• 1934 yilinda istanbulda dogdu. annesi romanci mebrure sami alevoktur. saint joseph lisesini bitirdi(1954). erdeke yerlesti, uzun bir zaman bodrumda beyaz ada isimli teknesinde yasadi.
    yazarliga cumhuriyet ve aksam gazetelerinde yayimladigi hikayelerle baslayan yaman koray, daha sonra kapidag, marmara koy ve adalarindaki halkin hayati konulu romanlar kaleme aldi.
    eserleri sirasiyla, deniz agaci (1962), gelin tasi (1963), sigirciklar (1967), mola (1970), buyuk orfoz (1979) ve badanali yuzler (1983) olarak siralanabilir.
  • ansiklopedi okurken ilgimi ceken yazar. son on yilda butun istanbul sahaflarinda ancak dört kitabini bulabildim;
    'gelin tası', sigirciklar'büyük orfoz' 'mola'
  • (bkz: yaman okay)
  • bugün hürriyet pazar'daki röportajını görünce inanamadığım, yıllar yıllar sonra karşılaşılan eski bir dostu görmenin sevinciyle çığlıklar attığım, çocukluk arkadaşım olan kızının kızıldeniz'de kaptanlık yaptığını öğrendiğim yazar veya benim için ada'nın babası.
    ömrü uzun olsun.
  • yaman koray babamın liseden sınıf arkadasıydı. erdek te oldugu
    donemlerde arada gorusurlerdi. o buyuk orfozu nasıl vurdugunu agzından
    dinlemiştim. ne yazıkki cok kucuktum. dalmaya deli gibi meraklı ben,
    dayanamaz laflarının arasına girerdim.
    - yaman amca levrek vurmak zormu ?
    - bulursan pek zor degildir....( ben bu cumlenin anlamını daha
    sonraları cozecektim. balık vurmanın en zor noktası once balıgı bulmaktı )
    buyuk orfoz kitabının tum baskılarını aldım.sayfa sayfa yuttum. sonra
    digerleri...hepsinde tatilimi gecirdigim bolge, insanlar daldıgım yerler,
    balıklar, balıkcılar vardı.
    sonra yaman amca daha lezzetli balıkları bırakıp daha buyuk balıkların
    peşinden egeye gitti...
    yıllarca yazmadı.
    gecen ay kuyudaki adam romanı cıktı. gene erdek, aşklar , o
    balıklarların bollugu garip bir nostalji. denizi seven gene cok lezzet
    alacak bu kitaptanda.
  • hürriyet pazarda röportajı çıkmış..romanları kadar hayatı da çok enteresan bir "abi"mizdir. işte röportaj:
    "bütün erkekleri kıskandıracak bir erkek "
    ‘70 yaşında, en büyük çocuğu 47 yaşında, en küçüğü ise 8 aylık.’ yaman koray’ı tanımak istememe, hiç vakit kaybetmeden uçağa binip kalkıp marmaris’e gitmeme bu bilgi vesile oldu.

    yazar olması, 60-70’li yıllarda deniz ağacı, büyük orfoz gibi çok satan romanlara imza atması, 22 yıl aradan sonra geçen ay ‘kuyudaki adam’ adlı bir kitap daha çıkarması, 35 yıldır büyük şehirlerden uzakta yaşaması, hayatını denizden kazanması, koca koca balıkları tüpsüz dalarak zıpkınla avlaması gibi özellikleri bir anda önemini kaybetti. sekiz aylık bebeği duyunca aklım o kadar uçmuştu ki karısının yaşını, kaçıncı karısı olduğunu bile sormayı unutmuşum. karacasöğüt’e gidip evden içeri girdiğimde ikinci şokumu yaşadım. yaman koray’ın sekizinci karısı sultan sadece 28 yaşındaydı. altı yıldır evlilerdi ve üç çocukları vardı. mebrure beş, uzay iki yaşındaydı. sekiz aylık dünya tatlısı bebeğin ismi ise derya’ydı. gerçektiler. gülümseyerek karşımda duruyorlardı. koray ailesi ile 24 saat geçirdim.

    siz nerede doğdunuz? anneniz babanız ne iş yaparlardı? hangi okulu bitirdiniz?

