hesabın var mı? giriş yap

  • yorgun argın eve gelmiş yatağa uzanmış pinekliyorum.. atakan (7) odaya geliyor..
    atakan: babaaa hadi penaltı çekişelim..
    ben: çok yorgunum sonra yapalım..
    atakan: hadi haadi lüütfeeennn..
    ben: tamam ama beşer tane çekişçez sonra ben yine yatçam..
    atakan: tammaaaamm..
    antrede penaltılar çekişiliyor.. ben yatıyorum tekrar.. birazdan atakan yatak odasına damlıyor yine..
    atakan: baba.. bu dolap var ya.. zaman makinesi..
    ben: hııı.. öyle mi.. olabilir..
    atakan gardrobun içine girip kapağını kapatıyor.. annesi geliyor..
    annesi: atakan nerde?
    ben: zaman makinesinde..
    annesi: allah akıl fikir versin size..
    annesi gidiyor.. atakan çıkıyor dolaptan..
    atakan: baba??
    ben: hımmff.. efendim atakan?
    atakan: ben zamanı geriye aldım..
    ben: öyle mi? hayırlısı neyse o olsun..
    atakan: yarım saat geriye aldım zamanı..
    ben: alla alla?? insan dinazorlar zamanına gider.. niye öyle yarım saatçik?
    atakan: yeniden penaltı çekişelim diye..
    ben: hahahahh.. tilki..
    yeniden penaltı çekişmek allahın emri oluyor..

  • her sabah 7de gelip burnuyla burnuma dokunması.
    aldım karşıma konuştum, 7 çok erken dedim. 7buçukta gelmeye başladı.

  • b. dort yasinda bir cocuktur.
    babasini henuz kaybetmis ancak olum hadisesini tam kavrayamamis ve babasini cok ozlemektedir.
    babasini gorme arzusuna ve aglamalarina dayanamayan amca, onu babasinin mezarina goturur.

    - burada mi babam?
    + evet canim.
    - topragin altinda mi?
    + evet.
    - (aglar b.)
    +...

    - karanliktir topragin alti. neden buraya pencere yapmamislar?
    +...
    - (b. yine aglar uzun uzun)

    sonraki gunlerde b. surekli ortadan kaybolmaya baslar. her seferinde onu 2 km otedeki mezarlikta yatan babasinin mezarina uzanmis ve uyumus olarak bulurlar.

    b. su an yetiskin bir kadindir.

    edit: "b" ben degilim.

  • başlık: beyler artvin'de kucak dansı yapan yer var mı

    1. merkezde lazım piçler.

    4. barry's lap dance saloon var, köşem ocakbaşının yanında.

    amerika mı la bura piç?

  • "diyanet'in 2015 bütçe teklifi 5,7 milyar liraymış. o parayla hala bir peygamber çıkartamazsak haram zıkkım olsun valla.."

  • psikanalizde önemli birisinin, özellikle de bir ebeveynin kişinin davranışlarını etkileyecek şekilde idealize, bilinçsiz temsilidir.

    bilinçsiz bir şahsiyet prototipi olan imago, öznenin başkalarını nasıl algıladığını belirler. aile üyeleri ile en eski gerçek ve fantasmatik öznelerarası ilişkilere dayanılarak hazırlanmıştır.

    imago terimi ilk olarak 1912'de carl gustav jung'un çalışmasında ortaya çıktı ve aynı latince kelime çeşitli dillerde kabul edildi. kavram, 1906'da yayınlanan carl spitteler (1845-1924) tarafından aynı adlı bir romandan ödünç alındı. jung psikolojisinde, imago terimi sonunda karmaşık teriminin yerini aldı.

    imago, nevrozda, regresyon yoluyla, eski bir ilişkinin veya ilişki biçiminin, bir ebeveyn imajının yeniden canlandırılmasının provoke ettiği baskıya bağlıdır. bu gerileme, bilinçaltının, tarihsel tabakalaşma yoluyla inşa edilme kalitesiyle bağlantılıdır. jung, "kompleks ifadesi karşısında imago ifadesine kasıtlı olarak öncelik verdim, çünkü psişik hiyerarşide yaşayan bağımsızlığı, yani özerkliği, imago ile tanımlamak istediğim psişik gerçeği desteklemek istiyorum. birden fazla deneyimin bize duygu ile dolu ve imago kavramı ile gevşetilmiş olan kompleksin temel özelliği olduğunu gösterdi." şeklinde yazmıştır.

    jung daha sonra, kişiliksiz, kolektif motifler içerdiği fikrini ifade etmek için imago terimini arketip ile değiştirdi, ancak aslında bu fikir zaten en eski imago açıklamalarında mevcuttu. 1933'te bu terim seçimini tekrar açıkladı: "bu intrapsişik görüntü iki kaynaktan geliyor: bir yandan ebeveynlerin etkisi ve diğer yandan çocuğun özel ilişkileri. son derece geleneksel bir şekilde. " sonunda, imago'yu "sanki chiaroscuro'da olduğu gibi, bir anlamda bilinçdışı ile bilinç arasında" yerleştirdi. tamamen bilince entegre olmayan kısmen özerk bir komplekstir.

    spitteler'in romanının jung'a ilham verdiğini "unutarak" hatırlayan sigmund freud, mart 1912'de viyana'da hanns sachs ve otto rank ile yarattığı inceleme için aynı imago başlığını kullandı.

    freud tarafından çok nadiren kullanılan imago kavramı, yazılarında ilk kez aynı yıl, yazdığı "aktarım dinamikleri"nde şöyle yazıyordu: "eğer jung tarafından önerilen uygun terim baba-imago neden olan belirleyici faktörse, sonuç konunun doktoruyla olan gerçek ilişkileri ile örtüşecektir ". bu terimi kullandığı nadir metinlerde, imago sadece birincil nesnelerin gerçek özellikleri ile ilgili erotik bir fiksasyona atıfta bulunur. ancak başka bir yerde, freud zaten çocuğun ebeveynleriyle olan bağlantılarının önemini göstermişti ve en önemli şeyin çocuğun öznel olarak ebeveynlerini algılama biçimi olduğunu açıklamıştı; bu fikirler imago kavramında bulunur. ayrıca imago statüsüne sahip olan belirli göstergelerin (annenin anı görüntüsü veya leonardo da vinci'nin çalışmasındaki fallik annenin görüntüsü) ayrımını yapmıştı. bununla birlikte, "mazoşizmin ekonomik sorunu"nda, imago terimini jung'un kullandığı anlamda, ahlaki mazoşizm ve süperego ile ilişkili olarak kullandı. gerçekten de, libidinal içgüdülerin (ebeveynlerin) ilk nesnelerinin uyguladığı gücün arkasında geçmişin ve geleneklerin etkisinin gizlendiğini yazdı. onun görüşüne göre, ebeveynler ile başlayan bir dizinin son figürü olan kader figürü, "kişisel olmayan bir şekilde" düşünülüyorsa, aracı süperego ile entegre edilebilir, ancak aslında çoğunlukla doğrudan ebeveyn görüntülerine bağlı kalır.

    o zamanlar imago terimi psikanalitik toplulukta yaygın olarak kullanıldı, ancak özellikle melanie klein'ın çalışmasında geliştirildi. klasik hayallerin yanı sıra, en korkunç kaygı durumlarını kışkırtan "birleşik ebeveyn hayalleri" tanımladı. bunları 1946'da "şizoid-paranoyak pozisyon" haline gelen "sadizm zirvesinin aşaması" ile ilişkilendirdi. analistin çalışmaları bu korkunç hayallere bağlı kaygıyı ortaya çıkarmak ve böylelikle bu korkunç hayalleri yararlı veya yardımsever hayallere dönüştürerek "genital sevgiye" (1934'te "depresif konum" haline geldi) geçişi kolaylaştırmaktır. ona göre, küçük çocuk ebeveynler hakkında acımasız, agresif fanteziler geliştirir. çocuk daha sonra bu fantezileri ebeveynlere yansıtır ve böylece etrafındaki insanların çarpık, gerçek dışı ve tehlikeli bir imajı vardır. çocuk daha sonra erken süperego olan bu görüntüyü içeri sokar. klein böylece erken süperegoyu bir aracıdan çok bir imago olarak tanımladı.

    klein, imago ile ne kastettiğini tanımlamayı susan isaacs'a bıraktı: bir imge ya da imago, introjeksiyon sürecinde içine konulan şeydir. isaacs'ın "hayaletin doğası ve işlevi"nde açıkladığı içsel bir nesne olan "kendiliğin içine alınmış" olmak için somut dışsal nesne ile başlayan karmaşık bir fenomeni içerir. isaacs ekliyor: "psiko-analitik düşüncede, imgeden daha fazla imago duyduk. imago ve imge arasındaki ayrım şu şekilde özetlenebilir: (a) imago bir bilinçsiz görüntüdür; (b) imago genellikle bir kişiyi veya bir parçasını, en eski nesneleri ifade etmesine karşın, imge, insan veya başka herhangi bir nesne veya durum da olabilir ve (c) imago öznenin düşlenen kişi ile olan ilişkisindeki somatik ve duygusal öğeler, bilinçsiz fantezideki idle bedensel bağlantı, introjeksiyon sürecinin altında yatan birleşme fantezisi içerir; oysa imgede somatik ve duygusal öğelerin çoğu büyük ölçüde bastırılır".

    jac lacan, 1938'de les complexes familiaux dans la oluşumu de l'individu (bireyin oluşumunda aile kompleksleri) başlıklı makalesinde, imago ve kompleks arasındaki bağlantıyı tespit eder. bu sırada sanal (imaginary) hakkındaki ilk teorisini geliştirdi. imago kompleksin kurucu unsurudur; kompleks, onu belirleyen kültürel boyut ile onu düzenleyen hayali bağlar arasında kalan bir aile kurumunun yapısını anlamayı mümkün kılar. lacan içinde üç aşama tanımladı: sütten kesme kompleksi, saldırı aynası (ayna aşamasının açıklandığı) ve oedipus kompleksi. bu karmaşık imago yapısı, gerçek, hayali ve sembolik topolojisi haline gelecek olanı önceden yapılandırdı.

    kaynak

  • neyse ki başkasının canına kıymadan kendi kafasına sıkmış. 2021 yılında silah sıkan düğün magandalarına da kimse üzülmez.

  • kriminal içerikli dizilerde, filmlerde ve belgesellerde suçluları yakalamak için çokça gördüğümüz parmak izi, nasıl böyle etkili bir yöntem haline geldi?

    parmak izi dediğimiz şey kabaca bir insanın parmağındaki sürtünme çıkıntısı diyebileceğimiz desenleşmiş yapının yüzeylerde bıraktığı izlerdir. günümüz bilimi parmak uçlarındaki budermatoglifik desenlerin kalıtsal olduğununu ve kişiden kişiye farklılık gösterdiğini bize sunmuştur. anlayacağınız bu izlere kişisel bir barkod diye bakabiliriz.

    tarihin tozlu sayfalarına baktığımıza aslında parmak izlerini ya da el izlerini çok önceden beri kullanmaya başladığımızı görebiliriz. eski kil tabletlerde ve ya yazışmalarda parmak izlerinin kullanıldığını biliyoruz hatta biraz daha ileri gidecek olursak eski insanlar parmak izlerinin bireylere özgü olduğunu ve benzersiz bir şekilde tanımlayabildiğini fark etmemişler ki , milattan önce yaşamış babil kralı hammurabi'nin dönemine ait bazı referanslar, o çağdaki hukuk görevlilerinin tutuklanan kişilerin parmak izlerini alacağını gösteriyor. ayrıca çin'in qin hanedanlığı döneminde ki kayıtlar, yetkililerin bir suç mahallinden delil olarak parmak izlerinin yanı sıra el ve ayak izlerini de aldıklarını bize göstermiştir.görsel-1

    tarihler 1684'i gösterdiğinde dr. nehemiah grew daktiloskopinin öncülerinden biri olduğunun bilmeden el ve ayak yüzeylerindeki bu çıkıntıları ve olukları, gözenekleri bilimsel bir gözle inceleyen ve tanımlayan ilk kişi oldu. ondan daha sonra hollandalı anatomist govard bidloo 1685 tarihinde " insan vücudunun anatomisi " adlı kitabında, parmak iziyle ilgili çizimler ve anlatımlarda bulundu.

    1788'e geldiğimizde alman anatomist johann christoph andreas mayer yazdığı anatomische kupfertafeln nebst dazu gehörigen erklärungen adlı kitabında ilk defa parmak iziniz eşsiz bir şey olduğundan bahsetmiştir ve şu sözleri söylemiştir;
    --- spoiler ---

    "deri çıkıntılarının düzeni iki kişide asla tekrarlanmasa da, yine de bazı kişiler arasında benzerlikler vardır. fakat diğer yandan farklılıklar belirgindir"
    --- spoiler ---

    1877'de amerikalı mikroskop uzmanı thomas taylor, the american journal of microscopy and popular science dergisinde yayınladığı bir yazıda, herhangi bir nesne üzerinde bırakılan parmak ve avuç izlerinin suçları çözmek için kullanılabileceğini öne sürdü.

    yine aynı tarihlerde dr. henry faulds, tarih öncesi çanak çömlek örneklerinde parmak izlerini fark ettikten sonra parmak izleri üzerine çalışmalara başladı. bu çalışmalarında faulds, yalnızca parmak izlerinin bir kimlik belirleme aracı olarak önemini kabul etmekle kalmadı, aynı zamanda bir sınıflandırma yöntemi de geliştirdi.

    henry sınıflandırma sistemine göre 12, her parmağa elde bulunduğu sıraya göre, sağ başparmak 1 numara ile başlayıp sol serçe parmak ile 10 numara olmak üzere bir sayı atar. sistem ayrıca parmaklara sayısal bir değer atar. örneğin bir sarmal deseni içeren; 1. ve 2. parmakların her biri 16 puan alır, 3. ve 4. parmaklar 8 puan, 5. ve 6. parmaklar 4 puan, 7. ve 8. parmaklar 2 puan ve son iki parmağın puanı ise 1 değerini alır. yay veya halka deseni gibi sarmal olmayan bir desene sahip parmakların değeri sıfırdır. sıralamada çift sayı şeklinde numaralandırılan parmak değerinin toplamı daha sonra hesaplanır ve bir kesrin payına yerleştirilir. tek sayı şeklinde numaralandırılan parmak değerlerinin toplamı paydaya yerleştirilir. birincil sınıflandırma 1/1 ila 32/32 arasında bir kesirdir. burada 1/1 tur olmadığını gösterir. desenler ve 32/32, tüm parmakların sarmal desenleri olduğu anlamına gelir detaylı açıklama için bkz*

    1882'de fransız antropolog alphonse bertillion , vücut parçalarının ölçümlerini kullanarak antropometri veya bertillon sistemi olarak bilinen bir sınıflandırma sistemi tasarladı123. bertillon'un sistemi, baş uzunluğu, baş genişliği, orta parmak uzunluğu, sol ayağın uzunluğu gibi ölçümleri içeriyordu. ayrıca, sabıka fotoğrafları olarak bilinen yüzleri fotoğraflamak için bir sistem kurdu. bu durum parmak izi olayını ikinci bir seviyeye itse de, dönemin popüler kültürlerinden biri olan mark twain 1883 yılında mississippi'de yaşam adlı kitabında parmak izi kullanılarak bir katil tespit edilmesini işledi. yine başka bir kitabı olan pud'n head wilson'ın trajedisi'nde parmak izi tanıma da dahil olmak üzere bir mahkeme duruşmasını, tasvir etti.

    yine edebiyatın insanın gözlerini açması gerçeklenmiş ve 1888 yılında
    ingiliz antropolog ve charles darwin'in kuzeni olan galton sir francis galton, bir kimlik belirleme aracı olarak parmak izlerini gözlemlemeye başladı. bu gelişmeler ışığında yıl 1891 gösterdiğinde arjantinli bir polis memuru vucetich juan vucetich, parmak izinin kullanıldığı ilk ceza dosyalarını başlattı. davada suçlu francis rojas başka birini için iki oğlunu öldürmüş ve kendi boğazını kesmişti. fakat bir kapı direğindeki kanlı bir izi, katilin kimliğini ele vermiş ve francis rojas tutuklanmıştı.

    bu gibi bir olaydan sonra parmak izine bakış açısı değişti ve 20 ekim 1897'de amerika birleşik devletleri ve kanada ulusal polis şefleri birliği, ulusal kimlik bürosu'nu açtı bu büroda suçluların parmak izi kayıtları ve kamera görüntüleri tutulmaya başlandı.

    o günden bu güne bir çok ülke hem suçluların hemde sivil kişilerin parmak izlerini kayıt altına almaya başladı. bu alınan kayıtlar olası bir suçun çözümünde bir veri tabanı olarak kullanmaya devam etmektedir diyebiliriz.

    kaynak:123