• trinitas malumunuz olduğu üzere ziyadesiyle tanrı baba, kutsal ruh ve oğul isa'yı bir birlik içinde sunan üçlülük kavramıdır. aslında ilk hıristiyan tasarımcıların gelenek ve disiplin aşinalığından ve bizim bugün mevcut kaynaklarımızdan daha fazlasına sahip olduklarından ötürü belli bir üçlülük algısında sadece maske değişimi yapmış olabilecekleri de düşünülmelidir, onlar eskiye bakıp eskinin birtakım pagan inanışlarından kutsal kelâm biçimlendirme işine girmişlerdir, bu şaşırtıcı değil.

    gerçi böyle diyorum ama kimin umrunda değil mi "maske değişimi"? belki bu satırları okurken "maskene eşşekler işesin" diyorsunuz, belki kumandayla kanal değiştirir gibi birkaç satır okuyup yan taraftan başka bir başlığa tıklayıp gidiyorsunuz. her şey olabilir, sizden her şey beklenir. neden size karşı böyle agresifim? technical ecstasy başlığına yazdığım entiride baş gösteren bir üslubun temelini atıyorum arkadaşlar, bundan sonra entirilerimde agresif bir profil çizeceğim. evet az evvel bir başlıkta bana "romantik" denildi ve buna fazlasıyla alındım. bu entiride değilse de bundan sonraki entirilerde sikoksuklu ifadeler kullanacağım. romantik hakaretini kabul edemem margaret. bundan sonra sizlerle ben ayrı dünyaların insanlarıyız. bundan sonra entirilerimi baltanın keskin sivri tarafıyla çivi çakar gibi gireceğim. elinizi de, parmaklarınızı da koparabilirim. bundan sonra sizle benim aramda husumet var. sizler beni tanımıyorsunuz, ben de sizi tanımıyorum. bundan sonra benim kindar ve çirkin yüzümü göreceksiniz!!1--*9

    efendim bilindiği üzere bu trinitas denen nanenin ilk kaynaklarından biri platon'un kratylos diyaloğunda bulunuyor. bu büyük filozof "yahu kronos varsa ve onun oğlu zeus da varsa, nasıl oluyor da ikisi bir ve aynı numen'i simgeleyebiliyor?" problemini bu eserinde şöyle çözmüştür: zeus dünyanın/evrenin ruhudur, bu ruh kronos'un kendisi olarak görebileceğimiz kusursuz bir evrensel akıldan ya da zihinden üremiş olmalıdır. dahası aynı zamanda zamanın tanrısı olan kronos (kronometre falan hep onun adından gelir) bilindiği gibi uranos'un (caelum:gök) oğlu olduğundan, bu durumda ilk tanrısallık uranos'ta olmalıdır. bu teolojik tasarıma göre platon üçlü bir yapı yani trinitas kurmuş olur: hypostases (isa'nın kişiliğine denk gelir hıristiyan teolojisinde), archical (ilk tanrısallık) ve universal (evrensel). yani tagathon, nous ve psykhe. yukarıdaki mitolojiye göre söylersek, uranos (gök), kronos (zaman) ve zeus (evren).

    burada açıkça görülüyor ki uranos yani göksel ulviyet hıristiyanlıktaki tanrı baba'ya denk düşer. krş. matta 4.23: isa, celile bölgesinin her tarafını dolaştı. buralardaki havralarda öğretiyor, göksel egemenliğin müjdesi'ni duyuruyor...; matta 5.48: bu nedenle, göksel babanız yetkin olduğu gibi, siz de yetkin olun."; matta 6.14: "başkalarının suçlarını bağışlarsanız, göksel babanız da sizin suçlarınızı bağışlar..."; matta 6.32: oysa göksel babanız bütün bunlara gereksinmeniz olduğunu bilir; matta 9.35: isa bütün kent ve köyleri dolaşarak havralarda öğretiyor, göksel egemenliğin müjdesi'ni duyuruyor...; matta 23.9: yeryüzünde kimseye 'baba' demeyin. çünkü tek babanız var, o da göksel baba'dır...; vahiy 16.11: istırap ve yaralarından ötürü göğün tanrısı'na küfrettiler. yaptıklarından tövbe etmediler...