    - istanbul’da doğdum. 1935’te. (ses kayıt cihazıma bakarak). ben şimdi size söylüyorum, o yazıyor öyle mi? vay be! aslanım yaz bak, doğdu yaz. annem mebrure alevok, yazardı. babam da işadamıydı. muhsin ertuğrul ve neyyire neyir aile dostlarımızdı. babamın aklına girdiler, tuttular, ses tiyatrosu’nu ve ses sineması’nı açtılar. bu, anne ve babamın müşterek hayatlarının sonu oldu. babacığım kendini tiyatroya kaptırdı, çok borçlandı. tiyatro satıldı, büyükada’daki ev satıldı. ben 12 yaşındayken annemle boşandılar. beni annem büyüttü. kadıköy saint joseph fransız lisesi’ni rekorlar kırarak, birincilikle bitirdim.

    anneniz babanız ayrı olmasına rağmen okulunuzda başarılı olmuşsunuz. çok mu zekisiniz?

    - teşekkür ederim ama benim eşi bulunmaz bir annem vardı. annemin grafiği babama oranla her açıdan daha yüksekti. erkekler kendilerinden üstün kadınlardan ne kadar güzel olursa olsun kopuyorlar. ama annem bana hiçbir zaman ‘baban kötüdür’ demedi. bana bakabilmek için gece gündüz tercümeler yaptı. bütün pearl buck tercümelerini annem yapmıştır. tiyatroya bir sürü piyes çevirmiştir. ama bunlar gündelik hayatın masraflarına yetişmediği için, gazetede tefrika edildiği zaman para getirecek fazla alkışlamadığı şeyler de çeviriyordu. mesela teodora.

    üniversite tahsili yaptınız mı?

    - biyoloji için fransa’ya claude bernard üniversitesi’ne veya atom tahsili için amerika’ya gidecektim. ama annem bırakamadı. bir de büyük kentte yaşayamaz olmuştum. 1956’da annemle erdek’e yerleştim. erdek dünya güzeli bir yerdi o zamanlar. sahilde bir tek bizim evimiz vardı. evin yanındaki küçük derede sabahleyin yeşil başlı gövel ördekler olurdu, vururduk. erdek’te 20 yıldan fazla kaldım. otelcilik, zeytincilik yaptım. çok güzel balıklar vurdum. bu işin ilmini öğrendim. deniz ağacı, gelin taşı, mola ve sığırcık gibi kitapları o yıllarda yazdım. meşhur oldum. kitaplarım gazetelerde tefrika edildi.

    15 yıldır marmaris karacasögüt’te yaşıyorsunuz. erdek’i neden terk ettiniz?

    -bak sibel hanım ben 15 yaşımdan beri dalış yapıyorum. erdek’teki bütün deniz canlılarını ezbere biliyordum. 25-30 yaşımda sezon sonralarında güneye gitmeye başladım, marmaris, bodrum. ve o denizlerde lagos ve orfozu tanıdım. çok büyük balıklardı. erdek’te görüp görebileceğiniz en büyük balık 5-6 kiloluk levrektir. şansınız varsa ayda yılda bir tane de 10 kiloluk sinarit vurursunuz.

    yani iki tane balık yüzünden düzeninizi mi bozdunuz?

    - yok o kadarı abartı olur. turizm gelince erdek’in tadı kaçmıştı. bir sürü ukala geldi. zeytinleri söküp çam dikmeye falan başladılar. biraz da ona kızdım. tekne aldım bu sırada. bodrum’da mavi yolculuk yapmaya başladık. türkiye’de ilk yapanlardanım.

    1980’den beri hiç roman yazmamıştınız. yazıya küsmenizin sebepleri neydi?

    - çok sebebi var. ben türkçe’yi çok seviyorum. türkçe sevgisi annemden geçti bana. de’leri da’ları ayıramıyor, mi’leri ayrı yazmıyor diye bir öğretmen hanımla evlilik arifesinden döndüm ben, siz ne diyorsunuz? sonra bu yetmiyormuş gibi bana senin dilin eski dediler, ben de ‘e, o zaman canınız cehenneme’ dedim. ikincisi denizi bilmeyenler deniz yazmaya başlayınca bu işten soğudum. üçüncüsü belki en önemlisi o zamanlar kitap bastırabilmek için basımevleriyle içli dışlı olmak gerekiyordu. yağ çekeceksin, hatta kızlarıyla evleneceksin. ne yazacağına da karışıyorlardı. ya aşırı sol, ya aşırı sağ, ya da aşırı pornografik yazmak gerekiyordu. yapamadım.

    peki ne oldu da tekrar yazmaya başladınız?

