• güzel bir türkan şoray, hakan balamir filmidir. aynı evde yaşayan biri evlatlık**, diğeri öz evlat, iki gencin öykülerini anlatır.
    çaresizce birbirlerine tutulan gençler toplum baskısının ve kendi kafalarında kurdukları kalıpların ötesine geçip bir türlü birbirlerine açılamazlar. başkasıyla da evlenemezler. ikisi de mutsuzdur.
    hulusi kentmen iki çocuğunun da mutsuzluğuna anlam veremeyen baba rolünde yine muhteşemdir.
  • yönetmenliğini safa önal'ın yaptığı yine senaryosu kendine ait 1974 yapımı renkli bir türk filmi. rol dağılımı şöyle :

    türkan şoray : nurten
    hakan balamir : yakup
    hulusi kentmen : nurten'le yakup 'un babası
    uğur güçlü : nurten'e talip olan zengin iş adamı
    yeşim soydan : yakup'a aşık zengin züppe kız
    özcan özgür : nurten'e talip mahalledeki yorgancı

    türkan sultan'ı ilk önce örgülü saçlarla sonra da muhteşem gece kıyatiyle gördüğümüz filmlerinden biridir. filmin en güzel yanı müziğidir. ara ara yavaş ritimde çalar ara ara hızlanır. yakup'la nurten'in imkansız aşkına refakât eder.

    --- spoiler ---

    üvey kardeş bile olmayan ama kardeş gibi büyüyen iki insanın itiraf edemedikleri aşklarına nasıl yenildiklerini seyrederiz.

    filmin son sahnesinde nurten , jeyan mahfi ayral'ın dublajı ile " yakuuuup, yakup seni seviyorummmm, seni seviyorum diye ünler. her seferinde içim bir hoş olur nedense . ihihi. aşk güzel şey .

    --- spoiler ---

    (bkz: türkan şoray/@wunsch vertrauen)
    (bkz: hulusi kentmen/@wunsch vertrauen)
    (bkz: uğur güçlü/@wunsch vertrauen)
  • 1974 yapımı olan film.
    bir genç kız vardır,adı nurtendir, evlenmez, evlendirilemez aile efradı tarafından. evde kalmıştır. evlatlıktır.
    bir genç erkek vardır, adı yakuptur,öz evlattır, sevgilisi vardır, fakat gizliden gizliye nurtene sevdalıdır.

    bir gün nurten direnmekten vazgeçip evlenmeye karar verir.
    yorgancının evleneceğini öğrenmesi üzerine nurtene bir adet yorgan hediye etmeyi istemesi filme gerisin geri yoğunlaşamadığım, iç alemime döndüğüm sahnelerinden biridir. zamanında yorgancı nurtenle evlenmek istemiştir üstelik.

    bu iki çocuğun babası olan hulusi kentmen nurtenin evlenmesi için dil döker film boyunca, az önce de dediğim gibi muradınada erer sonunda.
    e peki yakup?o turnayı gözünden vurmuştur, patronunun kızını alacaktır.

    ama almaz. alması yeşilçam etiğine aykırıdır.

    çünkü tüm marazlarıyla kalp yetersizliği, çünkü nurten ile yakup birbirine sevdalı.
  • çocukluktan beri aynı evde ağabey-kardeş gibi büyüyen iki insanın birbirine aşık olmalarını anlatan, film uyarlamalı romandır. türkan şoray ve hakan balamir'in başrollerini paylaştığı filmde, oyunculuk on numara beş yıldızdır. o duygu yüklü atmosfer, pek rahat bir biçimde, yani trafiğe takılmadan seyirciye aktarılır. bu olumlu özellik, yine de, konu edilen ilişkinin eğretiliğini örtememektedir. kardeşlik duygusu yalnızca kan bağıyla ilişkilendirilmekte, gen ortaklığı yoksa aşık olmanın kaçınılmaz olduğu vurgulanmaktadır. aynı evde büyümüş, belki de aynı tabaktan yemek yemiş, aynı kişiyi baba bellemiş iki kişinin birbirini sevmesi ve cinsel anlamda arzulaması, ne olursa olsun, iç gıcıklayıcı ve rahatsız edici. bir çocuk bir aileye evlatlık alındığında, o aileye girip, o çifti anne ve baba belliyorsa, aynı kişilerin çocuklarını da kardeş bellemelidir. sanırım, hulusi kentmen'in canlandırdığı karakter, işe güce gömüldü ve kardeşlik duygusunu aşılayamadı o ikisine.
  • eski (fakir lâkin mutlu) türkiye'nin filmlerinden. kırmızı buzbağ şarabı, kaçak kent cigara ve mezgit kızartmanın dans ettiği sofrası pek güzel. arada giren klarnetin acı sesi de. ve hatta film içinde film olan, neredeyse sepya çekilmiş flashbackleri.
  • hakan balamir'in sokakta elleri cebinde yürürken "kardeş beş dakika gelecen mi başrol oyuncusu hasta oldu da" denilmesi neticesinde oynadığı düşünülen yapımdır.
  • planet türk'ün haftada 1 yayınladığı filmdir. son bir ayda en az 4-5 kez denk gelmişimdir. ortalama bir film, kendini izletiyor.

    filmde benim en komigime giden kısım ise, filmdeki siyahi karaktere "geceyarısı" lakabının verilmesi.
  • kitap uyarlaması olduğundan sebep, zengin yan karakter kadrosuna sahip bir filmdir. her birinin kendine göre derdi tasası, kendine göre umutları ve hayal kırıklıkları olduğu için bakkalından manavına, kahvecisinden meyhanecisine gerçekçi ve capcanlı bir mahalle ortamı içinde buluruz kendimizi. yıl 1974, mekanımız eski ortaköydür.