    sonra tabi kutsal ruh'u da kronos'a yani zamanın kendisine bağlamak gerek. ancak burada kronos'un kimliğiyle ilgili farklı aktarımlardan ve roma'daki muadili gibi görünen saturnus'un farklı niteliklerinden ötürü, bu bağlama işlemi biraz güdük kalıyor. ama ben yine de buluşumu söyleyeyim. kutsal ruh neden böyle şeyler yapıyor, ayıp etmiyor mu? beden dediğin herhangi bir nefes yani spiritus (sanctus) olmadan kendi başına zaten tanrısal özden neşet etmiş olduğu düşünülemez mi? evet düşünülebilir. kutsal ruh'u böyle bir neşet etmeye eklemlemelerinin sebebini, çarmıhta çiçek gibi açan bilgeliğe selam duran teodoros studita'nın (kendisi bursa/uludağ'da keşişti 759-826) "çarmıhla mesih'i yeniden giydirdik ve eski insandan soyunduk" deyişinde aramak gerekiyor. tahta olarak çarmıhın da bir anlamı yoktur ama simgeledikleri üzerinden, yaşanan çileye bir tür ruh kazandırma gereğini hissetmişler. studita devam ediyor: "tahtanın sayesinde nuh, tanrı'nın kararlaştırdığı tufanın felaketinden kendisini, tüm ailesini ve de hayvanları korumadı mı yoksa?" tahta da tanrı'dan neşet etmemiş midir? evet etmiştir, teoriye göre. o halde? işte sanctus spiritus burada devreye giriyor ve tüm sadık hıristiyanları tek bir düzleme yani amaçlılığa sevk ediyor. aramızda kalsın büyük bir laf edeceğim şimdi, bu tarz bir sevkin saturnus'un roma dininde ve mitolojisinde içerdiği anlamlarda bir muadili yok.

    bu rolü ziyadesiyle üstlenerek bir tür kutsal ruh amaçlılığını tüm kaygılı, korkak, küfürbaz, bel-altı çalışan, şöhret peşinde koşan, haddini aşan, aşırı mutlulukla coşarak hem kendisinin hem de çevresinin yıkımına neden olan günün insanına aşılamaya çalışan stoa ekolü benimsemiştir. ayrıca trinitas'taki kutsal ruh'un amaçlılığı hinduizm'deki vişnu'nun koruyuculuğunu ve büyük üçlüdeki ikinci kudretliğini andırır. ancak vişnu karma tekerleğinin bekçiliğini yaparken, hıristiyan trinitas'ındaki kutsal ruh bedendeki ruhu nemlendirmeyi amaçlayan bir tür nivea el-yüz-vücut kremidir, ancak onu kullanan bilir. el yine senin elin, yüz yine senin yüzün.

    thomas morus margaret roper'a yazdığı mektupta şöyle diyor:

    "her ne olursa olsun, sevgili margaret, çok iyi biliyorum ki suçum olmayınca yok olmama izin vermeyecektir."

    işte burada morus'taki yaşamsal amacın trinitas'taki bekçisi, tıpkı karma'daki bekçi vişnu gibi, kutsal ruh'tur. tanrı'yı zaten biliyorsunuz, tahtada çiçekleneni de. benim derdim trinitas tasarımının kaçınılmaz olarak üretildiğidir, çünkü insan amaçlılık ile amaçsızlık arasında kesin ayrımlar yapabilen bir hayvandır. her ne kadar "kadınlar erkeklerle eşit midir" probleminde ortega y gasset'den yığınla ayar yemişse de, simone de beauvoir'ı hedeflerinden sıyırdığınızda geriye bir şey kalmaz. onda da kutsal ruh vardır. kutsal ruh bir nevi otobüs tutamacıdır. her insanç sisteminin, düşünce sisteminin, ideolojinin ve hatta her kayboluşun kendi kutsal ruhu vardır. bunun farkına varılması önemli değildir. önemli olan dertlenmedir, kutsal ruh dertlenmedir. zamanın tespiti ve insanların zamanla sınırlanmasıdır. insan dertlenebilen bir hayvandır.