    - prostat kanseri oldum. sultan (sekizinci karısı) ‘sen mektup bile yazamazsın’ dedi. bir de yayıncım ‘sizin kitaplarınızı bastırmak zor. siz anneniz mebrure alevok gibi gibi ölmüş yazarlar arasındasınız’ diye bir mektup yazdı. e, ben yazmayayım da ne yapayım?

    kanser ciddi boyutta mı?

    -doktor prostat kanserinden değil de başka şeyden ölürsün diyor. ama bana pek öyle bir şey gelmiyor. kemiklerime değmiş kanser, eninde sonunda yayılacak.

    romanlarınızda kendinizi yazıyorsunuz değil mi?

    -kahramanların çoğu ben. ama değiştirerek yazıyorum. mesela ben iki tane alman kadınla evlendim, büyük orfoz’da onları fransız diye yazdım.

    okuyucularınız sizde ne buluyor?

    - erkeklerin çoğu deniz ve av hikayeleri için okuyor. kadınlar da aşk hikayeleri için okuyor.

    sekizinci ve sonuncu evlilik

    yedinci evlilikten de boyumun ölçüsünü alınca bir daha hiç evlenmeyi düşünmedim. altı yıl falan da bekar kaldım. 64 yaşıma geldim ve mavi yolculuk düzenlemeye devam ediyorum. hanım gemiciye ihtiyaç duydum. gazeteye ilan verdim. gemiciliğe talip olarak karşıma çocukluğumdan beri düşlediğim kadın çıktı. benden 42 yaş ufak sultan. ben ona ne kadar meylettiysem o da bana o kadar meyletti. oturup konuştuk, ‘evlenirsek kesin ben senden önce gideceğim’ dedim. ‘ne kadar kısa olursa olsun seni tanımak bana yeter. bir şartla seninle evlenirim. bana üç çocuk yapacaksın ki sen gittiğin zaman ben onlarla oyalanayım’ dedi. biz bunu yaptık. bütün ayıplamaları göze aldık. bana azmış, ona para peşinde diyenlere kulak tıkadık. şimdi çok mutluyuz. sultan benim ilk hanımım olsaydı hayatta başımı çevirip başka kadına bakmazdım. altı senelik evliyiz, dört çocuk yaptık. birini ne yazık ki doğumda kaybettik.

    balikçinin karisi sultan

    keşke bütün çocuklarını ben doğursaydım

    yaman koray’da ne buldunuz?

    - yaman nesli tükenen erkeklerden. görür görmez bunu anladım ve onu elde etmek için elimden ne geliyorsa yaptım. yemek yemeyi sevdiğini keşfettim, ‘erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer’ dedim, pişirdim de pişirdim. onu çok seviyorum.

    evlenmeden önce nerede yaşıyordunuz?

    - denizliliyim. izmir’de yaşıyordum. bir arkadaşım için iş ilanlarına bakarken yaman’ın ilanını gördüm. çok ilgimi çekti. aradım hemen. geldim, görüştük. 15 gün sonra işe başladım, 6 ay sonra da evlendik.

    denize meraklı mıydınız?

    - hayır. uzaktan severdim. yüzme bile bilmiyordum. geldiğimde bir kış günüydü. aralık’ın 16’sıydı. yaman’ı gördüm, evi gördüm. gökova körfezini gördüm. büyülendim. benim aklımda evlenmek falan yoktu. o zaman 22 yaşındaydım. ama yaman ‘fazla vaktimiz’ yok dedi. o, 64 yaşındaydı.

    42 yaş büyük olması sizi hiç korkutmadı mı?

    - hiç. serseri bir gençle evlenmektense nerde kaldı, beni aldattı mı, içki mi içti diye sürekli evhamlanmaktansa beni çok seven bu eşsiz adamla evlenirim dedim. ben onu yaşlı görmüyorum. hem yaman benim kısmetimdi.

    nasıl yani?

