. zira sive tıpkı türkçedeki "ya da" "veya" "veyahut" gibi en az iki durumun alternatif teşkil etmesi durumunda kullanılan bir bağlaç olmakla birlikte tek başına da kullanılabilmektedir. bizim türkçede "her ne zıkkımsa işte", "her ne haltsa" gibi kullanımlarımızı anımsatan sive'nin bu kullanımını örneklemek için cicero'ya bakalım. "ut mihi platonis illud, seu quis dixit alius..." (republica 1.17.29) buradaki "seu" yani sive'nin başka bir formu cümleye yukarıda bahsettiğim 'her ne haltsa'ya benzer bir anlam katıyor: "bana göre platon'un, ya da her -başka- kiminse... [onun bir sözü var bıdı bıdı bıdı...]"

    işte buradaki sive içinde nasıl bir bezmişlik barındırıyorsa, yukarıda tacitus'un ifadesindeki sive de benzer şekilde "üfff ödünç korkulardan işte..." minvalinde bir sıkıntı, bir bizarlık, bir yılmışlık, bir tükenmişlik barındırıyor. "ben o mucizevî görüntülerle ya da ödünç korkuların tetiklemesi mi, demeliyim güzel bayan?" gibi erkeksî bir eda ya da işve mi söz konusu acaba? bu "proelium sive naufragium"dan daha müphem bir kullanım. zira biliyoruz ki naufragium (enkaz) proelium'un (savaş) neticesidir, ama mucizevî görüntüler, ödünç korkulardan mı doğar her zaman? gerçi fırtınaya yakalanan gemiler de enkaza dönebiliyor, illa savaşa gerek yok. belki "fırtınayla savaş" kast ediliyordur, olamaz mı? olabilir. fırtınayla savaş kastı da olsa, bildiğin insanlar arasındaki savaş da fark etmez, sive en nihayetinde sebep-sonuç ilişkisine dayalı bir bağlaçlık ustalığı sergiliyorken, tacitus'un sive'sindeki müphemlik gâvurların intellectu dediği bizim ise muhakeme dediğimiz zihnî faaliyete ihtiyaç duyuyor. ve biz bu faaliyet sonucunda, yukarıda dediğim gibi, paradoks gibi görünen şeyi çözüyoruz (her ne kadar o her iki taraftan da 'zaten' çözülebiliyor idiyse de). "burada paradoks yok. neşet eden tek şey 'üfff sıkıldım, her ne haltsa işte' minvalinde bir gerekçelendirmedir, tarihçi sıkılmış, mucizevî görüntüleri ödünç korkulara bağlamış, üzerinde durmaya değmez" diyoruz. sonra gidiyoruz, falan işte her ne haltsa, vapurlar, simit, gözler, küflenmiş ekmek vb. unsurlar.
hesabın var mı? giriş yap