• meksika'daki 1986 dünya kupasında gudalajara'da oynanan bu çeyrek final maçı, dünya kupalarında oynanmış en güzel maçlardan biridir. iki takım da tabir caizse şiir gibi futbol oynuyordu. 17. dakikada brezilya, çok güzel hazırlanan bir pozisyonu, o turnuvadaki golcüsü ve yıldızı careca'nın vuruşuyla sonlandırarak 1-0 öne geçti. 40. dakikada büyük usta michel platini durumu 1-1 yaptı. klişe deyişle top bir o kalede bir bu kalede idi ancak yanlış hatırlamıyorsam (13 yaşında bir çocuk olarak heyecandan titreyerek brezilya'yı tuttuğum için belki de), brezilya biraz daha üstündü. maçın kader anlarından biri bitime 12 dakika kala brezilya'nın kazandığı penaltı idi. o dakikada brezilyalılar inanılmaz bir hata yaptılar ve oyuna henüz girmiş olan zico'ya attırdılar penaltıyı. zico kaçırdı, maç 1-1 bitti.
    uzatmalarda gol olmadı. penaltı atışları da çok dramatikti. brezilya'lı büyük usta "doktor" lakaplı socrates iğrenç penaltılarından birini kullandı, o hiç gerilmeden attıklarından. bats kurtardı. ancak fransızlar da bir tane kaçırdılar (bunu kaçıran platini olabilir). ancak bundan sonra şans kesinlikle ve tamamen fransa'nın yanındaydı. brezilya'lı julio cesar'ın vuruşunda top şanssız bir şekilde direkten döndü. oysa fransa'nın şanslı penaltısı hala gözümün önündedir. fransız futbolcu vurdu, kaleci carlos doğru köşeye yattı ancak topa dokunamadı, top direkten döndü, ancak inanılmaz bir şekilde yerde yatan carlos'un sırtına çarpıp içeri girdi. futbolcular bir an tereddüt ettiler, ancak karar tabii "gol"dü.
    fransa bu unutulmaz maçı bu şekilde kazandı ve yarı finale çıktı. ancak orada batı almanya'ya yenilip elendiler.
  • dunya kupasi tarihinin klasikle$mi$ maclarindan biridir.
    penatilarin aslinda ne kadar zor vuru$lar oldugunun kaniti bir mactir.
    platini, socrates, zico gibi ustalar bu basit gorunen vuru$lari sayi yapamadilar.
    sadece topun degil macin da bir o tarafa bir bu tarafa gidip geldigi mactir. macin sonlarina dogru brezilya kalecisi carlos' un ceza alani di$inda yaptigi bariz faulu calmayip carlos' u di$ari atmayan hakem hemen arkasindan brezilya' ya penalti dudugu ufledi ama futbol tanrilari zico' nun bu ati$i gole cevirmesini engelledi.
    fransa kalecisi bats' in kurtardigi penaltilarla yildizla$tigi bir mac olarak da hatirlanacaktir.
    uzatmalardan sonraki penalti ati$lari da belki de dunya kupasi tarihinin en heyecanli penalti ati$lariydi.
    artik gunumuzde bu tip maclar yakalamak o kadar zor ki.
  • dünya kupası 4 yılda bir yılda bir düzenlenirdi ancak meksika 86 gibisi ancak 30 yılda bir gelirdi. hatta bir daha gelmezdi. o güzelim kupa hem ramazan ayına rastlayacak, hem amerika kıtasında olacaktı ki iftar sahur arasına 2 maç sığsın ve kavurucu yaz gecelerinde kimsenin uyumayı aklından bile geçirmediği futbol geceleri yaşansın. kupanın ramazan ayında amerika kıtasında vücut bulması olsa olsa mukaddes bir mucizeydi. iftardan sahura kadar cümbür cemaat duble maç izleniyor, bağırılıyor, sevinç ve üzüntü haykırışları yükseliyor, fakat kimse "hadi geç oldu yatalım artık" demiyordu. çaylar, kahveler gırla gidiyor, büyükler sigaralarını tellendirirken küçükler gece yarısı iki dünya kupası maçı arasında, sokak lambasının aydınlattığı dar alanda tek kale maç yapmanın terli ve çekişmeli heyecanını yaşıyordu. hele bir de mahallenin büyükleri kapı önlerine çıkıp ufaktan maçı izlemeye başlamışsa, değmeyin maradona'ların careca'ların keyfine. bıyığı yeni terlemiş delikanlılar ise normal zamanda dışarı çıkmayı teklif bile edemeyecekleri saatlerde lise grupları ile şehrin merkezinde takılıyorlar, ne büyüklerin ne de küçüklerin anlayamayacağını zannettikleri mevzuları futbol muhabbetlerinin arasına sıkıştırıyorlardı. gecenin ilk maçından sonra üzerinize çöken ağırlığı atlatmanın reçetesi ise camında alelacele karalanmış "sahura kadar açığız" yazısı ile sizi gecenin her saati misafir etmeye hazır mahalle kahvelerinde, pastanelerinde saklıydı. yazın sıcağında, gecenin karanlığında, uyanık olmanın kimseyi şaşırtmadığı, vazgeçtim uyanık olanlardan, uyuyanların yataklarından kaldırılarak maç izlemeye götürüldüğü acayip bir zaman dilimiydi. sabahın ilerleyen saatlerinde "vay anasına gavur ne oynadı" muhabbetlerini kaçırmamak için yataklardan fırlandığı deli bir turnuva, muhteşem bir yaz tatiliydi. çernobil henüz patlamış, radyasyonlu yağmurlar henüz yağmış, velakin radyasyonlu çaylar henüz piyasaya çıkmamıştı.