    neyse dertlendim ben. beauvoir'la starbucksta kaave içip şu kadın meselesini çözüme kavuşturacağız. analardan girip yürek sızılarından çıkacağız. belki sartre falan da konuşuruz. canımı sıkıyor gerçi.
  • olacak şey değil, altılı limonlu maden suyu alıyorum, bir günde bitiyor, su gibi içiyorum. geçen yaz yine bu vakitler böyle olmuştu. marketin altılı limonlu maden sularını ben bitiriyordum. her neyse, neydi konumuz? ah pardon, tamam trinitas. bir tencere laf etmişiz ama başta söylememiz gereken şeyi ne ortada ne sonda söylemişiz, es geçip, hiçbir şey yokmuş gibi davranmışız. kızılay marka limonlu maden suyu kadar sevdiğim ekşi sözlük okurları, trinitas "trin unitas" yapısından oluşur. yani "üçlü birlik", siz "üçü bir arada" şeklinde de düşünebilirsiniz ama tam o değil. bu yüzden metinle giderek metin üzerinde çalışmalar tadı yakalayalım:

    http://i45.tinypic.com/rbmmw6.jpg

    yukarıda altını kırmızıyla çizmiş olduğum trin-unitas başlıktaki trinitas'ın açılıp saçılmış, şortla bilgisayar karşısında oturan hali. alttaki morla çizilmiş olan trin-unum ise , öznesi trin-unus olan "üçlü-bir" ya da "üçü bir arada" şeklinde düşünülebilecek olarak yapıdır. nitekim orada contextte yuhanna'nın tanrı'nın "üçlü-bir" yani trin-unus olduğunu söylediği söyleniyor (çok kompleks oldu cümle farkındayım ama geri dönüş yok, maden suyum bitmek üzere). peki, metin bunu neden söylüyor, dahası bu metin nedir böyle?

    arkadaşlar bu, 1634 tarihli "kutsal/yüce iyiliğin/lütfun vahyi" şeklinde çevirebileceğimiz revelatio summi boni başlıklı bir kilise metninden alınmıştır. burada kuran ve hz. muhammed hakkında atıp tutma vardır. ben şöyle kabaca bakınca bile içinde çarpıtmalar gördüm, allah bilir dönemin christiana europa anlayışına uygun olarak içinde ne karalamalar var. ama oturup üsturuplu bir şekilde incelenmesi ve türkçeye çevrilip akademik kamuya sunulması gerekiyor. ama tabi türkiye'de değil, bu gibi metinlerin "tarafsız" bir gözle irdelenerek yayınlanması için yaşamdan ümidini kesip her an ölecekmiş gibi yaşamaya hazır yiğitlere ihtiyaç var. yani sözün özü, belki islamî cenaha argüman sunmak isteseniz bile, onun içinde sizi tersten anlayıp diri diri kesmeye hazır kasaplar var. o yüzden üsturuplu davranıp sadece bulduğum -yukarıda bahsetmiştim- hatadan söz ederek entiriyi sonlayacağım, belki bir maden suyu daha içerim, varsa, kalmışsa tabi.

    metnin bir yerinde diyor ki, işte muhammed ve kuran tanrının bir olduğunu söylüyor, tanrıdan başka tanrı yoktur diyor, onun oğlu olamaz diyor, eşi olamaz diyor, bu yüzden sadece o tanrıya inanılması gerektiğini söylüyor (p.151. "de deo" legifer iste indefinenter in suo alcurcano clamat & inculcat: deum esse unum: non habere filium neque socium: & non esse deum praeter deum: ei, prophetae mahometi, & alcorano solum esse credendum). daha sonra metni kaleme alan kişi kuran'ın ve peygamberin bu iddialarına "tamam da" diyerek şerh koyuyor ve ekliyor "siz trin-unitas'ı reddediyorsunuz, nasıl olacak iş o zaman?" sonra metni kaleme alan kişi kuran'da isa'ya birçok yücelik atfedildiğini (quamvis enim quibusdam in locis alcoranus multum laudis videatur jesu christo attribuere,) ve tanrının kutsal ruhunun yüceltildiğini/kutlandığını (spiritum sanctum dei celebrare) söyleyerek buna rağmen kutsal üçlülüğün -yine kuran'da- inkar edildiğini (abnegata tamen sancta trin-unitate) aktarıyor. yani şunu demeye getiriyor: "siz kuran'ınızda hem isa'yı hem de tanrı'nın kutsal ruhunu övüyorsunuz, ee zaten tek tanrı'ya inandığınıza göre ve tanrıdan başka ilah olmadığını söylediğinize göre, bizim kutsal üçlülüğün nesine karşı çıkıyorsunuz, ben anlamıyorum valla!"

    oysa kuran'ın hiçbir yerinde ve islâm düşüncesinde, metni kaleme alan kişinin "spiritus sanctus dei" dediği yani "tanrı'nın kutsal ruhu" diye bir şey yoktur. sadece bazı surelerde allah'ın kendi nefesini insanlara üfürmesinden bahsedilir [örneğin hicr 29 ("onu, amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdan içine üflediğim zaman, önünde hemen secdeye kapanın."), meryem 17 ("biz de ruhumuzu ona göndermiştik de o kendisine sapasağlam bir insan şeklinde görünmüştü."), enbiya 91 ("onun bağrına ruhumuzdan üfledik de kendisini ve oğlunu âlemler için bir mucize yaptık."), sad 72 ("onu kıvama erdirip içine ruhumdan üflediğimde, önünde secde ederek eğilin!"), tahrim 12 ("ve allah, ırzını bir kale gibi koruyan imran kızı meryem'i de örnek verdi. biz onun içine ruhumuzdan üfledik. ve o, rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdikledi de içten bağlananlardan oldu.")]. ancak bu üfürme, hıristiyanlıktaki trin-unitas'ın bir parçasını oluşturan kutsal ruhun içerdiği manada değildir. evvelce yazdığım entirinin numarasını vermem başlık içi refereden başımı ağrıtabilir, o yüzden siz akledin, işte o entiride demiştim ki "kutsal ruh dertlenmedir", dertlenme de herkese özgüdür, hıristiyanlıktaki kutsal ruh yaşamaya devam eder, oysa islam'da tanrı'nın ruhunun canlılığından söz edemeyiz, o üflenmiş ve üflendiğiyle kalmıştır. bu yüzden "ya siz kutsal ruhu da kabul ediyorsunuz, o zaman gelin bizim trin-unitas'ı da kabul edin" demenin de bir anlamı yoktur.

    neyse şimdi gidiyorum, gitmeden önce yeri gelen bir şey var onu söylemezsem olmaz. sık bahsettiğimiz şu spiritus'un ilk anlamı nedir bilir misiniz, "nefes" yani hani tanrı'nın üflediği türden. hadi al başına belayı! yukarıda ne dedim, şimdi ne diyorum!1 kapıyı aralık bıraktım, cereyan yapacak, biliyorum yaz geldi diye üstler çıplak yatıyorsunuz, balkon pencere de keza, birinden birini kapayın, terliyorsunuz falan, hasta olursunuz bu sıcakta. "son nefesini de verdi..." deriz ya, işte o verilen "spiritus"tur. bu yüzden spiritus nezdinde "ruh" ve "nefes" eşitlenir. ahmaklar ruhun gram ağırlığını aramaya devam etsin.
hesabın var mı? giriş yap