var olan
-
"var olan" deyimi grammatica açısından fiilden isimleşmiş veya sıfatlaşmış bir halde olup, örneğin şu meşhur cogitans'ın türkçesiyle aynı niteliktedir, unutulmamalı biçimsel açıdan aynı niteliktedir. latincede bu deyimin karşılığı yoktur, olmamasının sebebi türkçede "olmak" ingilizcede "to be" fiillerine denk gelen, "sum, esse, fui, futurum" fiilinin prasens participium 'unun olmamasındandır. tabi bizim türkçede yalnızca olan diye tanımlayabileceğimiz şey eksiktir. zira varlığın var olup olmadığı sorunu yunan'da tartışılmıştır. varlığın 'olmadığını' söylemek ile varlığın 'var olmadığını' söylemek arasındaki farkı iyi düşünmeliyiz. şimdi bunu bir kenara koyarak; yunan'da öğretileri yüzünden karşı karşıya gelmiş iki önemli filozofun var olan'a yükledikleri manayı anlamaya çalışalım. "var olan nedir?" "var olma sürecinden ne anlıyoruz?" bu iki soruya iki filozoftan yola çıkarak cevaplar bulmaya çalışalım, daha doğrusu cevaplarla işimiz yok, sorduğumuz soruları anlamlaştırarak iki filozofu anlamaya çalışalım; var olan şeyler hakkında herakleitos ve uslanmak bilmez rakibi parmenides neler düşünüyordu, adım adım inceleyelim.
herakleitos, sürekli devinim halinde bulunma düşüncesini ortaya atar, ona göre ilk ilke ateştir, ateş ruhun varlığı ve organizmadaki ilkedir. ona göre; var olan her şey nitelik açısından sürekli bir dönüşüm halindedir. ateş de bu açıdan bakılırsa; öncellerinin sabit, değişmez temel ilkesi değildir; ateş diğer şeylere dönüşen , sürekli bir değişim halinde olan bir olgudur. fragmanlar'da şöyle geçer: "ateş önce denize dönüşür; denizin yarısı toprağa, yarısı yakıcı buhara. deniz toprak olmasından önceki orana göre çeşitli şekillerde boşalarak aynı ölçüsünü bulur." (fr.31, clemens alexandrinus, stromateis, v. 105 [ll 396. 13], çev. cengiz çakmak, kabalcı yayınevi, http://www.kabalciyayinevi.com/…tap.asp?kitapid=227), "ateş gelecek ve her şeyi yagılayıp mahkum edecek." (fr. 66, hippolytos, refutatio, ix. 10.7, a.g.e.), "ateşin ölümü havanın doğumudur, havanın ölümü suyun doğumudur." (fr. 76, plutarkhos, de e apud delphos, 18. 392c, a.g.e.), "her şey ateşle takas olur, ateş de her şeyle; tıpkı altın ile malların ve mallar ile altının takas edilmesi gibi." (fr. 90, plutarkhos, de e apud delphos, 388 d-e, a.g.e.)
herakleitos'a göre var olan her şey sürekli olarak görünürler ancak, onlar bir yandan kazanırken, diğer yandan kaybederler. güneş bile her gün yeni bir oluşum olarak karşımıza çıkar. (bkz: güneş her gün yenidir) var olan her şey karşıtına dönüşür. ve her şey karşıt niteliğin bir birliğidir. her şeyde, her ikisi vardır ve hiçbiri yoktur. her şey karşıtıyla bir birlik oluşturur. dünyayı var eden de işte bu karşıtlık durumudur. bu karşıtlık durumunu yöneten de harmonia'dır, yani uyumu sağlayan ilke. ilgili fragmanlar ise şöyle; "karşıt olan şeyler bir araya gelir ve uzlaşmaz olanlardan en güzel uyum doğar. her şey çatışma sonucunda meydana gelir." (fr. 8, aristoteles, ethica nicomachea, theta. 2. 1155b4, a.g.e.), "bağlanışlar; ütünler ve bütün olmayanlar, bir arada duran ve ayrı duran, birlikte söylenen ve ayrı söylenen. her şeyden bir, bir'den her şey." (fr. 10, aristoteles, de mundo, 5.396 b20, a.g.e.), "uzlaşmaz şeylerin kendi aralarında nasıl uzlaştığını anlamazlar. karşıt dönüşlerin uyumu; yay ve lirdeki gibi." (fr. 51, hippolytos, refutatio, ix.9.2, a.g.e.), (bkz: inen ve çıkan yol bir ve aynıdır), "ölümsüzler ölümlü, ölümlüler ölümsüz. biri diğerinin ölümünü yaşar, diğeri de ötekinin yaşamını ölür." (fr. 62, hippolytos, refutatio, ix. 10. 6, a.g.e.), "tanrı gece ve gündüz, yaz ve kış, savaş ve barış, tokluk ve açlıktır. [bunun anlamı: bütün, karşıt şeylerden oluşur.] ancak o, ateşin yaktığı bir tütsüden yayılan ve herkesin kendince ad verdiği koku gibi başkalaşır." (fr. 67, hippolytos, refutatio, ix. 10. 8, a.g.e.), "aynı şeydir yaşayan ve ölen, uyanık ve uyuyan, genç ve yaşlı. çünkü sonrakiler öncekilerle, öncekiler sonrakilerle yer değiştirir." (fr. 88, plutarkhos, consolatio ad apollonium, 106 e, a.g.e.) (bkz: cemberin cevresinde baslangic ve son ortaktir)