    klasik bir iftar organizasyonundan sonra erkeklerin maç izlemeye başlaması bayanları hiç ama hiç mutsuz etmedi. zaten politika ve futboldan başka konuştukları bir bok yoktu. erkekler mahcup tavırla televizyon karşısına geçerken bayanların onları sallamayacakları akıllarından pek geçmemiş olacak ki kimsenin "durun şurada sohbet ediyoruz"`dememesine önce sevinip sonra içerlediler. o sırada da rumen hakem igna başlama düdüğünü çaldı zaten. bayanlar "filancanın kızı falancanın oğlu ile nişanlanmış" muhabbetine daldıklarında erkekler çoktan kadroları kritik etmeye başlamışlardı bile.

    guadalajara'nın jalisco stadında bir unutulmaz maçtı. zico hariç beklenen 11'ler vardı sahada. o dönemde takımları sponsorlar kurmadığı için teknik direktörler yıldız oyuncuları sistem veya taktik gereği kenarda oturtma insiyatifine sahiptiler. oysa bu maçtan 12 yıl sonra oynanan brezilya - fransa finali önceside baygınlık geçiren ronaldo, önce teknik direktör tarafından kadrodan çıkarılmış, sonra sponsorların devreye girmesi ile zoraki takıma sokulmuştur. maç boyu resmen ruh gibi gezen ronaldo, takımı dünya kupasını kaybetse bile sponsorlara karşı görevini yerine getirmiştir)*

    brezilya : carlos, edinho, josimar, julio cesar, branco, junior (dk 91 silas), alemao, socrates, elzo, muller (dk. 72 zico), careca.
    teknik direktör : tele santana.

    fransa : bats, amaros, battiston, bossis, tusseau, fernandez, platini, giresse (dk 84 ferreri), tigana, rocheteau (dk 101 bellone), stopyra.
    teknik direktör : henri michel.

    üstelik bu turnuvada tribünlerde yer alanlar, bir araba aldı diye, iki meşrubat içti diye zoraki görevlendirilmiş, sevgi pıtırcığı bir kuru kalabalık değildi. uzak doğu henüz futbol piyasasına girmediği için organizatörler bir elinde fotoğraf makinası, diğer elinde hangi ülkenin maçına gidiyorsa o ülkenin bayrağı, ağzı yarı açık, yüzünde şöhretli bir futbolcuyu görmenin şaşkınlığını yaşayan futbol tüketicilerinin peşine düşmemişti. para babalarının bu turnuvaya yapabildikleri en büyük kötülük, sırf avrupa'da naklen yayınlanabilsin diye maçları yazın ortasında, hem de meksika sıcağında saat tam 12:00'de başlatmak olmuştu. ama olsun. bu bile turnuvaya mistik bir hava katmıştı. ne maçların oynandığı stadların zeminlerinin alabildiğine bozuk olması, ne 40 derece sıcak, ne de güneş tam tepede iken futbolcuların kendi kafalarının gölgesine bastıkları bir anda çalan başlama düdükleri turnuvanın futbol ateşini söndürememişti.

    bir tarafta düzenlenmiş bütün dünya kupalarına katılabilme başarısını gösteren ve katıldığı her turnuvanın zamandan ve mekandan bağımsız favorisi brezilya, diğer tarafta 1982'de federal almanya'ya seri penaltı atışları sonunda kılpayı elenen ve 1984'de avrupa şampiyonu olan fransa.

    maç hareketli, heyecanlı ve arzulu başladı. henüz 17. dk dolmamıştı ki junior'un pasını alan careca brezilya'yı 1-0 öne geçirerek siyah inci severleri sevindirdi. birazdan bir başka samba organizasyonu yapılır, maç 2-0 olur ve güzel kızlar stadı bayram yerine çevirirdi. tabii o kupada arasıra tribünlere dönen kameralara takılan güzellikler de her erkeğin doğal bir brezilya taraftarı olmasını gerektiriyordu. zira önceki brezilya maçında tribünlerde yerini almış bir güzel, sahip olduğu dolgun güzellikleriyle trt sansürünü bile aşarak gönüllere ulaşmıştı. maçın en heyecanlı yerinde bile kameralar tribüne dönünce kimse sesini çıkarmıyordu. musa çözen'in tribünde gördüğü her dişiye zoom'lamasının altında belki de bu turnuva yatar kim bilir?

    maçın ilk yarısı artık 1-0'a bağlanmış gibiydi. brezilya top çeviriyor, fransa çaresiz seyrediyordu. ancak o sırada sahneye usta platini çıktı. rocheteau'dan aldığı arapasını çok iyi değerlendiren kaptan, kaleci carlos'un üzerinden topu ağlara göndererek fransa'nın ümitlerini ikinci yarıya taşıdı. brezilya santra yaptıktan birkaç dakika sonra da rumen hakem igna ilk yarıyı bitiren düdüğü çaldı. futbolcular sıcaktan yanmış, kavrulmuş bir şekilde soyunma odasına yöneldiler. bizler de çay kahve içme fırsatı bulduk. devre arasında zico'nun mutlak oyuna girmesi gerektiği yönünde geyik çevirerek tele santana'nın kulaklarını çınlattık.