    --- spoiler ---

    evlilik, çocuk sahibi olma, yaşlılık ve yaşlılığın getirdiği yalnızlık, film içerisinde tekrar tekrar ele alınan temalardır. semt sakinlerinin çocuklarına ve onların geleceklerine dair besledikleri umutlar farklı biçimlerde işlenir.

    çocuk sahibi olmanın binbir çeşit halini mahalle eşrafında görürüz. söz gelimi talat kızını baş göz etmenin haklı gururunu yaşarken, meyhaneci selami* hayırsız oğlundan aylardır haber alamamanın üzüntüsü içerisindedir. marangoz rıza* da arkadaşı talat gibi çocuklarının mürüvvetini görmek ister ama nurten ve yakub'a sözünü bir türlü geçiremediğinden mutsuzdur. balıkçı dimitri* ise zaten hiç evlenmemiştir. yapayalnız ve çocuksuz bir hayatın nasıl olduğunu onda izleriz.

    film, ikinci jenerasyon üzerinden gönül ilişkilerini işler. tahsin* ile yakub*, mahallenin bıçkın delikanlılarıdır. o zamanlar* ortadireğin 'fiyakalı iş' olarak gördüğü şoförlük mesleğini icra etmektedirler. tahsin taksiciyken yakub kamyon şoförüdür. ikisinin de saçları, favorileri, ispanyol paçaları, deri ceketleri 'tastamam o biçim'dir. yakub, nurten'e* yanıktır. tahsin ile manav ibrahim'in durumu nedense işlenmez. yorgancı rıfat* ile sonradan müteahhitlik yaparak sınıf atlayan halil*, nurten'e talip olmuş lakin muratlarına erememişlerdir. rıfat hala ince bir ümit beslemektedir nurten'e karşı.

    mahallelinin ortak buluşma ve sosyalleşme mekanı, selami'nin meyhanesidir. semt sakinleri; klasik yeşilçam filmlerinde görmeye alışık olduğumuz üzere halden anlamaz, yangına körükle giden, dedikoducu ve kötücül insanlar değildir. çocuklarının evlenmemesine içerlemiş rıza babayı sakinleştiren, meyhanede tatsızlık çıkaran yakub ve rıfat'ı "gençlikte olur." diyerek hoş gören, sözlüsüyle gece gezmesine çıkan nurten'i "hakkıdır bacımızın!" diye destekleyen, selami'nin evlat özlemine şahit olup onu teselli eden; yapıcı, sarmalayıcı, koruyucu insanlardır. lakin yine de yakub ve nurten'in sevdası kabul görmez bilenlerin nezdinde. yakub'un hislerini öğrenen talat da, nurten'in aşkını farkeden hacer teyze* de iki gence kalplerini değil akıllarını kullanmalarını ögütlerler.

    bana en çok dokunan, nurten ile yakub'un imkansız aşkından ziyade, yorgancı rıfat ile balıkçı dimitri'nin dramları oldu. rıfat, nurten'e taliptir ama nurten tarafından bir türlü kabul görmemiştir. film içerisindeki ufak ayrıntılardan; bazen bir sözünden, bazen bir bakışından, nurten'i hala umutsuzca sevdiğini anlarız. meyhanede nurten'i kıskanan yakub yüzünden gereksiz yere tartaklanışı, yine de karşılık vermeden sitem ederek gidişi; nebile'nin düğününde, halil'in niyetini anlayıp boynunu büküşü; sonlara doğru buruk bir şekilde nurten'e çeyiz olarak yorgan hediye etmek istemesi beni hep üzmüştür.

    filmin bir diğer 'kaybeden'i, belki de en sevdiğim karakter olan balıkçı dimitri'dir. herkesin mutlaka evlenmesi gerektiğini savunan bir insan değilim kesinlikle. bilinçli bir şekilde tercih edilmiş, konforlu bir yalnızlığa saygım sonsuz. lakin dimitri'nin yaşadığı, gönüllü bir yalnızlık değil. bu hiç evlenmemiş, üzgün adamın hayattaki tek yakını; yanından ayırmadığı kanaryası. zamanında yuva kurmadığı için pek pişman. dost meclisindeyken kendi halini kendisi de alaya alır. dimitri, içini sadece nurten'e döker, sonunun kendisi gibi olmasını istemediği nurten'e.

    "... hos tutmali rıza'yi, uzmemeli. bugunlerde ofkeli cok. sonram pisman olmussun kac para. (kafesi işaret ederek) bak bende epsi epsi bu var. evlenmemisim, halt etmisim. (kafesi iyice kaldırır) iste anam, babam, oglum, kizim, kardes, arkadas, epsi bu... kimsesizlik yalnizlik maskaralik. evlenmeli vaktiylan, ana olmali..."

    ilerleyen sekanslarda dimitri senelerdir görmediği bir akrabasının ölüm haberini alır, kendi çapında sessizce yas tutar selami'nin meyhanesinde. mahalleli akıl sır erdiremez dimitri'nin bu haline. ne de olsa yüzünü bile görmediği, bir kez bile hayrı dokunmamış bir akrabadır ölen. sonradan öğreniriz, ölen aslında dimitri'nin biricik kanaryasıdır. utandığından kimselere diyememiştir. sırrını yine bir tek nurten'e açar.

    "... kafeste cansiz bulmusum. opmusum, ağlamısım. sonra yikamisim. gömmüsüm deniz kiyisinda gizlice. soylemedim içbirinide. defe koyarlar bana papapa! kaçirtirlarmis bu mahalleden. sen de bilmemis ol..."

    başrollere de değinmezsek olmaz. nurten rolündeki türkan şoray bu filmde çok güzeldir. balık etlidir gene, etli butludur ama tüm letafeti de üzerindedir. elma yanaklı, kalın belikli, ürkek ve iyi aile kızı halleri de; pembe peluşlu tuvalet içindeki ful makyajlı halleri de ayrı hoştur. kendisinin sevmediğim, sevemediğim bir çok filmi vardır. mesela kara gözlüm, melek mi şeytan mı, ateş parçası gibi yapımlarda fazla şımarık ve yapmacık bulurum oyunculuğunu. lakin yüreğimde yare var, türkan şoray'ın kararında oynadığı filmlerden biridir benim için. bilhassa iki yerde; yakub'un serap'tan ilk kez bahsettiği sahneyle, nurten'in gece eğlencesinden dönüşü sonrası yakub'la tartıştığı sahnede devleşir.

    ilkinde nurten'in kahroluşu, lakin çaktırmamaya uğraşması... çektiği acıyı gizlemek için başını çevirişi... rolünün içinde rol kesip yakub'un yüzüne gülümsemesi... ikincisinde her şeye rağmen yakub'un gözlerinde bir ışık, bir ümit arayışı... "istemezsen evlenmem!" derken sesinin çatlaması... hüsrandan, mutsuzluktan öleyazması... film boyunca tanık olduğumuz ikilemleri, yaşadığı ahlaksal çıkmazlar, aile baskısı, evliliğe dair her türlü imadan rahatsız olup kaçışı, çekingenliği, ürkekliği, sessiz sevecenliği... sonra halil'i gönlüne kabul ettirmek için çırpınışı, gözleri kan çanağına dönmüş bir halde çektiği ızdırap... bütün bunların hepsini öyle tadında, öyle yarayışlı oynamıştır ki, kalbinize tornavida sokulmuş gibi hissedersiniz.

    ama türkan şoray oyunculuk namına ne kadar iyiyse, hakan balamir de bir o kadar odundur bu filmde. tahsin ile karşılıklı sahnelerde hali gözümüze çok batmaz ama türkan şoray ve hulusi kentmen ile ortak sahnelerinde tadınız kaçar, canınız sıkılır. hele ki finale doğru gidişine engel olmaya çalışan babasına bir çıkışması vardır ki, hakan balamir yerine ekran başında siz utanırsınız.

    finalde nurten, yakub'a ilan-ı aşk eder. vapurda geçen bu sekansta türkan öyle güzel oynar ki "senarist iyi ki hakan'a değil de türkan'a söylettirdi bu sözleri." dersiniz. hakikatten de bu sahneyi türkan'dan daha iyi canlandıracak başka bir yeşilçam aktrisi yoktur.

    "yakub! seni görmeden, senin yanında olmadan yaşayamam ben. ister döv beni, ister küfret... yüzüme tükür... öldür istersen... ama beni bırakıp gitme. seni seviyorum yakub!"
    "olmaz..."
    "neden? sana ağabey dedim diye mi? aynı evde beraber büyümüş olmak mı bütün suçumuz? seni seviyorum. saklayacak gücüm kalmadı... gizli gizli değil, bağıra bağıra seviyorum! yaşamak için sana muhtacım ben!"

    bir vapur düdüğü öter,
    uzaklarda rıza baba kahkaha atıyordur.
    perde kapanır, permeperişan olur, biteriz.

    --- spoiler ---
  • hani aglamamak için kendinizi tutarsıniz girtlaginiza kramp girer ya işte bunu yaşatan bir film. 2019'da izlediğime inanamiyorum. türkan şoray'ın ilk yılları galiba. çok güzel kadınmış o zamanlar. hulusi kentmen inanılmaz oynamış. çok güzel film tavsiye edilir.
hesabın var mı? giriş yap