parmenides ise, herakleitos'un var olan her şeyin değiştiği, ateşin suya dönüştüğü, suyun toprağa ve toprağın ateşe dönüştüğü şeklindeki öğretisiyle çatışır. ona göre; önce olan bir şeyin daha sonra olmamasının nasıl mümkün olabileceği bir sorundur. bir şey nasıl hem var olup, hem var olmayabilir? bu bir çelişki değil midir? bazı şeylerin var olduğu, bazılarının olmadığını kabul etsek bile bazılarının hiçbir şeyden gelmesi ve bazılarının hiçbir şeye dönüştüğünü nasıl kabul edebiliriz? parmenides, oluşumdan yalnızca oluşumun meydana geldiğini ve hiçbir şeyin,başka bir şeyden meydana gelemediğini söyler. ona göre var olan şey, her zaman vardır ve her zaman var olacaktır. her şey ne ise, öyle kalacaktır. çünkü yalnızca bir sonsuz, meydana getirilmemiş, değiştirilemez oluşum olabilir. var olan 'ın sürekli ve bölünmez olması lazımdır. o devinimsizdir, zira onun içinde hareket edebileceği bir boşluk yoktur. nesnelerin yaratılışı üzerine adlı eserinden bir bölümü buraya almak istiyorum.
"bak aklınla bulunmayanın nasıl yine de akılla orada olduğuna sağlamca.
kesmeyecek çünkü var olanın var olana bağlanmsını.
ne düzen boyunca her yanda her biçimde ayrılacak
ne de biraraya toplanacak şekilde.
söylemek ve düşünmek gerek var olan'ın olduğunu; var olmak,
hiç ise yoktur; bunları düşünmeni istiyorum.
seni uzaklaştırdığım ilk araştırma yolu budur işte.
fakat sonra bir de hiçbir şey bilmeyen ölümlülerin
sallandıkları yol var, ikibaşlıların; çaresizlik yönetir çünkü
göğüslerindeki sallanan düşünüşü sürüklenir giderler
hem dilsiz hem körler, şaşkınlar, kararsız kişiler,
varolmakla olmamayı aynı şey sananlar
hem de aynı şey değil, onlarca geriye döner herşeyin yolu.
hakkından gelinemez hiç şu varolmayanın varolduğunun
sen bu araştırma yolundan uzak tut düşünceni,
çok denemiş alışkanlık bu yola itip sürmesin seni,
kullanma bakışsız gözü, uğuldayan kulağı
ve dili, logosla bağla karara çok kavgalı kanıtı
benim anlattığımı. yalnız bir yolun anlatılışı
kalıyor daha, o da varlığın; vardır bu yolda
pek çok işaret, çünkü doğmamış olduğundan yokomazdır da.
yapısı bütündür, sarsılmaz ve hedefsizdir.
ne bir kere var idi ne de olacaktır, şimdi bir bütün var çünkü.
bir olan, toplu şey. nasıl bir doğuş bulacaksın ona?
nasılnereden yetişmiştir? bırakmayacağım varolmayandan
sözetmeye ne de düşünmeye seni; söylenemez düşünülemez çünkü
varolmadığı. nasıl bir gereklik zorlamış ola onu
sonradan yahut önceden hiçten başlayarak doğmaya?
böylece ya büsbütün olması gerek yahut olmaması.
hem de varolmayandan bırakmaz inanma gücü
kendinden ayrı birşeyin doğmasını. bundan ötürü doğmayı
ne de ölmeyi dike salıvermedi gevşeterek köstekleri
aksine germekte. bunların kararı şunda gizli;
vardır yahut var değil. imdi karar verildi, bu bir zorunluluk.
bir kıyıya atmaya düşünülemez söylenemez olan yolu - hakikisi
bu değil çünkü -, ötekinin var ve gerçek olduğuna.
nasıl yok olabilir var olan öyleyse? nasıl doğabilir?
doğduysa var değildir, ilerde doğacaksa da öyle.
böylece doğuş sönmüştür ve ölüm yok olmuştur.
bölünemezdir de hep bir cins olduğundan;
burada biraz daha çok da değil - bu onu engellerdi toplu olmaktan -
burada biraz daha zaif de değil, bütün doludur var olanla,
bu yüzden bütün topludur; var olan var olana bitişir zira.