    ikinci yarı için takımlar sahaya çıktıklarında gözler zico'yu aradı ama nafile. her iki takım da ilk yarıdaki kadroyla sahaya çıkmışlardı. yok abicim yok bu brezilya'lılardan iyi topçu çıkıyordu ama iyi hoca çıkmıyordu. bir de kaleci yetişmiyordu gavurun memleketinde. bizler artık iyice söylenmeye başlamıştık ki kenarda beyaz pele lakaplı zico gözüktü. sanki babamızın oğluymuş gibi "oleeeyy" çektik topluca. çıkan oyuncu ise turnuva öncesi "yeni pele" diye lanse edilen müller idi. bir ara da bunlar "valdo" yu "yeni pele" diye sundular. bu işte bir bokluk vardı ama maç sırasında çözmem biraz zor olacağı için mevzuyu daha sonraya bıraktık. "beyaz pele", "yeni pele", "en yeni pele" şeklinde değişik "pele" türevleri ortada cirit atıyordu. bir dönem de "yeni hagi" ler türemişti ama ben onlardan da pek bir randıman alamadım.** neyse dediğimiz gibi zico girdi oyuna. maçın bitimine daha 20 dk vardı ve oynamadı diye karalar bağladığımız zico sonunda oyundaydı. bakalım neler yapacaktı. maça girer girmez arkadaşları topu zico'ya doğru yuvarladı. zico topu kontrol etmeden ayağının içiyle ceza sahasına öyle bir arapası gönderdi ki topa koşan sambacı kontrol etse kaleciyle karşı karşıya kalacak. fakat o da ne? fransız defans oyuncusu buna fırsat vermeden indirdi brezilyalıyı. ve düdük! penaltı! olamaz! adam harbiden peleymiş yahu! topa bir dokundu, öyle bir pas attı ki topa koşan brezilyalı'yı ancak düşürerek durdurabildiler. yok baba yok bu adam harbi iyi. "ben demiştim maçı çevirir" diyerek sahipleniyorum olaya. "vay be" diyor herkes. "çocuk hakikaten çözmüş işi" diye yorumları duyuyorum ama duymazdan geliyorum. peki kim atacak penaltıyı? yok artık! yine mi zico? ulan adam bir değdi penaltı yaptırdı, bir daha değecek, gol olacak. buyur işte tarihi bir maça tanık oluyoruz. zico geriliyor, hakem igna işaretini veriyor, zico vuruyor. ben mutluluk sarhoşuyum. sanki zico'yu ben oyuna sokmuş gibiyim. fakat o da ne? ve penaltı kaçıyor. şimdi sıçtık. sabahtan beri milletin kafasını şişirmişim "zico zico" diye. buyur sana zico. anında satıyorum zico'yu. "bu heriften ne siyah ne beyaz pele olmazmış" diyorum ama kimse ikna olmuyor. az önce zico'yu ben oyuna sokmuşum gibi bana çay ısmarlayanlar şimdi penaltıyı ben kaçırmışım gibi bana yükleniyorlar. "hani maçı kurtaracaktı" diyorlar. ulan bir laf ettik pişman etmeyin adamı. menajeri değilim, kardeşi değilim, brezilyalı değilim. kaçırmış kaçırmış banane ya allah allah! her turnuvada izleyici oranını yükseltmek için birini beyaz pele birini yeni maradona diğerini beyaz gullit diye yutturuyorlar benim ne günahım var? az önce ısmarlanan çayı kilise çanı gibi sesler çıkaracak şekilde hışımla karıştırıyorum.

    maç o dakikada adeta tıkanıyor ve taraflar artık bir kazaya kurban gitmemek için iyice temkinli oynamaya başlıyorlar. oyunun tadı tuzu kaçıyor. belki de benim dediğim çıkmadığı için benim tadım tuzum kaçıyor. çünkü uzatma dakikalarında millet beni unutup maça odaklanınca tekrar heyecan başlıyor. top bir o kalede bir bu kalede. ama gol yok. gerçi maçın tam 120. dakikasında her iki takım da inanılmaz goller kaçırıyor ama skor değişmiyor. önce brezilya bomboş kaleye atamıyor, dönen top fransa kontratağına dönüşüyor ama onlar da inanılmaz şekilde topu boş ambar kapısı gibi açılmış kaleye gönderemiyorlar. hem de 120. dakikada.

    penaltı atışları başlıyor. brezilya'nın ilk penaltısını doktor lakaplı socrates atıyor ve kaçırıyor. yarabbim ne kabus. önce zico, şimdi socrates penaltı kaçırıyor. atışlar şöyle gelişiyor:

    brezilya: socrates (kaçtı) : 0 - 0 (benim zico'dan neyim eksik)
    fransa : stopyra (gol) : 0 - 1 (garanti vururum neme lazım)

    br: alemao (gol) : 1 - 1 (banane zico'dan socrates'ten. ben işime bakarım)
    fr : amaros (gol) : 1 - 2 (kafa atıp kırmızı kart gördüğüm gibi penaltı da atarım*) (nedense zidane'ı hatırladım birden)

    br: zico (gol) : 2 - 2 (şükür oyuna ısındı ve aklı başına geldi. utanmasa bunu da kaçıracak! kalenin ortasına deli gibi abanarak topu üç direğin arasından geçirmeyi başardı. bravo. beni rezil ettikten sonra penaltılarda hat-trick yapsan kaç yazar "beyaz" ım "pele"m? olur ya bu sezon fenerbahçe'nin bir maçında denk gelir de karşılaşırsak karşılıklı 5'er penaltı çekip sana göstereceğim gününü)
    fr: bellone (gol) : 2 - 3 (bunu daha sonra tartışacağız)

    br: branco (gol) : 3 - 3 (sana birşey demiyorum)
    fr : platini (bu da kaçtı!) : 3 - 3 (buyur buradan yak! bir sen eksiktin. paçavra gibi topa vurup dışarı atmanın alemi var mıydı?)