    - denizli’de bütün genç kızlar rüyaya yatar, evleneceği adamı görmek için. ben de yatmıştım, 16 yaşındayken. ve yaman’ın gençliğini görmüştüm. o adamın yaman olduğunu tanıştıktan bir iki ay sonra bana gençlik fotoğraflarını gösterdiğinde anladım.

    romantik bir adam mıdır yaman bey?

    - hem de nasıl? altı yıldır hiç kavga etmedik. kadın ruhundan çok iyi anlar. çok paramız olsa, çok zengin olsak ben daha çok çocuk yapardım. bütün çocuklarının hepsinin benden olmasını isterdim. ona sahip olmak çok ayrıcalıklı bir şey. anlatamıyorum işte farklı bir şey.

    işte benim sırrım

    35 yıldır hastalık dışında hiç büyük şehre gitmedim. hálá balıkçılık yapıyorum. 10-12 metreye tüpsüz dalıp avlanıyorum. hiç sigara içmedim. kahvaltı yapmam. 12.00’de öğle yemeği, 19.00’da akşam yemeği yerim. az uyurum. sabah en geç altıda kalkarım. sultan’a merhaba de, çocuk olsun. hiç zorluk çekmedik. son çare ne buldular biliyor musunuz? erkekliğimi durdurmak için doğum kontrol hapı gibi bana hormon veriyorlar. çünkü prostat kanserinin en modern tedavisi bu. allah’tan sesim incelmedi. fakat birazcık göğüslerim büyüdü.

    sevgili arkadaşlar sonuç olarak size de tavsiyem yaman koray'ın -"yaman abi"nin- basılacak olan tüm kitaplarını edinin şimdi okumuyacaksınız bile edinin ilerde okuyunca "ulan aklım nerdeydi şimdiye kadar keşke daha önce okusaymışım" pişmanlığını yaşayın hiç değilse:))ya da alın ki çocuklarımız ve de torunlarımız denizlerimizin bir zamanlar ne kadar güzel olduğunu hiç değilse okuyabilsinler,göremeseler de...bizler en azından egeyle akdenizi temizken görebilme şansını yakaladık çünkü...
    sibel arna
  • peki herkes bu adami roportajindan mi tanimistir. kimse okumamis midir "buyuk orfoz" kitabini? bir sehrin sikisik kalabaligini, bir doganin buyusunu, bir askin umarsizliginin yanindaki celiskiyi? sehir hayatini sevmiorum diyen kac kisi gercekten bilir neyi sevmedigini ya da neyi sevdigini? amac bilgi girmekse buyrun bilgi. bu sahsiyet buyuk orfoz un yazaridir. hadi buyrun.
  • dunyada okunacak bunca kitap, yazan bunca yazar varken tek bir yazara ve tek bir kitaba "budur" diyemezsiniz soylemini benim icin degistirmis insan gibi insan, yazar gibi yazar. kitabi okuduktan sonra hemen kosa kosa 2 tane daha alip birini yaman koray da buldugum babama ve digerini de yaman koray da buldugum guzel bir arkadasima verdim. o guzel arkadasimin tepesinde oku bunu diye ter ter tepindikten sonra nehayet okumaya basladi ve bu sabah bana bu aci haberi gariptir ki o verdi. buyuk orfoz u bitirmesine sayfalar kala. ve bana e-mailinde soyle bir sey yazmis. "rabbim buna, bir suru insan hayati boyunca hicbir sey yasamiyor, sen yeteri kadar keyfini cikardin, fazlasi zarar deyip almis yanina. baska ne olabilir ki?" huzur icinde yatsin...
  • deniz ağacı ve büyük orfoz gibi çok satmış romanların yazarı , yetmiş bir yaşında olan , marmaris karacasöğüt teki yaman 7 adlı teknesinin zeminindeki suyu boşaltmak için dışarıdan elektrik çektiği ve yine suyun içinde çalışmasına devam ettiği sırada elektrik akımına kapılarak vefat eden , denizde huzur bulmuş kişidir.
  • yaman koray'ın kitabını okumamış biriyle denizi konuşmayın
hesabın var mı? giriş yap