fakat kımıldamaz koca bağların sınırları içinde
başlamaz dinmez, çünkü doğma ve göçme
pek uzaklara atılmıştır, gerçek inanıştır onu süren,
aynı şey olarak aynı şey içinde kalarak kendi kendine yatar.
böylece sapasağlam yerinde durur; güçlü zorunluluk
sınırın bağlarında tutar, onu çepeçevre saran sınırın,
çünkü sonsuz olamaz var olan tanrı kanunu gereğince;
ihtiyaçsızdır çünkü; her yandan muhtaç olurdu böyle olmasa,
aynı şeydir düşünmekle varolma düşüncesi
çünkü içinde söylenmiş olarak bulunduğu var olansız
bulamazsın düşünmeyi. değildir ve olmayacaktır çünkü
başka şey var olanın dışında, çünkü kader bağlamıştır
bütün ve hareketsiz olmaya. bu yüzden hepsi ad olacak
insanların koyduklarının, gerçek olduğuna inanarak;
"meydana gelmek" de "yok olmak" da, var olmak da, olmamak da,
yer değiştirmek ve parlayan rengi başkalaştırmak da
fakat son bir sınır olduğundan bütünlenmiştir
her yandan, iyice tekerlek bir küre yığını gibi,
ortadan dışa her yanda bir ağırlıkta, çünkü ne daha büyük
ne de daha zayıf olmaması zorunlu burada yahut orada.
ne varolmayan vardır çünkü - bu onu durdururdu ulaşmaktan
bir cins olana - ne de burada daha çok var olanın
burada daha az olabilmesi var olandan, bütün dokunulmamış olduğundan
kendine her yandan eşit, aynı şekilde sınırlara dayanır.
burada senin için kesiyorum güvenilir sözü ve düşünceyi
doğrulukla ilgili. öyle sanışlarını bundan sonra insanların
öğren, sözlerimin aldatıcı düzenini dinleyerek.
iki şekli adlandırmakta karar kıldılar düşünceleri -
bunlardan biri olmamalıydı, burada yanıldılar -
karşıtlara böldüler şekli ve alametlerini ayrıldılar
birbirlerinden, buraya alevin aitherli ateşini
yumuşak, pek hafif, kendiyle her yanda bir olanı,
başkasıyla bir olmayanı, koyarak; fakat öteki de kendi kendine
karşı yandaki ışıksız gece, koyu bir şekil ve ağır.
bu evren düzenini gerçeğe benzer şekilde her şeyiyle bildiriyorum ben sana.
hiçbir vakit ölümlülerin herhangi bir düşüncesi seni geçmesin diye.
bütün şeylere ışık ve gece adı verildiğinde.
ve kuvvetlerine göre olan şeylerle bunlar ve şunlar adlandırıldıklarında
bütün -evren- doludur aynı zamanda ışık ve görünmez gece ile.
her ikisi de eşit olan; yoktur çünkü ikisinden biri içinde olmayan."
çev. suat yakup baydur, antik felsefe
sonuç itibariyle var olan'ın kimliğine yönelik iki görüş sunmaya çalıştım, tabi yunan felsefesi sadece bu iki filozof ve onların öğrencilerinin öğretilerinden oluşmuyor, var olan şeye yönelik görüşler çeşit çeşittir, tabi descartes'la birlikte var olan'a yönelen kişinin kim olduğu tartışılmaya başlanmıştır. o da zaten başka bir başlığın konusu olarak sözlükte yer almıştır. (bkz: rene descartes/@jimi the kewl) -
ben birçok bakımdan babamın azaltılmış numunesiyim. benim ustalığım olasılıkla, var olanların çokluğundan değil, var olanların birbiriyle ilintilendirilmesi ve dışarıya, ilişkilere de yedirmedeki* kendime özgü* tarzımda. ben var olanlardan bir uyum çıkarıyorum. babam olmayanlardan, feda edilmişlerden* kişisel uyum çıkarıyormuş. şimdi anlıyorum, uyum yakalayan herkesin vardır bir feda edilmişi, kaybedilmişi.
şorolop ses olarak sıvımsı bir yiyeceğin yemek borusundan aşağı mideye inmesini çağrıştırır. o bakımdan sessel bir sözcük sayılır. lop bitişi mideye inmeyi simgelemek üzere. ham hum şoroloptaki öncülleri ham ve hum ise lokmaların ağızda çiğnenmesini, iç edilecek* olmasını akla getirir. hani casus filmlerindeki yazılı belgeyi kaptırmak istemeyen ajanın yutuvermesi gibi. bu arada, bir şeyi yiyerek ortadan kaldırmak, var olanı yok ederek yalan atmaya* girebilir.
(ilk giri tarihi: 15.9.2017)
(bkz: eldeki), mevcut
(bkz: varlık/@ibisile)
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap