• truva sehrinin bulundugu bolge.
  • her metrekaresi ayrı ayrı insanı mest eden, muhteşem güzellikteki antik şehirler bütünü. henüz diğer antik bölgeler kadar popüler olmamasından olsa gerek; dokunulmamış, bozulmamış, gizemli bir havası var genel olarak. mutlaka görülesi...
  • (bkz: tros), troad, troades
    (bkz: lelegler), pedasos, assos.
  • fabula crepidata turunde bir lucius annaeus seneca oyunudur.

    (bkz: thyestes)
    (bkz: hercules furens)
    (bkz: phoenissae)
    (bkz: medea)
    (bkz: phaedra)
    (bkz: oedipus)
    (bkz: agamemnon)
    (bkz: hercules oetaeus)
  • zifiri karanlık içinde belli belirsiz uğultular duyuluyor. sesler, bir süre sonra dalları çatırdatan rüzgarı andırırken; ışık sahnenin solundaki beyaz küvete düşüyor. üç siyah duvarın içinde müthiş bir yalınlık. bir adam; çıplak vücudun üstünde sadece belinde sarılı duran peştamala benzeyen beyaz bez parçası ile yavaş adımlar atarak küvete doğru ilerliyor. ardından küvetin içindeki kana bulanmış pardösüyü üzerine giyip, anlatıyor.

    siyah beyaz renk paleti içinde minimal dekoru ile yaklaşık bir saatlik savaş ve erkeklik dramı troas. türk , yunan ve polonyalı sanatçıların ortak yapımı olan çalışma, sahneleme boyunca üç farklı erkek anlatıcının ağzından savaşın yarattığı yıkımı, ataerkil düzende savaşmaktan başka çaresi kalmayan erkekleri, kimliklerini ve bedenlerini kaybetmiş savaş mağdurlarını dile getiriyor. dimitris dimitriadis’in yazdığı metinin rejisini alexandra kazazou üstleniyor. özellikle fiziksel tiyatro üzerine yaptığı çalışmalar ile tanınan kazazo’nun estetiği sahnelemedeki oyunculuklarda belirgin bir şekilde kendini gösteriyor. oyuncular karakterliklerine bürünüp direkt olarak onları yansıtmak yerine bedensel hareketlerin yoğunlukta olduğu çoğunlukla soyut stilize bir sunum şeklini kullanıyorlar.

    farklı yaş gruplarında, yalnızca bel bölgelerinden sarılmış beyaz bezle eski dönemlerdeki köleleri anımsatan üç erkek, anlatımlarında çeşitli beden pozları sergiliyorlar. priamos; oyunun en yaşlısı konumda, hareketleri belli bir izlek dahilinde ilerlerken yer yer ani çıkışlarda bulunuyor. “savaş asla savaşı yok etmez.” derken ise kendinden emin bir komutanını çağrıştırıyor. diğer karakterlerden farklı olarak savaşın yarattığı vahşeti kabullenmiş ve erkekliğini buradan inşa etmiş olarak gösteriliyor.

    öteki taraftan orta yaşlarında çelimsiz bedeni ile hector kendini yerden yere vurarak sahneye giriyor. kendisi, en güzel erkek bedenini savaşa verdiğini söylüyor, lakin bu kimliğini bulmasına yetmemiş, adeta ruhsuz bir et parçasını sahnede sürükleyerek, savaşa anlam üretmeye çalışarak kendini var etmeye çabalıyor. ancak oyunun sonuna doğru gelindiğinde sadece priamos’a beyaz bir bez ile bağlı iken hareket edebiliyor; sesi ise zar zor duyuluyor. bütünüyle kendini kaybediyor. erkeklik savaşı, ataerkil düzenin dayattığı erkeklerin kendileri meşru etmek için kendi aralarında hiyerarşiler yaratıp üstünlük elde etmeye uğraşmaları, oyunun bu bölümünde belirgin bir şekilde sembolleştiriliyor.

    sıralama olarak sahneye en son çıkan astyanax ise ilginç olarak “unknown soldire” adlı the doors parçasını söyleyerek sahneye giriyor. bu şarkı bir noktada metinde tartışılan konuların sadece troas’lı erkeklerin kişisel sorunları olmasından çıkarıyor.
    genç astyanax sahneye attığı ilk adımdan itibaren gözleri yerinde duramıyor, heyecanlı, vücudundaki bütün kasları hareket etmeye aç bir şekilde kasılmış durumda ama kendisi 10 yaşında öldürülmüş, bütün anlatısı boyunca erkek olamadığı için kahroluyor. metin en çarpıcı noktasını; ataerkil düzenin dayattığı erkek olma baskısını erkek doğulmadığını erkek olunduğu, astyanax kelimeleri ve bedeniyle vurguluyor.

    troas için savaş acıyla bitiyor ama savaşı bitiremiyor. oyunun başında kanlı küvetten çıkan pardösü oyun boyunca karakterler arasında dolaşıyor, farklı şekilde kullanıyor. sırayla karakterler hikayelerini anlattıktan sonra oyun bir dakika için duruyor. sadece küvetin aydınlatıldığı bu sahnede küçük bir kız çocuğu kağıt gemisini küvetin içindeki kan dolu suda gezdiriyor, ardından karanlığın içinde kayboluyor. sahnedeki erkek figürlerine tezat bu karakter hiçbir repliği olmasa da küçücük bir eylem birimi ile savaşın öncesine/sonrasına, geride bıraktıklarına ya da kaybettirdiği duygulara dair geniş bir yelpazede çeşitli düşünce alanları açıyor.

    her şey bir yana, troas özellikle klasik oyunculuk biçimlerinden sıkılan, aşırıya kaçan dramatik jestlerden bunalmış tiyatro izleyicisine alternatif bir deneyim sunuyor. alexandra kazozo’nun rejisinde oyuncular: kerem karaboğa, salih usta ve cem üzümoğlu bütünlük içerisinde aksamayan tempoda kusuruz bir saat gibi işliyor.
  • sanılanın aksine yalnızca troya kentiyle sınırlı bölgenin adı değildir. kuzeyde çanakkale ve biga'ya, doğuda kaz dağı'na ve güneyde assos'a kadar uzanan yarımadadır.

    bir burun gibi ege denizi'ne doğru uzanan uç kısmındaki kaz dağı-troya-assos üçgeni harikuladedir ve tam anlamıyla bir doğal ve kültürel miras coğrafyasıdır.
hesabın var mı? giriş yap