    br: julio cesar (kaçtı) : 3 - 3 (yok ben almayayim siz buyurun)
    fr : fernandez (gol) : 3 - 4! (platini koşar fernandez'i yakalar, öper, koklar, yalar. kaptanın kariyeri kısmen de olsa kurtulmuştur.)

    penaltı atışları sırasında bruno bellone'nin kullandığı fransa'nın üçüncü penaltısı çok tartışmalı oldu. bu pozisyonda bellone'nin vurduğu top yan direkten dönüp kaleci carlos'un sırtına çarparak kaleye girdi. oysa temdit penaltısı ve seri penaltı atışları tek vuruştur ve sahaya dönen topun herhangi bir oyuncu tarafından tamamlanması sözkonusu değildir. dönen topu tamamlayanın kim olduğu önemli değildir. peki topun kaleciden dönmesi nasıl yorumlanmalıydı? tartışmalar o kadar uzadı ki fifa kupadan sonra toplanarak tek vuruşluk penaltı atışlarında dönen topun kaleciye çarpıp girmesi durumunda bunun "gol" olarak değerlendirilmesi gerektiği yönünde bir karar almak zorunda kaldı. yani maç oynandığı tarihte böyle bir karar yoktu ve pozisyon o an itibarıyle belirsizdi. fifa sonradan aldığı kararla belirsizliği giderdi. zaten gidermese de almanya fransa'nın defterini 2-0 ile dürerek evine gönderdiği için sonucun hiçbir önemi kalmamıştı. fransa'yı eve gönderen almanya ise maradona'nın sinsi futbol zekasının kurbanı olarak dünya ikinciliği ile yetiniyordu. zira tanrı taa ingiltere - arjantin maçında kime el vereceğine karar vermişti. **

    turnuva sırasında gerçek pele ise "favorim meksika" diyerek beni şaşırtıyor. zira meksika dişe dokunur bir iş yapamıyor. daha sonra anlıyorum ki pele "evsahibi ve organizatör yalakası". zira her turnuvada inciler yumurtluyor, 1994'de ise daha da ileri gidip maçları abd bayrağı desenli kravatla izliyor. "yuh" diyorum. para ve sponsorluk anlaşması için bir insan kendini bu kadar mı küçültür. ancak pele her turnuvada bunu yapıyor ve bir ara brezilya cumhurbaşkanlığına bile adaylığı sözkonusu olan adam kişiliği ile sınıfta kalıyor. artık anlaşılmıştır ki pele organizatörlerin ve evsahibi takımın borazanıdır ve söyledikleri kaale alınmayacaktır.* her turnuvadan önce bir favori gösterir, bir futbolcuya "veliahtım" der ama turnuva sonunda ne söylediği takımdan ne de futbolcudan bir bok olur.

    http://www.youtube.com/watch?v=mpichx0fkku
  • zico'nun kaçırdığı penaltıda düşen branco, düşüren kaleci bats'tı. bu arada platini o gün 31 yaşına basmıştı.
  • branco'nun penaltı pozisyonunda düştükten sonra dünyanın en yalan sızlanma hareketini yaptığı maçmış aynı zamanda. videolardan izleyince göreceksiniz ki, arif erdem'den bile kötü... zaten hakem kararını görünce hemen vazgeçiyor sızlanmaktan ve sevinmeye başlıyor.
  • tam 26 yıl önce oynanan, zico, socrates ve platini gibi futbol ilahlarının da penaltı kaçırabileceğini ispatlayan futbol tarihinin bir unutulmazı...

    http://tr.eurosport.com/…2160574/blogpostfull.shtml
  • 80'lerde futbolcuların kondisyon ve taktik anlayışının ne kadar düşük olduğunu gösteren maç.

    olay tamamen bireysel çabalara dayalıymış. öyle ki daha 90 dakika bitmeden oyuncular bitik. ortasaha yürünerek geçiliyor.

    maçın en kritik anı 115. dakikada platinin arapasıyla kaleciyle karşı karşıya kalan fransız oyuncuyu brezilyalı kaleci ceza sahası dışında düpedüz iteklemiştir. oyun devam eder, kırmızı çıkması gerekirken faul bile çalınmaz.

    fransız futbolcular pozisyona itiraz ederken brezilya kontraatağında cezasahasına kesilen topa altıpas üzerindeki socrates boş kaleye vuramaz. maçın en civcivli dakikalarıdır.

    platini ve socrates sönükmüş. tigana fransa ortasahasını toparlayan tek isim. zico oyuna sonradan girmesine rağmen penaltıyı kaçırdıktan sonra morali bozuluyor. ama penaltıya sebep olan da ziconun harika ara pası ilk etapta.

    fifa'nın youtube kanalından izlenebilir.
  • 1986 meksika dünya kupası deyince akıllara her daim maradona’nın kişisel resitali geldiğinden, biraz gölgede kalmış olsa da kupanın en iyi maçlarından biridir.

    guadalajara’da oynanan bu çeyrek final maçı jean tigana ve michel platini’li son avrupa şampiyonu fransa ile o dönemin seyir zevki en yüksek futbolunu oynayan arthur zico ve socrates’li brezilya’yı karşı karşıya getirmiştir.

    brezilya 17. dakikada muller’in kişisel yeteneği ile başlattığı güzel bir organizasyon sonrası golcüsü careca’yla 1-0 öne geçer. fransa’nın bu gole cevabı 41. dakikada sağ kanattan gelen ortanın savunmaya çarparak arka direkteki platini’nin önüne düşmesiyle gelir. platini topu boş kaleye yuvarlayarak skoru 1-1’e getirir ve ilk yarı bu skorla biter.

    ikinci yarının en önemli olayı 71. dakikada zico’nun oyuna girmesidir. zico, oyuna girdikten 2 dakika sonra branco’ya nefis bir arapası atar ve branco’nun kaleci tarafından düşürülmesiyle brezilya penaltı kazanır. maçın kırılma anında zico penaltıyı kaçırır. 90 dakika 1-1 biter ve uzatmalara geçilir.

    uzatmaların en heyecanlı dakikası 116. dakika olur. bu dakikada önce platini’nin arapasında kaleciyle karşı karşıya kalan fransız futbolcu ceza sahası dışında brezilya kalecisi tarafından düşürülür ancak yerden kalkıp devam ettiği için hakem avantaja bıraktığını işaret eder. ancak pozisyon net bir kırmızı karttır. fransız futbolcular itiraz için hakemin peşinden koşarken brezilya hızla kontraya çıkar careca’nın sağ kanattan ortasında socrates topu boş kaleye yuvarlayamayıp ıska geçer.

    120 dakikanın berabere bitmesiyle penaltılara geçilir. socrates ilk penaltıyı kaçırır ve avantaj fransa’ya geçer. brezilya’nın 3. penaltısı için topun başına zico geçer. maç içinde kaçıran zico bu kez hata yapmaz. fransa’nın 3. penaltısında bellone’nin vuruşu direkten dönüp kalecinin kafasına çarparak içeri girer. futbolcular ve spikerler golün sayılıp sayılmayacağı konusunda tereddütte kalsa da gol sayılır. brezilya’nın 4. penaltısını branco gole çevirdikten sonra platini topu auta atar ve eşitlik gelir. böylece maç boyunca belki de sahadaki en büyük üç yıldız zico, socrates ve platini penaltı kaçırmış olur.

    julio cesar’ın brezilya’nın 5. penaltısını kaçırması sonrası gözler luis fernandez’e çevrilir. fernandez kaleciyi ters köşeye yatırır ve fransa’yı yarı finale taşır.

    bu muhteşem maçın tamamı fifa’nın resmi youtube hesabından izlenebilir.
hesabın var mı? giriş yap