• tahammül (osm., müsamaha, tecviz, tesamüh; fr. tolérance; ing. tolerance, sufferance, allowance).

    sözlüklere göre, kendi düşünce ve inançlarına karşıt bulunan düşünce ve inançlara katlanma, onlara tepki göstermeme… bir dinin çeşitli mezhepleri arasında ya da çeşitli dinler arasında çıkan kavgalarda ve daha sonra dinin bilime baskısı karşısında sığınılan bir kavramdır. insanların ve toplumların, aralarındaki çeşitli farklılıklara karşın, anlaşabilmelerini ve iyi geçinebilmelerini sağlayan tutum ve ilke. güncel dilde, yerine göre, “sabırlı olma”, “dayanma”, “katlanma”, “aldırmama” ve “boş verme” anlamlarına gelmek üzere kullanılır.

    fakat tolerans, bunlardan hiçbiriyle eşanlamlı değildir. hoşgörü anlam bakımından tolerans’a daha yakındır. fakat, bu terim de tolerans’ın kapsamını yeterince yansıtmamaktadır. hoşgörü duygusal bir yaklaşımdan kaynaklanır; insanın değerini anlayıp, haklılık olasılığını düşünmeyi içermez. tolerans ise, öncelikle bilimsel ve akılcı bir yaklaşımdan kaynaklanır; insanın karşısındakini anlamaya çalışmasını ve ona değer vermesini de içerir.

    tolerans’ın ayrıntılı bir tanımı şöyle yapılabilir: “yanlış bulunan ya da olması gerekene aykırı olarak nitelenen inanç, duygu, düşünce, görüş, anlayış, benimseyiş, eğilim, töre, ilke, tutum, yaklaşım ve davranışlarının, peşin bir karar ya da önyargı ile bakılmayıp, tepkiyle de karşılanmaması; bunların kendilerine göre bir doğruluklarının ya da haklılıklarının bulunabileceğinin, bir takım noksanlıklardan ya da temel yanılgılardan kaynaklanabileceklerinin herhangi bir zorlama olmaksızın kabul edilmesi.”

    tolerans böyle tanımlanınca, tolerans gösteren kimse, ister istemez kendi kendisini sorgular. bu da, karşısındakinin doğru ve haklı, asıl kendisinin yanılgılı ve haksız olabileceği düşüncesini ortaya koyar. böylelikle, bireysel boyutta gösterilen tolerans kişiyi öz-eleştiriye de yöneltir.

    toleransın kendisi kadar, uygulamada “tolerans’ın sınırı” üzerinde de özenle durulur. özgürlük gibi, tolerans da sınırsız olamaz. tolerans, eşitliği bozabilecek, bireyin onur ve saygınlığından özveride bulunmasını gerektirebilecek, zorunlu bir kabullenmeye yol açacak, ya da sonsuzcasına boş yere umut beslettirebilecek bir dereceye vardırılmamaladır. aksi halde, tolerans, kendi tanımının dışına çıkar ve tolerans olmaktan çıkar.

    tolerans kavramıyla ilgili yanılgılı düşüncelerden biri de, yanlışların ve kusurların bağışlanmasının da tolerans'ın bir gereği olduğunu benimsemektir. oysa tolerans’ta bağışlama yoktur, bu ancak hoşgörün'ün kapsamında yer alabilir. başka bir deyişle, bir insanın her istediğini yapmasına tolerans gösterilemez. bu da tolerans'ın kaynağının bilimsel ve akılcı düşünce ve değerlendirme yöntemi oluşundan ileri gelir.

    istanbul, 1999
  • tahammul ve tolerans iyi-kotu ayni anlamda sayilabilirlerse de, ho$goru ile aralarindaki farklar coktur. tolerans, resmen tahammul etmek demektir. tarihteki orneklere bakildiginda, ornegin fransiz din sava$lari'ndaki tolerans fermani (1562) veya 1618'de bohemya'da cikarilan ve sonu otuz yil sava$lari'na varacak olan tolerans fermani gibi orneklerde de gorulecegi gibi, daha cok, "hadi gene iyisiniz, hepinizi kilictan gecirmemeye karar verdik" tandansi olan bir kavramdir tolerans. buradaki tam karsilik tahammul oluyor, cunku ne bileyim, katolik fransa'da protestan huguenotlar'in ya$amasina izin verilmi$, tahammul edilmi$ oluyor. ama tahammul de nasil, insanlarin kendilerince dini toren yapmasina izin veriyorlar ama eger kent di$inda ve bilmemkac ki$iyi gecmeyecek bir sayidalarsa!

    ho$goru, daha sevgiye ve bo$vermi$lige dayali bir kavram. ho$gorunce, biraz da kabul etmi$ oluyor insan kar$isindakinin tabiatini, yaptiklarini, yapabileceklerini... tahammul/tolerans bir zorunluluktan ("bu $erefsizle ayni ofiste cali$mam lazim, ne yaparsin! okuze dalsan, okuze insan muamelesi yaparlar, sonra kaliriz karakolluk oldugumuzla..." gibi) kaynaklanirken, ho$goru gozardi etmeyi ("tamam adam okuz ama o da oyle biri i$te, takmamak lazim," veya "delidir ne yapsa yeridir," gibi) icerir bir kavram. ilk grupta bir "$u lanet kanunlar olmasa ben ne yapacagimi bilirdim" havasi varken digerinde bir polyanna - iclal aydin kompleksi sezilebilir ki ho$gorululere bravodan ba$ka bir$ey diyesim olmaz dogrusu. ben daha cok tahammul/tolerans egilimliyim zira.
  • ayni eksen uzerinde siralanmislar gibi gorunse de, aslinda, en boy karakter acisindan oldukca farkli kelimelerdir. hatta fark o kadar belirgindir ki, bu kelimeleri siklikla kullananlar hakkinda, saglam fikir verir.

    mesalela, hosgoru esitler arasinda tezahur edebilecek bir duygu selinin ifadesi olamaz. hosgoren insan mutlaka, hosgordugune nisbeten daha yuksek bir zeminde duruyordur ve bu hosgoruyu gostermisse yuce gonullulugunden, engin deneyiminden, ozetle bir sekilde "daha" olmasindan dolayi gostermistir. yani ortamda, bir ego kabarmasi soz konusudur. bu anlamda, hosgormekle hor gormek kelimelerinin yakinligi bosu bosuna degildir. sahici hosgoru kaynaklari, olsa olsa anne babalardir bu durumda.

    tolerans ise, aliskin olunmayan, belki pek de olumlu algilanmayan bir durumu ozumseme kapasitesinin gostergesidir. tolere edilen durum ya da bu duruma sebebiyet veren kisi/kurumlarla ilgili pejoratif bir yargi barindirmaz. tolerans soz konusu oldugunda yuzeye cikan asil bilgi, tolerans sahibi kisinin gecmisi, hayat deneyimleri hatta ruh halidir. medeni bir kelimedir bu anlamda da.

    uclu arasinda, mizaci en bickin olan ise kesinlikle tahammul kelimesidir. herseyden once, ozunda bir ivme barindir. tahammul edilen sey herneyse, kesinlikle kotuculdur, baski yaratmaktadir ve kaderinde son bulmak vardir. bu sebeple de, bu seye tahammul eden kisi, onu yok etmek, kaynagina inerek, tekrar etmesini engellemek icin sureyi kullanmaktadir aslinda. bazi orneklerde tahammul sureci, anormal gostergelerle kendini belli bile eder. (bkz: hulk) bu sepeple de, surec uzun tutulmamali, kisilik ve beden uzerinde harabiyet yaratma noktasina gelmeden, konusma, anlatma bilemedin sumsuk marifetiyle huzura kavusulmalidir.
  • insanların yaşam tarzı namus ve şerefimizdir cümlesi bu farkların tanımı gibi olmuş adeta. sürekli iyi anlamda kullanılan hoşgörünün karşı tarafı küçük görerek ona tahammül etmeyi, haklılığını ya da haksızlığını, doğruluğunu ya da yanlışlığını tartmamaktır. tolerans ise kendini eşit görenlerin birbirinin farklılıklarına saygı göstermesidir. ülkenin en büyük azınlığı olarak, laikçiler olarak sözlükte kodlanıyor ve egemenlerin yandaşlarınca bu şekilde aşağılanıyor, bu cümle ile anlıyoruz ki bundan böyle beklememiz gereken hoşgörüdür, tolerans değil. yani egemen kuvvetin iki dudağından çıkacak karara göre değişiklik gösterebilecek osmanlı tarzı bir arada yaşama temeli. çoğunluğu temsil eden güç azınlıkta kalana tamam bikini giymene, mini etek giymene, içki içmene, benim sınırladığım çerçevede eğlenmene bile karışımıyorum, yalnız yandaşlarım bu konuda seni aşağılayıp üstüne gelebilirler, haysiyetinle oynayabilirler ona karışamam sen de kendine ona göre çeki düzen ver öyle ulu orta yerde açık saçık giyinme, içki içme ve fazlasını isteyip benim canımı da sıkma bak hoşgörümün sınırı var çünkü demek istiyor.
hesabın var mı? giriş yap